SON DAKİKA
Hava Durumu

#İklim Kanunu

Porsuk Haber Ajansı - İklim Kanunu haberleri, son dakika gelişmeleri, detaylı bilgiler ve tüm gelişmeler, İklim Kanunu haber sayfasında canlı gelişmelere ulaşabilirsiniz.

Başkan Ataç: "Türkiye Maden Çöplüğüne Dönüşmemeli" Haber

Başkan Ataç: "Türkiye Maden Çöplüğüne Dönüşmemeli"

Tepebaşı Belediye Başkanı Dt. Ahmet Ataç, “Zeytinlik Yasası” olarak bilinen iklim kanunu ve madenler hakkında bir basın açıklaması yaptı. Başkan Ataç, açıklamasında şöyle konuştu: Son günlerde oldukça konuşulan “Zeytinlik Yasası” olarak bilinen, enerji ve maden alanlarına yönelik Bazı Kanunlarda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Teklifi TBMM Genel Kurulu’nda kabul edildi. Bu vahim değişikliğe göre elektrik üretimi için maden faaliyetlerine izin verilecek ve maalesef bu yasa ile maden sahalarının bulunduğu alanlardaki zeytinlikler tahrip edilecek. Sözde eş değer zeytinlik kurulması şartı konuluyor fakat doğanın yıllar süren döngüsü ve bir zeytin ağacının yetiştirilmesinin zorluğu hiç hesaba katılmıyor. Biz, yıllardır “Eskişehir Kıymetlidir” diyerek, Alpagut ve Atalan bölgesine yapılması planlanan vahşi madenciliğe karşı şehrimizde ortak hareket ederek mücadele veriyoruz. Durum ne olursa olsun biz topraklarımızı korumaya devam edeceğiz. Bu konuda birçok çalışmamızı hali hazırda yürütüyoruz. Gerek belediye olarak, gerek üyesi olduğumuz Sağlıklı Kentler Birliği çatısı altında toprağa, doğaya ve enerjimize sahip çıkmaya gayret ediyoruz. Çünkü biliyoruz, doğaya ihanet etmeye devam edersek kıtlığı tam anlamıyla en kötü haliyle yaşayacağız. Belediye başkanı olarak en korktuğum şeylerden biri budur. Tarımda bitkisel ve hayvansal üretim olumsuz etkilenecek Açlık ve su savaşlarının yaşanacağı öngörülürken vahşi madencilik için topraklarımızı ve suyumuzu heba etmemeliyiz. Türkiye için, Eskişehir için temiz su varlıkları ve verimli topraklara sahip olmak, yani ekosistemimiz, altından daha kritik ve stratejik bir öneme sahiptir. Kuraklık ile mücadele ettiğimiz bu dönemde Eskişehir’in sulu tarım yapılabilen tek bölgesi Sarıcakaya ve Mihalgazi bölgesidir. Bu bölgede yapılacak vahşi madencilik Eskişehir’de yapılabilecek tek sulu tarım bölgesini riske atmaktadır. Bu olumsuzlukların yanı sıra Türkiye’de iklim kanunu, sözde iklim değişikliğiyle mücadele amacıyla bizim gibi doğaseverlerin itirazlarına karşın TBMM’de kabul edildi. Evet, doğal varlıklarımızı koruyabilmek, iklim değişikliği ile mücadele edebilmek adına böyle bir kanun gerekliydi. Ama bu şekilde değil. Yasanın “Süper İzin” olarak nitelendirilmesi bile bir utanç durumu. Çünkü madencilik yapacak şirkete, 4 ay içinde ruhsat izni verilmezse, otomatik olarak izin verilmiş sayılacak. Zeytinlikler maden faaliyetlerine açılacak. Mesela sera gazı salınımlarının azaltılması ile ilgili bir hedef yok. Fosil yakıtların terkedilmesi için bir tarih yok. Yasa, koruyucu önlemlerle güçlendirilmesi gerekiyor. Kısacası, somut bir eylem planı göremiyoruz. Ayrıca yüzyıllardır hiçbir otlatma kuralı içermeksizin uygulanan otlatmalar sonucu “Mera” niteliğini kaybeden Türkiye’de, otlatma alanları son 50 yılda 12,3 milyon hektara kadar gerilemiş durumda. Bunlara ek, şehirleşme, kırsal yerleşim, tarım ve madencilik alanlarındaki talanlar yüzünden, mera kayıpları halen devam etmekte, Mera Kanunu’ndaki yoğun yeni düzenlemeler nedeniyle süreç ne yazık ki beklenenin aksine meralar aleyhine işlemektedir. Binlerce yıllık doğayı talan edecek ve telafisi olmayan zararlar bırakacak sömürge ekonomisini temsil etmektedir. Oysa ki doğanın korunarak verimin arttırıldığı ve insan sağlığına zarar vermeyen, ekosistem hizmetleri öngörülerek ekolojik ekonominin güçlendirilmesini desteklenmelidir. Gıda güvenliği çerçevesinde üreticilerimize destekler sunuyoruz Toprakların maden sahalarına dönüşmesi değil, tarım alanları olarak yeşillenmesi en büyük amacımız. Toprağı en vefalı dostumuz olarak görüyoruz. Bu doğrultuda, belediye olarak yerel üreticileri her zaman ön planda tuttuk. Fideler verdik, yetiştirilmesinde destek olduk, bilimsel olarak eğitimler verdik. Kadın üreticilerimize pazarlar açtık, verdiğimiz desteklerle ürünlerini Eskişehirlilere direkt olarak sunuyorlar. Tarımsal üretimde tahmin ve erken uyarı sistemimizle çiftçilere hizmet veriyoruz. Bu da onlara tarımsal riskler için zaman kazandırıyor ve ürünlerinin zarar görmesinin önüne geçmelerinde fayda sağlıyor. Çünkü gıda güvenliği çok önemli. Sadece toprağa sahip çıkmaktan ziyade, ekilip biçilenin de sağlığını korumalıyız. Ancak bu şekilde toprağı koruyabilir, olası kıtlıktan kurtulabiliriz. Tüm bunlar sağlıklı bir toprak yapısı olmadan yapılamaz. Üretime dayalı topraklarımız madene ayrılırsa, ülkede bir yılda büyük bir gıda ve su krizi ile karşı karşıya kalacağız. Toprağın altı kadar üstü de değerli. Türkiye, maden çöplüğüne dönüşmemeli.

İklim Kanunu, Çevre’yi mi Sermayeyi mi Koruyacak? Haber

İklim Kanunu, Çevre’yi mi Sermayeyi mi Koruyacak?

