SON DAKİKA
Hava Durumu

#Tbmm

Porsuk Haber Ajansı - Tbmm haberleri, son dakika gelişmeleri, detaylı bilgiler ve tüm gelişmeler, Tbmm haber sayfasında canlı gelişmelere ulaşabilirsiniz.

Yaban Hayatı Satılık Değildir! Haber

Yaban Hayatı Satılık Değildir!

CHP Eskişehir Milletvekili Jale Nur Süllü, Doğa Koruma ve Milli Parklar 5. Bölge Müdürlüğü tarafından 22 Ağustos 2025’te Afyonkarahisar’da yapılması planlanan “av turizmi ihalesi”nin iptali için, Tarım ve Orman Bakanı İbrahim Yumaklı tarafından yanıtlanması amacıyla Meclis’e yazılı soru önergesi verdi. Söz konusu ihale kapsamında Eskişehir ve Kütahya’da yaşayan 15 adet Kızıl Geyik ile 1 adet Anadolu Yaban Koyunu, “av turizmi” adı altında öldürülmek üzere satışa çıkarıldı. Anadolu Yaban Koyununun avlanma bedelinin yaklaşık 1 milyon 800 bin TL, kızıl geyiklerin ise 180 bin ile 440 bin TL arasında olduğu belirtildi. İhale Türkiye’nin Tarafı Olduğu Bern Sözleşmesi’ne Aykırı CHP Eskişehir Milletvekili Jale Nur Süllü, TBMM Başkanlığı’na sunduğu önergesinde, Türkiye’nin tarafı olduğu Avrupa’nın Yaban Hayatı ve Yaşama Ortamlarını Koruma Sözleşmesi’nde yani Bern Sözleşmesi’nde “kesin koruma altındaki türlerin” Ek-II Listesi’nde açıkça belirtildiğini ifade etti. Ek-II Listesi’nde yer alan ve kesin koruma altındaki türlerin kasıtlı olarak öldürülmesi, yakalanması ve ticaretinin yasak olduğunu ve Türkiye’nin de buna uygun hareket etmesi gerektiğini belirten Süllü, şunları ifade etti: “Yaban hayatı korumakla yükümlü kamu kurumlarının, hayvanların yaşam hakkına fiyat biçmesi kabul edilemez. Bu toprakların binlerce yıldır özgürce yaşayan canlılarını kâğıt üzerinde ‘mal’ gibi listeleyip parası olanın silahına hedef yapmak, doğa katliamını rant aracına dönüştürmektir. Bern Sözleşmesi’nin Ek-II listesinde kesin koruma altında yer alan türlerin kasıtlı olarak öldürülmesi yasaktır. Bu ihale hem hukuki hem ahlaki olarak büyük skandaldır.” Mahkemelerin İptal Kararlarına Karşın İhaleler Tekrarlanıyor Daha önce benzer ihalelerin Eskişehir İdare Mahkemesi ve Afyonkarahisar İdare Mahkemesi tarafından iptal edildiğini hatırlatan Süllü, Bakanlığın hukuka aykırı şekilde ihaleleri tekrarladığını ifade etti. Bakanlığın, daha önce iptal edilen benzer ihaleleri, yeni ve bilimsel nüfus verisi sunmadan yeniden açtığını vurgulayan Süllü, “Danıştay’ın önce iptal kararlarını onaylayıp, sonra aynı konuda hiçbir yeni veri olmamasına karşın hukuka uygunluk kararı vermesi, yargının bağımsızlığı açısından da kaygı vericidir. Yaban hayatı metalaştıran bu anlayış derhal terk edilmelidir” dedi. Bakanlığa Hukuki ve Bilimsel Dayanak Sorusu Süllü, geçmişte benzer ihaleler Eskişehir ve Afyonkarahisar İdare Mahkemeleri tarafından iptal edilmişken, Bakanlığın hangi hukuki dayanakla ve hangi bilimsel verilerle bu ihaleyi tekrar gündeme getirdiğini sordu. İhaleye konu edilen 15 kızıl geyik ile 1 Anadolu yaban koyununun popülasyon, yaş, cinsiyet ve sağlık durumlarına ilişkin hangi somut bilimsel çalışmanın yapıldığını soran Süllü, Bern Sözleşmesi’nin kesin koruma altına aldığı Anadolu yaban koyununun avlanmasına hangi gerekçelerle izin verildiği sorusuna yanıt istedi. “Yaban Hayatını Metalaştıran İhalelere Son Verilsin!” Süllü, ihalenin ekosistem dengesi, biyolojik çeşitlilik ve türlerin sürdürülebilirliği üzerindeki etkilerine dair Bakanlığın bir değerlendirme yapıp yapmadığını sordu. Eğer böyle bir çalışma yapıldıysa içeriğinin ne olduğunu, yapılmadıysa gerekçesinin ne olduğunu sordu. Süllü ayrıca, Ocak 2020 – Ağustos 2025 tarihleri arasında Türkiye genelinde “av turizmi” kapsamında kaç ihale açıldığını, kaç yaban hayvanının avlandığını ve bu hayvanların türlere göre dağılımını sordu. Bu ihalelerden elde edilen toplam gelirin ne kadar olduğunu ve bu gelirin ne kadarının gerçekten yaban hayatını koruma çalışmalarına aktarıldığını sordu. “Doğanın ve yaban hayatının korunması, onları öldürmek üzere satışa çıkarmakla değil; yaşam alanlarını restore etmek ve gerçek koruma politikalarını hayata geçirmekle mümkündür. Bu ihale derhal iptal edilmelidir!” diye konuştu. Süllü, Tarım ve Orman Bakanlığı’na çağrıda bulunarak, “Hiçbir canlının değeri para ile ölçülemez. Yaban hayat satılık değildir! Bu kanlı ihale iptal edilene kadar hukuki ve toplumsal mücadelemizi sürdüreceğiz” dedi.

