SON DAKİKA
Hava Durumu

#İklim Kanunu

Porsuk Haber Ajansı - İklim Kanunu haberleri, son dakika gelişmeleri, detaylı bilgiler ve tüm gelişmeler, İklim Kanunu haber sayfasında canlı gelişmelere ulaşabilirsiniz.

İklim Kanunu Hayvancılık İçin Risk Taşıyor Haber

İklim Kanunu Hayvancılık İçin Risk Taşıyor

CHP Niğde Milletvekili ve Tarım, Orman ve Köyişleri Komisyonu Üyesi Ömer Fethi Gürer, Veteriner Hekimler Derneği Başkanı Gülay Ertürk ve Genel Sekreter Mücteba Binici, Sayman İlker Çelik ile veterinerlerin sorunları ve İklim kanun teklifinin hayvancılığın etkisini görüştüler. Hayvancılığın giderek derinleşen sorunlarını değerlendirdiler. Gürer ve Ertürk, hayvancılığın mevcut durumu, veteriner hekimlerin karşılaştığı zorluklar ve iklim değişikliğine ilişkin yasa tasarısı üzerinde kapsamlı değerlendirmelerde bulundular. ET VE HAYVAN İTHALATI ÇÖZÜM OLMADI CHP Niğde Milletvekili Ömer Fethi Gürer, hayvancılıkta yaşanan sorunların her geçen gün derinleştiğini belirtti. Gürer, “2010 yılında et ve hayvan ithalatı başladı. O günden bu yana 10 milyon hayvan ithal edildi ve 11 milyon dolar yurt dışına gitti. Son 2 yılda ise 1 milyon 200 bin hayvan ithalatı gerçekleşti. Ama ne etin fiyatı düşüyor ne de hayvancılıkta sorunlar bitiyor.” dedi. Hayvancılığın olduğu her yerde veteriner hekimlerin mutlaka bulunması gerektiğini belirten Ömer Fethi Gürer, “Ne yazık ki ülkemizde Veteriner Genel Müdürlüğü dahi kaldırıldı. Sorunlarını dinlemek ve hayvancılığın politikalarının ne olması gerektiğine bir kez daha işaret etmek için buradayız” ifadelerini kullandı. İKLİM KANUNU HAYVANCILIK İÇİN RİSK TAŞIYOR Veteriner Hekimler Derneği Başkanı Gülay Ertürk, iklim değişikliğine ilişkin yasa tasarısının yetersizliğine dikkat çekti. Ertürk, “İklim değişikliği ile ilgili bir kanun tasarısı Türkiye Büyük Millet Meclisi’nde görüşülüyor. Ancak iklim değişikliği dediğimiz zaman akla gelen sadece insan sağlığı ve sera gazı emisyonu ile sınırlı olmamalı. Çünkü iklim değişikliğinin etkilediği insan sağlığının yanında hayvan sağlığı, bitki sağlığı ve çevre sağlığı ile ilgili unsurlar da var. Bu anlamda mevcut olan kanun tasarısında herhangi bir önlem ya da denetim ile ilgili bir bilgi söz konusu değil.” dedi. Hayvansal gıda arzının artırılmasının önemine işaret eden Ertürk, “iklim değişikliğinin yarattığı sonuçlar itibarıyla bizim hayvansal gıda arzıyla ilgili de birtakım durumlar yaşamamız söz konusu. Sadece hayvan varlığını iklim değişimini ve metan gazı üretimi boyutunda değerlendirmek gerçekten çok eksik ve çok yanlış bir bakış açısı olur. Çünkü bugün itibarıyla Türkiye’de hayvansal gıda ile ilgili mevcut nüfusumuz söz konusu olduğunda yeterli bir hayvansal gıda tüketimimiz yok. İklim değişikliğinin sebep olacağı 2050 yılı itibarıyla, örneğin, dünya nüfusunun 9 milyarı aşacağı ve mevcut olan hayvansal proteinin şimdikinden %60 daha fazla arz edilmesi gerektiği ile ilgili bir sonuç varken, ülkemizde de bu konuda önlemler almak gerekir. Hayvansal gıda üretimini artıracak yönde bu iklim değişikliği ile ilgili yasa tasarısına gerekli eklemeler yapılmalı. Dolayısıyla mevcut yasa tasarısını şu anki durumuyla eksik buluyoruz. Geri çekilmeli ve tekrar uzman görüşler ile biz veteriner hekimlerin de görüşleri doğrultusunda yeniden hazırlanması gerektiğini düşünüyoruz. Hayvansal gıda, hayvansal hastalıkların önlenmesi ve bu konuların özelinde tekrar değerlendirilmesi gerekiyor. Ayrıca hayvancılık, ülkemizde beslenme olduğu kadar kalkınmayı da sağlayan temel unsurlardan birisi. Dolayısıyla hayvancılığın geliştirilmesi hem daha sağlıklı bir Türk halkının oluşturulması adına hem de ekonominin düzeltilmesi ve kalkınmanın sağlanması adına çok önemli bir konudur. Tüm bunların gözetildiği bir perspektiften yeniden bir iklim kanunu düzenlenmesi gerektiğini düşünüyoruz.”şeklinde konuştu. KÜÇÜK İŞLETMELER KORUNMALI CHP Milletvekili Ömer Fethi Gürer, iklim kanunu tasarısının hayvancılık açısından ciddi riskler barındırdığını vurguladı. “Karbon ticaretini amaçlayan bir iklim kanunu, burada cezai hükümlerde ifade edilmese de hayvancılığa da sekte vuracak bazı maddeler içeriyor. Bu nedenle hayvancılık yapanlar açısından da risk taşıyor. Bu nedenle de kanun mutlaka geri çekilmeli. Hayvancılıkla ilgili özellikle küçük aile tipi işletmelerin korunacağı ve bunların oluşmuş sorunlarına çözüm üretileceği bir düzenleme de ihtiyaç olarak görülüyor. Bu açıdan kanun teklifi yalnızca bir rantta yönelik ticari bir kanun teklifi olarak değerlendiriliyor. İklimin tüm kapsayıcılığı da değerlendirilerek, iç göç ve çalışma süreçleri ile bununla ilgili oluşabilecek tarımdaki sorunların bütünüyle ele alınması gerekiyor. Ancak şu anda bu dolulukta bir tasarı mevcut değil. Onun için mutlak suretle bu kanun teklifi geri çekilmelidir”, dedi.Gürer, mevcut tasarının yalnızca ticari çıkarları gözettiğini ifade etti. TEK SAĞLIK PERSPEKTİFİYLE YENİ BİR İKLİM KANUNU Veteriner Hekimler Derneği Başkanı Gülay Ertürk ise çözüm önerilerini şu sözlerle dile getirdi: “İklim kanunu, insan, hayvan ve çevre sağlığını bir bütün olarak ele alan, tek sağlığı gözeten bir perspektifle yeniden yapılandırılmalıdır.” VETERİNER HEKİMLER DERNEĞİ, “İKLİM KANUN TEKLİFİ GERİ ÇEKİLMELİ” CHP Niğde Milletvekili Ömer Fethi Gürer’ e Veteriner Hekimler Derneği Başkanı Gülay Ertürk talepleri içeren isteklerini de anlattı. Ertürk “ Veteriner Hekimler Derneği olarak, Türkiye Büyük Millet Meclisi’nde görüşülmekte olan İklim Kanunu Taslağı’nı mevcut haliyle yeterli bulmuyor ve bu haliyle kabul etmiyoruz. Taslak, ağırlıklı olarak emisyon ticaretine ve karbon piyasasına odaklanmakta, ancak iklim değişikliğinin insan, hayvan, bitki, çevre ve ekosistem sağlığı üzerindeki çok yönlü ve yıkıcı etkilerini göz ardı etmektedir. Bu durum, taslağın kapsamının stratejik ve sürdürülebilir bir perspektiften yoksun olduğunu göstermektedir. SAĞLIK VE “TEK SAĞLIK” KAVRAMININ KANUNDA YER ALMASI GEREKLİDİR Ertürk, “İklim değişikliği yalnızca çevresel değil, aynı zamanda bir sağlık krizidir. Artan sıcaklıklar, kuraklık, sel, yangın gibi ekstrem iklim olayları biyolojik çeşitliliği tehdit etmekte; zoonotik hastalıkların yayılımı artmakta; yeni enfeksiyonlar insan, hayvan ve bitki sağlığını tehdit etmektedir. Bu nedenle yasa metninde “sağlık” ve “tek sağlık” kavramlarına açıkça yer verilmeli, bu yaklaşımlar kanunun temel bileşenlerinden biri haline getirilmelidir.” diye konuştu. TARIM VE HAYVANCILIK SEKTÖRÜ TASLAKTA GÖZ ARDI EDİLMİŞTİR Veteriner Hekimler Derneği Başkanı Gülay Ertürk, “İklim değişikliği özellikle hayvancılık ve tarım sektörleri üzerinde doğrudan ve yıkıcı etkiler yaratmaktadır. Sıcaklık artışları süt verimini düşürmekte, yem bitkisi üretimini azaltmakta, üretim maliyetlerini artırmaktadır. Ancak taslak, bu sektörlere yönelik somut politika ve destek mekanizmaları içermemektedir. Kanunda mutlaka: Hayvancılık ve tarım özelinde ayrı başlıklar açılmalı, Geçiş sürecini destekleyici mali ve teknik araçlar tanımlanmalı, Küçük ve orta ölçekli üreticilere özel teşvik ve koruma mekanizmaları oluşturulmalıdır.” dedi. HAYVANCILIK SEKTÖRÜ YALNIZCA EMİSYON KAYNAĞI OLARAK DEĞİL, ÇÖZÜMÜN PARÇASI OLARAK DEĞERLENDİRİLMELİDİR Hayvancılık sektörü metan salınımı yönünden değerlendirilirken, biyogaz üretimi, mera alanlarının karbon yutak kapasitesi, organik gübre yönetimi gibi pozitif katkılar da dikkate alınmalıdır. Bu sektörü yalnızca cezalandırıcı bir anlayışla değil, dönüştürücü ve destekleyici politikalarla ele almak gereklidir. Kanun hazırlık sürecine ilgili meslek odalarının katılımı sağlanmalıdır.İklim Kanunu taslağı, tarım, hayvancılık, sağlık ve çevre alanlarında uzman meslek örgütlerinin katkısı olmadan hazırlanmıştır. Bu durum, saha gerçekliklerinden uzak, soyut ve uygulanamaz hükümlerle dolu bir taslak ortaya çıkmasına neden olmuştur. Yasalaşma süreci öncesi mutlaka Veteriner Hekimler Derneği ve diğer ilgili meslek kuruluşlarının görüşleri alınmalıdır. Zoonotik hastalıklar ve vektör kaynaklı salgınlar artmaktadır. Küresel ısınma nedeniyle farklı vektör kaynaklı hayvan hastalıkları yaygınlaşmış, pratikte karşılaşılan zoonotik hastalıkların oransal olarak %61’in çok üzerine çıktığı gözlemlenmiştir. Bu durum yalnızca hayvan sağlığını değil, gıda güvenliğini ve insan sağlığını da doğrudan etkilemektedir. Bu nedenle taslakta zoonozlara karşı izleme, erken uyarı ve mücadele sistemlerine ilişkin hükümlere mutlaka yer verilmelidir. Arıcılık ve tozlaşma ekosistemi göz ardı edilmemelidir.Dünya arıcılığında ikinci sırada yer alan ülkemizde, insan gıdasının %35’inin arı tozlaşmasına bağlı olduğu düşünüldüğünde; iklim değişikliği sonucu ortaya çıkan sıcaklık artışları arıları doğrudan ve dolaylı yollarla tehdit ederek ekosistem ve gıda üretim sistemlerini riske atmaktadır. İklim Kanunu kapsamında, arıların ekosistem ve tarım için kritik rolü göz önünde bulundurularak: Pestisit kullanımının sınırlandırılması, Doğal yaşam alanlarının korunması, Yerli arı türlerinin desteklenmesi önemlidir. Ayrıca, iklim dostu tarım uygulamaları teşvik edilmeli ve arı sağlığına yönelik bilimsel araştırmalar desteklenmelidir. Çünkü arıların varlığı, insanlığın geleceği için kritik öneme sahiptir. Bilimsel ve sektörel dayanaklardan yoksun, denge unsurları eksik bir taslaktır.Mevcut taslak, yalnızca piyasa temelli araçlara (karbon ticareti, sertifika sistemleri) odaklanmakta; ancak bu sistemlerin küçük üreticilerce nasıl entegre edileceği, sürdürülebilir gıda arzı açısından nasıl bir dönüşüm gerektirdiği belirsizdir. Oysa üretim sistemleri ve halk sağlığı doğrudan etkilenmektedir. Bu nedenle taslak: Sadece piyasa odaklı değil, insan ve toplum refahını gözeten dengeli bir yaklaşımı benimsemeli, Kırsal yoksulluğu önleyici sosyal politikaları içermeli, Hayvancılığın geleceği için düşük karbonlu üretim modellerine geçişi teşvik etmelidir. Veteriner Hekimler Derneği olarak bizler, taslağın mevcut haliyle iklim krizine karşı etkili ve bütüncül bir mücadele için yeterli olmadığını düşünüyoruz. İklim krizinin sağlık, gıda güvenliği, hayvancılık, tarım ve biyolojik çeşitlilik üzerindeki etkileri göz önüne alınarak, yasa taslağına bu alanları kapsayan somut, uygulanabilir, bilimsel temelli hükümler mutlaka eklenmelidir. Aksi takdirde yasa, yalnızca çevre değil halk sağlığı ve ülkenin gıda güvencesi açısından da büyük eksiklikler barındıracaktır.” dedi. CHP Niğde Milletvekili Ömer Fethi Gürer, iklim kanunu bir ticaret kanunu olarak düşünülmesi bu bağlamda yaşanacak sorunları içermemesi nedeni ile mecliste geri çekilmesi, çekilmemesi halinde ret oyu vererek karşı çıkacakları ifade etti.

