SON DAKİKA
Hava Durumu

#Zafer Partisi Eskişehir İl Başkanlığı

Porsuk Haber Ajansı - Zafer Partisi Eskişehir İl Başkanlığı haberleri, son dakika gelişmeleri, detaylı bilgiler ve tüm gelişmeler, Zafer Partisi Eskişehir İl Başkanlığı haber sayfasında canlı gelişmelere ulaşabilirsiniz.

Burası Türkiye, Burada Her Zaman Son Sözü Türk Milleti Söyler! Haber

Burası Türkiye, Burada Her Zaman Son Sözü Türk Milleti Söyler!

Zafer Partisi Eskişehir İl Başkanlığı tarafından ülke gündeminde yer alan bir polis memurunun Terörsüz Türkiye sürecine tepkisi ve ardından açığa alması ile ilgili bir basın açıklaması yapıldı. İki Eylül Caddesi üzerinde bir basın açıklaması yalan Zafer Partisi Eskişehir İl Başkanı Hasan Demir yaptığı konuşmada şu ifadelere yer verdi; "Kıymetli basın mensupları değerli Eskişehir kamuoyu ve mensubiyetinden gurur duyduğumuz büyük Türk Milleti, Dün bu saatlerde bu noktada vatansever polis kardeşlerimizden birisi olan Onur Şener’in ülke adına duyduğu kaygıları seslendirdiği bir video düştü sosyal medyaya. Ne diyordu Onur Şener kardeşimiz: Bu süreç başladığından beri uyku uyuyamıyorum. Ne diyordu Onur Şener kardeşimiz: Türk Milletinin yanında olacaksınız! Ne diyordu Onur Şener kardeşimiz: Bu ülke kolay kurulmadı artık yeter! Bu sözlerinden sonra vatansever polisimizi açığa aldı Türk Milleti’nin güvenliğinden sorumlu Emniyet Genel Müdürlüğü!.. Evet gerçekten artık yetmedi mi? Asli vazifesini ifa etmeye çalışan polis kardeşimiz hangi suçu işledi size soruyorum? Devletine milletine ihanet mi etti? Rüşvet alırken mi yakalandı? Hırsızlık namussuzluk mu yaptı? Buradan sizin aracılığınızla yetkililere sormak istiyorum: Türkiye Cumhuriyeti’nin kanun ve yasaları değişti de bizim mi haberimiz olmadı? Gazi mecliste teröristbaşı bebek katili lehine sloganlar atanlara gerekli işlemler yapıldı mı? Sınırlarımıza makineli tüfeklerle giren sözde bir ülkenin sözde korumalarına müsade edenlere işlem yapıldı mı? Her fırsatta Türkiye Cumhuriyeti’nin birliğini hedef alan açıklamalardan imtina etmeyen terörist unsurların reklamını yapanlara ne tür işlemler yapıldı? Bebek katili narko terör örgütü elebaşına methiyeler dizenlere ne tür yaptırımlar uygulandı? Her fırsatta Türk Milleti’ne kinini kusan yapılara ne tür yaptırımlar uygulandı? Öz yurdunda sadece Türk Milleti’nin hassasiyetlerini dile getirenlere uygulanan yaptırımlar, Anayasamızın halihazırda yürürlükte olan 10. 42. Ve 66. maddelerinin ihlali değil de nedir? Türk Milleti’den habersiz bu maddeler yürürlükten kalktı mı ki bu yaşadığımız kabus üzerimize çöktü? Sizin aracılığınızla tekrar beyan ediyorum: Kardeşimize hukuki, maddi ve manevi tüm desteği Türk Milleti olarak verecek, teröre teslim olmayacağız! Teröre alan bırakmayacak, kanımızın son damlasına kadar Milli, Üniter, Laik Türkiye Cumhuriyeti’ni koruyacağız. Bu duygu ve düşünceleri bünyesinde barındıran tüm vatanseverleri de Zafer Partisi saflarında ülke müdafasına davet ediyorum. Sözlerimi de vatansever polis kardeşimiz Onur Şener’in sözüyle bitirmek istiyorum: Burası Türkiye burada her zaman son sözü Türk Milleti söyler!"