Milletvekili Arslan'dan Taşeron İşçiler İçin Kanun Teklifi Haber

Milletvekili Arslan'dan Taşeron İşçiler İçin Kanun Teklifi

Cumhuriyet Halk Partisi (CHP) Eskişehir Milletvekili İbrahim Arslan, yıllardır kadro bekleyen taşeron işçiler için Türkiye Büyük Millet Meclisi’ne önemli bir kanun teklifi sundu. Teklif, 696 sayılı KHK ile kadro kapsamı dışında bırakılan belediye, il özel idaresi, mahalli idare birlikleri, kamu iktisadi teşebbüsleri (KİT) ve bazı kamu kurumlarında görev yapan taşeron işçilerin, sınavsız şekilde sürekli işçi kadrosuna geçirilmesini öngörüyor. “Anayasa’ya aykırılıklar giderilmeli” Teklifin gerekçesinde, 2018’de yapılan düzenlemeyle bazı kesimlerin kadroya alınırken diğerlerinin kapsam dışında bırakılmasının Anayasa’nın eşitlik ve sosyal devlet ilkelerine aykırı olduğu vurgulandı. Aynı işi yapan çalışanlar arasında ayrım yapılmasının çalışma barışını zedelediğine dikkat çekildi. “Kadroya alınan işçiyle aynı işi yapan hâlâ taşeron” CHP’li Arslan, yıllardır kamu hizmetlerinin asli ve sürekli işlerini yerine getiren bu çalışanların hem kamu güvencesinden yoksun bırakıldığını hem de statü ayrımı nedeniyle mağdur edildiğini belirterek şöyle konuştu: “Bu insanlar yıllardır kamu hizmetlerinin yükünü taşıyor. Aynı binada aynı işi yapıyor ama biri kadrolu, diğeri taşeron. Bu kabul edilemez. Kamuda eşit işe eşit statü istiyoruz. Bu kanun teklifiyle, emekçilerin yıllardır süren adalet mücadelesine Meclis çatısı altında bir karşılık vermek istiyoruz.” Hedef: İş barışı, eşitlik, verimlilik Teklifin yasalaşması halinde, sınavsız geçişle kadroya alınacak işçilerin hak ve yükümlülükleri, daha önce yapılan geçişlerle uyumlu olacak. Böylece hem kurumlar arası statü uyumsuzlukları ortadan kalkacak, hem de kamu hizmetlerinin daha düzenli ve verimli şekilde yürütülmesi sağlanacak. 60 gün içinde geçiş Teklife göre, geçiş işlemleri ilgili kurumlar tarafından yürütülecek ve en geç 60 gün içinde tamamlanacak. Süreçte 696 sayılı KHK hükümleri örnek alınacak.