AHPADİ Derneği tarafından Türkiye Büyük Millet Meclisi'nde onaylanarak yürürlüğe giren İklim Kanunu ile ilgili olarak bir basın açıklaması yapıldı. Kısa adı AHPADİ olan Adaletin Hukuku ve Parlamenter Demokrasi İdeali Derneği tarafından mecliste onaylanan ve Resmi Gazete'de yayınlanarak yürürlüğe giren İklim Kanunu ile ilgili bir basın açıklaması yapıldı. AHPADİ Dernek Başkanı Avukat Mehmet Ektaş tarafından yapılan açıklamada şu ifadelere yer verildi; "İnsanlığın en büyük sorunu iklim değişikliği ve bunun neden olduğu çevre felaketleri. Her geçen gün, dünya ısınıyor, havamız, suyumuz, toprağımız kirleniyor. Büyük felakete doğru adım adım ilerliyoruz. Bunu önlemek en azından yıkıcı zararlarını azaltmak için yeni düzenlemelere ve kurallara gereksinim var. UNESCO’nun da insan hakkı olarak kabul ettiği çevre hakkı, üçüncü kuşak insan hakları listesine eklenmiştir. Anayasa'nın 56. maddesi: “Herkes, sağlıklı ve dengeli bir çevrede yaşama hakkına sahiptir. Çevreyi geliştirmek, çevre sağlığını korumak ve çevre kirlenmesini önlemek Devletin ve vatandaşların ödevidir.” hükmünü içermektedir. Kişinin dokunulmazlığı, maddi ve manevi varlığının korunmasına ilişkin 17. Madde, Mülkiyet hakkını düzenleyen 35. Madde, Anayasa’nın kıyılardan yararlanmada öncelikle kamu yararının gözetileceğini düzenleyen 43. maddesi, 44, 45, 57,63,169’uncu maddeleri de çevre hakkını koruyan diğer düzenlenmelerdir. Ülkemizde, Çevre ve Şehircilik Bakanlığı tarafından hazırlanan 2 Temmuz 2025 tarihinde Türkiye Büyük Millet Meclisi'nde kabul edilen 7552 sayılı “İklim Kanunu”, 9 Temmuz 2025 tarihli Resmî Gazete'de yayımlandı ve yürürlüğe girdi. Hükümet kanadından yapılan açıklamalar; kanunla birlikte iklim değişikliği kaynaklı krizlerin ve zararların en aza indirilmesinin hedeflendiğini, iklime dirençli şehirlerin oluşturulması ve afet risklerinin azaltılmasında kritik bir öneme sahip olacağını. biyoçeşitlilik ve doğal kaynakların korunmasında, su ve gıda güvenliğinin sağlanmasında, ormanların ve yeşil alanların artırılmasında, yenilenebilir enerji kapasiteleri artırılarak enerjide dışa bağımlılığın azaltılmasında yol haritası oluşturacağını iddia edilmektedir. İklim Kanunu altyapı, tarım, hayvancılık, yeşil alanları, su kaynakları ve diğer birçok alanı yakından ilgilendiriyor ve etkiliyor. Enerji ve İklim Bilim Uzmanları kanunun iklim dostu olmadığını belirtiyor. Fosil yakıtları, asfalt, beton gibi politikalardan vazgeçilmesi gerekirken 2038’e kadar bu politikaları artıracak bir düzenleme olduğunu söylüyorlar. Bu bir iklim kanunu değil, iklimi değiştirme kanunu. İklim kanununun ancak iklime fayda edecek etkilerle sağlanabilir. Kanunla birlikte daha az kömür santrali olmayacak, daha az kömür yakılmayacak. Daha az petrol yakacak mıyız? Hayır. Asfalt, petrol dökmeye devam edecek miyiz? Evet. Buna iklim kanunu demek yanlış olur. Fosil yakıtlar azaltılmadığı ve enerji veriminin ticaret odaklı değerlendirildiği için bu kanun başarılı olamayacaktır. İklim kanunu ile sadece iklim rantı oluşturma derdindeler. Karbon satarak para kazanmaya çalışan bir yöntemle hazırlanan iklim kanununun Milletimize ve insanlığa hiçbir faydası olmayacaktır. Bu kanun, mevcut iklim ve çevre düşmanlığını ve suçlarını yasallaştırmıştır. Muhalefet ise böyle bir sürecin parçası olmayacağız demek yerine oylamaya katılarak kanunun kabulünü meşrulaştırmıştır. 130 muhalefet vekilinin katılmadığı oylamada bu iklim düşmanı kanun iktidar kanadının verdiği oylarla 102 oyla kabul edildi. Muhalefet vekilleri oylamaya katılsalardı belki yasalaşmasını önleyebileceklerdi. Ülkemiz ve dünya için önemli bu kanunun hazırlanmasından mecliste oylanmasına, Resmi Gazetede yayımlanmasına kadar süreçlerin tamamında katkı veren tüm kişi ve kurumları kınıyoruz. Kamuoyunu, yeni bir düzenleme talebinin yüksek sesle duyurulması için bugünden itibaren çalışma yapmaya davet ediyoruz."

İklim Yasası Değil, Doğa Katliamının Hukuki Kılıfı! Haber

İklim Yasası Değil, Doğa Katliamının Hukuki Kılıfı!