Bu Süreçten Terörsüz Türkiye Çıkmaz, Paramparça Olmuş Bir Türkiye Çıkar Haber

Bu Süreçten Terörsüz Türkiye Çıkmaz, Paramparça Olmuş Bir Türkiye Çıkar

Zafer Partisi Eskişehir İl Başkanlığı tarafından ülke gündemleri ve son zamanlarda gündemde sıkça yer alan sanal bahis ve kumar ile ilgili bir basın açıklaması yapıldı. Zafer Partisi Eskişehir İl Binasında düzenlenen basın toplantısında İl Başkanı Hasan Demir ve İl Başkan Yardımcısı İbrahim Bal konularla ilgili değerlendirmelerde bulundu. İl Başkanı Hasan Demir yaptığı açıklamada şu ifadelere yer verdi; "İmralı ziyareti açık ve net olarak bize göstermektedir ki, terörist unsurlar legalleştirilmek istenmektedir. Sözde barış ve kardeşlik adına devletin ve milletin bütünlüğü zedelenmekte ve maalesef terörün arzularına boyun eğilmektedir. Gazi Meclis temsilcilerinin terörist başının talebiyle terörist başının talebiyle ayağına gitmesi, yıllardır yürütülen ve sonlanma aşamasında olan terörü tekrar hortlatmakta, siyasi emellerine ulaşma konusunda da cesaret vermektedir. Bu süreçten terörsüz Türkiye çıkmaz. Bu süreçten teröre teslim olmuş, etni site, mezhep temelli bölünmüş, parçalanmış Türkiye çıkar. Tekrar ediyorum: Bu süreçten terörsüz Türkiye çıkmaz. Bu süreçten paramparça olmuş bir Türkiye çıkar. Gidişat onu gösteriyor. Nasıl ki, "Ne istediniz de vermedik?" sorusunun muhattabı FETÖ konusunda yaşattıklarınızın kaygısını çeken Türk Milleti, 15 Temmuz kalkışmasında devletinin yanında yer alarak kalkışmayı bastırdıysa; nasıl ki, verdiğiniz tavizler ve uyguladığınız yanlış politikalar sonrasında kendine alan açan narko terör örgütü, hendeklerle mahallelerimizi kuşattığında 793 vatan evladının şahadetiyle mahallelerimizi geri aldıysa Türk Milleti, aynı acıları yaşatmak kime ne kazandıracak? Buradan bu politikayı güden tüm yapılara bu soruyu yöneltmek istiyoruz. Biliyorsunuz, 2009-2015 süresi zarfında gerek Ergenekon, Balyoz yapılanmaları, operasyonları, gerek adli mercilere yapılan organizasyonlar; bu noktada gerek yine 'Analar ağlamasın' politikaları birçok soruna sebebiyet vermişti. Türk Milleti, bu sorunların üstesinden kendi kanıyla, canıyla gelmişti. Yine aynı hükümet, yine aynı yapı başımızdaydı. Bugün de aynı şeyleri yaşamaktan, yaşatmaktan muradınız ne? Zafer Partisi olarak bunu net sizlere soruyoruz. Sizin hatalarınız Türk Milleti'nin ferasetiyle giderilmeye çalışılırken, hata yapmakta ısrarınızı farklı soru işaretleri doğurmakta olduğunu iyi bilmenizi arzu ediyoruz. Yaptığınız hatalar artık hata düzeyini aşmış, başka bir düzeye evrilmiştir. Bu hataları kaydettiğimizi, not ettiğimizi ve çeşitli soru işaretlerinin gündemde olduğunu bilmenizi istiyoruz. Türkiye Cumhuriyeti'nin birliğini, millî, üniter ve laik yapısını Türk Milleti olarak size rağmen koruyacağız. Yine düşman ceza hukuku bünyesinde Silivri'de bir mahkeme gerçekleşti. Fatih Altaylı mahkemesi, 4 sene 2 ay hapis cezasıyla cezalandırıldı. Suçu ne? Cumhurbaşkanını tehdit. Fatih Altaylı ve Cumhurbaşkanını tehdit. Evet, yargı sopası halihazırda muhalif kanada alenî olarak sallanıyor. Maalesef anayasası olan bir ülke, anayasallıktan hızla çıkartılıyor. Net olarak gördüğümüz bu: Anayasamız var, fakat anayasaya uyan bir yapı yok. Anayasanın 10. maddesi net olarak lağvedilmiş durumda. Herkese eşit hak ve hukuklar tanımaz durumda. Bu konuda da sitemlerimizi sizlerin vasıtasıyla Türk Milleti ile paylaşmak isteriz. Fırsat buldukça saldırıya geçen, Türk Milleti'nin hakimiyetini ortadan kaldırmayı hedef alan şer odakları bitmek tükenmek bilmiyor. 28 Kasım Cuma günü de bir yenisine şahitlik edeceğiz. Nedir bu? İlk yurt dışı seyahatine çıkacak olan Papa 14. Leo yarın İznik'te olacak. 200 yıldır hedefledikleri bölünmüş Anadolu'da kendilerine parça edinme gayelerini, maalesef basiretsiz yönetimler vasıtasıyla günden güne bu hedeflerine yaklaştıklarını görüyoruz. Papa'nın yanında kim yer alacak? Fener Rum Patrikhanesi'nin papazı. Fener Rum Patrikhanesi üzerinden yapılan bütün tezgahlar Türk Milleti ve bizler tarafından biliniyor. Bugün siyasi otoritenin açtığı kanallarla, yarınlar noktasında riskleri göstermek adına sizlerle şu haritayı paylaşmak istiyorum. Burada ekümenliğin kendisine pay gördüğü, kendisine hak gördüğü bir harita var: İstanbul'un Trakya yakası. Dikkat çekmemi istediğim konu da şu: Burada Yunanistan sınırıyla alakalı sınırın ve beraberindeki İstanbul'un, Türkiye'nin şekillenmesi. Aynı şekilde burada başka bir haritamız daha var. Bu haritada Kanal İstanbul projesinin haritası. Yıllardır ekümenik adı altında kendilerine farklı bir misyon takarak ülkeyi bölünme aşamasında göstererek ve hatta bölme tehlikesiyle karşı karşıya getirerek kendilerine parça koparmak isteyen bir yapı var karşımızda. Yarın 28 Kasım Cuma günü İznik'te Papa'nın önderliğinde, öncülüğünde Anadolu coğrafyasında olacak ve orada ayinler, törenler yapacak. Evet, buradan tekrar devletimizi, milletimizi, hükümetimizi uyarıyoruz. Bu amaçlara alet olmayın. Bu amaçlar 200 yıldır net olarak karşımıza çıkan, gerek Osmanlı döneminde gerek Cumhuriyetin ilk yüzyılında hiçbir şart altında müsaade edilmeyen amaçlardır. Bu amaçlara hizmet, Türk Milleti'ne ihanettir. Her ne şart altında olursa olsun, İstiklal Marşı'nda yazdığı üzere "Sönmeden yurdumun üstünde tüten en son ocak" ibaresini tekrar buradan beyan ediyoruz. Türkiye Cumhuriyeti Devleti ilelebet payidar kalacaktır, ta ki son Türk ocağı sönene kadar." dedi. Zafer Partisi Eğitim Politikalarından Sorumlu İl Başkan Yardımcısi İbrahim Bal ise Sanal bahis ve kumar ile ilgili açıklamalarda bulundu; "Sanal kumar bağımlılığı, bireyin internet üzerinden erişilebilen bahis, casino, poker gibi kumar oyunlarını sürekli oynama isteği duyması ve bu durumu kontrol edememesi olarak tanımlanır. Kişi, para kaybetmesine ve zarar görmesine rağmen oynamaya devam eder; günlük yaşamında ciddi aksamalar yaşar. Kolay kazanç hayali, insanların hayatlarını karartıyor. Sanal bahis ve kumarın, bireylerin ekonomik ve psikolojik yaşamlarına verdiği zararlar her geçen gün artarak devam ediyor aynı zamanda ruhsal çöküntü, aile içi sorunlar ve sosyal hayattan kopmaya neden oluyor. Sanal bahiste kısa vadeli kazanç ile başlayan bu süreç, uzun vadeli kayıplara dönüşerek bireylerin hayatlarını altüst edebiliyor. Sanal kumar bağımlılığının gelişmesinde genellikle psikolojik faktörler rol oynar. Kolay erişim: Sanal kumar, akıllı telefonlar ve bilgisayarlar aracılığıyla 7/24 oynanabilir, bu da bağımlılığı tetikler. Hızlı kazanç umudu: Kişiler, kısa sürede büyük paralar kazanabileceklerini düşündükleri için oynamaya devam eder. Psikolojik faktörler: Depresyon, kaygı bozukluğu, yalnızlık, stres. En önemlisi de ekonomik nedenler, belki çok para kazanıp sıkıntılarımdan kurtulurum düşüncesi. Reklam ve teşvikler, Kaybı telafi etme isteği. İlan edilen futbol organizasyonları için; organizasyon birincisini, gol kralını, belirtilen karşılaşmalarda ilk golü atacak oyuncuyu, organizasyonların grup birincileri veya ikincilerini, yarı finalistlerini veya finalistlerini kupon üzerinde tahmin etmek suretiyle oynanır. Bugün futbolun dünya çapında 500 milyar dolarlık pazar hacmiyle devasa bir endüstriye dönüştüğünü söyleyebiliriz. Reklâm gelirleri, sponsorluk anlaşmaları, yayın ihaleleri ve bahis oyunlarıyla bu devasa sektörün pazar hacmi her geçen gün artıyor. Emperyalist piramidin üst basamaklarındaki ülkelerin takımları en zenginler listesinde de başı çekiyorlar. Sanal ortamda oynanan kumarın mali boyutlarını şöyle: Türkiye’de yaş aralığı 18 ile 50 arasında olan yaklaşık 7 milyon kişi yılda 70 milyar TL’lik bahis oynuyor. Ekonomik kriz kumarı besliyor. Türkiye'de her 10 kişiden 1'i en az bir kez kumar oynadığı ortaya çıktı. Kumara başlama yaşı olarak bakıldığında kumar oynayanların yüzde 71'i ilk kez 15-24 yaş aralığında kumar oynadığı tespit edildi. Yüzde 19'u ise 25-34 yaşları arasında oynadığı öğrenildi. 35 ve üstü ise yüzde 10 olarak belirlendi. Hayatında en az bir kez kumar oynamış bireylerin eğitim durumuna göre dağılımına bakıldığında okul bitirmemiş yüzde 3,5, ilkokul mezunu yüzde 8,9, ortaokul mezunu yüzde 9,8, lise mezunu yüzde 10,2, ön lisans mezunu yüzde 11,5, üniversite mezunu yüzde 11,3 ve lisansüstü yüzde 13 olarak belirlendi. Buna göre eğitim artıkça hayatında bir kez bile olsa kumar oynayanların yüzdesi artıyor. Türkiye, kumar oynatmada dünya 3.sü. Son dönemde sporda gördüğümüz üzere de 1024 futbolcu futbol disiplin kuruluna sevk edilmiştir. Bu çerçevede 152 hakemin de aktif olarak bahis oynadığı açıklandı. Yasa dışı şans oyunu ve sanal kumar sitelerinin tamamının 99 farklı ülkeden yayın yaptığı tespit edilmiş. Yaklaşık 169 000 sitenin 159 000 ine erişim engeli konulmuş. Bunların engellenme sebebi de lisans almamaları ve bunlardan vergi geliri elde edilmemesi... Bu tablo iktidar tarafından bugüne kadar yasa dışı bahisle mücadelede gerekli adımların atılmadığını göstermektedir. Uzun yıllar düzenleme yapmakta yetersiz kalındı. MASAK koordinasyonunda hazırlanan 2025-2026 Sanal Ortamda Yasa Dışı Bahis ve Kumarla Mücadele Eylem Planı önemli bir adım, ancak geç kalınmış bir adımdır. Bu internet siteleri, gençleri ve aileleri yıkıma sürüklüyor. Zafer Partisi olarak belirtiyoruz ki çevrimiçi kumar siteleri kesinlikle engellenmeli. Bugüne kadar bunun göz ardı edilmesi, bu iktidarın utancıdır. Gençler bu tip alanlara sürüklenmemeli; spor ve çeşitli aktivitelere yönlendirilmelidir. MADDE BAĞIMLILIĞI Uyuşturucu maddelerin, insanlık tarihinin başlangıcından itibaren, keyif verici, ağrı giderici, hastalıkları iyileştirici olarak kullanıldığı bilinmektedir. Madde bağımlısı insan sayısının artması diğer ülkelerde olduğu gibi ülkemizde de birçok sosyal ve ekonomik sorunlara sebep olmuş, olmaya da devam ediyor. Bağımlılık, kişinin zarar görmesine rağmen madde kullanımına devam etmesi, kullandığı maddeyi bırakamaması, sürekli madde arayışı içinde olması hali diye tarif ediliyor. Madde kullanımı sağlığı bozuyor, suç işletiyor, sosyal refah seviyesini düşürüyor, kişinin eğitimini engelliyor, ülkede güvenlik sorunu oluşturuyor, daha birçok şahsa ve topluma kötü yansımaları var. Cinayetlerin %60’ı, saldırıların %40’ı, tecavüzlerin %33’ü madde ve alkol kullanımı ile ilgili olduğu tespit edilmiş. Ülkemizde yapılan araştırmaya göre 15 yaş ve üzerindeki bireylerin yaklaşık %3’ü bir tür uyuşturucu madde kullanıyor. Son yıllarda uyuşturucu kullanımının 15 yaşın altına indiği bilinmektedir. Son yirmi yılda Türkiye'de uyuşturucu kullanımı ve buna bağlı ölümler büyük artış göstermektedir. 2000’li yılların başından itibaren bu tür ölümlerde artış yaşanmıştır. Özellikle 2010’lu yıllarda ülkemizde uyuşturucu nedeniyle ölümler hızla artmıştır. Madde bağımlılığının nedenleri, şu şekilde tespit edilmiş: sağlıksız arkadaş ortamı, merak, kişilik problemleri, bozuk aile ortamı, sorunlardan kaçış isteği. Gençler için merak ve kötü arkadaş ortamı çok önemli. Bunun yanı sıra ailelerin yaşadığı ekonomik problemler, geçim sıkıntısı, gençlerin bu ortamdan kurtulma isteği maalesef madde bağımlılığını tetikleyen unsurlar. Bir üniversitemizde yapılan “Dünyada ve Türkiye’de Uyuşturucu Kullanımı” başlıklı araştırmaya göre, uyuşturucu kullanımının dünyada azaldığı Türkiye de ise arttığı tespitini yapmıştır. Casperlar, Sarallar, Daltonlar derken her gün yeni bir suç örgütünün doğduğu Türkiye, Afganistan, Suriye, Nikaragua gibi ülkeleri geçerek ‘en suçlu’ ülkeler arasına girdiği basına yansıdı. Türkiye’de vatandaşlar, hemen her sabaha yeni bir suç örgütünün adı ve yeni eylemi ile uyanmaya başladı. Durum öyle bir hale geldi ki global araştırma raporlarında Türkiye artık ‘en suçlu’ ülkeler liginde ilk 10’a girdi. Geçen hafta açıklanan 2025 ‘Küresel Organize Suç Endeksi’ raporuna göre Türkiye, 193 ülke arasında Kolombiya ve Meksika gibi ülkelerin ardından 10’uncu sırada yer aldı. Her konuda ailelerin geçim sıkıntısı önümüze çıkıyor. Bu da devletimizin çözmesi gereken en büyük problem... Türkiye, uyuşturucu ile mücadele konusunda çeşitli önlemler alıyor. Fakat bu önlemler yeterli değil. Madde kullanımı her geçen gün artıyor. Yıllardır binlerce insanımızı öldüren PKK terör örgütünün yaptığı terörün finansmanını uyuşturucu ticaretinden kazandığını hepimiz biliyoruz. PKK yıllarca uyuşturucu ticareti yaptı, gençlerimizi insanımızı bir de böyle öldürdü. Bu tür gayri meşru işlerden para kazandığı bilinen mafya diye adlandırılan birçok ismin üst düzey devlet yetkilileriyle boy boy fotoğraflarını basında görmek toplumumuzu derinden etkiliyor. Bu fotoğraflar aynı zamanda bu işleri yapan küçüklü büyüklü gruplara cesaret veriyor, uyuşturucu ticaretinin ve kullanımının artmasına sebep oluyor. Yine son yıllarda dünyaca ünlü mafya liderlerinin de Türkiye’yi kendilerine güvenli liman gördükleri, bu işleri yapanların ülkemizde cirit attıkları basında yer alıyor. Maalesef uyuşturucu ticareti yapanlar kendileri için gerekli torbacı diye tabir edilen satış elemanlarını bulmada güçlük çekmiyorlar. Ülkemizin içinde bulunduğu ekonomik durum, para kazanmak için birçok insanımızı özellikle gençlerimizi içine çekiyor. Gelinen noktada gençlerimiz, ailelerimiz ve ülkemizin geleceği için çok ciddi bir tehlike. Ailelerimiz çocuklarına sahip olmalı, devletimiz hem güvenlik hem sağlık açıdan gerekli tedbirleri artırarak almalıdır. Zafer Partisi olarak uyarıyoruz: Uyuşturucunun 12 yaş altına düştüğü ülkemizde hızlı tedbirlerle gerekli eğitim çalışmaları süratli bir şekilde alınmalıdır. Gençler sosyal hayat içerisinde bir an önce konumlandırılmalı ve temiz bir Türkiye için Tertemiz Türkiye Proje’miz tüm hatlarıyla yürürlüğe konmalıdır."

