SON DAKİKA
Hava Durumu

#Saadet Partisi Eskişehir İl Başkanlığı

Porsuk Haber Ajansı - Saadet Partisi Eskişehir İl Başkanlığı haberleri, son dakika gelişmeleri, detaylı bilgiler ve tüm gelişmeler, Saadet Partisi Eskişehir İl Başkanlığı haber sayfasında canlı gelişmelere ulaşabilirsiniz.

Saadet Partisi'nde Fesih Bingöl Güven Tazeledi Haber

Saadet Partisi'nde Fesih Bingöl Güven Tazeledi

Saadet Partisi Eskişehir İl Başkanlığı 8. Olağan İl Kongresi Genel Başkan Mahmut Arıkan'ın katılımıyla gerçekleştirildi. Mevcut Saadet Partisi Eskişehir İl Başkanı Fesih Bingöl'ün tek aday olarak katıldığı kongre Hasan Polatkan Kültür Merkezi'nde gerçekleştirildi.Kongreye İYİ Parti İl Başkanı Serdar Ulucan, Yeniden Refah Partisi İl Başkanı Faruk Güler, Deva Partisi İl başkanı Resul Ertürk, Sivil Toplum Kuruluşları Temsilcileri ile partililer katılım sağladı. İl Başkanı Fesih Bingöl kongrede yaptığı açılış konuşmasında şu ifadeleri kullandı; “8. Olağan Kongremizin hayırlara vesile olmasını Cenab-ı Hak’tan niyaz ediyoruz. Tabii, yeni bir siyaset anlayışıyla, mimarı olan Genel Başkanımızın uzun konuşma yapabilmesi için ben oldukça kısa bir selamlama konuşması yapmış olacağım. Bizler, müreffeh, güçlü, öncü, adaletin hâkim olduğu bir Türkiye arzuluyoruz. Ancak dış politikada savrulan bir Türkiye var. Ekonomisi dar boğaza girmiş, tarım ve hayvancılığı bitmiş, bütün birikimleri varlık fonu adı altında ipotek edilmiş bir Türkiye var. Eğitimi yaz-boz tahtasına dönmüş, aile yapısı ve toplumsal bağları zayıflamış bir Türkiye var. Gençlerin gelecekten ümidini kestiği, yarınlara dair umutların tükendiği bir Türkiye var. Biz herhangi bir siyasi partiden ziyade, yanlış politikaları eleştiriyoruz. Çünkü son yıllarda çok şey kaybettik. Türkiye’nin yeni bir sese, yeni bir söze, yeni bir siyaset anlayışına ihtiyacı var. Bu ihtiyacın adresi Saadet Partisi’dir. Çünkü Saadet Partisi, tertemiz bir mazinin, tertemiz bir kadronun ve tertemiz bir geleceğin adıdır. Saadet Partisi, yolsuzluğun, rüşvetin, adam kayırmanın olmadığı; yetim hakkının yenmediği; zenginin, zadegânın değil, fakir ve fukaranın hakkının korunduğu şerefli bir mazinin adıdır. Saadet Partisi, işçinin, memurun, emeklinin, asgari ücretlinin yüzünü güldürdüğü müreffeh bir mazinin adıdır. Saadet Partisi kadroları, siyaseti mal ve ihbar için değil; şan ve şöhret için değil; makam ve mevki için değil; Allah rızası için yapan bir kadronun adıdır. “Önce Ahlak ve Maneviyat” düsturunu şiar edinmiş; medeniyet değerlerimizin ihyasını en önemli önceliği saymış bir anlayıştır. Küresel egemenlerin “Bir damla petrol, bir damla kandan daha değerlidir” anlayışına karşı, Saadet Partisi’nin değerler anlayışında dünyanın bütün zenginlikleri, bütün petrolleri bir masumun bir damla kanına bile bedel değildir. Biz bu ülkeyi kendi malımız, insanları da köle olarak göremeyiz. Bizim davamız vicdan, merhamet, ahlak ve