Greenwashing’e Ortak Olmayın, Bu Yasayı Geçirmeyin! Haber

Greenwashing’e Ortak Olmayın, Bu Yasayı Geçirmeyin!

TBMM Genel Kurulu’nda görüşmeleri devam eden İklim Kanunu teklifi üzerine konuşan Eskişehir Milletvekili Jale Nur Süllü, teklifin mevcut haliyle iklim kriziyle mücadele kanunu olmadığını, tam tersine iklim değiştirme kanunu olduğunu vurguladı. Süllü, bir şirketin olduğundan daha çevreci görünmesiyle pazarlanması anlamına gelen “greenwashing” yani “yeşil aklama” terimine dikkat çekerek, İklim Kanunu Teklifiyle iklim kriziyle mücadele etme iradesinin olmadığını ifade etti. "Bedelini Öde, Dilediğince Kirlet" Süllü, “İklim Kanunu” adı altında sunulan teklifin, iklim krizinin başlıca tetikleyicisi olan sera gazı salımını gerçekleştiren büyük kirleticileri aklamak amacıyla hazırlandığını belirtti. Şirketler arasında karbon alışverişinin düzenlenmesinin, çevreyi tahrip eden uygulamaları meşrulaştıracağını ifade eden Süllü, bu durumun “bedelini öde ve kirlet” sistemine dönüştüğünü vurguladı. “Teklifteki Temel İlkelerle Maddeler Arasında Doku Uyuşmazlığı Var” Konuşmasında, teklifin içeriğinde yer alan maddelerle temel ilkeler arasında ciddi bir doku uyuşmazlığı olduğuna dikkat çeken Süllü, “Eşitlik, iklim adaleti ve adil geçiş gibi kavramların maddelerde karşılık bulmadığını” belirtti. Sürdürülebilirlikten bahsedilse de bunun yalnızca şirket kârlarının korunmasına yönelik olduğunu ifade eden Süllü, toplumsal adaletin sağlanmasına yönelik hiçbir sorumluluk alınmadığını dile getirdi. Sera Gazı Salımı İkiye Katlandı, Emisyon Artışı Sürecek Süllü, Türkiye’nin sera gazı salımlarındaki artışa dikkat çekerek, “2002 yılında 292,5 milyon ton olan sera gazı salımımız, 2022’de 558,3 milyon tona ulaştı. AK Parti’nin iklimi değiştirme politikalarıyla bu durum ortaya çıktı” dedi. 2053 net sıfır hedefinin emisyonları azaltmayacağını, aksine artıracağını belirten Süllü, “2038 yılında 2022’ye göre yaklaşık yüzde 33 artış bekleniyor” ifadelerini kullandı. CHP’nin 103 Sayfalık Muhalefet Şerhi Yok Sayıldı Ayrıca, Süllü, iklim değişikliği ve kuraklıkla ilgili daha önce hazırlanan raporların bu teklifte yer almadığını ve iklim kanunlarının uluslararası standartlarda nasıl olması gerektiğine dair örneklerin göz ardı edildiğini belirtti. Süllü, “Cumhuriyet Halk Partisi Grubu olarak tam yüz üç sayfa muhalefet şerhi yazmıştık, kanun teklifinde bunlara ilişkin hiçbir şey yok” dedi. ‘Greenwashing’ İle Göz Boyamaya Ortak Olmayın Eskişehir’deki çevresel sorunlara da değinen Süllü, “Sakarya Vadisi’nde Cengiz Holding’in altın gümüş madeni projesi nedeniyle halkın katılım toplantısında kamu yetkililerinin şirket yetkilisi gibi davrandığını” ifade etti. Süllü, milletvekillerine çağrıda bulunarak, “Bu ‘greenwashing’ ile göz boyamaya ortak olmayın, iklimi değiştiren bu kanun teklifini yasalaştırmayın” dedi.