Zafer Partisi Eskişehir İl Yönetimi Mazbatasını Aldı Haber

Zafer Partisi Eskişehir İl Yönetimi Mazbatasını Aldı

Haftasonu yapılan Zafer Partisi 2'inci Olağan İl Kongresinde güven tazeleyerek tekrar İl Başkanlığına seçilen Hasan Demir ve İl Yöneticileri Seçim Kurulundan mazbatalarını aldı. Mazbataların alınmasının ardından bir açıklama yapan Zafer Partisi Eskişehir İl Başkanı Hasan Demir şu ifadeleri kullandı; "Genel Başkanımız Ümit Özdağ'ın katılımıyla ciddi, 4 tane organizasyon gerçekleştirdik. Bunlardan birisi de Cumartesi günü gerçekleştirdiğimiz, ikinci olan kongremizdi. İkinci olan kongremiz gerçekten çok heyecanlı geçti. Tek aday olmasına rağmen salonumuz tıka basa dolmuştu ve gerek partililerimiz gerek Eskişehir halkı bu teveccühlerini bize yansıttılar. Kongre sonucunda yeni yönetim kurulumuzla beraber bugün itibarıyla mazbatamızı almış ve görevimizin başına dönmüş bulunuyoruz. Bu süreçleri atlatırken 22 Ekim 2024 tarihinde başlayan ve dün itibarıyla tavan yapan bir süreç, malum ikinci ihanet süreciyle alakalı çalışmalarımızı hızlandırdık. Bu minvalde birileri yanlarına 3 tane arkadaş alıp bir yerlere gitmekten bahsederken, bizler de Türk milletiyle beraber olduğumuzu net olarak beyanla, yeni yöneticilerimizle birlikte sahada, sokakta, salonda, her alanda bu sürecin karşısında olacağımızı tekrardan beyan ettik ve beyan etmeye devam ediyoruz. Ülkemiz zor süreçlerden geçiyor. Çıkmaz bir alana sevk ediliyor ve bizler, Zafer Partililer, Türk milliyetçileri, Atatürkçüler, bu denklemde doğruyu buldurmak ve bulmak adına Türk toplumunu tekrar tekrar uyarılarla diriltmeye ant içmiş ciddi bir çoğunluğuz ve bu toplum, Türk milleti, bu sürecin sonunda tekrar kendi hassasiyetlerine geri dönecek ve tekrar laik, millî, üniter yapısına kavuşacak. Bu denklemde Zafer Partililer olarak her daim çalışmaya devam edeceğiz. Elimizde son seçim il seçiminin aldığı, verdiği mazbata mevcut ve bu mazbata sadece şu an Eskişehir'de bizim Zafer Partisi'ni yönetmemize vesile olacak mazbatadır. İnşallah ilk süreçte, ilk fırsatta, gelecek ilk sandıkta, milletvekillerimizle birlikte laik, üniter, millî Türk devletini kendi alacağımız mazbatalarla tekrar canlandıracağız ve meclisten Eskişehir'in, Türk milletinin gür sesi olarak bu süreçten çıkacağız. Hepinize çok teşekkür ediyorum. Birilerinin kendi yanına yoldaşlar, can dostlar, ne dersek diyelim, alıp İmralı ziyaretinde bulunacağından esas muradım buydu. Biz Türk toplumuyla, Türk milletiyle her daim bu sürecin karşısında olmaya ant içmiş Türk milliyetçileriyiz. Süreç hızla devam ediyor ve anlamsız bir şekilde birinci ihanet, 2013-2015 döneminde yaşadığımız birinci ihanet sürecinden daha hızlı sonuca koşuyor. Ama bu sonucu nasıl 7 Kasım 2015 seçimlerinde Türk milleti durdurduysa, ilk sandıkta da Türk milleti bu ihanet sürecini durduracak ve bizler de Türk milletiyle birlikte olmanın gururunu hep beraber yaşayacağız. Malumunuz, ülke en fazla ekonomik buhran, ekonomik sıkıntılar noktasında sorunlar yaşıyor. Biz de bunlarla alakalı çok fazla sitemler alıyoruz ve bununla alakalı projelerimizi halkımızla, Türk milletiyle bir araya gelerek anlatıyoruz. En fazla ekonomi ve daha sonra da Türk milletinin hassasiyetleri konusunda serzenişlerle karşılaşıyoruz. Özellikle 22 Ekim'de başlayan sürece karşı Türk milleti, bu sürecin tamamen laik, millî, üniter yapının bozulması anlamına geldiğini, Anayasanın 10., 42. ve 66. maddelerini tahrip amaçlı gerçekleştiğini beyan ediyor ve biz de onlarla bu alanlarda faaliyetlerimize devam ediyoruz."