Cumhuriyet Halk Partisi (CHP) Eskişehir Milletvekili Jale Nur Süllü, Türkiye Büyük Millet Meclisi’nde (TBMM) görüşmeleri süren İklim Kanunu Teklifi’ne ve önümüzdeki hafta Genel Kurul’a gelmesi beklenen doğa talanını kolaylaştıran yasal düzenlemelere ilişkin sert eleştirilerde bulundu. Milletvekili Süllü, iklim krizinin etkilerini derinleştiren ve doğayı şirketlerin hizmetine sunan yasal düzenlemelere karşı kamuoyunu uyardı: “İklim krizi ile mücadelede iklim krizinin tetikleyicisi fosil yakıtlardan çıkış, termik santrallerin kapatılması, ormansızlaşma ile mücadele yerine tam tersine maden ve enerji şirketlerinin uygulamalarını kolaylaştıracak bir teklif var önümüzde.” “Kanunları kanunla aldatmaya çalışıyorlar” Türkiye’nin derin bir ekonomik krizden geçtiğini hatırlatan Süllü, “Vatandaşlarımızın bırakın eti, meyveye dahi ulaşamadığı bir süreçte, milyonlarca yurttaşımızın çözüm bekleyen temel sorunları varken, TBMM’de ardı ardına ülkemizi felakete sürükleyecek iki yasa teklifiyle karşı karşıyayız” dedi. Yasama sürecini “iktidara hizmet eden büyük bir ikiyüzlülük” olarak niteleyen Süllü, “Tarihe, doğayı koruyor gibi yaparken doğayı yok eden bir Meclis olarak geçilecek. Bu tablo karşısında bir milletvekili olarak derin bir üzüntü duyuyorum” ifadelerini kullandı. “İklim krizi değil, kârın sürdürülebilirliği düşünülüyor” TBMM’ye sunulan İklim Kanunu Teklifi’nin, iklim kriziyle mücadele etmek yerine sera gazı salımını alınıp satılabilir bir piyasa unsuruna dönüştürdüğünü belirten Süllü, “İklim krizi, bedel ödeyerek daha fazla kirletmenin yolunu açan bir düzenlemeyle ticarileştiriliyor. Yasanın tek sürdürülebilirliği, şirketlerin kârının sürdürülebilirliği!” dedi. Süllü, artan sıcaklıklar, kuraklık, su kıtlığı, tarımda verim düşüşü, gıda fiyatlarındaki artış ve sağlık sorunlarının doğrudan iklim krizinin sonuçları olduğunu hatırlatarak, “Yasa teklifinde kadınlar, çocuklar, yaşlılar ve engelliler gibi kırılgan kesimlerin hiçbir şekilde gözetilmediği açıkça görülüyor” diye konuştu. “Toplumsal muhalefetin uyarılarına kulak tıkadılar” 4 Nisan’da teklifin Meclis gündeminde ilk kez görüşüldüğü sırada yaptığı uyarıları hatırlatan Süllü, “Bu yasa tam anlamıyla bir ‘yeşil aklama’ ve göz boyama yasasıdır, geri çekilmeli demiştik. Komisyona çekildiği sanılırken hiçbir değişiklik yapılmadan Meclis’e getirildi. Toplumsal muhalefetin ve uzmanların uyarılarına kulak tıkadılar” dedi. “İklim krizinin tetikleyicileri destekleniyor” İklim yasasına itiraz ederken, şimdi çok daha vahim bir düzenlemeyle karşı karşıya olduklarını ifade eden Süllü, “Doğa ve yaşam savunucularının, bilim insanlarının ve köylülerin tüm itirazlarına rağmen, halk arasında ‘süper izin’ ve ‘talan yasası’ olarak bilinen düzenlemeleri torba yasaya doldurup Meclis gündemine taşıdılar. ‘Üstün kamu yararı’ adı altında kamulaştırmalar kolaylaştırılarak, vatandaşın tapulu arazisine el atmanın önü açılıyor” dedi. Söz konusu düzenlemelerin; ormanlar, sulak alanlar, milli parklar, su kaynakları ve zeytinliklerin madenciliğe açılmasının önünü açtığını belirten Süllü, “2053 net sıfır emisyon hedefinden bahsederken kömür madenciliğini teşvik ediyor, karbon yutak alanları olan ormanları Maden ve Petrol İşleri Genel Müdürlüğü’ne devrederek doğayı sermayeye teslim ediyorsunuz” diyerek tepki gösterdi. “Yasalar şirketlerin taleplerine göre şekillendiriliyor” Yasa teklifinin Orman, Mera, Çevre gibi koruma yasalarını etkisiz hale getirdiğine dikkat çeken Süllü, “Yatağan, Akbelen gibi bölgelerde maden şirketlerinin taleplerine göre koordinatlar belirlenerek yasal düzenlemeler yapılıyor. Şirketlere özel yasa üretiliyor” ifadelerini kullandı. İktidarın bir yandan sözde iklim yasası çıkarıp sınırda karbon düzenlemesi getirdiğini söyleyen Süllü, “Diğer yandan iklim krizini büyüten fosil yakıtlarla enerji üretimi için her türlü kolaylığı sağlıyorsunuz. Bu nasıl bir çelişkidir?” diyerek iktidarın ikiyüzlü yaklaşımını eleştirdi. “Talan yasasını tümden geri çekin” Süllü, İklim Yasası teklifinin doğayı korumak yerine talana açtığını vurgulayarak, “İklim yasasında önceliklenmesi gereken doğa, bu düzenlemeyle talana açılıyor. Ülkemizin ve gelecek nesillerin geleceği hiçe sayılıyor,” dedi. Teklife karşı bir kez daha çağrıda bulunan Süllü, “İklim Yasası Teklifi geri çekilmeli, doğayı ve toplumu önceleyen gerçek bir iklim yasası hazırlanmalıdır. Talan yasasını tümden geri çekin; şirketlerin çıkarı uğruna geleceğimizi yok etmeyin,” ifadelerini kullandı.