Bu Dava Geçmişin Değil, Geleceğin Davasıdır Haber

Bu Dava Geçmişin Değil, Geleceğin Davasıdır

CHP Eskişehir Milletvekili İbrahim Arslan, TBMM Genel Kurulu’nda yaptığı konuşmada, Sivas Katliamı’nın 32. yılında adaletin hâlâ sağlanmadığını ve yaşanan sürecin hem hukuku hem vicdanları yaraladığını belirtti. 2 Temmuz 1993’te yalnızca insanlık yanmadı, Türkiye’nin vicdanı yakıldı, hukuk yakıldı, ortak yaşama kültürü yakıldı. O gün, aralarında şairlerin, ozanların, akademisyenlerin, kadınların ve çocukların bulunduğu 33 canımız göz göre göre, adeta canlı yayında yakılarak katledildi” diyen Arslan, katliamın örgütlü, ideolojik ve siyasal bir nefret suçu olduğunu vurguladı. “Failler korundu, hukuk katledildi.” Katliamın üzerinden 32 yıl geçmesine rağmen tüm faillerin yargı önüne çıkarılmadığını hatırlatan Arslan, yurt dışında olduğu bilinen sanıkların adeta korunduğunu ve iade taleplerinin sessizce rafa kaldırıldığını ifade etti: “Bazı hükümlüler sağlık gerekçesiyle affedildi, bir kısmı salıverildi. Ama en acısı, bu kez hukuk katledilerek dava zaman aşımına uğratıldı. İnsanlığa karşı suçlarda zaman aşımı olmaz. Bu mesele sadece hukuk değil, aynı zamanda vicdan meselesidir.” “Bu defter kapanmadı, o yara kapanmadı.” Anayasa Mahkemesi’ne yapılan başvuruların yıllarca bekletildiğini, toplumun ve ailelerin adaleti boşuna beklediğini söyleyen Arslan, “Sonunda birileri dedi ki, ‘Bu defter kapandı.’ Hayır, bu defter kapanmadı. O yara kapanmadı. Yüreğimizdeki o yangın hâlâ sönmedi, yanmaya devam ediyor” ifadelerini kullandı. “Yüzleşmeye cesaret edemiyorsunuz.” Sivas Katliamı’nın Meclis’te daha önce defalarca araştırılmak istendiğini ancak her defasında iktidar milletvekilleri tarafından reddedildiğini belirten Arslan, iktidara şöyle seslendi: “O binanın her tuğlası bu ülkenin yüzleşemediği karanlığı hatırlatıyor. Çünkü yüzleşmeye cesaretiniz yok. Çünkü Alevilere eşit yurttaşlık hakkı çok görülüyor. Çünkü bazı hayatlar makbul, bazıları ise görmezden gelinmeye değer sayılıyor.” “Susmayacağız, unutmayacağız, unutturmayacağız.” Sivas Katliamı ile hesaplaşılmadan gerçek bir toplumsal barışın mümkün olmayacağını vurgulayan Arslan, şu çağrıyı yaptı: “Bu dava geçmişin değil, geleceğin davasıdır. Bu dava yargının bağımsızlığıyla, hukukun üstünlüğüyle, ülkenin toplumsal barışıyla ilgilidir. O nedenle biz susmayacağız, unutmayacağız ve unutturmayacağız. Bu katliamı yapanları, yaptıranları, buna göz yumanları ve aydınlatmayanları asla affetmeyeceğiz.” “Önergemize destek verin” Arslan, konuşmasını Meclis’e somut çağrıyla tamamladı: “Madımak Katliamı, Meclis çatısı altında tüm yönleriyle araştırılmalıdır. Zaman aşımına yol açan adli ve idari ihmaller ortaya konmalı, yargı sürecine müdahale eden yapılar ve kişiler mutlaka açığa çıkarılmalı, dava insanlığa karşı suç olarak yeniden ele alınmalıdır. Unutmayın ki bugün susarsak, yarın daha çok yanarız.” Arslan’ın konuşmasının ardından CHP Grubu tarafından verilen araştırma önergesi, iktidar partisi ve ortaklarının oylarıyla bir kez daha reddedildi. Ancak bu karanlığı örtmeye yönelik her girişime rağmen, Arslan ve CHP Grubu bu davanın peşini bırakmayacaklarını, gerçek adalet sağlanıncaya kadar susmayacaklarını vurguladı.

Ormanlarımız Yanıyor, Devlet Aklı da Tükeniyor! Haber

Ormanlarımız Yanıyor, Devlet Aklı da Tükeniyor!