Zafer Partisi Eskişehir İl Başkanı Hasan Demir Güven Tazeledi Haber

Zafer Partisi Eskişehir İl Başkanı Hasan Demir Güven Tazeledi

Zafer Partisi Eskişehir 2'inci Olağan İl Kongresi Genel Başkan Prof. Dr. Ümit Özdağ'ın katılımıyla Yunus Emre Kültür Merkezi’nde gerçekleştirildi. Kongreye Genel Başkan Prof. Dr. Ümit Özdağ, Genel Merkez Yöneticileri, Siyasi Parti ve Sivil Toplum Kuruluşları temsilcileri ve partililer katılım sağladı. Kongrede açılış konuşmasını yapan İl Başkanı Hasan Demir şu ifadelere yer verdi; "Zafer Partisi, Türk'ün Ergenekon'dan çıkışının temsili, 21. yüzyıla yansımasıdır. Zafer Partisi, Göktürk Kağanlığı'nın kurulduğu sürece kadar zaman zaman maalesef daraltılan ve tekrar dirilişi yaşayan Türk milletinin yeniden bir araya geldiği siyasi, hem kültürel, hem ekonomik, her şeyin içerisinde bulunduğu yapıdır. Bu anlamda Zafer Partisi'nin mevcudiyeti ve büyümesi, Türk milletinin geleceği açısından çok önem arz etmektedir. Biz görüyoruz ki 4 sene süre zarfında çok ciddi ivme kazandık, çok güzel işler başardık. Bu başarıları kendi adıma değil, tüm teşkilatım ve inananlar adına başardığımızı bilerek, özellikle onlara, omuz omuza mücadele aşklarından dolayı hepinizin önünde şükranlarımı, saygılarımı, hürmetlerimi borç biliyorum. İyi ki varlar, iyi ki Zafer Partisi var." dedi. Genel Başkan Prof. Dr. Ümit Özdağ yaptığı konuşmada şu ifadelere yer verdi; "Çok değerli Eskişehirliler, çok değerli Zafer Partililer. Hepinizi sevgi ve saygıyla selamlıyorum. Birinci kongrede de buradaydım. Şimdi ikinci olağan kongrede aranızda olmaktan büyük mutluluk duyuyorum. Ancak bu mutluluğumuz, 20 genç kardeşimizin elim bir kazada şehit vermemizden dolayı gölgelendi. Dün yurdumuzun değişik şehirlerinde ve bu arada Eskişehir'de 20 vatan evladını dualarla toprağa verdik. Çünkü bu vatan evlatları, hayatlarının baharında bu ülkeye daha uzun yıllar Türk Silahlı Kuvvetlerinin bünyesinde kahramanca hizmet etmeye hazırlanırken, kardeş Azerbaycan'dan Türkiye'ye dönüşleri sırasında 1969 model bir kargo uçağının düşmesi neticesinde şehit oldular. Bu uçağın neden düştüğü araştırmalarla ortaya çıkacak. Ancak bu aşamada söyleyeceğimiz şey şudur: Türk Hava Kuvvetlerinin çok hızlı hem savaş uçaklarının hem de kargo uçaklarının modernize edilmesi, bakımlarının daha iyi yapılması ve bu kadar yaşlı olan uçakların da artık servis dışına çıkması gerektiği anlaşılmalı, görülmelidir. Eğer bu ülkeyi yönetenler 1969 model uçaklara kendileri binmiyorsa, evlatlarımızı da bindirmemeliyiz. Değerli Zafer Partililer, bugün 15 Kasım 2025. 17 Kasım, yani iki gün sonra Silivri Cezaevinde 5 ay rehin tutulduktan sonra serbest bırakılmamın üzerinden de 5 ay geçmiş olacak. Bu 5 ay Silivri'de geçirdiğim 5 ay, onun önüne de bir 4 ay koyun, yani aşağı yukarı 14 aydan beri devam eden PKK ile müzakere sürecinden ülkemizin geçtiğini görüyoruz. Zafer Partisi, Türkiye Cumhuriyeti'nin, Öcalan ve PKK ile müzakereler, pazarlıklar yapılarak bir kırılma noktasına doğru sürüklenmesini engellemenin mücadelesini veriyor. Zafer Partisi, Cumhuriyetimizin bir kaza kırıma uğramaması için son kale, son siper ve son mevzidir. Zafer Partisi'nin ardı Cumhuriyettir, Zafer Partisi'nin ardı vatandır. Siz Zafer Partililer, her biriniz Çanakkale'de, Sakarya'da ve Büyük Taarruz'da savaşan dedelerimizin sahip olduğu vatan sevgisi, bilinci ve kararlılığıyla mücadele etmek zorundasınız, zorundayız ve bu bilinç ve bu kararlılıkla mücadeleye devam edeceğiz. Türkiye Cumhuriyeti'ne yönelik içeriden ve dışarıdan çok ağır saldırıların gerçekleştirildiğini görüyoruz. İstiklal Harbimiz sırasında içeride ve dışarıda Türk milletinin İstiklal hareketini sabote etmeye, imha etmeye çalışanların torunlarının yine aradan 100 sene geçtikten sonra işbirliği yaparak milli, üniter, laik Türkiye Cumhuriyeti devletini bir felakete sürüklemek istedikleri çok net görülüyor. PKK'sı, IŞİD'i işbirliği yapmışlar ve sözde dincisi, bölücüsü hep birlikte Türkiye Cumhuriyeti topraklarını parçalamak ve bu toprakların bir bölümü üzerinde Müslüman bir İsrail kurmak için el birliğiyle çalışıyor ve Türk milletine, Türk devletine saldırıyorlar. Bakın, İmralı'da terör örgütüyle konuşmasına izin verilen terörist başı karşısına görüntülü olarak çıkartılan terör örgütü elebaşlarıyla yapmış olduğu konuşmada şöyle söylüyor: "Suriye devletinin dağılmasıyla beraber yeni bir durum var. Gerek İran gerek Irak'ın da içinde bulunduğu durum kars çizgisini aşmıştır. Suriye ve Irak dağıldı neredeyse. 100 yıl önce yapılmış Musul anlaşması var, gizli maddeler var denilir, bilemeyiz. Ayrıca Sykes-Picot Anlaşması'nın da şartı bu sözünü ettiğim rejimlerin ayakta kalması şartına bağlıydı denilir. Şimdi o devletler ne haldedir görüyoruz." Bunları söyledikten sonra Abdullah Öcalan, 'Bir de Lozan için geçerliliği 100 yıldır. Onu da geçenlerde kutladık zaten' diyor. Bu yüzden yeni bir durum var. Gerek İran, Suriye ve Irak'taki durum ile mevcut Sykes-Picot durumu değişmiştir. Yeni bir durum var. Türkiye’nin de ciddi bir anayasa sorunu var. İfade edilen çok açıktır. Terörist başı Öcalan: “Irak parçalandı, Suriye parçalandı, İran parçalanacak. Kars Antlaşması aşılmıştır.” ve “Ortadoğu’yu I. Dünya Savaşı’ndan sonra kuran antlaşmalar aşılmıştır. Buradaki devletler yıkılıyor. Türkiye Cumhuriyeti Devleti de millî üniter, laik devlet kimliğini terk edecektir. Lozan bitmiştir.” diyor. 20. yüzyılın başında, İstiklal Harbimizin hemen sonrasında Lozan’da Musul vilayeti meselesi halledilmedi. Genç Cumhuriyet, İngilizlerin ve Lozan’da İngiliz’in müttefiki olan güçlerin baskılarına karşı çıktı. Musul vilayetinden vazgeçmedi. Lozan’da o mesele açık bırakılarak antlaşma imzalandı. Cumhuriyet, evindeki kısıtlı kaynakları Musul vilayetini zor kullanarak geri almak üzere hazırlık yaparken, Şeyh Sait isyanı İngilizler tarafından çıkartıldı. “Bir Türk öldürmek 70 kâfir öldürmekten daha hayırlıdır.” diyerek isyana kalkan Şeyh Sait denilen vatan haini sonunda, isyancılar bozularak, dağıtılarak, yok edilerek, tutuklanarak isyan bastırılırken yakalanıp Diyarbakır’a getirildi. Diyarbakır’da İstiklal Mahkemesi’nin önünde hesap verdi ve vatan haini olarak asıldı. Şimdi Şeyh Sait’e sövenlere Cumhuriyet savcıları şikâyet üzerine manevi şahsiyete hakaret davası açıyorlar. Biz de şaşkınlıkla izliyoruz. Bu vatana ihanet edenlerin, elini Türk askerinin, memurunun, kadınının, çocuğunun kanıyla yıkayanların manevi şahsiyeti mi olur? Tüküreyim onların şahsiyetine, diyorlar. Yarın, Abdullah Öcalan denilen bebek katiline "bebek katili" demek, "terörist" demek yasak hâle gelecek. Böyle bir zulüm olabilir mi? Vatana ihanet, vatana ihanettir. Şeyh Said, Türkiye Cumhuriyeti Devleti'ne, Türk milletine İngiliz emperyalizmi adına ihanet etmiştir ve belasını bulmuştur. Ancak, bu alçakça isyandan, bu haince isyanın türü, Cumhuriyet, Musul vilayetini ilhak politikasını durdurmak zorunda kalmıştır. Böylece genç Cumhuriyet, ihtiyaç duyduğu ve ülkemizin çok daha hızlı gelişmesini sağlayacak zengin petrol kaynaklarından mahrum kalmıştır. Musul vilayeti ilhak edilseydi hem ülkenin hızlı ekonomik kalkınması gerçekleşecekti hem de Kürt meselesi diye sunulan meselenin Cumhuriyet sınırları içerisinde toptan halli çok daha kolay olacaktı. Amacın Türkiye'nin demokratikleştirilmesi olmadığını gayet iyi biliyoruz. ABD'nin Ankara Büyükelçisi Tom Barak geçtiğimiz günlerde "İsrail bölgede ulus devlet istemiyor" dedi. Ulus devlet olan Irak parçalandı, Suriye parçalandı. Şimdi ise İran'a yönelik büyük bir saldırı hazırlığından bahsediliyor ve bu saldırı gerçekleşecek. İran da parçalanacak, bunun propagandası yapılıyor. Recep Tayyip Erdoğan'ın 17 Temmuz'da Ankara'da "bundan sonra AK Parti, MHP, DEM birlikte yürüyeceğiz" diye açıkladığı DAM ittifakı da Türkiye Cumhuriyeti Devleti ulus devletini yıkarak Türkiye'yi çok uluslu bir federasyona doğru kendiliğinden götürmek için gereken adımları atmaya başlamış görünüyor. Numan Kurtulmuş 19 Mayıs 2025'te gençlere yapmış olduğu konuşmada bunu açıkladı. "Amerikalılar Ortadoğu'ya geldiler, Ortadoğu'yu dağıttılar. Irak'ı, Sudan'ı, Suriye'yi, Lübnan'ı parçaladılar. Eğer biz şimdi Kürtlerle barışmazsak aynı şey bizim de başımıza gelir" dedi. Numan Kurtulmuş, siz ne dediğinizin farkında mısınız? PKK'ya nasıl Kürtler diyebilirsiniz? Milyonlarca vatansever, "Ne mutlu Türk'üm diyene" diyen, Türk bayrağı için mücadele eden, hayatını veren, kanını veren, terini veren Güneydoğu ve Doğu Anadolu'da yaşayan yurttaşımızın temsilcisi olarak PKK'yı ve terör örgütünü nasıl gösterirsiniz? Ama görüyoruz ki Türk milli, üniter ve laik devleti Öcalan'la yapılan pazarlıklarla ve Anayasa'nın Öcalan'ın talepleri doğrultusunda değiştirilmesi ile demonte ediliyor, sökülüyor. Böylece İsrail'in bölgede ulus devlet istemediği şeklindeki talebi yerine getirilmiş oluyor. Çok ilginç, değil mi? Türk, Kürt, Arap diye milleti ayrıştırıyorsunuz. Cumhurbaşkanı yardımcısının birisi Kürt olsun, birisi Alevi olsun diye Türkiye'yi Lübnanlaştırıyorsunuz. Anayasanın 66. maddesi, Anayasanın 42. maddesi değişsin diyerek milletvekillerinizi konuşturuyorsunuz. Ve Türkiye'yi adeta Irak'ın, Suriye'nin ağır saldırılar sonunda iç savaş yaşayarak geldiği duruma, hiç mücadele etmeden kendi elinizle sokmak istiyorsunuz. Bu nasıl bir strateji? Türkiye'yi Suriye'yle, Irak'la nasıl karşılaştırırsınız? Siz, yönettiğiniz devletin büyüklüğünün ve gücünün farkında değil misiniz? Türk milletinin ve