adalet içindir. Kucaklaşmak varken kutuplaşmak niye? Yaşanabilir bir Türkiye, yeniden büyük bir Türkiye ve yeni bir dünya kurmak hedefimizdir. Dün olduğu gibi, bugün de bu hedef uğrunda çalışmalarımızı sürdürüyoruz. Bugüne kadar birlikte özveriyle çalıştığımız mensuplarımızı can-ı gönülden tebrik ediyorum. Allah yar ve yardımcımız olsun diyerek hepinizi tekrar selamlıyorum.” dedi. Saadet Partisi Genel Başkanı Mahmut Arıkan yaptığı konuşmada şu ifadelere yer verdi; ''İrfanla bereketlenen toprakların, Demiryollarıyla sadece şehirleri değil gönülleri de birbirine bağlayan, Milli Mücadele’nin simge şehirlerinden, güzel Eskişehir’in aziz insanları, Değerli yol arkadaşlarım, kıymetli Eskişehirliler, Sizleri en kalbi duygularımla, muhabbetle ve hürmetle selamlıyorum. Bugün burada,Yunus Emre’nin diyarında, Nasreddin Hocanın memleketinde, bu irfan yurdunda; yeniden Dirilişin, yeniden Şahlanışın, yeniden Büyük Türkiye idealinin bir adımını daha atacağız.Burada, yalnızca il kongremiz için değil; aziz milletimizin birlik ve dirliğini Eskişehir’imizin geleceğini, yeniden inşa etmek için bir aradayız! Hoş geldiniz, sefalar getirdiniz. Merhum Erbakan Hocamızdan, emanet aldığımız bu bayrağı; yere düşürmeden, eğmeden, bükmeden, kirletmeden daha da yükseğe taşıyacağız! Değerli Dava Kardeşlerim, Anadolu’yu karış karış dolaşıyoruz. Nerede bacası tüten bir fabrika görürseniz, nerede bu millete hizmet için çakılmış bir çivi görürseniz; Kim yaptı, kim kurdu diye sorun Altında mutlaka Milli Görüş’ün imzası, Milli Görüşçülerin alın teri ve emeğini görürsünüz. Milli Görüş’ün hizmet anlayışı siyaset üstüdür. Milli Görüş, tüm engellemelere rağmen hizmeti şehir şehir, köy köy, fabrika fabrika inşa etmiş ve bu hedefinden hiçbir zaman şaşmamıştır.  Bugün iktidarın övündüğü bizlerinde desteklediği yerli otomobil, yerli savunma sanayi, yerli üretim tamamen milli görüş vizyonudur. tabi süte su karıştırılınca 25 senede ancak bu kadar olabiliyor. Şimdi Eskişehir’deyiz! Vefasıyla, coşkusuyla Türkiye’ye örnek olmuş Eskişehirspor'un şehri Eskişehir’deyiz. -bu arada- Ziyaretlerimiz esnasında gördüm, dükkanlar, meydanlar bayraklarla donatılmış. Ben de futbol oynadığım için, futbolu sevdiğim için o heyecanı bilirim. Eskişehirspor’umuza yarın yapacağı maçta başarılar diliyorum. Ben şimdiden galibiyetin ve hemen ardından şampiyonluğun geleceğine inanıyorum. Şimdiden şampiyonluğunuzu kutluyorum. Eskişehir aynı zamanda Devrim otomobilinin üretildiği şehirdir. Peki, bunun mücadelesini veren, bunu hayata geçiren kim? Milli Görüş! Türkiye’nin ilk yerli ve milli motorunu üreten kim? Milli Görüş! Türk Motor Sanayi TÜMOSAN’ı, Türkiye Elektro Mekanik Sanayi TEMSAN’ı biz kurduk. Türkiye Uçak Sanayi TUSAŞ’ı biz kurduk. Sadece bunlar mı? Sadece fabrikalar mı? 1974 yılında Kıbrıs Barış Zaferi kazanıldı. Kıbrıs’ta akan kan durduruldu. Türkiye’deki bütün yabancı üsler