CHP'li Sarıbal: "Sömürge Kanunu’nu Reddediyoruz!" Haber

CHP'li Sarıbal: "Sömürge Kanunu’nu Reddediyoruz!"

CHP Bursa Milletvekili Orhan Sarıbal, TBMM Genel Kurulu’nda görüşülen İklim Kanunu Teklifi’ne ilişkin konuştu. Teklifin 1. maddesinde yer alan “Yeşil Büyüme” ifadesinin “Yeşil Kalkınma” olarak değiştirilmesini öneren Sarıbal, kanunun içeriğini ve amacını da sert sözlerle eleştirdi. Milletvekili Sarıbal, kanunun adının dahi problemli olduğunu belirterek, “Türkiye’de kapitalizmin çöküşünün yarattığı bir iklim kanunu ile karşı karşıyayız. Bu ülkenin zenginleri, 2026’da uluslararası ticaret yapma ihtimalleri zayıfladığı için bu yasa gündeme gelmiştir” dedi. Yasanın özünde karbon ticaretiyle ilgili olduğunu söyleyen Sarıbal, bu düzenlemenin doğal kaynakların sömürüsünü sürdürmeye yönelik bir sermaye dayatması olduğunu savundu. Sarıbal, “İklim Kanunu, iktidarın iş birlikçileriyle ortak iş yapma kültürünün yansımasıdır” diye konuştu. ÖNCE EKOLOJİK SUÇLARI TANIMLAYAN YASA GEREKLİ Milletvekili Sarıbal, büyümenin ciro artışına, bunun da doğrudan daha fazla üretim ve rekabet anlayışına işaret ettiğini belirtti. “Rekabet ve verimlilik üzerinden bir çevre yasası hazırlarsanız, doğayı sömürmekten başka çareniz kalmaz” diyen Sarıbal, bu anlayışın 4. evre sanayi devrimi adı altında az gelişmiş ülkelerin doğal yapısını ve kaynaklarını sömürmeyi amaçladığını söyledi. Avrupa ülkelerinin ekokırımı ve ekolojik suçları önlemek için yasal düzenlemeler yaptığını belirten Sarıbal, “Öncelikle ekolojik suçları tanımlayan ve önleyen bir yasanın Meclis’ten geçmesi gerekiyor. Siz demokrasi için, özgürlük için, adalet için sokağa çıkan çocukları Anayasada var olan haklarını kullanırken zorla içeri tıkıyorsunuz. Ancak burada doğamızı, ormanımızı, toprağımızı, suyumuzu kirleten herkesi ödüllendiriyorsunuz. Bu yasa ülkemizi açık ve net bir şekilde kirletme yasasıdır” dedi. “KAPİTALİST VAHŞİ SÖMÜRGE DÜZENİNE HEP BİRLİKTE İTİRAZ EDECEĞİZ” Konuşmasında, nükleer silah yatırımlarına ve silah sanayisi üzerinden geliştirilen emperyal kalkınma modellerine değinen Sarıbal, “Dünyada silaha en büyük yatırımı kim yapıyor? Eğer nükleer silaha, silah sanayisine yatırım yapıyorsanız ve bunu emperyal bir kalkınma modeli olarak kurguluyorsanız; başta Gazze ve Ukrayna olmak üzere bu yatırımı savaşlarda kullanıyorsanız, bu sistemin adı çok açıktır: vahşi liberal düzenin kendi çıkışına yol açma modelidir. Bir kanunda 21 kez ‘sermaye’, 34 kez ‘rekabet’, 78 kez ‘tahsisat’ geçiyorsa; o kanun halkın değil, çıkar gruplarının kanunudur. O kanun doğayı koruyan değil, doğayı katleden bir kanundur. O kanun temiz suyu değil, kirli suyu getirir. O kanun yoksulluğu azaltmaz, artırır. O kanun işsizliği çözmez, büyütür. Bu kapitalist vahşi sömürge düzenine hep birlikte itiraz edeceğiz” diye konuştu.

Sarıbal: ''İklim Kanunu Değil, Sermaye Dostu Bir Ticaret Sözleşmesi!'' Haber

Sarıbal: ''İklim Kanunu Değil, Sermaye Dostu Bir Ticaret Sözleşmesi!''

CHP Bursa Milletvekili Orhan Sarıbal, CHP Bursa Milletvekili Kayıhan Pala, CHP Kahramanmaraş Milletvekili Ali Öztunç, DEM Parti İzmir Milletvekilleri Burcugül Çubuk ve İbrahim Akın, EMEP İstanbul Milletvekili İskender Bayhan, TİP İstanbul Milletvekili Ahmet Şık, İklim Adaleti Koalisyonu ile birlikte TBMM’de düzenlediği ortak basın toplantısında Meclis’te görüşmeleri süren İklim Kanunu teklifine tepki gösterdi. Söz konusu teklifin “iklim kriziyle mücadele” iddiasının aksine, sermayenin çıkarlarına hizmet eden bir ticaret sözleşmesi olduğu kaydeden Milletvekili Sarıbal, “Eğer bir kanun kömür, petrol ve doğalgazı sonlandırmayı hedeflemiyorsa; o, iklim kanunu değil, sermaye dostu bir ticaret sözleşmesidir” dedi. İklim değişikliği ile mücadele adına hazırlanan teklifin, ekolojik felaketi kalıcı hale getirecek bir şirket sözleşmesi olduğunu vurgulayan Sarıbal, “Doğa, insanlık, bilim… Hepsi bir kenara itilmiş, sadece sermaye ve çıkarlar masaya konulmuştur. Bu kanun, Ekokırımı ödüllendirirken, doğayı korumaya çalışanları dışlıyor! Bundan önce ne söyledik? Bu kanun, iklim değişikliğini çözme niyeti taşımıyor! Çünkü bu kanun, fosil yakıtları terk etmeyi planlamıyor. Yani, kömür, petrol ve gaz kullanımını bitirme hedefi yok! Buna dair bir hedef koymak yerine, karbon yakalama gibi henüz gerçekliği kanıtlanmamış teknolojilere bel bağlıyor. Sera gazı emisyonlarını azaltmayı taahhüt etmeyen bir kanun, iklim krizine çözüm getirmez” diye konuştu. ŞİMDİ DE KARBON TİCARETİNDEN ZENGİNLEŞMEK İSTİYORLAR Emisyon ticaret sisteminin emisyon azaltımına hizmet etmeyeceğini vurgulayan Sarıbal, “Sera gazı emisyonlarını azaltmayı hedeflemeyen, düşük karbon fiyatlarına dayalı bir ETS, emisyonları sadece ticaret aracına dönüştürür. Teklif, fidan dikmek gibi sembolik uygulamalarla, gerçek emisyon azaltımı yerine bedel ödemekten kaçma yolunu açıyor. Ağaçları, ormanları katlet, sonra fidan dik gibi göstermelik uygulamalarla masumlaştırdıkları bu kanun, geleceğe ihanettir. Gelirler, sadece şirketlerin yararına kullanılacak. ETS gelirleri, sadece özel sektörün yeşil dönüşümüne ayrılıyor. Oysa iklim adaletinin gereği, iklim değişikliğinin etkilerinden mağdur olan bireylerin kayıp ve zararlarını karşılayacak mekanizmalar olmalıdır. Bu gelirler, sadece şirketlere değil, toplum yararına kullanılmalıdır. İklim krizini çözmek için, şirketlerin değil, toplumun yararına bir iklim yasası gerekir. Sermaye 2026 yılında kendine göre ihracatını, karını sağlayabilmek için bu kanunun çıkmasını dayatmaktadır. İktidar 22 yıldır bu ülkede orman, su, dağ, mera, kışlak ne varsa, tümünü paraya, kara, sermayeye vermiş durumda. Önce Ekokırım Yasası çıkarılmak zorundadır. Suç kapsamına alınacak bütün eylemleri ortaya koyacak ve hukuki gerekçelerini sunacak bir kanun zorunluluğu vardır. Karbon ticaretinin yasal olarak yapılmasını sağlayacak kanunu kabul etmiyoruz, geri çekilmesini, bilimsel, doğaya uyumlu bir yasa getirilmesini istiyoruz” ifadelerini kullandı.