Türk devletinin dünya tarihindeki en kadim, en köklü millet ve devletlerden birisi olduğunu hala anlamadınız mı? Türkiye Cumhuriyeti Devleti, emperyalizmin işgali sonunda kurulmuş Irak ve Suriye gibi 2 devlet değil. Biz manda döneminden gelmedik. Biz, İstiklal Harbi sonucunda Batı emperyalizmine Türk süngüsü ve Türk kanıyla Türkiye Cumhuriyeti Devleti'nin bağımsızlığını dayattık. En azından bunun farkında olmanız gerekir. Ve şimdi siz, Türkiye'yi çok uluslu bir federasyona doğru sürükleyeceksiniz. Ve diyorsunuz ki: "Biz PKK ile hiç pazarlık yapmadık, yapmayacağız, taviz vermeyeceğiz." Pazarlık yapmamış haliniz, taviz vermemiş haliniz buysa, bir de pazarlık yapıp taviz verseydiniz ne olacaktı acaba? Değerli Eskişehirliler. PKK'nın Kuzey Irak'ta yaptığı mangal partisi kıvamındaki sözde silah bırakmasından sonra PKK'nın hapishanelerdeki çok ağır cezalar almış, işledikleri ağır suçlardan ötürü mensupları serbest bırakılmaya başlandı. Ve Türkiye Büyük Millet Meclisinde bir Öcalan Komisyonu kuruldu. Milli Birlik ve Kardeşlik değil, bu bir Öcalan Komisyonudur. Bu Öcalan Komisyonundaki amaç, Türk milletini Abdullah Öcalan ve PKK'nın talepleri doğrultusunda Anayasa ve yasalarda yapılacak değişikliklere hazırlamaktır. Ve bu komisyonun çalışmalarını yakından izliyoruz. Şimdi bu komisyonun gelip tıkandığı nokta sizler de görüyorsunuz: Öcalan'la İmralı'ya gidip görüşecek heyet kimlerden oluşacak, nasıl gidilecek? Ancak görünen o ki İmralı'ya bir heyet yollamak yerine şimdi düşünülen şey, heyetle Türkiye Büyük Millet Meclisindeki heyetle terörist başı Öcalan'ı görüntülü olarak bir araya getirmektir. Böylece Türkiye Büyük Millet Meclisi, ister ayağına gitsin ister görüntülü görüşsün, PKK terör örgütünün kurucusu, terörist başı, KCK'nın kurucusu, 1999'da cezaya çarptırıldıktan sonra içeride suç işlemeye devam eden ve bugün de suç işleyen Abdullah Öcalan'la görüşecek. Bu nasıl bir iş? Bunu Türk milletine nasıl anlatacaklar? Ama biz biliyoruz ki Türk milleti bu süreci ibretle, kızgınlıkla ve öfkeyle izliyor ve hesabını da sandıkta sormaya hazırlanıyor. Yine önümüzdeki günlerde Selahattin Demirtaş’ın serbest bırakılacağı anlaşılıyor. Selahattin Demirtaş, bir barış güvercini, bir halk ozanı gibi sunuluyor. Selahattin Demirtaş neden içeri girdi? Kobani olayları denilen, 35 ilimizde, 121 ilçemizde meydana gelen; 54 kişinin öldüğü, 326’sı güvenlik gücü olmak üzere 761 kişinin yaralandığı ayaklanmayı bilfiil kışkırttığı, kitleleri sokağa çağırdığı ve ayaklanmaya çağırdığı için 42 yıl hapis cezasına mahkûm oldu. Bu çağrı sonrasında 201 okul tahrip edildi. Yüzlerce araç yakıldı. Abdullah Öcalan'a heykel dikeceğini söyleyen bu adam mı, suçsuz ve barışın, demokrasinin önünü açacak? Yine son günlerde, hani YPG silah bırakacaktı, kendisini feshedecekti... Bunun da olmayacağını gördüler. YPG’den bahsetmek yerine, hükümet yetkilileri, Suriye’deki PKK'lılardan bahsederken SDG lafını kullanıyorlar. Böylece YPG’yi hafızalardan sileceklerini zannediyorlar. Ama Türk milleti, en son Ankara’da TUSAŞ’ı basan YPG’li teröristleri daha unutmadı ve unutmayacak. Bize YPG’yi SDG diye yutturup, PKKistan’ın kurulmakta olduğu gerçeğini Türk milletinden gizleyemeyeceksiniz. PKK terör örgütü aynı zamanda bir narkotik çetesidir. On yıllar boyunca Türkiye'ye karşı sürdürdüğü terör eylemlerini Batılı servislerin de önünü açmasıyla, uyuşturucu kaçakçılığıyla ve haraç, sistematik haraç politikalarıyla finanse etmiştir. Ve uyuşturucudan kazanmış olduğu, haraçtan kazanmış olduğu paraları Batı sistemi aklamasına ve bankalarına yatırılmasına izin vermiştir. Şimdi duyuyoruz ki Abdullah Öcalan bu paraları Türkiye Cumhuriyeti Devleti'ne aktarabileceğini söylüyormuş. Bu Cumhuriyetin uyuşturucu gelirine ihtiyacı yok. Çok utanmazca bir teklif bu. Siz Türkiye Cumhuriyeti Devleti'ni satın alabileceğinizi mi düşünüyorsunuz, teröristler? Ve Öcalan daha ilk gün, bu sürecin ilk adımı olan konuşmada ifade edildiği gibi, umut hakkıyla serbest kalmaya hazırlanıyor. Kim söylüyorsa ki Öcalan serbest kalmayacak, doğruyu söylemiyor. Değerli Zafer Partililer, değerli Eskişehirliler, eğer bu süreç böyle devam ederse Abdullah Öcalan serbest kalacaktır. Serbest kalmakla kalmayacak, Türkiye'de siyaset de yapacaktır. Ve biz de Zafer Partisi olarak, kuruluş felsefesinin yılmaz ve kararlı temsilcileri olarak Türkiye'yi adım adım gezerek bu gerçekleri Türk milletine anlatmaya devam edeceğiz. Karaman'da mitingde anlattık, Antalya'da mitingde anlattık. Ertesi gün beni gözaltına alıp tutukladılar. Çıktık, Bursa'da panelde anlattık. Adana'da panelde anlattık. Gaziantep'te, Denizli'de, Manisa'da, Aydın'da panelde anlattık. Bugün Eskişehir'de burada size anlatıyorum. 22'sinde Zonguldak'ta Zonguldaklılara anlatacağım. 28'inde Mersin'e gideceğim, Mersinlilere anlatacağım. Özetle Türkiye'yi dolaşacağız. Sizin komisyonunuz varsa, bizim de millet meclislerimiz halkın içinde buradalar. Biz de burada konuşmaya, anlatmaya devam edeceğiz. Hiç kimse bizden, vatanımızı savunmamamızı, Türkiye Cumhuriyeti'nin İstiklal Harbi ile atılmış temellerinden vazgeçmemizi beklemesin. Vatanımızı, milletimizi ve devletimizi kararlılıkla savunacağız. Bu Cumhuriyetimizin kırılma anı bize dayatılmak istenirken, ülkemiz ağır bir ekonomik buhrandan, yedi yıldan bu yana devam eden bir ekonomik buhrandan geçiyor. 2025 son aylarına geldiğimiz 2025, çok ama çok zor geçti. Dar gelirliler için çok zor geçti. 16 milyon emekli, dul ve yetim için çok zor geçti. 6 milyon asgari ücretli için çok zor geçti. Milyonlarca işsiz için çok zor geçti. Yüzde 50 faizle yatırım yapmanın mücadelesini veren ve pahalılaştırılmış TL'den dolayı ihracatla dünyayla rekabette zorluk çeken sanayici için zor geçti. Ekonominin omurgasını oluşturan, istihdam yaratan, vergi veren, parayı ve malı çeviren esnaflarımız için çok zor geçti. Her geçen gün artan girdi maliyetlerinden ötürü artık her gün zarar eden çiftçi için çok zor geçti. Ama bu 2025 yılı da 2024, 2023, 2022, 2021, 2020 ve ondan öncesi gibi, bazıları için de çok kolay ve çok verimli geçti. Kimdir o çok kolay ve verimli geçenler? Kur korumalı mevduatla milyarlarca dolar rant geliri elde edip 0 lira vergi ödeyenler için çok iyi geçti. İktidara yakın oldukları için bütün ihaleleri alan şirketler için çok iyi geçti. Vergi muafiyetleriyle kendilerinden bu sene 3 trilyon Türk lirasına yakın vergi alınmayanlar için çok kolay geçti. Bir ailede her birisinin bir işte olup ayrıca dört beş işten maaş, hakkı huzur alan o küçük azınlık için çok iyi geçti. Ama bunların hepsini toplasanız oranları yüzde 10 bile değil. Yüzde 90, fakirlik ve sefalet içerisinde. Bunun bir bölümü sosyal yardımlarla ayakta durmaya çalışırken, bu umutsuzluk ortamında gençlerimiz yurt dışında istikbal arayışı içerisine girdiler. 8 yıldan bu yana dar gelirlilerin, sabit gelirlilerin millî gelirden almış olduğu pay azalıyor. Ve 2026 yılı ne yazık ki 2025 yılından çok daha zor geçecek. Sanayi bir çöküş süreci içerisinde. 30 yılda oluşturduğumuz tekstil sanayinin şimdi elimizin içinden kayıp gittiğini görüyoruz. 5 milyar dolar tutarında bir sermaye sadece tekstilde Mısır'a gitti. 364 bin tekstil işçisi işsiz kaldı. Her bir işçinin yanına eşini ve iki çocuğunu koyun, 1 milyon 200 bin kişiden bahsediyoruz. Büyük bir rakam bu. Almanya'da bir iş adamı kredi aldığı zaman yüzde 3 faiz öderken, Türk iş dünyasından yüzde 50 faizle yatırım yapması bekleniyor. Nasıl istihdam yaratacaklar? Nasıl işsizlere yeni iş açılacak? Mümkün mü? Hayır, değil. Ya esnaf? Esnafın kapısında maliyeci elinde ceza faturasıyla geziyor. Ve çiftçi? Çiftçi, gülü çevirmekte zorlanırken, Amerikan çiftçilerine Türkiye'ye gümrüksüz ürünlerini satması imkanı veriliyor. Buradan çıkış ancak Zafer Partisinin Zafer Ekonomisi programıyla mümkündür. Buradan çıkış ancak neoliberal ekonomik politikaları ait olduğu yer olan tarihin çöplüğüne atarak, 21. yüzyıla uygun, devletin de ekonomide itici bir rol oynadığı, sürdürülebilir planlı kalkınmayla, ülkenin bütün millî kaynaklarının bir seferberlik havasında yatırıma dönüştüğü ve iş insanlarımızın önündeki engellerin kaldırıldığı, talanın, soygunun durdurulduğu bir ortamın sağlanmasıyla bu ekonomik kriz aşılabilir. Bu ekonomik krizin aşılması, ancak bu ülkede düşman ceza hukuku uygulamalarına son verilerek, adaletin tesis edilmesi ve ekonomiyi ayakta tutacak sağlıklı bir eğitim sisteminin gerçekleşmesiyle mümkün olabilir. Türk milletine söz veriyoruz. Temiz kadrolarla ve güçlü bir programla bunları yapmaya talibiz." dedi. Mevcut İl Başkanı Hasan Demir'in tek aday olarak girdiği kongrede Yönetim Kurulu şu isimlerden oluştu; "Hasan Demir, Ahmet Yalçın, A. Muammer Harmancı, Arben Sürdemir, Bekir Şan, Berna Subaşı, Burak Gündüz, Çetin Ercan, Dilek Bayraç, Elif Derman, Erdem Sütçü, Fatma Demir, Hakan Döken, İbrahim Bal, İbrahim Tokkan, İbrahim Yıldıran, İlayda Güngör, Oğuzhan Aydoğdu, Özer İnal, Özlem Bozkaya, Ramis Tunca, Selim Arslangiray, Senih İlik, Suat Arabacı, Tülay Atay" İl Disiplin Kurulu Asil Üyeler Kamilcan Amasyalı, Beyti Alkan, Mustafa Duran, Murat Koçak, Yasin Gök, Murit Önder, Gökhan Dilli Üst Kurul Delegeleri Asil Üyeler Hasan Demir, Selim Arslangiray, Ahmet Yalçın, Burak Gündüz, Dilek Bayraç, Ramis Tunca, Kemal Güner Poyraz, Murat Serin, Selim Doruk, Resul Soysal, Muhammed Demir, Hakan Döken, Sibel Gelen, Uğur Bahar, Engin Ürüven, Senih İlik, İbrahim Yıldıran, İbrahim Tokkan, Çetin Ercan"