CHP Eskişehir Milletvekili İbrahim Arslan, her yıl tekrar eden orman yangınlarının yalnızca bir doğa olayı değil, yönetim krizi ve kamu kaynaklarının israfının sonucu olduğunu belirterek Tarım ve Orman Bakanı İbrahim Yumaklı’nın yanıtlaması istemiyle Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığı’na yazılı soru önergesi sundu. Arslan, yangınlara havadan müdahalede yaşanan zaafiyetler, Türk Hava Kurumu gibi köklü kurumların dışlanması, yüksek maliyetli kiralama modelleri ve hazırlıksız yönetim anlayışının bu yıkımı büyüttüğünü vurguladı. “Her yaz geliyorum diyen felakete hâlâ hazırlıksızsınız.” Milletvekili Arslan, yangın sezonu başlamadan yeterli hazırlığın yapılmadığını ve bilime dayanmayan, günü kurtaran politikalarla hareket edildiğini belirterek şu değerlendirmeyi yaptı: “Yangınlar yalnızca ağaçları değil, yaşam alanlarımızı, geleceğimizi, ekosistemi yok ediyor. Liyakatsiz ve koordinasyonsuz yönetim anlayışı yüzünden ülkemiz her yaz aynı kabusu yaşıyor.” “Türk Hava Kurumu neden dışlandı?” Arslan, Türk Hava Kurumu’na ait uçakların yıllarca hangarda bekletilmesini, buna karşılık milyonlarca liralık kiralama ihaleleri yapılmasını eleştirdi: “Bir yanda yıllarca bakımı yapılmamış THK uçakları, diğer yanda yüksek maliyetli kiralama modelleri var. Bu tercihin gerekçesi nedir?” “Kamu kaynakları hangi firmalara aktarılıyor?” Yangın söndürme araçlarının kiralanması sürecinde şeffaflık eksikliği olduğuna dikkat çeken Arslan, şu soruyu yöneltti: “THK uçaklarının bakım maliyeti mi, yoksa kiralama modeli mi daha ekonomiktir? Kamu kaynakları hangi firmalara, hangi koşullarda aktarılmaktadır?” Bakan Yumaklı’ya yöneltilen sorular: Eskişehir Milletvekili İbrahim Arslan’ın Tarım ve Orman Bakanı İbrahim Yumaklı’dan yazılı yanıt istediği sorular şunlardır: 1. 2025 yılında çıkan orman yangınlarının sayısı, yanan alan miktarı ve illere göre dağılımı nedir? 2. Yangın söndürmede kullanılan uçak ve helikopter sayısı kaçtır? Kaçı kamuya ait, kaçı kiralıktır? 3. 2025 yılı itibarıyla aktif durumda olan yangın söndürme filosu hangi kapasitededir? Bu kapasite yeterli midir? 4. Türk Hava Kurumu’na ait CL-215 uçaklarının kaçı aktif hale getirilmiştir? Neden uzun süre bakımları yapılmamış ve kullanılmamıştır? 5. THK uçaklarının bakım maliyeti ile kiralama maliyetleri kıyaslandığında hangisi daha ekonomiktir? Kiralama ihaleleri hangi firmalara verilmiştir? 6. Türk Hava Kurumu neden hâlâ kayyum yönetimindedir? Genel kurul neden yapılmamaktadır? Anayasa Mahkemesi kararına rağmen kayyum yönetimi niçin sürmektedir? 7. Yangın sezonu öncesi hangi hazırlıklar yapılmış, erken uyarı sistemleri, İHA’lar ve gözetleme kuleleri ne zaman devreye alınmıştır? 8. Son 5 yılda Sayıştay veya bakanlık denetimlerinde tespit edilen eksiklikler, ihmaller veya kamu zararı var mıdır? Bu raporlar kamuoyuyla paylaşılacak mıdır? 9. Yanan alanlarda kalıcı ekosistem ve yaban hayatı restorasyonu için hangi adımlar atılmıştır? Arslan açıklamasında şu ifadeleri kullandı: “Ormanlarımız yanarken, aynı zamanda devlet aklı da tükeniyor. İklim krizinin etkileri ortadayken hâlâ günü kurtarmaya çalışan politikalarla hareket edilmesi kabul edilemez. Bu soruların yanıtlanması, kamuoyunun gerçekleri öğrenmesi ve ekosistemimizin korunması için zorunludur.”

İklim Yasası Değil, Doğa Katliamının Hukuki Kılıfı! Haber

İklim Yasası Değil, Doğa Katliamının Hukuki Kılıfı!