kapatıldı! Peki kim vardı iktidarda? Milli Görüş vardı. Biz vardık! Şimdi Kıbrıs’ımız yine gündemde. Peki neyle: Kumar ve fuhuş çeteleriyle. Sanal bahis baronlarıyla. Kayıp kasetlerle.Kıbrıs için kurulan pazarlık masalarıyla! Şimdi suçlarını örtmek için süslü kelimelerle milleti kandırmaya çalışıyorlar. Ne diyorlar? Büyük Türkiye’yi kuracaklarmış. Kızılelma’ya ulaşacaklarmış. Ekranda Kudüs’ü fethediyorlar, gerçekte Gazze’yi gözden çıkarıyorlar. Beyler, Büyük Türkiye öyle slogan atarak kurulmaz. Yeni Türkiye’yi;  Anadolu’yu fabrikalarla donatanlar kurabilir. Yetim hakkına sahip çıkanlar kurabilir. Dürüst, şeffaf, şaibesiz kadrolar kurabilir. Büyük Türkiye’yi, AB hayali için Kıbrıs’ı pazarlık konusu yapanlar değil. Trump ne der, Amerika ne der diyerek süklüm büklüm olanlar değil. ‘Bana ne Amerika’dan, bana ne Amerika’dan’ diyenler kurabilir. Değerli Arkadaşlar, Üç gün önce İstanbul’da yüreğimizi ağzımıza getiren bir deprem yaşadık. Ben öncelikle, depremden etkilenen tüm vatandaşlarımıza bir kez daha geçmiş olsun dileklerimi iletiyorum. Rabbim; bizleri, memleketimizi bütün afetlerden muhafaza buyursun. Bu son iki deprem bize acı gerçeği bir kez daha hatırlattı: “Türkiye bir deprem ülkesidir.” Çok şükür... Son yaşadığımız depremlerde can kaybı yaşanmadı. Herhangi bir bina çökmedi, ama GSM operatörleri bir kez daha çöktü! Asya ile Avrupa’nın bağlantı noktasında, bağlantı koptu! Biz bu filmi defalarca izledik. Her afette aynı manzara: GSM operatörleri çöküyor, iletişim kesiliyor, vatandaş anasına, babasına, eşine, evladına ulaşamıyor. Depremin ertesi günü, Ulaştırma Bakanı’nın açıklaması en az deprem kadar can sıkıcıydı. Sayın Bakan çıktı, bir açıklama yaptı, dedi ki “bu bize tecrübe” oldu. Sayın Bakan sorarım size: “Yeterli tecrübeye” sahip olmanız için daha kaç deprem yaşanması gerekiyor? Daha kaç 6 Şubat’ı yaşamamız gerekiyor? Daha kaç insanımızı enkaz altında bırakmamız gerekiyor?öBakınız size çarpıcı bir istatistik vereceğim: Türkiye, geniş bantta 41 OECD ülkesi arasında 40. Sırada. 100 kişiye düşen bağlantı sayısı sadece 11,53. Bu konuda Meksika ve Kolombiya ile aynı seviyedeyiz. Yani bugün Türkiye, dünyanın en yavaş internetini en pahalı kullanan ülkelerden biri. Sadece afet anında değil, günlük hayatımızda da bu GSM operatörlerinin kurnazlıkları ile karşı karşıya kalıyoruz. Bakınız basit bir hesap yapalım. Bugün ortalama telefon faturaları minimum 400-500 TL civarında. Asgari ücretli bir ailede, 4 telefon olsa, toplam 2.000 TL ediyor. Bu asgari ücretin %11’i demek arkadaşlar! Ben neye üzülüyorum biliyor musunuz? Dünya bedava interneti tartışırken, biz -kelimenin tam anlamıyla- “rezaleti” yaşıyoruz. Kimse kusura bakmasın bu hizmet değil, “sömürü”dür. Değerli arkadaşlar, Bu bir teknoloji meselesi değildir. afet yönetimi meselesidir. milli güvenlik meselesidir, Ben buradan İktidarı, soğan ve patates stokçularına