Bize çocukluğun -kutsal- masumiyet dönemi olduğu öğretildi. "Çocuk kalmak" daima saflığın, temizliğin, lekesiz bir kalbin simgesi olarak gösterildi. Oysa bu romantik bakış, hakikatin yalnızca parlatılmış yüzünü görüyor. Çünkü çocuklar masum değildir; masum olan çocukluktur.
Bir çocuk, diğer bir çocuğu öldürebiliyorsa; öldürmek, aklından geçmekle kalmayıp eyleme dönüşebiliyorsa, o çocuk masum sayılamaz. O noktada çocukluk, kendi doğasından kopar; içindeki masumiyet, insanlığın karanlık tarafıyla tanışır. Masumiyet, doğuştan gelen bir nitelik değil, korunması gereken bir haldir ve insan bu hali çok erken yaşta kaybedebilir.
Çocukların kimi zaman yetişkinlerden daha acımasız olabildiğini bilmeyenimiz yoktur. Bir kedinin kuyruğunu çeken, bir köpeğe taş atan, bir kuşun yuvasını bozan ya da arkadaşını dışlayan, hatta onun canını yakmaktan zevk alan çocukları düşünelim. Bu davranışlar yalnızca "bilgisizlik"le açıklanamaz. Çocuk, merakının sınırlarını zorladığı kadar, güç duygusunun sınırlarını da test eder. Hayvanın acısını merak eder, diğerinin korkusunu izlemek ister. O an içindeki merak, vicdanın önüne geçer.
Evet, çocuklar öğrenme çağındadır; ama aynı zamanda deneme çağındadır da. Deneyerek öğrenirler; ama her deneyim masum değildir. Bir başka çocuğun gözyaşını izlerken gülümseyen çocuklar da var bu dünyada. Çünkü insanda, yaş fark etmeksizin, kötülüğe meyilli bir taraf bulunur. Ve o taraf, zamanında fark edilmezse, yetişkinlikte sadece daha ustalaşır.
Belki de asıl sorun, çocukluğu "meleksi" bir evre olarak görmemizdir. Çocuklara tüm iyi sıfatları yükleyip onları eleştirilemez bir varlık haline getiriyoruz. Oysa çocuk, insanın minyatür halidir; küçültülmüş, ama aynı ruhsal karmaşayı taşıyan versiyonu. Kıskanır, öfkelenir, yalan söyler, zarar verir. Bütün bunları yapar çünkü henüz sınırlarının farkında değildir. Ama yaptığı şeyin sonuçlarını anlayabiliyorsa, orada masumiyet perdesi yırtılmış demektir.
Masum olan şey, "çocukluk" kavramının kendisidir: henüz kirletilmemiş, yoğrulmamış, yönlendirilmemiş olan. Ama bu potansiyelin içinden çıkan her birey, o saflığı kendi eylemleriyle zedeler. Çocukluğun masumiyeti, çocukların değil, onların kaybettikleri bir şeydir.
Bu yüzden, bir çocuk kötülük yaptığında onu yalnızca "küçük" olduğu için bağışlamak, onun insan olma sürecindeki sorumluluğunu görmezden gelmektir. Belki de çocukları gerçekten korumak, onlara sürekli "sen masumsun" demek değil; içlerindeki acımasızlığı tanımayı, onu dönüştürmeyi öğretmektir.
Çünkü insan, yaşı ne olursa olsun, ancak içindeki karanlığı tanıdığında aydınlığa yaklaşır.
Sizlere daha iyi hizmet sunabilmek adına sitemizde çerez konumlandırmaktayız. Kişisel verileriniz, KVKK ve GDPR
kapsamında toplanıp işlenir. Sitemizi kullanarak, çerezleri kullanmamızı kabul etmiş olacaksınız.
En son gelişmelerden anında haberdar olmak için 'İZİN VER' butonuna tıklayınız.
Süreyya Şahin
Çocuklar Masum Değildir, Masum Olan Çocukluktur
Çocuklar Masum Değildir, Masum Olan Çocukluktur
Bize çocukluğun -kutsal- masumiyet dönemi olduğu öğretildi. "Çocuk kalmak" daima saflığın, temizliğin, lekesiz bir kalbin simgesi olarak gösterildi. Oysa bu romantik bakış, hakikatin yalnızca parlatılmış yüzünü görüyor. Çünkü çocuklar masum değildir; masum olan çocukluktur.
Bir çocuk, diğer bir çocuğu öldürebiliyorsa; öldürmek, aklından geçmekle kalmayıp eyleme dönüşebiliyorsa, o çocuk masum sayılamaz. O noktada çocukluk, kendi doğasından kopar; içindeki masumiyet, insanlığın karanlık tarafıyla tanışır. Masumiyet, doğuştan gelen bir nitelik değil, korunması gereken bir haldir ve insan bu hali çok erken yaşta kaybedebilir.
Çocukların kimi zaman yetişkinlerden daha acımasız olabildiğini bilmeyenimiz yoktur. Bir kedinin kuyruğunu çeken, bir köpeğe taş atan, bir kuşun yuvasını bozan ya da arkadaşını dışlayan, hatta onun canını yakmaktan zevk alan çocukları düşünelim. Bu davranışlar yalnızca "bilgisizlik"le açıklanamaz. Çocuk, merakının sınırlarını zorladığı kadar, güç duygusunun sınırlarını da test eder. Hayvanın acısını merak eder, diğerinin korkusunu izlemek ister. O an içindeki merak, vicdanın önüne geçer.
Evet, çocuklar öğrenme çağındadır; ama aynı zamanda deneme çağındadır da. Deneyerek öğrenirler; ama her deneyim masum değildir. Bir başka çocuğun gözyaşını izlerken gülümseyen çocuklar da var bu dünyada. Çünkü insanda, yaş fark etmeksizin, kötülüğe meyilli bir taraf bulunur. Ve o taraf, zamanında fark edilmezse, yetişkinlikte sadece daha ustalaşır.
Belki de asıl sorun, çocukluğu "meleksi" bir evre olarak görmemizdir. Çocuklara tüm iyi sıfatları yükleyip onları eleştirilemez bir varlık haline getiriyoruz. Oysa çocuk, insanın minyatür halidir; küçültülmüş, ama aynı ruhsal karmaşayı taşıyan versiyonu. Kıskanır, öfkelenir, yalan söyler, zarar verir. Bütün bunları yapar çünkü henüz sınırlarının farkında değildir. Ama yaptığı şeyin sonuçlarını anlayabiliyorsa, orada masumiyet perdesi yırtılmış demektir.
Masum olan şey, "çocukluk" kavramının kendisidir: henüz kirletilmemiş, yoğrulmamış, yönlendirilmemiş olan. Ama bu potansiyelin içinden çıkan her birey, o saflığı kendi eylemleriyle zedeler. Çocukluğun masumiyeti, çocukların değil, onların kaybettikleri bir şeydir.
Bu yüzden, bir çocuk kötülük yaptığında onu yalnızca "küçük" olduğu için bağışlamak, onun insan olma sürecindeki sorumluluğunu görmezden gelmektir. Belki de çocukları gerçekten korumak, onlara sürekli "sen masumsun" demek değil; içlerindeki acımasızlığı tanımayı, onu dönüştürmeyi öğretmektir.
Çünkü insan, yaşı ne olursa olsun, ancak içindeki karanlığı tanıdığında aydınlığa yaklaşır.