Siz Bu Milletin Aklıyla Alay mı Ediyorsunuz? Haber

Siz Bu Milletin Aklıyla Alay mı Ediyorsunuz?

Zafer Partisi Genel Başkanı Prof. Dr. Ümit Özdağ bir dizi ziyaret ve partisinin 2. Olağan İl Kongresine katılmak üzere geldiği Eskişehir’de basın mensupları ile bir araya geldi. Basın mensupları ile kahvaltıda bir araya gelen Zafer Partisi Genel Başkanı Prof. Dr. Ümit Özdağ yaptığı açıklamalarda şu ifadeleri kullandı; "2025 yılı, ülkemiz açısından çok ağır zorluklarla geçiyor. Bir yandan, 8 seneden bu yana dar gelirli ve sabit gelirli yurttaşlarımızın milli gelirden aldığı payı azaltan, sanayi üretimini durduran, tarımda üretimi tasfiye eden ekonomik buhranın ağırlığı bir kabus gibi Türkiye'nin üzerine çökerken, öte yandan bu ağır ekonomik krizi aşmak için Türkiye'nin önüne hiçbir perspektif koymayan iktidar, Türkiye Cumhuriyeti Devleti'nin kuruluş esaslarını PKK terör örgütü ve onun katil elebaşısı Abdullah Öcalan'la yapmış olduğu pazarlıklar çerçevesinde tasfiyeye başladığı bir sürecin içerisine girdi. 2025 yılı çok çok zor geçti ve Türkiye Cumhuriyeti ne yazık ki 2026 yılında tarihsel bir kırılmaya doğru sürüklenmek isteniyor. Önümüzdeki yıl yaşanacaklar, Cumhuriyet tarihinin her anlamda en ağır ve sonuçları açısından en korkutucu gelişmeleri olabilir. PKK terör örgütüyle yapılan pazarlıklar konusunda şimdiye kadar duymuş olduklarımız, İstiklal Savaşı vererek kurmuş olduğumuz Cumhuriyete bir terör örgütünün adeta ortak olarak getirilmek istendiğini gösteriyor. Esasen bu tespitimizi, DEM Eş Başkanı Tunçer Bakırhan da "Cumhuriyete ortak oluyoruz" açıklamasıyla doğruluyor. Cumhuriyetin kırılma süreci devam ederken, 8 seneden beri devam eden ekonomik buhranın 2026 senesi içerisinde daha da ağırlaşacağı gözüküyor. Ne yazık ki Türkiye, yanlış ekonomik politikalar neticesinde ağır bir sanayisizleşme süreci içerisine girmiştir. Türk sanayicisi, hükümetin yanlış politikalarının bedelini ya bu ülkeden kaçıp sermayesini başka ülkelere götürerek ya da malını mülkünü yabancı fonlara satarak kurtarmaya çalışmaktadır. Hükümetin politik duruşundan hoşlanmadığı sermayedarları, sanayicileri önce Maliye Bakanlığının cezalandırma sistemiyle baskı altına aldığını, bu da yetmezse düşman ceza hukuku uygulamalarıyla malına mülküne her türlü anayasal güvenceden uzaklaştırılmış bir şekilde el koyabildiğini görüyoruz. Bir ülkede ekonomik istikrarın olması, sağlam bir adalet sistemine ve kaliteli bir eğitime bağlıdır. Bugün ülkemizde ne yazık ki adil bir adalet sistemi ve kaliteli bir eğitim yoktur. Adaletin olmadığı yerde ekonomik gelişmeden ve ekonomik istikrardan bahsetmek mümkün değildir. 30 yıldan beri Türkiye'nin büyük yatırımlar yaparak geliştirmiş olduğu tekstil sanayinin durumu ortadadır. Geçen sene 364.000 tekstil işçisi işlerini kaybettiler. Tekstilde 4,5 ile 5 milyar dolarlık bir sermaye Türkiye'den sadece Mısır'a gitti. Balkan ülkelerine gidenlerden bahsetmiyoruz bile. Ama sadece tekstil değil, mobilya, ayakkabıcılık gibi sektörler de Mısır gibi ülkelere kendilerini kaymak zorunda hissediyorlar. Türk hazır giyim ve tekstil sanayinin önde gelen isimlerinden biri olan Abdullah Kiğılı, geçtiğimiz günlerde yapmış olduğu bir açıklamayla kamuoyuyla paylaştı. Gelecek 6 ay içerisinde tekstilde yaşanacak büyük çöküşü haber verdi. Bakın, bu kişi bir siyasi kimliğe sahip değil. Hatta yakın zamana kadar yapmış olduğu açıklamalarda Recep Tayyip Erdoğan'ı ve AK Parti'yi birçok noktada desteklediğini de biliyoruz. Ancak gelinen aşama şunu gösteriyor: Artık sanayici, yok olma tehlikesiyle karşı karşıya. Geçtiğimiz günlerde İzmir'de düzenlenen bir fuara, tekstil fuarına gittik. Değerli arkadaşlar, kumaşların %80'i ithaldi. Bu sadece o fuarda gördüğümüz manzara değil, bu, Türkiye'de üretimin ne noktaya geldiğinin genel manzarası olmak durumunda. İktidarın üreticinin önünü açmak gibi en ufak bir kaygısı yok. Aksine daha fazla vergi, daha fazla ceza ile üreticinin önü, etkili bir şekilde, kısa vadeli ve parti çıkarına dayanan hesaplarla kesilmeye devam ediliyor. Ve bu, 2025'ten 2026'ya ağırlaşarak devam eden ekonomik buhran, toplumun üzerine bir kâbus gibi çökerken görüyoruz ki, Öcalan'la ve PKK terör örgütüyle sürdürülen görüşmelerde de terör örgütüne ve Öcalan'a tavizler verilmeye devam ediliyor. Öcalan'ın İmralı'dan notları sızdı. Bu notlarda büyük ve önemli iddialar var. Birisi de çıkıp "Bunlar yalan." demiyor. Öcalan, "Lozan bitti." diyormuş. Var mı böyle bir şey, kardeş? Abdullah Öcalan'a siz İmralı'da "Lozan bitti." dedirtiyor musunuz? Lozan'ı kim bitirmiş? Ordumuz hangi mağlubiyete uğramış ki Lozan bitmiş? Bu ne hadsizliktir? Ve bu terörist başıyla şimdi Türkiye Büyük Millet Meclisi'ndeki Öcalan Komisyonu, nasıl görüşeceğini tartışıyor. En son buldukları formül: "Adaya gidenin başına bir şey gelir daha sonra. Adaya gitmeyelim." "Eee, ne yapalım? Öcalan'la uzaktan görüşme yapalım." Türkiye Büyük Millet Meclisi mensupları, Millet Meclisi milli mabettir ve Türk milletinin egemenliğini temsil eder. Bunun mensupları bir terör örgütünün elebaşısıyla ne görüşecek? Bu, Türk milletine yapılmış bir hakaret değil midir? Bu PKK terör örgütü tarafından öldürülen asker, sivil, polis, jandarma, milli istihbaratçı, 15.000 yurttaşımız var. Evet15.000 yurttaşımız. Bunlara yapılmış büyük bir haksızlık değil midir? Abdullah Öcalan'la uzaktan görüşme yapılırken, Selahattin Demirtaş da önümüzdeki günlerde serbest bırakılacak ve siyasette aktif rol alacak. Ana muhalefet partisi'nin bütün belediye başkanları hapishanede, Silivri'de yatıp ellerinden Twitter hesapları bile alınırken, Selahattin Demirtaş dışarıya çıkacak ve Türkiye Cumhuriyeti devletiyle Anayasa'nın nasıl yapılacağının pazarlığını yapacak. Böyle bir Türkiye'yi Türk milletine nasıl kabul ettireceğinizi düşünüyorsunuz? Başından beri Türk milletine söylenen büyük bir yalan vardı: 'Biz hiçbir taviz vermiyoruz, hiçbir pazarlık yapmayacağız, PKK bütün unsurlarıyla silah bırakacak'. PKK hiçbir unsuruyla silah bırakmadı. YPG de silah bırakacak denildi, YPG de silah bırakmadı. Ama şimdi görüyoruz ki YPG'yi buharlaştırmak için yeni bir formül bulmuşlar. Artık YPG demeyeceklermiş, SDG diyeceklermiş. SDG deyince de YPG kendiliğinden yok olacakmış. Siz bu milletin aklıyla alay mı ediyorsunuz? Siz bu milletin aklıyla alay mı ediyorsunuz? Suriye'nin kuzeyinde bir PKKistan kurulduğunu bu millet görmüyor mu zannediyorsunuz? Evet, Suriye'nin kuzeyinde bu süreçte bir PKKistan kuruluyor. Yine bu müzakerelerin bir parçası olarak 1990'ların başında Türkiye'den Irak'a gidip Kuzey Irak'ta Mahmur Kampı'nı oluşturup burada PKK terör örgütüne lojistik destek veren kamp sakinleri -sakin dediğime bakmayın, hiçbir zaman sakin değillerdi, terörün parçasıydılar- şimdi Türkiye'ye dönüyorlarmış. Türk milleti bunları kabullenmeyecek. Bu millet ekonomik krizle yaşamayı kabul eder. Bu millet adaletsizliklere isyan eder ama sabreder. Ancak, bu milletin devletine bir terör örgütünü ortak olarak getiremezsiniz. Türkiye'de Kürt sorunu diye bir sorun yoktur. Türkiye'de etnik bir sorun yoktur. Türkiye'de olan sorun bir politik, ideolojik, bölücülük sorunudur. Hiç kimse bize, bir yurttaşımızın ana dili Kürtçe olduğu için mağdur olduğu yalanını söyleyemez. Türkiye Büyük Millet Meclisi'nde ana dili Kürtçe olan milletvekilleri, bakanlar, genel müdürler mi mağdur? Ya da Ege'de, Akdeniz'de kıyılarındaki 5 yıldızlı otellerin sahipleri mi mağdur? Yoksa Kastamonu'nun, Van'ın köyündeki köylü çiftçi mi mağdur? Türkiye'de mağduriyet etnik merkezli değil, sosyal sınıf merkezlidir. Ve şimdi, devletinin Öcalan'a ve PKK'ya teslim edilmesine hayır demeye, güçlü, çok güçlü bir hayır demeye hazırlanıyor. Ve duyduğumuz hususlardan bir tanesi; PKK bir narko-terör örgütüdür. Bu narko-terör örgütü, Batılı istihbarat servislerinin de desteğiyle ve oluruyla, on yıllardan bu yana Afganistan ve Ortadoğu'dan Avrupa pazarlarına taşımış olduğu narko-tik ürünlerden elde etmiş olduğu gelirle, Türkiye'ye karşı bir terör sürecini finanse etmiştir. Keza, Avrupa'da PKK'nın geniş bir baskı ve haraç ağı vardır. Yine Batı'nın onayıyla bu narko-terörden gelen paranın önemli bir bölümü aklanmıştır. Batı tarafından. Şimdi Öcalan'ın, "Türkiye'ye bu parayı da sizin kontrolünüze verelim," dediğini duyuyoruz. Olacak şey değil. Olacak şey değil. Bir terör örgütünü muhatap olarak aldığınız zaman, karşınıza bu tür ahlaksız tekliflerin dahi gelmesinin nasıl mümkün olduğunu görüyoruz. Biz Zafer Partisi olarak bu sürece daha ilk günden itibaren itirazımızı dile getirdik ve bu sürecin Türkiye Cumhuriyeti Devleti'ni bir kırılmaya sürükleyeceğini Türk milletine ifade ettik. Bunu bu şekilde kararlı bir üslupla ve muhalefetimizi bütün Türkiye'yi parlamento yaparak sokağa taşıdığımız için de ceza olarak 5 ay Silivri'de düşman ceza hukukuyla tutuklu bir şekilde bulunduruldum. Ama ne bu tutukluluk ne diğer baskılar, benim de Zafer Partisi'nin de Türkiye'nin milli, üniter, laik devlet yapısını savunma konusundaki irademizi 1 santim geriletememiştir. Zafer Partisi olarak Türk halkına verdiğimiz sözün arkasındayız. Türkiye Cumhuriyeti Devleti'nin bir terör örgütüyle pazarlıklar yaparak yeniden kurulmasına ve Abdullah Öcalan denilen teröristin Türkiye Cumhuriyeti Devleti'nin sözde kurucu önderi olmasına müsaade etmeyeceğiz."