İklim Kanunu Doğa Talanını Meşrulaştırıyor Haber

İklim Kanunu Doğa Talanını Meşrulaştırıyor

CHP Bursa Milletvekili ve Parti Meclisi Üyesi Orhan Sarıbal, ekoloji örgütleri, sendikalar ve meslek örgütlerinin bileşeni olduğu İklim Adaleti Koalisyonu ile birlikte TBMM’de düzenlediği ortak basın toplantısında İklim Kanunu teklifine tepki gösterdi. Milletvekili Sarıbal, İklim Kanunu teklifinin doğayı koruma amacı taşımadığını, aksine sermayeye yeni rant alanları açan ve ekolojik yıkımı derinleştiren bir düzenleme olduğunu belirterek, doğaya karşı işlenen suçlara karşı ağır yaptırımlar getiren bir Ekokırım Yasası çıkarılmadan çevreyi korumanın mümkün olmayacağını vurguladı. Sarıbal, “Kim olursa olsun, doğaya, tarıma, çevreye ne yapamayacağını ve buna aykırı hareket ettiğinde neyle karşılaşacağını bilmelidir. Suçu işledikten sonra ‘düzenleme yapalım, idare edelim’ anlayışıyla bir yere varamayız” dedi. “BU KANUN, DOĞA VE İNSAN YERİNE SERMAYEYİ KORUYOR” İklim Kanunu teklifinin, halkın ve doğanın ihtiyaçlarını göz ardı ettiğini belirten Sarıbal, şu noktalara dikkati çekti: “Kanunda fosil yakıtların kaldırılmasına dair hiçbir madde bulunmuyor. Ormanların kesilmesini yasaklayan düzenlemeler yer almıyor. Maden tahsislerini durduracak bir karar bulunmuyor. Su kaynaklarının verimli kullanımı için bütçe ayrılmıyor. Buna karşılık teklifte, ‘yeşil büyüme’, ‘sürdürülebilir kalkınma’ ve ‘2053 sıfır emisyon hedefi’ gibi kavramlarla sermayenin ihtiyaçları önceleniyor. Bu süslü lafların arkasında, doğanın ve emeğin piyasa koşullarına teslim edilmesi yatıyor. Doğayı ve toplumu önceleyen halkın İklim Kanunu için kömür ve fosil yakıtlardan çıkış için net bir plan hazırlanmalı. Ekolojik yıkıma neden olan madencilik, enerji ve sanayi politikaları gözden geçirilmeli. Kuraklık, sel ve yangın gibi iklim krizinin etkilerine karşı uyum politikaları geliştirilmeli. Doğal ekosistemleri koruyacak tarım politikaları oluşturulmalı. İklim suçlarına karşı denetim ve yaptırımlar getirilmelidir” diye konuştu.

Kanunun İklim Değişikliği Mücadelesine ve Ülkeye Bir Katkısı Olmayacak Haber

Kanunun İklim Değişikliği Mücadelesine ve Ülkeye Bir Katkısı Olmayacak

Eskişehir Çevre Koruma ve Geliştirme Derneği tarafından meclis gündeminde olan İklim Kanunu ile ilgili bir basın toplantısı düzenlendi.  Esçevder Şube Sekreteri Özgür Özlem Öngel tarafından yapılan açıklamada şu ifadelere yer verildi; "Son yıllarda ülkemizin ve dünyanın dört bir yanında yaşanan son derece şiddetli kuraklıklar, sel felaketleri, orman yangınları, çölleşmeyle iklim değişikliğinin etkilerini kaygıyla deneyimliyoruz. Türkiye, bu değişiklikleri en fazla hisseden ülkelerden biri.  Bilindiği gibi 20.02.2025 tarihinde İklim Kanunu yasa teklifi TBMM Başkalığı’na sunuldu. Muhalif milletvekilleri ve davet edilen bazı kurum kuruluş temsilcileri tarafından birçok yönü eleştirilen kanun teklifi, bu eleştirilerin hiçbiri dikkate alınmaksızın komisyonda kabul edildi. Maalesef bu kanunun, bu haliyle iklim değişikliği mücadelesine halkımız ve ülkemiz yararına bir katkısı olamayacağı kanaatindeyiz. Doğayı ve doğal kaynakları alelade hammadde olarak kabul eden, bu kaynakları insanlığın ihtiyaçları doğrultusunda değil sermayedarların kar marjına göre tüketen bu ekonomik sosyal düzenin tüm çevresel sorunların baş sorumlusu olduğunu düşünüyoruz. İklim Kanunu teklifi de maalesef bu genel düzenin bir parçası olacak şekilde, iş dünyası ve sermayenin çıkarları doğrultusunda, onların bu alanda yapacakları yatırımlar ve böylece kurulacak emisyon ticareti ve karbon piyasasından para kazanmalarını öngören, neoliberal politikalara dayalı, küreselleşme ve pazar ekonomisinin işleyişini kolaylaştırmayı hedefleyen bir kanun teklifidir. Kanun, teknik olarak da yetersizdir. Özellikle mutlak emisyon azaltım hedefine ulaşmak için fosil yakıtlardan çıkılması, kömürün zaman içinde aşamayla terk edilmesi gibi iklim değişikliğinin önüne geçmekte en temel gerekliliklerin hangi yollarla ve nasıl bir programla hayata geçirilmesinin planlandığı belirsizdir. Teklif, sıfır emisyon hedefine nasıl ve hangi yollarla ulaşılacağına, fosil yakıtların kullanımının nasıl terk edileceğine, elektrik üretiminde kömür kullanımına hangi yöntemlerle son verileceğine, endüstriyle üretimde kömürsüz elektrifikasyonun nasıl sağlanacağına dair net politikalar içermemektedir. Ayrıca kanun, kendisine bağlı geniş bir mevzuat düzenlemesine de muhtaç olduğundan, bu alanda olumlu hiçbir değişiklik sağlayamayacaktır. Sıfır emisyon ve fosil yakıtların terk edilmesine dair bir program ortaya koyulmadığı gibi, fosil yakıtlı sistemler ve onlarla bağlantılı alt sistemler, sektörler ya da alt sektörlerde çalışanların yeni düzene uyum göstermesini kapsayan adil geçişin nasıl sağlanacağı konu dahi edilmemekte, bu geçişin sosyo ekonomik maliyetinin emekçilerin sırtına yükleneceği anlaşılmaktadır. Kanun teklifi bu haliyle liberal, piyasacı çevreciliğin parlak bir örneğidir.Bu anlayış terk edilmeden çevresel sorunların gerçek çözümü yolunda adım atılması maalesef mümkün değildir. Ancak bu koşullarda bile demokratik örgütlenmeler, akademik çalışmalar ve bilim insanlarının görüş ve önerileri doğrultusunda, doğanın ve toplumun yararına olacak bir kanun hazırlanması mümkündür. Kapitalist dünyada iklim politikaları doğayı ve toplumu değil, ticareti ve sermaye karını korumak üzerine inşa edilmektedir. İnsanların temiz ve sağlıklı bir doğadan eşit faydalanmaları ülküsü yerine küçük bir sermaye sınıfının ticari karını koyan kanun gerçek bir iklim kanunu değildir.  Sadece iklim değişikliği değil, tüm çevresel sorunların çözümünde  korunmaya çalışılan ticaret ve ticari kar değil doğanın ve toplumun geleceği olmalıdır. Kömür ve fosil yakıt kullanımının terk edilmesi için net bir plan ortaya koyulmalı, bu sürecin ortaya çıkaracağı sosyo ekonomik maliyet bunca yıldır bu kaynaklarla zenginleşenler arasında adil bir şekilde paylaştırılmalıdır. Tüm bu süreçte halk sağlığı güvence altına alınmalı, tüm ekolojik suçlara karşı yaptırımlar ağırlaştırılmalıdır. Merkezinde değil, parçası olduğumuz yaşanabilir temiz bir doğadan eşit faydalanmak, temel bir insan hakkıdır. Bu eşitlik gözetilmeden atılan hiçbir adım, yürürlüğe konulan hiçbir kanun çevreci değildir."