İklim Kanunu Hayvancılık İçin Risk Taşıyor Haber

İklim Kanunu Hayvancılık İçin Risk Taşıyor

CHP Niğde Milletvekili ve Tarım, Orman ve Köyişleri Komisyonu Üyesi Ömer Fethi Gürer, Veteriner Hekimler Derneği Başkanı Gülay Ertürk ve Genel Sekreter Mücteba Binici, Sayman İlker Çelik ile veterinerlerin sorunları ve İklim kanun teklifinin hayvancılığın etkisini görüştüler. Hayvancılığın giderek derinleşen sorunlarını değerlendirdiler. Gürer ve Ertürk, hayvancılığın mevcut durumu, veteriner hekimlerin karşılaştığı zorluklar ve iklim değişikliğine ilişkin yasa tasarısı üzerinde kapsamlı değerlendirmelerde bulundular. ET VE HAYVAN İTHALATI ÇÖZÜM OLMADI CHP Niğde Milletvekili Ömer Fethi Gürer, hayvancılıkta yaşanan sorunların her geçen gün derinleştiğini belirtti. Gürer, “2010 yılında et ve hayvan ithalatı başladı. O günden bu yana 10 milyon hayvan ithal edildi ve 11 milyon dolar yurt dışına gitti. Son 2 yılda ise 1 milyon 200 bin hayvan ithalatı gerçekleşti. Ama ne etin fiyatı düşüyor ne de hayvancılıkta sorunlar bitiyor.” dedi. Hayvancılığın olduğu her yerde veteriner hekimlerin mutlaka bulunması gerektiğini belirten Ömer Fethi Gürer, “Ne yazık ki ülkemizde Veteriner Genel Müdürlüğü dahi kaldırıldı. Sorunlarını dinlemek ve hayvancılığın politikalarının ne olması gerektiğine bir kez daha işaret etmek için buradayız” ifadelerini kullandı. İKLİM KANUNU HAYVANCILIK İÇİN RİSK TAŞIYOR Veteriner Hekimler Derneği Başkanı Gülay Ertürk, iklim değişikliğine ilişkin yasa tasarısının yetersizliğine dikkat çekti. Ertürk, “İklim değişikliği ile ilgili bir kanun tasarısı Türkiye Büyük Millet Meclisi’nde görüşülüyor. Ancak iklim değişikliği dediğimiz zaman akla gelen sadece insan sağlığı ve sera gazı emisyonu ile sınırlı olmamalı. Çünkü iklim değişikliğinin etkilediği insan sağlığının yanında hayvan sağlığı, bitki sağlığı ve çevre sağlığı ile ilgili unsurlar da var. Bu anlamda mevcut olan kanun tasarısında herhangi bir önlem ya da denetim ile ilgili bir bilgi söz konusu değil.” dedi. Hayvansal gıda arzının artırılmasının önemine işaret eden Ertürk, “iklim değişikliğinin yarattığı sonuçlar itibarıyla bizim hayvansal gıda arzıyla ilgili de birtakım durumlar yaşamamız söz konusu. Sadece hayvan varlığını iklim değişimini ve metan gazı üretimi boyutunda değerlendirmek gerçekten çok eksik ve çok yanlış bir bakış açısı olur. Çünkü bugün itibarıyla Türkiye’de hayvansal gıda ile ilgili mevcut nüfusumuz söz konusu olduğunda yeterli bir hayvansal gıda tüketimimiz yok. İklim değişikliğinin sebep olacağı 2050 yılı itibarıyla, örneğin, dünya nüfusunun 9 milyarı aşacağı ve mevcut olan hayvansal proteinin şimdikinden %60 daha fazla arz edilmesi gerektiği ile ilgili bir sonuç varken, ülkemizde de bu konuda önlemler almak gerekir. Hayvansal gıda üretimini artıracak yönde bu iklim değişikliği ile ilgili yasa tasarısına gerekli eklemeler yapılmalı. Dolayısıyla mevcut yasa tasarısını şu anki durumuyla eksik buluyoruz. Geri çekilmeli ve tekrar uzman görüşler ile biz veteriner hekimlerin de görüşleri doğrultusunda yeniden hazırlanması gerektiğini düşünüyoruz. Hayvansal gıda, hayvansal hastalıkların önlenmesi ve bu konuların özelinde tekrar değerlendirilmesi gerekiyor. Ayrıca hayvancılık, ülkemizde beslenme olduğu kadar kalkınmayı da sağlayan temel unsurlardan birisi. Dolayısıyla hayvancılığın geliştirilmesi hem daha sağlıklı bir Türk halkının oluşturulması adına hem de ekonominin düzeltilmesi ve kalkınmanın sağlanması adına çok önemli bir konudur. Tüm bunların gözetildiği bir perspektiften yeniden bir iklim kanunu düzenlenmesi gerektiğini düşünüyoruz.”şeklinde konuştu. KÜÇÜK İŞLETMELER KORUNMALI CHP Milletvekili Ömer Fethi Gürer, iklim kanunu tasarısının hayvancılık açısından ciddi riskler barındırdığını vurguladı. “Karbon ticaretini amaçlayan bir iklim kanunu, burada cezai hükümlerde ifade edilmese de hayvancılığa da sekte vuracak bazı maddeler içeriyor. Bu nedenle hayvancılık yapanlar açısından da risk taşıyor. Bu nedenle de kanun mutlaka geri çekilmeli. Hayvancılıkla ilgili özellikle küçük aile tipi işletmelerin korunacağı ve bunların oluşmuş sorunlarına çözüm üretileceği bir düzenleme de ihtiyaç olarak görülüyor. Bu açıdan kanun teklifi yalnızca bir rantta yönelik ticari bir kanun teklifi olarak değerlendiriliyor. İklimin tüm kapsayıcılığı da değerlendirilerek, iç göç ve çalışma süreçleri ile bununla ilgili oluşabilecek tarımdaki sorunların bütünüyle ele alınması gerekiyor. Ancak şu anda bu dolulukta bir tasarı mevcut değil. Onun için mutlak suretle bu kanun teklifi geri çekilmelidir”, dedi.Gürer, mevcut tasarının yalnızca ticari çıkarları gözettiğini ifade etti. TEK SAĞLIK PERSPEKTİFİYLE YENİ BİR İKLİM KANUNU Veteriner Hekimler Derneği Başkanı Gülay Ertürk ise çözüm önerilerini şu sözlerle dile getirdi: “İklim kanunu, insan, hayvan ve çevre sağlığını bir bütün olarak ele alan, tek sağlığı gözeten bir perspektifle yeniden yapılandırılmalıdır.” VETERİNER HEKİMLER DERNEĞİ, “İKLİM KANUN TEKLİFİ GERİ ÇEKİLMELİ” CHP Niğde Milletvekili Ömer Fethi Gürer’ e Veteriner Hekimler Derneği Başkanı Gülay Ertürk talepleri içeren isteklerini de anlattı. Ertürk “ Veteriner Hekimler Derneği olarak, Türkiye Büyük