Cumhuriyet Halk Partisi (CHP) Eskişehir Milletvekili Jale Nur Süllü, Türkiye Büyük Millet Meclisi’nde (TBMM) görüşmeleri süren İklim Kanunu Teklifi’ne ve önümüzdeki hafta Genel Kurul’a gelmesi beklenen doğa talanını kolaylaştıran yasal düzenlemelere ilişkin sert eleştirilerde bulundu. Milletvekili Süllü, iklim krizinin etkilerini derinleştiren ve doğayı şirketlerin hizmetine sunan yasal düzenlemelere karşı kamuoyunu uyardı: “İklim krizi ile mücadelede iklim krizinin tetikleyicisi fosil yakıtlardan çıkış, termik santrallerin kapatılması, ormansızlaşma ile mücadele yerine tam tersine maden ve enerji şirketlerinin uygulamalarını kolaylaştıracak bir teklif var önümüzde.” “Kanunları kanunla aldatmaya çalışıyorlar” Türkiye’nin derin bir ekonomik krizden geçtiğini hatırlatan Süllü, “Vatandaşlarımızın bırakın eti, meyveye dahi ulaşamadığı bir süreçte, milyonlarca yurttaşımızın çözüm bekleyen temel sorunları varken, TBMM’de ardı ardına ülkemizi felakete sürükleyecek iki yasa teklifiyle karşı karşıyayız” dedi. Yasama sürecini “iktidara hizmet eden büyük bir ikiyüzlülük” olarak niteleyen Süllü, “Tarihe, doğayı koruyor gibi yaparken doğayı yok eden bir Meclis olarak geçilecek. Bu tablo karşısında bir milletvekili olarak derin bir üzüntü duyuyorum” ifadelerini kullandı. “İklim krizi değil, kârın sürdürülebilirliği düşünülüyor” TBMM’ye sunulan İklim Kanunu Teklifi’nin, iklim kriziyle mücadele etmek yerine sera gazı salımını alınıp satılabilir bir piyasa unsuruna dönüştürdüğünü belirten Süllü, “İklim krizi, bedel ödeyerek daha fazla kirletmenin yolunu açan bir düzenlemeyle ticarileştiriliyor. Yasanın tek sürdürülebilirliği, şirketlerin kârının sürdürülebilirliği!” dedi. Süllü, artan sıcaklıklar, kuraklık, su kıtlığı, tarımda verim düşüşü, gıda fiyatlarındaki artış ve sağlık sorunlarının doğrudan iklim krizinin sonuçları olduğunu hatırlatarak, “Yasa teklifinde kadınlar, çocuklar, yaşlılar ve engelliler gibi kırılgan kesimlerin hiçbir şekilde gözetilmediği açıkça görülüyor” diye konuştu. “Toplumsal muhalefetin uyarılarına kulak tıkadılar” 4 Nisan’da teklifin Meclis gündeminde ilk kez görüşüldüğü sırada yaptığı uyarıları hatırlatan Süllü, “Bu yasa tam anlamıyla bir ‘yeşil aklama’ ve göz boyama yasasıdır, geri çekilmeli demiştik. Komisyona çekildiği sanılırken hiçbir değişiklik yapılmadan Meclis’e getirildi. Toplumsal muhalefetin ve uzmanların uyarılarına kulak tıkadılar” dedi. “İklim krizinin tetikleyicileri destekleniyor” İklim yasasına itiraz ederken, şimdi çok daha vahim bir düzenlemeyle karşı karşıya olduklarını ifade eden Süllü, “Doğa ve yaşam savunucularının, bilim insanlarının ve köylülerin tüm itirazlarına rağmen, halk arasında ‘süper izin’ ve ‘talan yasası’ olarak bilinen düzenlemeleri torba yasaya doldurup Meclis gündemine taşıdılar. ‘Üstün kamu yararı’ adı altında kamulaştırmalar kolaylaştırılarak, vatandaşın tapulu arazisine el atmanın önü açılıyor” dedi. Söz konusu düzenlemelerin; ormanlar, sulak alanlar, milli parklar, su kaynakları ve zeytinliklerin madenciliğe açılmasının önünü açtığını belirten Süllü, “2053 net sıfır emisyon hedefinden bahsederken kömür madenciliğini teşvik ediyor, karbon yutak alanları olan ormanları Maden ve Petrol İşleri Genel Müdürlüğü’ne devrederek doğayı sermayeye teslim ediyorsunuz” diyerek tepki gösterdi. “Yasalar şirketlerin taleplerine göre şekillendiriliyor” Yasa teklifinin Orman, Mera, Çevre gibi koruma yasalarını etkisiz hale getirdiğine dikkat çeken Süllü, “Yatağan, Akbelen gibi bölgelerde maden şirketlerinin taleplerine göre koordinatlar belirlenerek yasal düzenlemeler yapılıyor. Şirketlere özel yasa üretiliyor” ifadelerini kullandı. İktidarın bir yandan sözde iklim yasası çıkarıp sınırda karbon düzenlemesi getirdiğini söyleyen Süllü, “Diğer yandan iklim krizini büyüten fosil yakıtlarla enerji üretimi için her türlü kolaylığı sağlıyorsunuz. Bu nasıl bir çelişkidir?” diyerek iktidarın ikiyüzlü yaklaşımını eleştirdi. “Talan yasasını tümden geri çekin” Süllü, İklim Yasası teklifinin doğayı korumak yerine talana açtığını vurgulayarak, “İklim yasasında önceliklenmesi gereken doğa, bu düzenlemeyle talana açılıyor. Ülkemizin ve gelecek nesillerin geleceği hiçe sayılıyor,” dedi. Teklife karşı bir kez daha çağrıda bulunan Süllü, “İklim Yasası Teklifi geri çekilmeli, doğayı ve toplumu önceleyen gerçek bir iklim yasası hazırlanmalıdır. Talan yasasını tümden geri çekin; şirketlerin çıkarı uğruna geleceğimizi yok etmeyin,” ifadelerini kullandı.