İklim Krizi Tarımı Vuruyor, İktidar Seyrediyor! Haber

İklim Krizi Tarımı Vuruyor, İktidar Seyrediyor!

AKP milletvekillerinin imzasını taşıyan Türkiye'nin ilk "İklim Kanunu Teklifi", TBMM Başkanlığı’na sunulurken CHP Bursa Milletvekili ve PM üyesi Orhan Sarıbal, Çevre Komisyonu’nda görüşülen kanunla ilgili “AKP’nin Meclis’e sunduğu İklim Kanunu Teklifi, çiftçiyi, üreticiyi, tarımı ve gıda güvencesini yok sayan bir anlayışın ürünüdür. İklim Kanunu ülkenin kaynaklarının sömürülmesinin yasası olacak” dedi. Venezuela Devlet Başkanı Chavez’in uluslararası bir iklim kongresindeki konuşmasını hatırlatan Sarıbal, “Eğer küresel ısınma sizin banka kriziniz olsaydı, yirmi dört saatte çözerdiniz. İklim krizi denen temel mesele aslında sizin yönetim, rejim sorununuzdur. Eğer rejimi değiştirmiyorsanız, sorunları da çözemezsiniz. İklim Kanunu taslağında ‘sermaye’ kelimesi tam 21 defa geçerken, doğa ve ekoloji gibi ifadeler sadece 5 kez kullanılıyor. Kanun taslağında karbon piyasası, emisyon ticaret sistemi ve piyasa kelimelerinin sıklığı dikkat çekiyor. Ancak çevre, emek, sağlık ve iklim adaleti gibi temalar bu kanunda geçmiyor. Kanun, küresel kapitalizmle uyum sağlamak amacıyla çıkarılmaktadır. Yani aslında içinde kullandığınız kelimeler kanunun da içeriğini açık bir şekilde ortaya koymaktadır. Sermaye sıkıntıda, ülke kapitalizmi sıkıntıda, küresel kapitalizme yeniden uyum sağlayabilmek, rekabet edebilmek, bu rekabeti kara dönüştürebilmek için acilen böyle bir kanuna ihtiyacımız var demişler. Bu kanunun direkt zenginlerin rekabet etmesi, kar etmesi için bu ülkenin kaynaklarının başka bir şekilde sömürülmesinin aracı olacak” açıklamasını yaptı. TARIM YOK SAYILDI Kanun teklifinin Meclis’e sunulmadan önce Tarım Komisyonu’nda değerlendirilmemesini büyük bir eksiklik olarak nitelendiren Sarıbal, şunları söyledi: “İklim değişikliği sadece çevre meselesi değildir; aynı zamanda gıda üretimi, su kaynakları ve çiftçilerin geçim mücadelesiyle doğrudan bağlantılıdır. Ancak bu teklif hazırlanırken çiftçilerin, üreticilerin, tarım uzmanlarının, ziraat mühendislerinin, meslek odalarının görüşleri alınmamış; Tarım Komisyonu sürecin dışında bırakılmıştır. Bu kabul edilemez!” Milletvekili Orhan Sarıbal, yıllardır uygulanan yanlış politikalar nedeniyle çiftçilerin yoksulluğa sürüklendiğini ve şimdi de bu teklifle tarıma ve doğaya büyük bir darbe vurulacağını belirtirken; “İklim krizi tarımı vuruyor, iktidar seyrediyor. Kuraklık büyüyor, su kaynaklarımız azalıyor, gıda fiyatları yükseliyor. Ancak iktidarın çıkardığı her düzenleme şirketleri zengin ediyor. Bugüne kadar yapılan her yanlış düzenleme toprağımızın çoraklaşmasına, sularımızın ticarileşmesine, ormanlarımızın yok edilmesine neden oldu. Bu iklim değil, karbon emisyonu ticareti kanunudur. Ticari kaygılarla yürütülen her yasal değişiklik, şirketlere yarıyor, dereler kurutuluyor, tarım arazileri yok ediliyor; ormanlarımızı ağaçsızlaştırıyor, soluduğumuz havayı kirletiyor. Bu kanun teklifinin geri çekilmesi şarttır! Eğer gerçekten bir İklim Kanunu çıkarılacaksa, bu kanun sermaye gruplarının değil, halkın, üreticinin, çiftçinin, bilim insanlarının söz sahibi olduğu bir süreçle hazırlanmalıdır” diye konuştu.

İklim Değişikliği Gıda Arz Sorunu Yaratacak! Haber

İklim Değişikliği Gıda Arz Sorunu Yaratacak!