gösterdiği, civciv çetelerine gösterdiği kararlılığı GSM operatörlerine de göstermeye davet ediyorum! Kâr hırsıyla, milleti sömüren bu düzeni sorgulamaya davet ediyorum! Denetimden muaf tutulanların hesap vermesini sağlamaya davet ediyorum! Bu yaşananların tek bir açıklaması var: AK Parti hükümeti, tüm enerjisini seçimlere, olası adaylara harcadığı için, depreme sıra gelmiyor! Siyaset horoz dövüşüyle meşgulken, şehirlerimiz sessiz sessiz felakete doğru ilerliyor. Ben de soruyorum; Adadakilerin tahliyesini planlayanlar! Olası İstanbul depreminde tahliye planlarınız HAZIR MI? İstanbul depreminin milli güvenlik sorunu olduğunu söyleyenler! Acil eylem planlarınız HAZIR MI? Şimdiden Cumhurbaşkanlığı planları yapanlar Güçlendirme, dönüşüm, arama kurtarma planlarınız HAZIR MI? Her fırsatta Yenikapı’yı, Saraçhane'yi toplanma alanı olarak belirleyenler! İllerde, İlçelerde acil durum toplanma alanlarınız depreme HAZIR MI?, Sık sık çadır devleti olmadığımızı dile getirenler! Felaketler için çadır ve konteyner stoklarınız HAZIR MI? İstanbul’daki son depremde hiçbir hazırlığınızın olmadığını üzülerek gördük! Değerli dava kardeşlerim;Malumunuz, bendeniz inşaat mühendisiyim. İnanın şehirlerimizi depreme dayanıklı hale getirmek, sanıldığı kadar zor değil. Tek gereken şey: Samimiyet, Cesaret ve milletin canını siyaset üstü gören bir irade! Türkiye depreme değil; -her konuda olduğu gibi- iktidarın ihmaline yeniliyor! 25 yıllık iktidar, her yıla bir mazeret üretiyor. Gelecek yılların mazeretleri şimdiden hazır. Büyük bir ihtimalle topu belediyelere atıp işin işinden sıyrılacak. Değerli kardeşlerim, Bu aslında milleti suçlamaktır. Bizim adaylarımıza oy vermediğiniz için cezanızı çekin demektir. Derenin taşıyla derenin kuşunu vurmaktır. Değerli arkadaşlar, Kıymetli büyüğümüz, eski Genel Başkanımız Sayın Recai Kutan, konuşmalarına başlarken hep şöyle derdi: “Bugün içinde bulunduğumuz dünya ve özellikle de İslam âlemi, tarihinin en kritik ve badireli dönemlerinden birini yaşamaktadır.” Ne kadar da doğru bir tespit. Ben de bu sözü sık sık tekrarlıyorum. Geçen hafta ilginç bir şey oldu... Sayın Cumhurbaşkanı da bu gerçeğe nihayet ortak oldu. Ne dedi biliyor musunuz? “Mevcut krizler çözülemediği gibi, her gün yeni bir gerilime uyanıyoruz.” Dahasını söyleyeyim her yeni gün bir öncekini aratıyor. Ekonomi alarm veriyor. Altın ve döviz kurları alarm veriyor. Sokaklar alarm veriyor. Gençler alarm veriyor. İşsizlik alarm veriyor. Sağlık sistemi alarm veriyor. Cinayetler alarm veriyor. Eğitim sistemi alarm veriyor. Dışarıda İsrail tehdidi büyürken, içeride ekonomik kriz vatandaşın omuzlarına daha fazla yük bindiriyor. Bir yandan ‘terörsüz Türkiye’ hayali kurulurken; diğer yandan adım adım Kıbrıs elden gidiyor. Bana soracak olursanız, bu krizlerin en tehlikelisi, İçerde ya da dışarda; Kapalı kapılar ardında, masa başlarında, yürütülen sessiz sedasız