Cumhuriyet Bize Miras Değil Emanettir Haber

Cumhuriyet Bize Miras Değil Emanettir

Zafer Partisi Eskişehir İl Başkanlığı tarafından 29 Ekim Cumhuriyet Bayramı dolayısıyla Valilik Meydanı’nda bir tören düzenlendi. Valilik Meydanı’nda bulunan Atatürk Anıtı’na çelenk sunumu, saygı duruşu ve İstiklal Marşı'nın okunmasının ardından bir açıklama yapan Zafer Partisi Eskişehir İl Başkanı Hasan Demir şu ifadeleri kullandı; “Cumhuriyete sahip çıkmak adına günün bu saatinde, bayrama, tatile rağmen burada olduğunuz için hepinize ayrı ayrı teşekkür ediyorum. Cumhuriyet kolay kazanılmadı. Binlerce yılın bilgi birikimi ve donanımıyla, atalarımızın yoğun mücadelesiyle ve özellikle 1. Dünya Harbi'nden çıkmış, işgale uğramış Anadolu coğrafyasını tekrar diriltmek adına Gazi Mustafa Kemal Atatürk ve silah arkadaşlarının yoğun mücadelesiyle, atalarımızın mücadelesiyle ilan edildi. Cumhuriyet sadece bir rejim değil, aynı zamanda bir yaşam tarzı. Bu yaşam tarzının içerisinde ne var? Bu yaşam tarzının içerisinde, rejimde öncelikle güçler ayrılığı ilkesi var. Yasama, yürütme ve yargının ayrı olduğu, bağımsız olduğu parlamenter yapı var. Ama gelinen dönemde, 2017 yılı itibarıyla yapılan maalesef 2,5 milyon mühürsüz oyun kabul edildiği kirli referandum sonrası Cumhuriyetin temelleri bu denklemde sıkıntıya sokuldu. Ha bizler ne yapacağız? Bizler yılmadan, durmadan mücadelemize devam edecek ve atalarımızın bize emaneti olan Cumhuriyeti tekrar en olması gerektiği düzeye taşıyacağız. Yoğun bir mücadele azmi, yoğun bir savaş sonrası ilan edilen Cumhuriyet, 1924 Anayasasıyla da perçinlenmişti. 29 Ekim 1923'te ilan edilen Cumhuriyetin arkasından 20 Nisan 1924'te Teşkilat-ı Esasiye adını verdiğimiz ilk Cumhuriyetin Anayasası ilan edilmişti. Ve bugün gelinen süreçte, Anayasamızın 42. maddesi, neydi bu? Şu an için "Türkiye Cumhuriyeti Devleti sınırları içerisinde kullanılacak yegâne resmî dil Türkçedir." ibaresinin bulunduğu 42. madde ve vatandaşlık hukukunu tayin eden 66. madde: "Türkiye Cumhuriyeti Devletini kuran halka Türk milleti denir" kavramı maalesef, maalesef son 1 sene içerisinde yapılan operasyonlarla askıya alınmaya, kaldırılmaya çalışılıyor. Bu süreçte bizler, Cumhuriyetimize sahip çıkmak arzusunda Türk milliyetçileri, Atatürkçüler olarak mücadelemizi sonuna kadar vereceğiz. İhanetin, terörün, her türlü entrikanın döndüğü süreçte Cumhuriyetimize, anayasamıza, kanunlarımıza, güçler ayrılığı ilkemize sahip çıkacağız. Sahip çıkmak zorundayız. Cümlenin başında söylediğim gibi Cumhuriyet bize miras değil emanettir. Biz de emaneti ehil ellere devredene kadar mücadelemizin sonuna kadar vereceğiz ve bu mücadele Türk milletinin zaferiyle sonuçlanacak. Zafer Partisi iktidarında da Cumhuriyet, emin ellerde, liyakat esaslı, adalet esaslı bütün kurumlarını çalıştıracak ve kimsesizlerin kimsesi olması kabiliyetine tekrar kavuşacak.”

Sakarya Vadisi Bir Maden Bölgesine Çevrilmek İsteniyor! Haber

Sakarya Vadisi Bir Maden Bölgesine Çevrilmek İsteniyor!