CHP Niğde Milletvekili Ömer Fethi Gürer İklim Değişikliği Kanun Teklifi'nin Türkiye Büyük Millet Meclisi'nde görüşülmeye başlamasıyla ilgili açıklamalarda bulundu. İklim Değişikliği Kanun Teklifinin TBMM'de görüşülmesine başlandı. CHP Niğde Milletvekili Ömer Fethi Gürer konuşmasında iklim değişikliğinin gıda arz sorunu yaratacağını söyledi. CHP Niğde Milletvekili ve Tarım Orman Köyişleri Komisyon üyesi Ömer Fethi Gürer: “Bugünün siyasetçileri geleceğin ya kurtarıcıları ya da katili olacaklardır. Tarih yapılanı ve verilen kararları sürekli taşır; bedenen yok olmak, vicdanen insanların yargılanmasını sonlandırmaz. İklim değişikliğiyle oluşacak süreç daha çok kâr ve kazanca değil, daha iyi yaşama entegre edilmelidir. Kızılderilileri 'Vatan yaratıyoruz.' diye yok eden kafa, 'Dünyada demokrasi var.' diye diye getirdiği uygulamalarla ne yazık ki dünyanın geleceğini sorunlu hâle taşımıştır.” dedi. Gürer: “Kapitalizmin acımasız uygulaması serbest piyasa ekonomisi 1980'lerden sonra yoğunlaşmıştır. O süreç, çevremizi ve doğamızı katleden en önemli süreçtir. Bu sürecin sonunda geldiğimiz nokta, sorunların katlandığı bir sürecin varlığını yaratmıştır. İklim değişikliğinin başlıca nedeni, kapitalist sömürü düzeniyle oluşan açgözlü, doymak bilmeyen, kontrolsüz kâr hırsıyla oluşan anlayışın yarattığı gerçeklerdir,” dedi. CHP milletvekili Ömer Fethi Gürer:“Küresel iklim değişikliği, dünyanın geleceğini olumsuz etkileyecek boyutlarda değişimleri de beraberinde getirmektedir. Yüksek sıcaklıkların, başta tarım olmak üzere çalışma yaşamı dâhil her kesimi doğrudan etkilemesi beklenmektedir. Bölgesel göçler de bunun bir parçası olacaktır. Daha fazla ısınma; öngörülmeyen bir küresel su döngüsü yaratılması, yıkıcı seller, aşırı deniz seviyesi olayları, orman yangınları, yoğun fırtınalar, kum fırtınaları, ani hava değişimleri, yaşamı sorunlu kılacaktır. Dirençli ve yaşanabilir bir gelecek, her olumsuzluğa rağmen yine de olasıdır. İklim değişikliği bugünden gıda güvenliğini de etkilemektedir. Aşırı sıcaklıkların beraberinde ölümleri getirmesi, ruh sağlığını bozması, yeni hastalıkların ortaya çıkmasının yanında su güvenliğinden başlayarak oluşabilecek sorunlara bugünden çözüm aranması dahi önemlidir. İnsan kaynaklı küresel ısınmanın sınırlandırılması için net sıfır karbon emisyonu gerekiyor. Arazimizi, ormanları ve ekosistemi korumak, iyileştirmek; su kaynaklarını doğru planlamak; kuraklığa, depreme, olası felaketlere, hortuma ve ani oluşumlara karşı duyarlı politikalar geliştirmekle olasıdır,” dedi. Ömer Fethi Gürer: “ILO (Uluslararası Çalışma Örgütü), küresel ısınma artışının tam zamanlı iş eşdeğeri kayba neden olacağını ve toplam çalışma saatlerinin yüzde 2,2'sini yüksek sıcaklık nedeniyle kaybedeceğini öngörüyor. Hiç şüphesiz, sürecin doğru yönetilmesinde şeffaflık, etkin yönetim, katılım, liyakat, hesap verebilirlik, adalet, hukuka uygunluk, insan haklarına saygı, yerinde yönetim, güçlü sivil toplum, iyi yönetişim ve sürdürülebilirlik önemli olacaktır.” İklim değişikliğiyle mücadele ederken uygulanan azaltım, uyum politikaları ve sürdürülebilir kalkınma eylemlerinin yanı sıra adaletin ve istihdamın sağlanması, insan mağduriyetini önlemek için alınan önlemler ve adil bir geçiş de önemlidir. Maden talancısı, orman yağmacısı, baca gazından verilen değerlerin üstünde olmamasını zorunlu kılmasına rağmen bunları görmezden gelenler, havayı kirletenler, atık suyu bertaraf etmek yerine sisteme verenler bu sürecin farklı failleridir,” dedi. Gürer, “Dünya Bankasının 2018 tarihli İklime Hazırlanmak adlı raporunda, 2050 yılına kadar iklim değişikliğine bağlı olarak Sahra Altı Afrika'da 143 milyon insanın göç edeceği yer almaktadır. Bunun da Türkiye'ye etkileri mutlak surette olacaktır. Göç bölgesi kapsamında olan ülkemizde aynı zamanda iklim değişimleri ülke içinde de göçlerin tetiklenmesine yol açacaktır. Mevcut işlerin sürekli hâle getirilmesi, güvenli ve güvenceli geleceğe giden tek yol; bu bağlamda, işçi haklarının güçlendirilmesi ve bu anlamda da çevre bozulması, yoksul kesimlerin olumsuz etkilenmesinin önüne geçilmesidir. İklim değişikliği, geçim kaynaklarında kayıplara ve sosyal düzensizliklere de neden olacaktır. Zorla yerinden edilme ve göçler artacak, sanayinin gelişmesi, ucuz işçi görülen kırsal çiftçinin tamamen toprağından koparılmasına yol açacaktır. Yoksul ve sosyal güvenceden yoksun kesimlerin çevre felaketlerinden en çok etkilenecek kesimlerdir. Aynı zamanda afet yardımlarından da nispeten faydalanabilen bu kesimler, iklim değişikliğinin yaratacağı sorunlarda en acı süreci yaşayacak olanlardır. İklim değişikliğinin kadınlar üzerinde de olumsuz etkisi olacağını ifade etmek gerekir. Adil geçiş, sürdürülebilirliğin ekonomik, çevresel ve soyutsal boyutlarıyla bağlantılı çok sayıda politik alanın birlikte değerlendirilmesi ihtiyacıdır. ILO, dokuz politika alanının mutlaka inceleme ihtiyacını vurguluyor: makroekonomik büyüme politikaları, endüstriyel ve sektörel politikalar, kurumsal politikalar, beceri geliştirme ihtiyacı, iş güvenliği ve sağlığı, sosyal koruma politikaları, aktif iş gücü anayasası politikaları, insan hakları ve tabii en önemlisi de sosyal diyalog. İklim değişikliği; hava sıcaklıklarında ve yağışlarda artışlar, çeşitli sağlık sorunları, biyolojik çeşitliliğin bozulması, seller, yangınlar, göçler, habitat ve ekonomik kayıplar ile yaşamı tehdit etmektedir,” diye konuştu. Ömer Fethi Gürer, “Bilim insanlarının araştırmalarına göre 1 ve 2 derecelik bir ısı artışı öngörülüyor. Bu ısı artışı, daha çok canlı türünün yok olacağının, buzulların daha hızlı eriyeceğinin, okyanus seviyesinin daha fazla yükseleceğinin ve yerleşim alanlarının sorunlu hâle geleceğinin işaretidir. Kritik eşik 2 dereceyi aşarsa, gıda, su ve barınma ihtiyacı ciddi sorunlarla karşı karşıya kalacaktır. Zenginler daha fazla kirletiyor, yoksullar da bunun bedelini daha ağır ödüyor. Kısa vadeli ve güvencesiz sözleşmeler kısıtlanmalı, insana yaraşır ücret ve iş eğitimi güvence altına alınmalı, toplu pazarlık kapsamı alanları genişletilmeli, örgütlü toplumun önünde engeller kaldırılmalı, organik tarım iklim değişikliğinin olumsuz etkileri ve çiftçilerimizi korumak için geliştirilmelidir. Ülkemizde organik tarımla ilgili yapılan çalışmalarda 78 bine kadar çıkan çiftçi sayısı daha sonraki süreçte 52 bine hatta 42 bine kadar -bakanların yanıtlarında- düşmüş bulunmaktadır. Verimliliği artıran ve atık yönetimine katkıda bulunan döngüsel ekonomi tesisi için bütüncül yaklaşımlar önemlidir. 