pazarlıklardır. Biliyorsunuz iktidar ve ortakları yeni bir çözüm süreci başlattı. Biz de ilk günden itibaren dedik ki: “Terörün kökünü kurutmak için biz elimizi değil gövdemizi taşın altına koyarız. Ama,şeffaf olacaksınız, samimi olacaksınız, kapalı kapılar ardında iş çevirmeyeceksiniz en önemlisi de şehitlerimizin ruhunu incitmeyeceksiniz.” Ne oldu? Maalesef “yapılmasın” dediğimiz ne varsa hepsi yapıldı. Önceki hafta heyet Sayın Cumhurbaşkanı ile görüştü, “adımlar atıyoruz” dediler. Ardından Pervin Buldan İtalya’dan müjde verdi. Haziran da Öcalan serbest dedi. İki gün önce de DEM Parti Grup Başkanvekili: “Adalet bakanı ile görüştük, tüm dediklerimizi not etti” diye açıklama yaptı! Bu çözümün içinde her şey var bir tek Millet yok! Öyle görünüyor ki bu arkadaşlar milletin sorununu, milletin meclisinden kaçırarak çözme peşindeler. Bakınız kıymetli hemşehrilerim; Meclisten Sayın Bahçeli, İmralı’dan Öcalan “Silah bırakın” çağrısı yaptı. Aradan 6-7 ay geçmiş olmasına rağmen hala bir pazarlık söz konusu. Şimdi başka tarihler veriliyor. Vaatler nedir, silahları bırakanlar ne olacak, bu konunun Suriye ile ilgisi nedir? Bunlara dair hiçbir cevap yok! Daha önce söyledim yine tekrarlayacağım: Türkiye’nin meseleleri, Roma’da, Oslo’da, Londra’da, Washington’da değil; Ankara’da çözülür. Çözümün adresi lordlar kamarası değil, Türkiye Büyük Millet Meclisi, Gazi Meclis’tir. Biliyorsunuz, geçtiğimiz günlerde Milletin meclisine, milletin karşı çıktığı bir düzenlemeyi de getirdiler: İklim Kanunu. Allah razı olsun milletvekillerimizle canhıraş bir şekilde çalıştık ve iktidarı geri adım atmak zorunda bıraktık. Biz; 48 milletvekili ile hükümet kurmuş, 24 milletvekili ile bakan düşürmüş bir hareketiz. Cumhuriyet tarihinin ilk ve son denk bütçesini yapmış bir hareketiz. Şimdi de 9 vekille, iktidara iklim kanununu geri çektirdik. Bir düşünün Türkiye Büyük Millet Meclisi’nde 9 değil 139 milletvekilimiz olsa neler neler olurdu? Ben söyleyeyim: İktidar hiçbir sorunu hasıraltı edemezdi! Emeklimiz çay simit parasına mahkûm olmazdı! Asgari ücretlimiz maaşından fazla kira ödemek zorunda kalmazdı! Tabanını konsolide etmek için insanların canını yakamazdı! Oynayacağım derken dokuz çadır birden yıkamazdı! Televizyonlardan cerahat akmazdı! Sokaklar can pazarına dönmezdi! Değerli dava kardeşlerim, Anadolu’yu adım adım geziyoruz. Milletvekillerimizle, Başkanlık Divanımızla şehir şehir, mahalle mahalle milletimizin yanında olmaya gayret ediyoruz. Her gün ya Meclis'te ya genel merkezimizde bir misafir ağırlıyoruz. Her gün yeni bir feryad duyuyoruz. Bugün size iki tane mektup getirdim. Bu mektuplar sadece iki kişiye ait değil. Bu iki mektup, milyonların suskun çığlığıdır. İlki atanamayan genç bir öğretmen kardeşimin mektubu: Şöyle diyor kardeşimiz: “Ben Zümrüt Kaya. Bir inşaat işçisinin kızı, bir hayalin peşinden yürüyen bir evladıyım. 