Millet Meclisi’nde görüşülmekte olan İklim Kanunu Taslağı’nı mevcut haliyle yeterli bulmuyor ve bu haliyle kabul etmiyoruz. Taslak, ağırlıklı olarak emisyon ticaretine ve karbon piyasasına odaklanmakta, ancak iklim değişikliğinin insan, hayvan, bitki, çevre ve ekosistem sağlığı üzerindeki çok yönlü ve yıkıcı etkilerini göz ardı etmektedir. Bu durum, taslağın kapsamının stratejik ve sürdürülebilir bir perspektiften yoksun olduğunu göstermektedir. SAĞLIK VE “TEK SAĞLIK” KAVRAMININ KANUNDA YER ALMASI GEREKLİDİR Ertürk, “İklim değişikliği yalnızca çevresel değil, aynı zamanda bir sağlık krizidir. Artan sıcaklıklar, kuraklık, sel, yangın gibi ekstrem iklim olayları biyolojik çeşitliliği tehdit etmekte; zoonotik hastalıkların yayılımı artmakta; yeni enfeksiyonlar insan, hayvan ve bitki sağlığını tehdit etmektedir. Bu nedenle yasa metninde “sağlık” ve “tek sağlık” kavramlarına açıkça yer verilmeli, bu yaklaşımlar kanunun temel bileşenlerinden biri haline getirilmelidir.” diye konuştu. TARIM VE HAYVANCILIK SEKTÖRÜ TASLAKTA GÖZ ARDI EDİLMİŞTİR Veteriner Hekimler Derneği Başkanı Gülay Ertürk, “İklim değişikliği özellikle hayvancılık ve tarım sektörleri üzerinde doğrudan ve yıkıcı etkiler yaratmaktadır. Sıcaklık artışları süt verimini düşürmekte, yem bitkisi üretimini azaltmakta, üretim maliyetlerini artırmaktadır. Ancak taslak, bu sektörlere yönelik somut politika ve destek mekanizmaları içermemektedir. Kanunda mutlaka: Hayvancılık ve tarım özelinde ayrı başlıklar açılmalı, Geçiş sürecini destekleyici mali ve teknik araçlar tanımlanmalı, Küçük ve orta ölçekli üreticilere özel teşvik ve koruma mekanizmaları oluşturulmalıdır.” dedi. HAYVANCILIK SEKTÖRÜ YALNIZCA EMİSYON KAYNAĞI OLARAK DEĞİL, ÇÖZÜMÜN PARÇASI OLARAK DEĞERLENDİRİLMELİDİR Hayvancılık sektörü metan salınımı yönünden değerlendirilirken, biyogaz üretimi, mera alanlarının karbon yutak kapasitesi, organik gübre yönetimi gibi pozitif katkılar da dikkate alınmalıdır. Bu sektörü yalnızca cezalandırıcı bir anlayışla değil, dönüştürücü ve destekleyici politikalarla ele almak gereklidir. Kanun hazırlık sürecine ilgili meslek odalarının katılımı sağlanmalıdır.İklim Kanunu taslağı, tarım, hayvancılık, sağlık ve çevre alanlarında uzman meslek örgütlerinin katkısı olmadan hazırlanmıştır. Bu durum, saha gerçekliklerinden uzak, soyut ve uygulanamaz hükümlerle dolu bir taslak ortaya çıkmasına neden olmuştur. Yasalaşma süreci öncesi mutlaka Veteriner Hekimler Derneği ve diğer ilgili meslek kuruluşlarının görüşleri alınmalıdır. Zoonotik hastalıklar ve vektör kaynaklı salgınlar artmaktadır. Küresel ısınma nedeniyle farklı vektör kaynaklı hayvan hastalıkları yaygınlaşmış, pratikte karşılaşılan zoonotik hastalıkların oransal olarak %61’in çok üzerine çıktığı gözlemlenmiştir. Bu durum yalnızca hayvan sağlığını değil, gıda güvenliğini ve insan sağlığını da doğrudan etkilemektedir. Bu nedenle taslakta zoonozlara karşı izleme, erken uyarı ve mücadele sistemlerine ilişkin hükümlere mutlaka yer verilmelidir. Arıcılık ve tozlaşma ekosistemi göz ardı edilmemelidir.Dünya arıcılığında ikinci sırada yer alan ülkemizde, insan gıdasının %35’inin arı tozlaşmasına bağlı olduğu düşünüldüğünde; iklim değişikliği sonucu ortaya çıkan sıcaklık artışları arıları doğrudan ve dolaylı yollarla tehdit ederek ekosistem ve gıda üretim sistemlerini riske atmaktadır. İklim Kanunu kapsamında, arıların ekosistem ve tarım için kritik rolü göz önünde bulundurularak: Pestisit kullanımının sınırlandırılması, Doğal yaşam alanlarının korunması, Yerli arı türlerinin desteklenmesi önemlidir. Ayrıca, iklim dostu tarım uygulamaları teşvik edilmeli ve arı sağlığına yönelik bilimsel araştırmalar desteklenmelidir. Çünkü arıların varlığı, insanlığın geleceği için kritik öneme sahiptir. Bilimsel ve sektörel dayanaklardan yoksun, denge unsurları eksik bir taslaktır.Mevcut taslak, yalnızca piyasa temelli araçlara (karbon ticareti, sertifika sistemleri) odaklanmakta; ancak bu sistemlerin küçük üreticilerce nasıl entegre edileceği, sürdürülebilir gıda arzı açısından nasıl bir dönüşüm gerektirdiği belirsizdir. Oysa üretim sistemleri ve halk sağlığı doğrudan etkilenmektedir. Bu nedenle taslak: Sadece piyasa odaklı değil, insan ve toplum refahını gözeten dengeli bir yaklaşımı benimsemeli, Kırsal yoksulluğu önleyici sosyal politikaları içermeli, Hayvancılığın geleceği için düşük karbonlu üretim modellerine geçişi teşvik etmelidir. Veteriner Hekimler Derneği olarak bizler, taslağın mevcut haliyle iklim krizine karşı etkili ve bütüncül bir mücadele için yeterli olmadığını düşünüyoruz. İklim krizinin sağlık, gıda güvenliği, hayvancılık, tarım ve biyolojik çeşitlilik üzerindeki etkileri göz önüne alınarak, yasa taslağına bu alanları kapsayan somut, uygulanabilir, bilimsel temelli hükümler mutlaka eklenmelidir. Aksi takdirde yasa, yalnızca çevre değil halk sağlığı ve ülkenin gıda güvencesi açısından da büyük eksiklikler barındıracaktır.” dedi. CHP Niğde Milletvekili Ömer Fethi Gürer, iklim kanunu bir ticaret kanunu olarak düşünülmesi bu bağlamda yaşanacak sorunları içermemesi nedeni ile mecliste geri çekilmesi, çekilmemesi halinde ret oyu vererek karşı çıkacakları ifade etti.