2023-2025 yıllarına ilişkin Orta Vadeli Program'da yer alan 21 madde, "Yeşil Dönüşüm" başlığı altında tanımlandı. Alışılagelmiş iş yapış şekilleri, zararlı arazi yönetimi, fosil yakıt, maden çıkarma, kömür, petrol ve doğal gaz altyapısının sürekli genişlemesi, iyi planlanmadığı takdirde Türkiye'nin geleceği açısından da sorunların derinleşeceğini gösteriyor. Özellikle madenlerle ilgili orman kesimi, bu süreçte en önemli dayanak noktası olan alanların yok edilmesini beraberinde getiriyor. Her ne kadar Türkiye'de orman alanlarının arttığı belirtilse de kayıp ormanların drone'larla tespitinden öte, Türkiye'de doğru dürüst bir orman alanı artmadığı gibi azalması da devam ediyor. Aşırı sıcaklar yüzünden oluşabilecek süreçte balıkçılık türlerinin yüzde 10'unun kaybedileceği, nesli tükenmiş türlerin yüzde 20'ye erişeceği, yağış rejimi öngörülen değişim, hava sıcaklığı nedeniyle toprak erozyonlarının artacağı ve Akdeniz Bölgesi'nde tarım alanlarının yüzde 30'unun tehdit altında olduğunu görmemiz gerekiyor. Bu yüzde 30'luk tehdit alanının Türkiye'nin önemli ölçüde sebzesini, meyvesini ve üretimini sağlayan bir bölge olduğu unutulmamalı.” dedi. CHP’li vekil Ömer Fethi Gürer, “Türkiye'nin bu yönde de yapacakları düzenlemelerde bu sürece doğru bakması gerekir.” dedi. Gürer, “Son günlerde oluşan don olayı dahi Türkiye'nin bu anlamda ne kadar eksik noktada olduğunun göstergesi. Çünkü işlenmiş gıdayı, dondurulmuş gıdayı, katma değerli ürünü ya da iyi depolamayla elde edilen ürünleri daha fazla zincir kopmadan kullanabilme olanağı varken, bunlardan mahrum olmanın ortaya çıkardığı olumsuz sonuçlar gıdayı da problemli kılmakta ve arz güvenliği sorunu yaratmakta. Bu işin ileriki aşamasında da problemlerin daha da derinleşeceği görülüyor. Bu anlamda, iklim değişikliğinin uluslararası tedarik zincirinde de problem yaratacağı net. Yurt dışından ithal edilen ürünlerin, bu anlamda geleceğimiz açısından arz güvenliği sorunu yaratacağının görülmesi ve bu ithalatçı kafadan vazgeçilerek Türkiye'nin kendi kendine yetebilir bir noktaya getirilmesi şarttır. Ayrıca olası sorun olan bölgelerin dışında en azından iklim değişikliğiyle ortaya çıkabilecek olumsuzluklara karşı yapılanmanın daha iyi gerçekleştirilmesi gerekmektedir. İthal ürünün gelişi, ihraç ürünün gidişi soruna dönüşebilir. Türkiye'nin ihracatta sağladığı özellikle gıdayla ilgili gelirin, bu süreç doğru yönetilmediğinde düşeceğini unutmamak gerekir. Şunu görmekte fayda var: Bugün don gerçekleşen Akdeniz Bölgesi, narenciye üretiminin olduğu önemli bir bölge. Muz dâhil farklı ürünlerin bu bölgeden yurt dışına gittiği düşünüldüğünde, yapılmış bağlantıların dahi bu süreçten olumsuz etkileneceğini bugünden saptamak yararlı olacaktır.” diye konuştu. Gürer, “Kaynakların verimli kullanımı, doğa dostu üretim ve sağlıklı, doğal gıdanın sürdürülebilir biçimde geliştirilmesinin önü açılmalı. Biyolojik çeşitlilik ve sağlığın korunmasına yönelik çalışmalara ağırlık verilmelidir. Artan sıcaklıkların gıda üretimini etkilemeye devam edeceği, özellikle tahıl fiyatlarının dünyada da yükseleceği bugünden görülerek -hatta son yıllarda da bu sorunu yaşıyoruz- önlemler alınmalıdır. Tarım sistemlerinin iklim değişikliğine uyumlu hâle getirilmesi için çalışmalar yapılması gerekmektedir. Üretimin artırılması ve ekosistemin korunması bu anlamda şarttır. İklim krizi yalnızca sel, yangın ve aşırı iklim olaylarının oluşumunu yaratmıyor. Bunun yanı sıra, belirttiğim gibi, hem göçleri hem gıdadaki arz sorununu tetikliyor. Bugün dünyada bu yolla bazı düzenlemeleri gündeme alanlar, mevcut sistemde kendi sömürü anlayışlarını ortadan kaldıracak uygulamaları geliştirmiyorlar. Örneğin, hayvancılık konusunda -bu konu çok tartışıldığı için belirteyim- bizim gibi ülkelere yaptırımcı olmaya çalışıyorlar. Ancak dünyada tarımda en önde olan, dünyaya ürün veren Hindistan, Çin, Amerika Birleşik Devletleri, Rusya gibi ülkeler, Türkiye’ye ya da Türkiye gibi ülkelere verdikleri akılları kendileri uygulamıyorlar. Çünkü burada bir yapay etin, Birleşmiş Milletler’in öngörüsüne göre, 2030 yılında yüzde 10’a ulaşacağı belirtiliyor. Yani ticaretleşen tarımla ortaya çıkan tablo, bu kesimleri tümden yok ederek kazançlarını artırmaya yönelik bir sömürü anlayışını beraberinde tetikliyor. Dünyada ilaç ya da gübre gibi belli ürünlerde, belli aile gruplarının kontrolünde olan ve onların verdikleriyle dünya tarımının şekillendiği bir süreç dikkate alındığında, birileri daha çok kazanmayı amaçlarken, başkalarının kendi alanlarındaki varlıklarını daraltmayı hedefliyorlar. Buna karşı da dikkatli olunması gerekiyor. Farklı ülkelerin dünyadaki bu felaketleri ve olumsuzlukları tanımladığı süreçte, bizim gibi ülkelere yaptırımcı; kendileri ise bu işin kaymağını yiyici konuma geliyorlar. Sistemi bu yönüyle iyi takip etmek gerekiyor. Gıda zincirinde her halkanın, iklim değişikliği, kuraklık ve ekonomik krizler tarafından daha fazla tehdit edildiğini görmek gerekiyor. Bu kanun da bu konuda çok bir düzenleme içermiyor. Ancak satır arasında, örneğin cezalandırmalarda, yarın salınımı arttı diye hayvancılık yapan birine ceza kesilmeyeceğinin garantisi yok. Çünkü burada bir tanımlama yer almadığı için, buna benzer uygulamaların yaşanma ihtimalinin olduğunu belirtmek gerekir. Ayrıca şunu da söylemekte yarar var, arkadaşlar: Örneğin, bir şeker pancarı, kendinden sonra ekilen ürüne yüzde 20 oranında verim artışı sağlarken, aynı zamanda salınım açısından da en faydalı ürünlerden biri. Fotosentez sonucu havaya verdiği oksijen miktarı, 6 kişinin bir yıllık ihtiyacını karşılayabiliyor. Bize akıl verenler, 'Siz bu şeker pancarını üretmekten vazgeçin de bunun yerine nişasta bazlı şurup üretin,' diyor. Nişasta bazlı şurupla elde edilen ürünlerin dünya üzerindeki değerlerine baktığınızda, şeker pancarına kıyasla çok daha fazla çevresel olumsuz etkisi olduğunu görüyorsunuz. Bu bize dayatılan, aslında onların kendi kazançlarını artıran modellerden oluşuyor. Bu süreçte gençlerin bu işe katkısı ve katılımını artırmak da bir ihtiyaç. Çünkü geleceğin o gençlerin düşünsel yapılarıyla kurulacağı unutulmamalıdır.” dedi.