Türk Milleti Katil Değil Kahramandır, Soykırım Yapmaz Vatanı Savunur Haber

Türk Milleti Katil Değil Kahramandır, Soykırım Yapmaz Vatanı Savunur

İYİ Parti İl Başkanı Serdar Ulucan, Mecliste Türk Milleti'ni soykırımcı olmakla itham eden DEM Partili bir milletvekilinin başlattığı tartışmalar hakkında basın açıklaması yaptı. Yazılı bir açıklama yapan Serdar Ulucan şu ifadelere yer verdi; "Türkiye Büyük Millet Meclisi’nde, milletimizin değerlerine ve şanlı ecdadımıza alenen hakaret eden DEM Parti mensubu milletvekili müsveddesini şiddetle kınıyoruz! Kürsüde Talat Paşa’ya “katil” diyen bu hadsiz, aslında Türk milletini, tarihini ve kurucu değerlerini hedef almıştır. Daha da vahimi, Meclis Başkanvekili sıfatını taşıyan bir CHP’li yetkili, bu seviyesiz hakaretlere sessiz kalmış, gerekli müdahaleyi yapmamıştır. Gerçekleri söyleyen İyi Parti milletvekilimiz Sn.Şenol Sunat’ın mikrofonu kısılmış,Bu yanlışa tavır gösteren Bozkurt Yürekli Vekilimiz Yasin Öztürk’e kınama verilmiştir.Bu tavır, ne TBMM’nin vakarına, ne de milletimizin onuruna yakışır! Talat, Enver ve Cemal Paşalarımız; Ömrünü Türk milletine adamış, Vatanı parçalamak isteyen emperyalistlere karşı mücadele etmiş, Hayatlarını millet uğruna feda etmiş şehitlerimizdir. Onlar Turancıdır, vatanseverdir, istiklalimizin ve milli şuurumuzun taşıyıcılarıdır. Bizler de onların mirasına sahip çıkan Türk milliyetçileriyiz. Kimseye ecdadımızı çiğnetmeyiz! Ey tarih ve şuur yoksunları! Talat Paşa Berlin’de, Cemal Paşa Tiflis’te, Enver Paşa ise Türkistan’da şehit düşmüştür. Siz kimin izindesiniz? Türk milleti katil değil, kahramandır. Soykırım yapmaz, vatanı savunur! İYİ Parti Eskişehir İl Başkanlığı olarak, ecdadımıza dil uzatanlara misliyle cevap vereceğimizi, her zeminde ve her şartta milletimizin onurunu savunacağımızı kamuoyuna saygıyla duyururuz."

CHP’li Arslan’dan Sağlık Raporu Ücretine Tepki! Haber

CHP’li Arslan’dan Sağlık Raporu Ücretine Tepki!

CHP Eskişehir Milletvekili İbrahim Arslan, eski tip sürücü belgelerinin yenilenmesi sürecinde Aile Sağlığı Merkezlerinde (ASM) alınmaya başlanan sağlık raporu ücretlerini Türkiye Büyük Millet Meclisi gündemine taşıdı. Arslan, Sağlık Bakanı Prof. Dr. Kemal Memişoğlu’nun yanıtlaması istemiyle verdiği yazılı soru önergesinde, kamuoyuna açıklama yapılmadan uygulamaya konan 250 TL’lik ücretin gerekçesini ve yasal dayanağını sordu. 31 Temmuz 2025 itibarıyla eski tip ehliyetlerin geçerliliğini yitireceğini hatırlatan Arslan, yaklaşık 5 milyon yurttaşın sürücü belgesini yenilemek için sağlık raporu almaya çalıştığını belirtti. Daha önce ücretsiz olarak verilen bu raporlar için son günlerde ücret alınmasının vatandaşlar açısından hem sürpriz hem de yük olduğunu ifade etti. “Zamanlama tartışmalı, kamu bilgilendirmesi yok” Arslan, uygulamanın hem zamanlamasının tartışmalı olduğunu hem de herhangi bir kamu bilgilendirmesi yapılmadan başlatılmasının ciddi bir sorun olduğunu vurguladı. “Vatandaşlarımızı doğrudan etkileyen bu kararın ne zaman, nasıl ve hangi mevzuata dayanılarak alındığı açıklanmalıdır,” diyen Arslan, şu sorulara yanıt aradığını kaydetti: •Sağlık raporu ücretinin gerekçesi nedir? •Sağlık kuruluşlarına bu uygulama ne zaman ve hangi yöntemle bildirildi? •Kamuoyuna bilgilendirme yapıldı mı, yapıldıysa hangi tarihte? •Bu ücret hangi mevzuat veya tarifeye dayanıyor? •2024 ve 2025’te bu hizmetten elde edilen toplam gelir ne kadardır, nereye aktarılmaktadır? •Ücretin sembolik tutulması ya da kaldırılması yönünde bir plan var mı? “Zorunlu hizmeti paralı hale getirmek sosyal devlete aykırıdır” Arslan, kamusal bir hak olan sağlık hizmetinin, zorunlu işlemler üzerinden paralı hale getirilmesinin kabul edilemez olduğunu belirtti. “Bu uygulama sosyal devlet ilkesiyle çelişiyor. Bakanlığın bu konuda kamuoyuna açık, şeffaf bir açıklama yapması ve uygulamadan derhal geri adım atması gerekiyor,” dedi.