Greenwashing’e Ortak Olmayın, Bu Yasayı Geçirmeyin! Haber

Greenwashing’e Ortak Olmayın, Bu Yasayı Geçirmeyin!

TBMM Genel Kurulu’nda görüşmeleri devam eden İklim Kanunu teklifi üzerine konuşan Eskişehir Milletvekili Jale Nur Süllü, teklifin mevcut haliyle iklim kriziyle mücadele kanunu olmadığını, tam tersine iklim değiştirme kanunu olduğunu vurguladı. Süllü, bir şirketin olduğundan daha çevreci görünmesiyle pazarlanması anlamına gelen “greenwashing” yani “yeşil aklama” terimine dikkat çekerek, İklim Kanunu Teklifiyle iklim kriziyle mücadele etme iradesinin olmadığını ifade etti. "Bedelini Öde, Dilediğince Kirlet" Süllü, “İklim Kanunu” adı altında sunulan teklifin, iklim krizinin başlıca tetikleyicisi olan sera gazı salımını gerçekleştiren büyük kirleticileri aklamak amacıyla hazırlandığını belirtti. Şirketler arasında karbon alışverişinin düzenlenmesinin, çevreyi tahrip eden uygulamaları meşrulaştıracağını ifade eden Süllü, bu durumun “bedelini öde ve kirlet” sistemine dönüştüğünü vurguladı. “Teklifteki Temel İlkelerle Maddeler Arasında Doku Uyuşmazlığı Var” Konuşmasında, teklifin içeriğinde yer alan maddelerle temel ilkeler arasında ciddi bir doku uyuşmazlığı olduğuna dikkat çeken Süllü, “Eşitlik, iklim adaleti ve adil geçiş gibi kavramların maddelerde karşılık bulmadığını” belirtti. Sürdürülebilirlikten bahsedilse de bunun yalnızca şirket kârlarının korunmasına yönelik olduğunu ifade eden Süllü, toplumsal adaletin sağlanmasına yönelik hiçbir sorumluluk alınmadığını dile getirdi. Sera Gazı Salımı İkiye Katlandı, Emisyon Artışı Sürecek Süllü, Türkiye’nin sera gazı salımlarındaki artışa dikkat çekerek, “2002 yılında 292,5 milyon ton olan sera gazı salımımız, 2022’de 558,3 milyon tona ulaştı. AK Parti’nin iklimi değiştirme politikalarıyla bu durum ortaya çıktı” dedi. 2053 net sıfır hedefinin emisyonları azaltmayacağını, aksine artıracağını belirten Süllü, “2038 yılında 2022’ye göre yaklaşık yüzde 33 artış bekleniyor” ifadelerini kullandı. CHP’nin 103 Sayfalık Muhalefet Şerhi Yok Sayıldı Ayrıca, Süllü, iklim değişikliği ve kuraklıkla ilgili daha önce hazırlanan raporların bu teklifte yer almadığını ve iklim kanunlarının uluslararası standartlarda nasıl olması gerektiğine dair örneklerin göz ardı edildiğini belirtti. Süllü, “Cumhuriyet Halk Partisi Grubu olarak tam yüz üç sayfa muhalefet şerhi yazmıştık, kanun teklifinde bunlara ilişkin hiçbir şey yok” dedi. ‘Greenwashing’ İle Göz Boyamaya Ortak Olmayın Eskişehir’deki çevresel sorunlara da değinen Süllü, “Sakarya Vadisi’nde Cengiz Holding’in altın gümüş madeni projesi nedeniyle halkın katılım toplantısında kamu yetkililerinin şirket yetkilisi gibi davrandığını” ifade etti. Süllü, milletvekillerine çağrıda bulunarak, “Bu ‘greenwashing’ ile göz boyamaya ortak olmayın, iklimi değiştiren bu kanun teklifini yasalaştırmayın” dedi.

CHP'li Sarıbal: "Sömürge Kanunu’nu Reddediyoruz!" Haber

CHP'li Sarıbal: "Sömürge Kanunu’nu Reddediyoruz!"

CHP Bursa Milletvekili Orhan Sarıbal, TBMM Genel Kurulu’nda görüşülen İklim Kanunu Teklifi’ne ilişkin konuştu. Teklifin 1. maddesinde yer alan “Yeşil Büyüme” ifadesinin “Yeşil Kalkınma” olarak değiştirilmesini öneren Sarıbal, kanunun içeriğini ve amacını da sert sözlerle eleştirdi. Milletvekili Sarıbal, kanunun adının dahi problemli olduğunu belirterek, “Türkiye’de kapitalizmin çöküşünün yarattığı bir iklim kanunu ile karşı karşıyayız. Bu ülkenin zenginleri, 2026’da uluslararası ticaret yapma ihtimalleri zayıfladığı için bu yasa gündeme gelmiştir” dedi. Yasanın özünde karbon ticaretiyle ilgili olduğunu söyleyen Sarıbal, bu düzenlemenin doğal kaynakların sömürüsünü sürdürmeye yönelik bir sermaye dayatması olduğunu savundu. Sarıbal, “İklim Kanunu, iktidarın iş birlikçileriyle ortak iş yapma kültürünün yansımasıdır” diye konuştu. ÖNCE EKOLOJİK SUÇLARI TANIMLAYAN YASA GEREKLİ Milletvekili Sarıbal, büyümenin ciro artışına, bunun da doğrudan daha fazla üretim ve rekabet anlayışına işaret ettiğini belirtti. “Rekabet ve verimlilik üzerinden bir çevre yasası hazırlarsanız, doğayı sömürmekten başka çareniz kalmaz” diyen Sarıbal, bu anlayışın 4. evre sanayi devrimi adı altında az gelişmiş ülkelerin doğal yapısını ve kaynaklarını sömürmeyi amaçladığını söyledi. Avrupa ülkelerinin ekokırımı ve ekolojik suçları önlemek için yasal düzenlemeler yaptığını belirten Sarıbal, “Öncelikle ekolojik suçları tanımlayan ve önleyen bir yasanın Meclis’ten geçmesi gerekiyor. Siz demokrasi için, özgürlük için, adalet için sokağa çıkan çocukları Anayasada var olan haklarını kullanırken zorla içeri tıkıyorsunuz. Ancak burada doğamızı, ormanımızı, toprağımızı, suyumuzu kirleten herkesi ödüllendiriyorsunuz. Bu yasa ülkemizi açık ve net bir şekilde kirletme yasasıdır” dedi. “KAPİTALİST VAHŞİ SÖMÜRGE DÜZENİNE HEP BİRLİKTE İTİRAZ EDECEĞİZ” Konuşmasında, nükleer silah yatırımlarına ve silah sanayisi üzerinden geliştirilen emperyal kalkınma modellerine değinen Sarıbal, “Dünyada silaha en büyük yatırımı kim yapıyor? Eğer nükleer silaha, silah sanayisine yatırım yapıyorsanız ve bunu emperyal bir kalkınma modeli olarak kurguluyorsanız; başta Gazze ve Ukrayna olmak üzere bu yatırımı savaşlarda kullanıyorsanız, bu sistemin adı çok açıktır: vahşi liberal düzenin kendi çıkışına yol açma modelidir. Bir kanunda 21 kez ‘sermaye’, 34 kez ‘rekabet’, 78 kez ‘tahsisat’ geçiyorsa; o kanun halkın değil, çıkar gruplarının kanunudur. O kanun doğayı koruyan değil, doğayı katleden bir kanundur. O kanun temiz suyu değil, kirli suyu getirir. O kanun yoksulluğu azaltmaz, artırır. O kanun işsizliği çözmez, büyütür. Bu kapitalist vahşi sömürge düzenine hep birlikte itiraz edeceğiz” diye konuştu.