Türkiye'nin İlk "İklim Kanunu" Geliyor Haber

Türkiye'nin İlk "İklim Kanunu" Geliyor

Çevre, Şehircilik ve İklim Değişikliği Bakanı Murat Kurum, TBMM’ye sunulan Türkiye’nin ilk “İklim Kanunu” teklifi ile ilgili sosyal medya hesabından yaptığı paylaşımda, “Türkiye’nin ‘İlk İklim Kanunu’ iklim değişikliği ile mücadelemize yeni bir soluk getirecek” mesajını verdi. 20 madde, 2 geçici madde ve 3 farklı kanunda değişiklik içeren kanun tekliği ile İklim Değişikliği Başkanlığı’nın görev ve sorumlulukları belirlendi. Ekonominin, şehirlerin, tarım ve gıda başta olmak üzere kritik sektörlerin iklim krizinden en az etkilenmesi için yapılacak düzenlemeleri içeren kanun teklifi ile yerel ve ulusal eylem planlarının hazırlanması sağlanacak.  Sektörlerin uluslararası rekabet gücünün artırılması için daha temiz ve daha verimli bir üretim süreci yasal güvenceye alınacak. Türkiye Yeşil Taksonomisi kurulacak, Sınırda Karbon Düzenleme Mekanizması devreye alınacak. Okullarda yeşil teknoloji müfredata girecek. Geçen hafta TBMM Başkanlığı’na sunulan Türkiye’nin ilk “İklim Kanunu” teklifi ile iklim değişikliğiyle mücadelede genel ilkeler belirlendi. Sosyal medya hesabından kanun teklifinin içeriğine ilişkin paylaşım yapan Çevre, Şehircilik ve İklim Değişikliği Bakanı Murat Kurum, “Türkiye’nin ‘İlk İklim Kanunu’ iklim değişikliği ile mücadelemize yeni bir soluk getirecek” dedi. Teklife göre, eşitlik, iklim adaleti, ihtiyatlılık, katılım, entegrasyon, sürdürülebilirlik, şeffaflık, adil geçiş ve ilerleme yaklaşımları esas alınacak. Kamu kurum ve kuruluşları ile gerçek ve tüzel kişiler, kamu yararı gözetilerek alınacak tedbirlere ve düzenlemelere süresinde uymakla ve bunları uygulamakla yükümlü olacak. Teklif ile ekonominin iklim bazlı olumsuz sonuçlara dirençli hale getirilmesi sağlanacak. Sektörlerin uluslararası rekabet gücünün artırılması için daha temiz ve daha verimli bir üretim süreci yasal güvenceye alınacak. Kanun teklifi yalnızca sanayi sektörlerini değil; şehirleri, tarımı, hayvancılığı ve yeşil alanları da koruyan bir yaklaşımla hazırlandı. İKLİM DEĞİŞİKLİĞİ BAŞKANLIĞI’NIN SORUMLULUKLARI Teklifte İklim Değişikliği Başkanlığı’nın görev ve sorumlulukları netleştirildi. Kurumlar arası koordinasyon, faaliyetler ve standartlar başkanlıkça belirlenecek. Başkanlık, sera gazı emisyonlarının azaltımı ve iklim değişikliğine uyum faaliyetlerine ilişkin ilerlemeleri izleyecek. Karbon fiyatlandırmasına ilişkin piyasaya dayalı mekanizmaları düzenlemek de Başkanlığın yetkisinde olacak. Emisyon Ticaret Sistemi (ETS), Başkanlık tarafından kurulacak ve bu kapsamda tahsisatların dağıtımı yapılacak. ULUSAL VE YEREL EYLEM PLANLARI HAZIRLANACAK Ulusal Katkı Beyanı, net sıfır emisyon hedefi ile İklim Değişikliği Başkanlığı’nın yayımladığı strateji ve eylem planları doğrultusunda sera gazı emisyonları azaltılacak. Strateji ve eylem planları dönemsel olarak ulusal ölçekte hazırlanacak, uygulanacak ve uygulanması izlenecek. İKLİM DEĞİŞİKLİĞİ İL KOORDİNASYON KURULLARI KURULACAK Her ilde vali başkanlığında, ilgili kurum ve kuruluşların temsilcileri ile yerel yönetimlerin temsilcilerinden oluşan İl İklim Değişikliği Koordinasyon Kurulu kurulacak. Kurulun çalışma usul ve esasları Bakanlıkça belirlenecek. Yerel İklim Değişikliği Eylem Planları, en geç 31 Aralık 2027 tarihine kadar hazırlanacak. Bakanlık bu süreyi bir yıla kadar uzatabilecek. YEREL PLANLAR VALİ BAŞKANLIĞINDA HAZIRLANACAK Yerel iklim değişikliği eylem planları; sera gazı emisyonlarının azaltımı ve iklim değişikliğine uyum amacıyla her ilin bütüncül bir planı olacak şekilde vali koordinasyonunda; büyükşehirlerde büyükşehir belediyesi, diğer illerde il belediyesi ve il özel idaresi, ilgili kurum ve kuruluşların katılımıyla hazırlanacak veya hazırlatılacak. Karara bağlanmak üzere İl İklim Değişikliği Koordinasyon Kurulu’na sunulacak. Sektörel etkilenebilirlik ve risk analizleri; strateji ve eylem planlarına esas teşkil etmek üzere iklim modelleri kullanılarak dönemsel olarak Başkanlık tarafından hazırlanacak ve güncellenecek. TÜRKİYE YEŞİL TAKSONOMİSİ KURULACAK İklim Değişikliği Başkanlığı, ulusal, sektörel ve tematik raporlar hazırlayacak. Finansal kaynakları yönlendirmeyi kolaylaştırmak üzere iklim değişikliği teşvik mekanizmaları geliştirecek ve Türkiye Yeşil Taksonomisi’ni kurup yürütecek. Döngüsel ekonomi hedefleri ve sıfır atık uygulamaları çerçevesinde ürünlerin yeniden kullanımı, atıkların yan ürün, alternatif ham madde olarak kullanılması ve geri dönüşüm, geri kazanım ile elde edilen ürünlerin zorunlu kullanım oranları belirlenecek. SINIRDA KARBON DÜZENLEME MEKANİZMASI Türkiye Gümrük Bölgesinde ithal edilen malların gömülü sera gazı emisyonlarını ele almak için Sınırda Karbon Düzenleme Mekanizması (SKDM) kurulabilecek. SKDM'ye ilişkin raporlama, kapsam, içerik, usul ve esaslar ilgili bakanlıklarla koordineli olarak Ticaret Bakanlığı tarafından belirlenecek. TEMİZ TEKNOLOJİNİN KULLANIMI YAYGINLAŞTIRILACAK İlgili kurum ve kuruluşlarca hazırlanan planlama ve uygulama araçlarında teknolojik öz yeterlilik kapasitesinin artırılması öncelikli hedef olarak belirlenerek temiz teknolojilerin geliştirilmesi ve kullanımının yaygınlaştırılması esas olacak. Başkanlık; karbon yakalama ve depolama teknolojileri, hidrojen teknolojisi gibi iklim değişikliği ile mücadeleye yönelik yeni teknolojik gelişmelerin takibi ile bu alanlardaki projelerin geliştirilmesi için ilgili kurumlarla işbirliği yapmaya, kurumların bu alanlarda çalışmalar yapmasını yönlendirmeye ve ilgili kurumlarla koordinasyon yapmaya yetkili olacak. Başkanlığa bağlı ilgili kurumlarla koordineli olarak enstitüler ile araştırma ve uygulama merkezleri kurulabilecek. OKUL MÜFREDATLARINA İKLİM DEĞİŞİKLİĞİ VE YEŞİL DÖNÜŞÜM EKLENECEK Kamuoyu farkındalığının artırılması ve toplumun iklim değişikliğinin etkileri konusunda duyarlı hale getirilmesi için eğitim ve bilinçlendirme programları düzenlenecek.  Tüm eğitim düzeylerinde müfredat ve öğretim programlarının güncellenmesi ve yeşil iş gücünün yetiştirilmesi için gerekli çalışmalar ilgili bakanlıklarla koordineli olarak Milli Eğitim Bakanlığı ve Yükseköğretim Kurulu’nca yapılacak. Uygulamaların usul ve esasları, Bakanlık görüşü alınarak kamu kurum ve kuruluşları tarafından belirlenecek. AFETLERE KARŞI ERKEN UYARI SİSTEMLERİ VE GIDA GÜVENLİĞİ İklim değişikliğine dirençli ürün deseni ile gıda güvenliğinin sağlanması için doğal kaynakların, ekosistemlerin ve biyolojik çeşitliliğin koruma kullanma dengesini gözetecek doğa temelli çözümler ile iklim değişikliğine dirençli uygulamalar yaygınlaştırılacak. İklim değişikliğine bağlı afetlerin neden olduğu kayıp ve zararların azaltılması amacıyla risk değerlendirme, izleme, bilgilendirme ve erken uyarı sistemleri; bütünleşik afet yönetimi esas alınarak geliştirilecek. SU YÖNETİMİ VE ARAZİ TAHRİBATININ DENGELENMESİ SAĞLANACAK Net sıfır emisyon hedefinin sağlanmasına yönelik emisyonların dengelenmesi için orman, tarım, mera ve sulak alanlarda karbon yutağı kayıplarını engellemek üzere ilgili kurum ve kuruluşlar tedbirler alacak. İklim değişikliğinin etkilerine karşı su kaynaklarının etkin yönetimi sağlanacak. Denizel ve karasal korunan alanların niteliği ve oranı yükseltilecek. EYLEM PLANLARI, 31 ARALIK 2027'YE KADAR HAZIRLANACAK. Kanun teklifinde belirtilen uygulama ve planlama araçlarına ilişkin hazırlama ve uyarlama yükümlülükleri ilgili kurum ve kuruluşlarca en geç 31 Aralık 2027 tarihine kadar yerine getirilecek. Cumhurbaşkanı, bu süreyi bir yıla kadar uzatmaya yetkili olacak.

logo
En son gelişmelerden anında haberdar olmak için 'İZİN VER' butonuna tıklayınız.