TRT’de 19 Mart’tan Bu Yana Millet İradesine Linç Var Haber

TRT’de 19 Mart’tan Bu Yana Millet İradesine Linç Var

TBMM Kit Komisyonu’nda TRT’nin Sayıştay raporu ve mali tabloları görüşmelerinde, kamu yayıncısı TRT’nin tarafsızlığı ve yayın ilkelerindeki sapma tartışma konusu oldu. İBB Başkanı ve muhalefetin Cumhurbaşkanı Adayı Ekrem İmamoğlu’na yönelik soruşturmalar ve tutuklamaların başladığı 19 Mart’tan bu yana TRT’de millet iradesine yönelik linç olduğunu söyleyen CHP Eskişehir Milletvekili Utku Çakırözer, “TRT haberlerinde 19 Mart’tan bu yana bir linç sürmektedir. Soruşturma gizli ama birilerinin servis ettiği görüntüler, iddialar TRT tarafından hiç sorgulanmadan yayına sürülmektedir. Ekran mahkemesinde ceza miktarı belirlenmektedir. Kamu yayıncısının hukuku bu kadar çiğnediği bir dönem hiçbir zaman olmamıştır” dedi. Çakırözer, TRT Genel Müdürü Zahid Sobacı’ya İmamoğlu’nun davasının TRT’de canlı yayınlanmasını çağrısında da bulundu. “19 MART’TAN BU YANA MİLLET İRADESİNE LİNÇ VAR” CHP Eskişehir Milletvekili Utku Çakırözer, TBMM’de TRT’nin Sayıştay Raporları ile mali tablolarının görüşüldüğü KİT Komisyonu’nda İBB soruşturmaları ve Ekrem İmamoğlu’nun tutuklanması ile başlayan süreçte TRT’de ekran mahkemelerinde ceza miktarlarının belirlendiğini belirterek, bu yayınları eleştirdi. Çakırözer, “TRT’de hukukun bu kadar çiğnendiği bir dönem hiçbir zaman olmamıştır” dedi. “TRT haberlerinde 19 Mart’tan bu yana bir linç sürmektedir” diyen Çakırözer şu eleştirilerde bulundu: “Halkın vergileriyle fonlanan kamu yayıncısı konumundaki TRT'nin yayınlarında tarafsız ve hukuka saygılı olması zorunludur. Ancak bakıyoruz soruşturmada gizlilik kararı olmasına karşın soruşturma kapsamında servis edilen, elde edilen birçok görüntü defalarca TRT Haber ekranlarına taşınmış ve kamu yayıncısı tarafından gizlilik kararı ihlal edilmiştir. Haklarında yargı kararı olmayan kişileri suçlu ilan eden ve hatta cezaevinde kalacakları süreye ilişkin tahminleri yayınlamanın kamu yayıncısı sorumluluğuyla bağdaşmadığı açıktır. Bu tek yönlü, taraf tutan yayın yapılmaması, doğruluğundan emin olmayan iddiaların yayımlanmaması, kişilerin şeref ve haysiyetlerine saygılı olunması ilkeleri maalesef hiçe sayılmıştır.” “KAMU YAYINCILIĞI İLKELERİNE RİAYET YOK” “Türkiye'de de kamu yayıncılığı yaptığı varsayımıyla sadece 2023 yılında TRT'ye 18 milyar liranın üzerine zorunlu vergi benzeri bir unsur olan bandrol ücreti ödedik. Sadece seçmenler değil, çocuklarımız bile kullandığı bilgisayarında, iPad'inde, telefonunda TRT'yi finanse etmektedir. 86 milyon finanse etmekteyiz. Ama bu TRT 2954 sayılı TRT Kanunu'nun 5'inci maddesindeki ilkeleri ihlal etmektedir. Bakın o ilkeler neler? Ülkenin kurucu değerlerine sahip çıkmak. Haberlerin toplanması, seçilmesi ve yayınlanmasında tarafsızlık, doğruluk ilkelerine bağlı kalmak. Kamuoyunun sağlıklı ve serbestçe oluşabilmesi için kamuoyunu ilgilendirecek konularda yeterli yayın yapmak. Tek yönlü, taraf tutan yayın yapmamak. Bir siyasi partinin, grubun, çıkar çevresinin, inanç çevresinin, düşüncesinin menfaatlerine alet olmamak şeklindeki yayın ilkelerine bu TRT uymakta mıdır? Sadece biz değil kamuoyundaki hakim inanış TRT'nin kamu yayıncılığı ilkelerine riayet etmediği yönündedir. Gelirlerinin onda dokuzu vergi benzeri kamu kaynaklarından oluşan TRT'nin kamu yayıncılığı ilkelerinden sapması veya ilkelerin tam tersi yönünde faaliyet göstermesi durumunda ödediğimiz TRT vergilerinin hesabını sormak hepimizin