Sarıbal: ''İklim Kanunu Değil, Sermaye Dostu Bir Ticaret Sözleşmesi!'' Haber

Sarıbal: ''İklim Kanunu Değil, Sermaye Dostu Bir Ticaret Sözleşmesi!''

CHP Bursa Milletvekili Orhan Sarıbal, CHP Bursa Milletvekili Kayıhan Pala, CHP Kahramanmaraş Milletvekili Ali Öztunç, DEM Parti İzmir Milletvekilleri Burcugül Çubuk ve İbrahim Akın, EMEP İstanbul Milletvekili İskender Bayhan, TİP İstanbul Milletvekili Ahmet Şık, İklim Adaleti Koalisyonu ile birlikte TBMM’de düzenlediği ortak basın toplantısında Meclis’te görüşmeleri süren İklim Kanunu teklifine tepki gösterdi. Söz konusu teklifin “iklim kriziyle mücadele” iddiasının aksine, sermayenin çıkarlarına hizmet eden bir ticaret sözleşmesi olduğu kaydeden Milletvekili Sarıbal, “Eğer bir kanun kömür, petrol ve doğalgazı sonlandırmayı hedeflemiyorsa; o, iklim kanunu değil, sermaye dostu bir ticaret sözleşmesidir” dedi. İklim değişikliği ile mücadele adına hazırlanan teklifin, ekolojik felaketi kalıcı hale getirecek bir şirket sözleşmesi olduğunu vurgulayan Sarıbal, “Doğa, insanlık, bilim… Hepsi bir kenara itilmiş, sadece sermaye ve çıkarlar masaya konulmuştur. Bu kanun, Ekokırımı ödüllendirirken, doğayı korumaya çalışanları dışlıyor! Bundan önce ne söyledik? Bu kanun, iklim değişikliğini çözme niyeti taşımıyor! Çünkü bu kanun, fosil yakıtları terk etmeyi planlamıyor. Yani, kömür, petrol ve gaz kullanımını bitirme hedefi yok! Buna dair bir hedef koymak yerine, karbon yakalama gibi henüz gerçekliği kanıtlanmamış teknolojilere bel bağlıyor. Sera gazı emisyonlarını azaltmayı taahhüt etmeyen bir kanun, iklim krizine çözüm getirmez” diye konuştu. ŞİMDİ DE KARBON TİCARETİNDEN ZENGİNLEŞMEK İSTİYORLAR Emisyon ticaret sisteminin emisyon azaltımına hizmet etmeyeceğini vurgulayan Sarıbal, “Sera gazı emisyonlarını azaltmayı hedeflemeyen, düşük karbon fiyatlarına dayalı bir ETS, emisyonları sadece ticaret aracına dönüştürür. Teklif, fidan dikmek gibi sembolik uygulamalarla, gerçek emisyon azaltımı yerine bedel ödemekten kaçma yolunu açıyor. Ağaçları, ormanları katlet, sonra fidan dik gibi göstermelik uygulamalarla masumlaştırdıkları bu kanun, geleceğe ihanettir. Gelirler, sadece şirketlerin yararına kullanılacak. ETS gelirleri, sadece özel sektörün yeşil dönüşümüne ayrılıyor. Oysa iklim adaletinin gereği, iklim değişikliğinin etkilerinden mağdur olan bireylerin kayıp ve zararlarını karşılayacak mekanizmalar olmalıdır. Bu gelirler, sadece şirketlere değil, toplum yararına kullanılmalıdır. İklim krizini çözmek için, şirketlerin değil, toplumun yararına bir iklim yasası gerekir. Sermaye 2026 yılında kendine göre ihracatını, karını sağlayabilmek için bu kanunun çıkmasını dayatmaktadır. İktidar 22 yıldır bu ülkede orman, su, dağ, mera, kışlak ne varsa, tümünü paraya, kara, sermayeye vermiş durumda. Önce Ekokırım Yasası çıkarılmak zorundadır. Suç kapsamına alınacak bütün eylemleri ortaya koyacak ve hukuki gerekçelerini sunacak bir kanun zorunluluğu vardır. Karbon ticaretinin yasal olarak yapılmasını sağlayacak kanunu kabul etmiyoruz, geri çekilmesini, bilimsel, doğaya uyumlu bir yasa getirilmesini istiyoruz” ifadelerini kullandı.

İklim Kanunu Doğa Talanını Meşrulaştırıyor Haber

İklim Kanunu Doğa Talanını Meşrulaştırıyor

CHP Bursa Milletvekili ve Parti Meclisi Üyesi Orhan Sarıbal, ekoloji örgütleri, sendikalar ve meslek örgütlerinin bileşeni olduğu İklim Adaleti Koalisyonu ile birlikte TBMM’de düzenlediği ortak basın toplantısında İklim Kanunu teklifine tepki gösterdi. Milletvekili Sarıbal, İklim Kanunu teklifinin doğayı koruma amacı taşımadığını, aksine sermayeye yeni rant alanları açan ve ekolojik yıkımı derinleştiren bir düzenleme olduğunu belirterek, doğaya karşı işlenen suçlara karşı ağır yaptırımlar getiren bir Ekokırım Yasası çıkarılmadan çevreyi korumanın mümkün olmayacağını vurguladı. Sarıbal, “Kim olursa olsun, doğaya, tarıma, çevreye ne yapamayacağını ve buna aykırı hareket ettiğinde neyle karşılaşacağını bilmelidir. Suçu işledikten sonra ‘düzenleme yapalım, idare edelim’ anlayışıyla bir yere varamayız” dedi. “BU KANUN, DOĞA VE İNSAN YERİNE SERMAYEYİ KORUYOR” İklim Kanunu teklifinin, halkın ve doğanın ihtiyaçlarını göz ardı ettiğini belirten Sarıbal, şu noktalara dikkati çekti: “Kanunda fosil yakıtların kaldırılmasına dair hiçbir madde bulunmuyor. Ormanların kesilmesini yasaklayan düzenlemeler yer almıyor. Maden tahsislerini durduracak bir karar bulunmuyor. Su kaynaklarının verimli kullanımı için bütçe ayrılmıyor. Buna karşılık teklifte, ‘yeşil büyüme’, ‘sürdürülebilir kalkınma’ ve ‘2053 sıfır emisyon hedefi’ gibi kavramlarla sermayenin ihtiyaçları önceleniyor. Bu süslü lafların arkasında, doğanın ve emeğin piyasa koşullarına teslim edilmesi yatıyor. Doğayı ve toplumu önceleyen halkın İklim Kanunu için kömür ve fosil yakıtlardan çıkış için net bir plan hazırlanmalı. Ekolojik yıkıma neden olan madencilik, enerji ve sanayi politikaları gözden geçirilmeli. Kuraklık, sel ve yangın gibi iklim krizinin etkilerine karşı uyum politikaları geliştirilmeli. Doğal ekosistemleri koruyacak tarım politikaları oluşturulmalı. İklim suçlarına karşı denetim ve yaptırımlar getirilmelidir” diye konuştu.

