SON DAKİKA
Hava Durumu

İnsanlığın Hukuken ve Vicdanen Mahkumiyeti

Yazının Giriş Tarihi: 23.07.2025 08:29
Yazının Güncellenme Tarihi: 23.07.2025 08:31

Yüzyılın ikinci çeyreğine adım atarken, insanlık, kendi kurumsal sistemlerinin ve evrensel ilkelerinin içini boşaltarak bir toplu kıyıma daha gözlerini kapamıştır. Gazze Şeridi'nde yaşananlar, yalnızca bölgesel çatışmanın veya jeopolitik bir krizin değil; insan hakları, insancıl hukuk ve evrensel vicdanın sistematik olarak iflasının da delillerinden biridir.

Gazze Şeridi, uluslararası kamuoyunun gözü önünde, sistematik biçimde bombalanmakta, açlığa mahkum edilmekte ve temel ihtiyaçlardan yoksun bırakılmaktadır. Söz konusu durum, uluslararası belgeler çerçevesinde açıkça insanlık suçu teşkil etmektedir:

1949 Cenevre Sözleşmeleri ve ek protokolleri, sivillerin korunması, sağlık hizmetlerinin sürdürülmesi ve savaşta bile insani sınırların gözetilmesini açıkça emreder.

BM İnsan Hakları Evrensel Bildirgesi, her bireyin yaşama, güvenlik ve onurlu bir şekilde var olma hakkına sahip olduğunu ilan eder.

Çocuk Haklarına Dair Sözleşme, savaş koşullarında çocukların özel olarak korunması gerektiğini açıkça belirtir.

Roma Statüsü, sivillere yönelik geniş çaplı ve sistematik saldırıları insanlığa karşı suç kapsamında tanımlar.

Gazze’de yaşanan her ihlal, bu sözleşmelerin açık ve ağır biçimde çiğnenmesidir. Bu çiğnemeler, salt politik hata değil; hukuken yargılanabilir birer eylem, suç ve suç ortaklığı kapsamındadır. Söz konusu ihlallerin yalnızca katil İsrail devletine değil, uluslararası toplumun suskun kalan tüm bileşenlerine ait olduğu unutulmamalıdır.

Birleşmiş Milletler, etkisiz, tepkisiz ve yaptırımsız bir yapı haline gelmiş; karar alma süreçleri büyük güçlerin vetosuna mahkum edilmiştir. BM’nin çatısı altındaki yapıların çoğu, özellikle UNICEF gibi çocukların korunmasını görev edinmiş kurumlar, Gazze'de öldürülen ve açlığa mahkum edilen on binlerce çocuk karşısında yalnızca istatistik yayımlamakla yetinmektedir. Bu suskunluk, sadece bürokratik hantallık değil; aynı zamanda ahlaki iflastır.

UNICEF’in, çocukların savaşlardan korunmasına dair evrensel yükümlülükleri karşısında, Gazze’deki bebek ölümleri ve yetersiz beslenmeden kaynaklı felaket karşısındaki sessizliği, onu sadece bir gözlemciye değil, suçun edilgen ortaklarından biri haline getirmiştir.

İnsan Hakları İzleme Örgütü ise zaman zaman yayınladığı raporlarla “tarafsızlık” maskesi takmakta, ama bu insanlık dışı durumun uluslararası hukukta karşılığı olan “soykırım” terimini kullanmamakta ısrar etmektedir. Bu, yalnızca politik değil, aynı zamanda etik bir çöküştür.

İslam ülkeleri “ümmet bilinci” retoriğini yalnızca iç politikada bir enstrüman olarak kullanıyor; gerçek anlamda harekete geçmiyor ve çoğu zaman diplomatik konfor alanını aşmıyor.

Batı dünyası ise, insan hakları söylemini yalnızca işine geldiği yerde uyguluyor; çıkar ilişkilerini hukukun ve ahlakın önünde tutuyor.

Bu genel sessizlik, tercih ya da seçim değil; suç karşısında edilgen bir suç ortaklığı haline gelmiştir.

Gazze’ye yönelik abluka ve kuşatma koşulları, yalnızca fiziksel değil; biyolojik, psikolojik ve kültürel bir yok etme stratejisinin de bir parçasıdır.

Gıda, temiz su, elektrik ve ilaç gibi temel yaşam kaynaklarına erişimin engellenmesi, sivil nüfusu yavaşlatılmış bir imha sürecine tabi tutmaktadır. Bu durum, “insanlığa karşı suç” niteliklerinden olan zorla aç bırakma, yaşam kaynaklarından mahrum bırakılması ve kitlesel sivil mağduriyetin politik araç haline getirilmesi anlamına gelmektedir.

Bugün Gazze’de yaşananlar karşısında sessiz kalan tüm halklar, kurumlar ve devletler, sadece bugünün değil; yarının da suç ortaklarıdır. Tarih bu suskunluğu not etmektedir.

Bizler, insanlık adına, Gazze’de yaşananların bir çatışma değil, kolektif bir insanlık suçuna dönüşmüş sistematik imha politikası olduğunu biliyoruz.

Uluslararası hukuk kurumlarını, özellikle Uluslararası Ceza Mahkemesi’ni, derhal bağımsız soruşturma açmaya ve failleri yargı önüne çıkarmaya davet ediyoruz.

İslam ülkeleri başta olmak üzere tüm devletleri, diplomatik sessizliklerini terk etmeye; gerçek yaptırımlar ve insani müdahaleler için inisiyatif almaya çağırıyoruz.

Her bireyin, tarafsızlığın bir maske, sessizliğin bir suç olduğunun bilincine varması gerektiğini bağıra bağıra söylüyoruz.

Gazze sadece bir şehir değil; insanlığın hukuk karşısındaki sınavıdır.
Ve bu sınav, yalnızca hukukla değil, cesaretle, adaletle ve ortak vicdanla geçilebilir.

Aksi halde, suskunlukla geçen her saniye, hem Gazze halkının ölümüne hem de insanlığın ruhsuzlaşmasına yeni bir yol daha açmaktadır.

Bugün Gazze’de açlıktan ölen her çocuk, insan adını taşıyan türün vicdanen gömüldüğü toprağa düşmektedir. Artık hiçbir bahane, hiçbir diplomatik denge, hiçbir çıkar hesabı bu sessizliğin üstünü örtemez.

Gazze konusunda susan herkes, bir bebeğin açlıktan çatlamış dudağında yankılanan çığlığa sağır kalmış demektir.

Ve o çığlık, gün gelecek tüm kapıları çalacak; çünkü zulüm, başladığı yerde kalmaz, büyür, bulaşır, dönüşür.

İnsanlık, şimdi eşiği geçmiştir;
Ya hep birlikte şereflice direnecek
ya da tarihin en utanç verici sayfasında adı topluca vicdanı iflas etmiş insanlar arasında anılacaktır.

Ve o gün geldiğinde, hiçbir şey söylemeye hakkımız olmayacak...

Yorum Ekle
Gönderilen yorumların küfür, hakaret ve suç unsuru içermemesi gerektiğini okurlarımıza önemle hatırlatırız!
Yorumlar (0)
Yükleniyor..
logo
En son gelişmelerden anında haberdar olmak için 'İZİN VER' butonuna tıklayınız.