hakkıdır.” “MASUMİYET KARİNESİ İHLAL EDİLİYOR” TRT’de geçmiş yıllarda haber bültenlerinde ve alt yazılarda kişilerin suçlu ilan edildiği ve masumiyet karinesinin ihlal edildiği gerekçesiyle kanallara ceza kesildiğine dikkat çeken Çakırözer, “Örneğin, Sinan Ateş suikastıyla ilgili olarak Ülkü Ocakları Genel Başkanının başvurusu üzerine, Bolu Kartalkaya'daki yangın faciasıyla ilgili yorum ve haberlerde bakanların masumiyet karinesinin ve dolayısıyla (i) bendinin ihlal edildiği gerekçesiyle çeşitli kanallara yaptırım uygulanmıştır. Söz konusu yayın ilkesinin özel medya hizmet sağlayıcı kuruluşlar kadar kamu yayıncısı olan ve vatandaşlarımızın vergileriyle fonlanan Türkiye Radyo Televizyon Kurumu için de geçerli olduğuna kuşku yoktur. Ancak TRT Haber'in yayınları incelendiğinde ‘Suçlu olduğu yargı kararıyla kesinleşmedikçe hiç kimse suçlu ilan edilemez’ ilkesi konusunda gereken hassasiyetin gösterilmediği, haber bültenlerinde kullanılan ifadeler ve alt yazılarla kişilerin suçlu ilan edildiği ve masumiyet karinesinin çok kez ihlal edildiği görülmektedir” dedi. “HUKUK SİSTAMATİK ÇİĞNENDİ” TRT Haber'in 20/3/2025 tarihli yirmi dört saatlik yayını incelemelerini örnek gösteren Çakırözer, “Haber ve yorum programlarında İBB soruşturmasıyla ilgili 78 ayrı başlık altında yaklaşık on bir saat altı dakika yayın yapıldığı, bu yayınlarda ‘Para trafiği nasıl takip edildi?’ ‘Rüşvet çarkı mı kurdular?’ ‘İBB yolsuzluk soruşturmasında yeni görüntüler.’ ‘Şüphelilerin evinden balya balya para çıktı.’ ‘İşte ele geçirilen paralar.’ gibi suçlayıcı başlık ve alt yazılar kullanılmıştır. Söz konusu ifadelerin haber verme ile basın ve ifade özgürlüğü sınırlarını aştığı açıktır. Sunucunun da program konuğunun masumiyet karinesini ihlal eden sözlerine müdahale etmediği görülmektedir. RTÜK üyesi Tuncay Keser'in yaptığı incelemede 29 Mart-6 Nisan 2005 döneminde sadece TRT Haber’de dört saat on üç dakika yirmi beş saniye süren haberlerde tek taraflı yayınlarla soruşturmanın gizliliğini ihlal edici içeriklere yer verilmiş, sistematik olarak hukuk çiğnenmiştir” diye konuştu. “İMAMOĞLU DAVASI CANLI YAYINLANSIN” Görüşmelerde İmamoğlu’nun davasının TRT’de canlı yayınlanması çağrısını da yenileyen Çakırözer, şöyle konuştu: “Sayın Genel Başkanımızın çağrısını hatırlatmak istiyoruz: Bu TRT sadece sarayın, AKP’nin TRT'si değil, milletin TRT'si. TRT eğer başsavcılığın haber ajansı olmadıysa Sayın Ekrem İmamoğlu'nun yargılamaları TRT'den yayınlansın, millet kanaatini bu konuda versin. Milletin TRT'si ayırımcı ve partizan yayınlarıyla dezenformasyona, iftirayı yayan suç yayınlarına artık son versin diyoruz. Objektif, kanununda yazan, anayasasında yazan hususlara geri dönsün istiyoruz.”       “MİLYONLAR AYAKTA TRT’DE TEK SANİYE YOK” “Türkiye ayakta milyonlar, hukuksuzluklara karşı meydanlarda, dünya basını manşetlere çekmiş dakikalarca gösteriyor ama bakıyorsunuz, TRT'de Saraçhane, mitinglerinden 100 bin, 500 bin, 1 milyon kişinin katıldığı mitinglerden görüntü yok. Benzer şekilde Maltepe'de 2 milyon yurttaş katılıyor, yirmi yılda 12 milyar dolar toplayan TRT bir saniye dahi göstermiyor Genel Başkanımız Sayın Özgür Özel'i. Tekrar tekrar hatırlatıyoruz, kimin parası? Hepimizin bütçesi ama milletin duygularına, milletin ifadesine, milletin tepkisi ne bir tek saniye yer vermiyor. O nedenle, bir kez daha kanunda yazan, Anayasa'da yazan ilkeleri TRT'yi uymaya davet ediyoruz.”  

logo
En son gelişmelerden anında haberdar olmak için 'İZİN VER' butonuna tıklayınız.