Kanunun İklim Değişikliği Mücadelesine ve Ülkeye Bir Katkısı Olmayacak Haber

Kanunun İklim Değişikliği Mücadelesine ve Ülkeye Bir Katkısı Olmayacak

Eskişehir Çevre Koruma ve Geliştirme Derneği tarafından meclis gündeminde olan İklim Kanunu ile ilgili bir basın toplantısı düzenlendi.  Esçevder Şube Sekreteri Özgür Özlem Öngel tarafından yapılan açıklamada şu ifadelere yer verildi; "Son yıllarda ülkemizin ve dünyanın dört bir yanında yaşanan son derece şiddetli kuraklıklar, sel felaketleri, orman yangınları, çölleşmeyle iklim değişikliğinin etkilerini kaygıyla deneyimliyoruz. Türkiye, bu değişiklikleri en fazla hisseden ülkelerden biri.  Bilindiği gibi 20.02.2025 tarihinde İklim Kanunu yasa teklifi TBMM Başkalığı’na sunuldu. Muhalif milletvekilleri ve davet edilen bazı kurum kuruluş temsilcileri tarafından birçok yönü eleştirilen kanun teklifi, bu eleştirilerin hiçbiri dikkate alınmaksızın komisyonda kabul edildi. Maalesef bu kanunun, bu haliyle iklim değişikliği mücadelesine halkımız ve ülkemiz yararına bir katkısı olamayacağı kanaatindeyiz. Doğayı ve doğal kaynakları alelade hammadde olarak kabul eden, bu kaynakları insanlığın ihtiyaçları doğrultusunda değil sermayedarların kar marjına göre tüketen bu ekonomik sosyal düzenin tüm çevresel sorunların baş sorumlusu olduğunu düşünüyoruz. İklim Kanunu teklifi de maalesef bu genel düzenin bir parçası olacak şekilde, iş dünyası ve sermayenin çıkarları doğrultusunda, onların bu alanda yapacakları yatırımlar ve böylece kurulacak emisyon ticareti ve karbon piyasasından para kazanmalarını öngören, neoliberal politikalara dayalı, küreselleşme ve pazar ekonomisinin işleyişini kolaylaştırmayı hedefleyen bir kanun teklifidir. Kanun, teknik olarak da yetersizdir. Özellikle mutlak emisyon azaltım hedefine ulaşmak için fosil yakıtlardan çıkılması, kömürün zaman içinde aşamayla terk edilmesi gibi iklim değişikliğinin önüne geçmekte en temel gerekliliklerin hangi yollarla ve nasıl bir programla hayata geçirilmesinin planlandığı belirsizdir. Teklif, sıfır emisyon hedefine nasıl ve hangi yollarla ulaşılacağına, fosil yakıtların kullanımının nasıl terk edileceğine, elektrik üretiminde kömür kullanımına hangi yöntemlerle son verileceğine, endüstriyle üretimde kömürsüz elektrifikasyonun nasıl sağlanacağına dair net politikalar içermemektedir. Ayrıca kanun, kendisine bağlı geniş bir mevzuat düzenlemesine de muhtaç olduğundan, bu alanda olumlu hiçbir değişiklik sağlayamayacaktır. Sıfır emisyon ve fosil yakıtların terk edilmesine dair bir program ortaya koyulmadığı gibi, fosil yakıtlı sistemler ve onlarla bağlantılı alt sistemler, sektörler ya da alt sektörlerde çalışanların yeni düzene uyum göstermesini kapsayan adil geçişin nasıl sağlanacağı konu dahi edilmemekte, bu geçişin sosyo ekonomik maliyetinin emekçilerin sırtına yükleneceği anlaşılmaktadır. Kanun teklifi bu haliyle liberal, piyasacı çevreciliğin parlak bir örneğidir.Bu anlayış terk edilmeden çevresel sorunların gerçek çözümü yolunda adım atılması maalesef mümkün değildir. Ancak bu koşullarda bile demokratik örgütlenmeler, akademik çalışmalar ve bilim insanlarının görüş ve önerileri doğrultusunda, doğanın ve toplumun yararına olacak bir kanun hazırlanması mümkündür. Kapitalist dünyada iklim politikaları doğayı ve toplumu değil, ticareti ve sermaye karını korumak üzerine inşa edilmektedir. İnsanların temiz ve sağlıklı bir doğadan eşit faydalanmaları ülküsü yerine küçük bir sermaye sınıfının ticari karını koyan kanun gerçek bir iklim kanunu değildir.  Sadece iklim değişikliği değil, tüm çevresel sorunların çözümünde  korunmaya çalışılan ticaret ve ticari kar değil doğanın ve toplumun geleceği olmalıdır. Kömür ve fosil yakıt kullanımının terk edilmesi için net bir plan ortaya koyulmalı, bu sürecin ortaya çıkaracağı sosyo ekonomik maliyet bunca yıldır bu kaynaklarla zenginleşenler arasında adil bir şekilde paylaştırılmalıdır. Tüm bu süreçte halk sağlığı güvence altına alınmalı, tüm ekolojik suçlara karşı yaptırımlar ağırlaştırılmalıdır. Merkezinde değil, parçası olduğumuz yaşanabilir temiz bir doğadan eşit faydalanmak, temel bir insan hakkıdır. Bu eşitlik gözetilmeden atılan hiçbir adım, yürürlüğe konulan hiçbir kanun çevreci değildir."

logo
En son gelişmelerden anında haberdar olmak için 'İZİN VER' butonuna tıklayınız.