Zafer Partisi Eskişehir İl Başkanı Hasan Demir Alpagut - Atalan Bölgesinde bulunan altın madeni ve Beylikova'da bulunan Nadir Toprak Elementleri tesisi ile ilgili bir basın toplantısı düzenledi. Düzenlenen basın toplantısında Alpagut - Atalan Bölgesinde planlanan altın madeni ile ilgili konuşan Zafer Partisi Eskişehir İl Başkanı Hasan Demir şu ifadeleri kullandı; "Konumuz Mihalgazi Alpagut-Atalan alanı, yer alması planlanan altın ve gümüş işleme maden sahasıdır. Bu saha nasıl bir önem taşıyor? Bu sahanın önemi şudur: Türkiye’de mikroklima iklimine sahip nadir bölgelerden biridir. Sakarya Vadisi bölgesi olarak değerlendiriliyor. Sakarya Nehri’nin doğrudan beslediği bu alanda doğa turizminin olması gerekirken, yani bitki örtüsü çeşitliliğiyle, tarımsal faaliyet zenginliğiyle, doğası ve havasıyla “bacasız fabrika” olarak değerlendirdiğimiz turizm sektöründe önem atfetmesi gerekirken maalesef bu alan, talan noktasında bir maden bölgesine çevrilmek isteniyor. Binlerce ağacın katledilmesi, bölgede süregelen tarımsal faaliyetlerin sekteye uğraması, birçok canlı türünün yaşam alanının yok edilmesi, gelecek nesillere güzellikler yerine harabeler bırakılması, su krizinin yaşanması olasılığı yüksek olan ülkemizde ve şehrimizde su kaynaklarımızın pervasızca harcanması gibi durumlar göz önünde bulundurulduğunda, her vatanseverin bu faaliyet karşısında net bir duruş sergilemesi gerekiyor. Burada bizim önemsediğimiz en önemli nokta şu: İki hafta önce il başkan yardımcımız tarafından Eskişehir’in olası deprem durumu ile ilgili bir paylaşım yapılarak kamuoyu bilgilendirildi. Bugün de o paylaşıma entegre olarak, Alpagut-Atalan altın maden sahasının bulunduğu alanı ve bu alanda yer alan iki tane aktif, net olarak aktif fay hattını gündeme getiriyoruz. Bu fay hatları görselde siyah çizgilerle belirtilmiş durumda ve bir aktif fay hattının mevcut maden sahası içerisinde yer alma olasılığı oldukça yüksek. Olmadığını varsaysak bile, yakınlığı itibarıyla oluşacak herhangi bir depremde bu fayların bölgede yaratacağı sarsıntı, siyanür havuzları üzerinden doğanın tamamen tahrip olmasına, yer altı sularının siyanürle zehirlenmesine ve hatta Sakarya Nehri’nin dahi kirlenmesine yol açabilir. Biz bu konuyu ilk olarak iki yıl önce Erzincan İliç’te gündeme getirdik. İliç’te hâlihazırda işletilen altın madenine Zafer Partisi Genel Başkanı Prof. Dr. Ümit Özdağ giderek buradaki tehlikeyi kamuoyuyla paylaşmıştı. Aradan bir yıl gibi kısa bir süre geçtikten sonra yaşanan facia ve kaybettiğimiz canlar, bu tehlikeyi bir kez daha gözler önüne serdi. Benzer faciaların Alpagut-Atalan bölgesinde yaşanmasını istemiyoruz. Sakarya Vadisi’nin üretimde ve tarımsal faaliyetlerde büyük bir önemi olduğunu tekrar tekrar vurgulamak istiyoruz. Biz Zafer Partisi olarak doğamızı, yaşam kaynaklarımızı ve su kaynaklarımızı makro kapitalizmin tahribatına karşı koruma mücadelesini sürdüreceğiz. Ancak gelinen noktada aldığımız bilgiler, Çevre, Şehircilik ve İklim Değişikliği Bakanlığı’nın geçtiğimiz günlerde bu alana Çevresel Etki Değerlendirmesi (ÇED) olumlu raporu verdiği yönünde. Artık sahada altın ve gümüş arama faaliyetleri başlayacak. Bu süreçte, hükümetin yanında yer alan ve “beşli çete” olarak adlandırılan oluşum içinde önemli bir yeri olan Cengiz Holding yer alıyor. Cengiz Holding’e, genel başkanımızın İkizdere’de katıldığı bir organizasyonda gerekli yanıtlar verilmişti. O zaman da şöyle demiştik: “Evet, biz doğamızı korumak adına, sizin isminizin de geçtiği ‘Cengiz yasaları’na karşı gerekli hukuki mücadeleyi vereceğiz.” Kendileri genel başkanımızı mahkemeye vermişti ancak genel başkanımız bu davadan beraat etti. Şimdi Alpagut ve Atalan bölgesinde binlerce ağacın katledileceği, yıllık ortalama 9,4 milyon ton su tüketimi beklenen bu madende, su ve doğa kaynaklarımız maalesef birilerinin elinde oyuncak hâline gelmek üzere. Biz Eskişehir halkı olarak bunun karşısında durmak zorundayız. Neden? Çünkü biz bir sömürü ülkesi değiliz. Afrika’daki insanların ne şartlarda yaşadığını biliyoruz. Birilerinin bu bölgedeki değerli madenleri sömürüp gitmesini, geride kalan kalıntılarla yöre halkının yaşamak zorunda kalmasını istemiyorsak, Eskişehir kamuoyu olarak bu olayın karşısında durmak zorundayız. Bunu Eskişehir kamuoyuyla tekrar paylaşmak istiyoruz. Çeşitli derneklerimiz, sivil toplum kuruluşlarımız ve siyasi partilerimiz bu konuda fiilen faaliyetlerini sürdürüyor. Bizler de sürdüreceğiz. Gerek çevre, gerek iklim, gerek su konusunda bu alanın açacağı tahribatın karşısında, tüm hukuki süreçlerde Zafer Partisi olarak Eskişehir halkının yanındayız. Eskişehir halkını bu konuda aktif biçimde mücadeleye ve dayanışmaya davet ediyorum." Beylikova'da bulunan Nadir Toprak Elementleri Tesisi ile ilgili değerlendirmelerde bulunan İl Başkanı Demir şu ifadelere yer verdi; ''Malumunuz, son dönemde önem arz eden nadir toprak elementleri konusu gündemdedir. Bu konu üzerine çeşitli açıklamalar yaptık ve uzman arkadaşlarımızla, maden mühendislerine bir rapor hazırlattık. Bu raporlar genel merkezimize peyderpey gönderildi. Sizinle de bu raporun birkaç önemli kısmını paylaşmak istiyorum. Eskişehir ilimizin Beylikova ilçesinde bulunan nadir toprak elementleri rezervleri ilk kez 1970 yılında keşfedilmiştir. Yani yaklaşık 55 yıl önce keşfedilen bir rezerv alanından bahsediyoruz. Ancak teknolojik koşullar, bu elementlerin zaman zaman önem bakımından arka plana itilmesine yol açtığı dönemler yaşanmıştır. Bugün ise bu toprak elementleri, özellikle mıknatıs üretimi açısından büyük önem taşıdığı için ciddi şekilde ele alınması gereken bir konu haline gelmiştir. Nadir toprak elementleri, toplam 17 bin 600 dönümlük maden alanına ait işletmede, 2011–2017 yılları arasında 310 lokasyonda 125 bin metre sondaj yapılarak, 60 bin numune alınmış ve 694 milyon ton rezerve ulaşılmış bir bölgeyi ifade etmektedir. Beylikova açısından bu durum oldukça önemlidir. Dünyada rezerv büyüklüğü bakımından ikinci sırada yer aldığımız artık kamuoyu tarafından da bilinmektedir. En fazla rezerve sahip birinci ülke Çin'deki maden sahasıdır; ikinci sırada ise 694 milyon tonluk rezerviyle Eskişehir’in Beylikova–Sivrihisar ilçelerini kapsayan saha yer almaktadır. Bu rezerv alanında Enerji Bakanlığı’na bağlı Eti Maden tarafından florit ve baritin yanında lantan, seryum, praseodimyum, samaryum, gadolinyum, evropiyum ve neodimyum gibi toplam 17 nadir toprak elementi tespit edilmiştir. Bu elementlerin en büyük özelliği bağlama kapasiteleridir. Yani bu alandaki minerallerin, madenlerin ayrıştırılması ve işlenmesi süreçlerinde önemli bir kolaylık sağlamaktadırlar. Bu bağlama kapasitesine sahip madenler bölgede oldukça yoğundur. Bu elementler yüksek verimli mıknatısların üretiminde kullanılmaktadır. Bu mıknatıslar; savunma ve havacılık sanayisi başta olmak üzere rüzgâr türbinleri, elektrikli araçlar, pil sistemleri, petrokimya sanayi, seramik üretimi ve tıbbi görüntüleme sistemleri gibi birçok kritik alanda kullanılmaktadır. Türk milletinin ve bizlerin kaygısı ise bu madenlerin yalnızca hammadde olarak ihraç edilmemesi, Türkiye Cumhuriyeti Devleti’nin ilerleyen nesilleri için teknolojik olarak işlenmesi ve katma değerli ürünlere dönüştürülmesidir. Cumhurbaşkanımızın Amerika ziyareti sonrasında gündeme gelen, ABD Başkanı’nın bu alandaki taleplerine yönelik gelişmelerin Türk milleti adına olumlu sonuçlanması için kamuoyu oluşturmak bizlerin görevidir. Bu doğrultuda çalışmalarımızı sürdürüyoruz. Bahsettiğim raporun özetini genel merkezimize gerekli birimlere göndermiş bulunuyoruz."

Rezervin Yer Aldığı Alanı Kimseye Peşkeş Çektirmemeliyiz! Haber

Rezervin Yer Aldığı Alanı Kimseye Peşkeş Çektirmemeliyiz!

Zafer Partisi Eskişehir İl Başkanı Hasan Demir Beylikova İlçe Kongresi’nin ardından nadir toprak elementleri çıkarılacak olan maden sahasına giderek değerlendirmelerde bulundu. Zafer Partisi Beylikova İlçe Kongresi İl Başkanı Hasan Demir ve İlçe Yöneticilerinin katılımı ile gerçekleştirildi. Tek aday olan Resul Soysal güven tazeleyerek tekrar İlçe Başkanlığına seçildi. Yapılan kongrenin ardından kamuoyunda tartışmalara neden olan Beylikova'da bulunan nadir toprak elementleri çıkarılacak olan maden bölgesinde değerlendirmelerde bulunan İl Başkanı Hasan Demir yaptığı açıklamada şu ifadelere yer verdi; "Tarih 12 Ekim 2025. Beylikova İlçe Kongremiz sonrasında İlçe Başkanımız Resul Soysal ile Beylikova sınırındaki nadir toprak elementinin bulunduğu sınırdayız. Bu konuyla alakalı uzmanlarımız gerekli çalışmaları yapıyor, bizler de Genel Merkezimize çeşitli raporlar gönderiyoruz. Yüksek verimli mıknatısların üretiminde kullanılan elementler şu an bu 2 milyon hektarlık alanda bulunmakta. Bu elementler başta savunma ve havacılık sanayi olmak üzere rüzgar türbinleri, elektrikli araçlar ve tıbbı görüntüleme sistemleri gibi can alıcı sektörler için önem arz ediyor. 1800’lü yılların başında Arap coğrafyasında bulunan petrolün o coğrafyadaki hayat standardını ne hale getirdiğini, feodal sistemin gerçekleriyle halkın fakir ama yönetici kesimin nasıl zenginleştiğini tüm dünya biliyor. Konumuza geldiğimizde ise bu nadir toprak elementleri Türkiye Cumhuriyeti için nesiller boyu bir gelecek demek ve bu nesillerimizin geleceğini sağlamak istiyorsak şu an bulunduğumuz yaklaşık 2 milyon hektarlık bölgeyi; dünyada Çin’den sonra en fazla rezervin yer aldığı alanı kimseye peşkeş çektirmemeliyiz. Türk milleti olarak önceliğimiz bizden sonraki nesillerimizin istifade etmesini sağlamak ve birilerinin cebine değil tüm toplumun ekonomisine katkı sunmasını sağlamaktır.Nadir toprak elementlerinin hammadde kaynağı olarak kullanılmasını değil; işlenerek bu alanda tüm dünyada lider olmayı gerektirecek şekilde kullanılmasını istiyoruz. Bu konudaki sitemlerimizi bildiriyor ve tüm eforumuzu kamuoyunu bu konuda uyandırmak için sarf ediyoruz."

logo
En son gelişmelerden anında haberdar olmak için 'İZİN VER' butonuna tıklayınız.