2023 KPSS’ye girdim, alanımda Türkiye 608.si oldum. Ama siz sadece 10 dakikada tüm emeğimi yok saydınız. Beni, 608. Sıradan 1057. Sıraya düşürdünüz. Hayalimi çaldınız, emeğimi elediniz. Siz 10 dakikada karar verdiniz. Ama ben o hayal için yıllarımı verdim.”  Zümrüt kızımız sınavı kazanmış,Fakat bu ülkenin yöneticileri sınavı kaybetmiştir! Sizce böyle bir sistem başarılı olabilir mi? Emeği eleyen, liyakati ezen, kul hakkını hiçe sayan bir düzen bu millete ne verebilir? İkincisi; bir polis memurumuzun yavrusuna ve eşine yazdığı bir veda mektubu. “Hepinizden özür diliyorum” diyor. “Umarım bensiz daha güzel daha doğru bir hayat sizin olur”. Bu satırları okumak kolay değil. Fakat işte bu satırlar, gerçeğin ta kendisi! Bir ülkede öğretmen atanamıyor, polis çaresizlikten hayata veda ediyorsa, o ülkede sadece ekonomi değil; ahlak, vicdan ve umut da çökmüştür. Değerli arkadaşlar, Zümrüt öğretmenin mektubu; kaybedilen bir hakkı, Polis memurumuzun mektubu; kaybedilen bir hayatı anlatıyordu. Şimdi size başka bir kayıptan söz edeceğim: Bir neslin umutlarının kaybından… Bugün gençlerimiz, alın teriyle bir yere gelemeyeceğini düşünüyor. Çünkü onlar da görüyor: Emek değil; torpil, liyakat değil; imtiyaz işliyor. Bu çaresizlik, onları yeni adreslere; Bahis sitelerine, sanal kumarhanelere, tek tuşla umut satılan uygulamalara sürükledi. Hatırlayacaksınız, 1997’de Milli Görüş iktidarı kumarhaneleri kapatmıştı. Çünkü hem aileye, hem topluma hem de gençlere zarar veriyordu. Hatta makinalara “tek kollu canavar” benzetmesi yapılıyordu. Şimdi öyle bir noktaya geldik ki, maalesef o canavar tüm Türkiye’yi sarmış durumda. Her insanımızın, her gencimizin cebine bu kumarhaneler rahatça girebiliyor! Ve bunu engelleyecek tek bir adım atılmıyor! Bir nesil “emekle” değil, “şansla” kazanmanın hayaline hapsedildi Bu da sadece ekonomik bir sorun değil; ahlaki bir çöküştür. İçişleri Bakanlığı raporları açık İntihar eden gençler, borçlu gençler, bahis batağına düşen gençler. Değerli kardeşlerim, Biz Milli Görüşçüyüz. Emeksiz kazanca rıza göstermeyiz. Biz Saadet Partisiyiz. Şansla değil; alın teriyle, ahlakla, liyakatle bir gelecek kurarız. İktidara da buradan sesleniyoruz: Bu mektuplardaki haykırışlara kulak verin,  Kumarla-Bahisle, İhaleyle-Rüşvetle-Yolsuzlukla zenginleşmeyi değil alın teriyle çalışmayı, helal kazancı yüceltin. Değerli arkadaşlar, Bu ülkede yıllardır bitmeyen bir yangın var: enflasyon! Enflasyon bitmedikçe, umut bitiyor. Ekonomi çöküyor, üretim duruyor, istihdam eriyor. Anadolu’nun dört bir yanını geziyoruz. Her girdiğimiz dükkânda aynı tablo: Esnaf ayakta kalma mücadelesi veriyor. Kimi kepenk kapatmış, kimi zararla çalışıyor. Bir umut, belki toparlarım diyerek direniyor. Ama çark dönmüyor! Yüksek faizin olduğu yerde enflasyon kaçınılmazdır. Enflasyonun olduğu yerde de bereket olmaz, huzur olmaz, refah olmaz! Bu düzenin tek kazananı var: faizden beslenen azınlık. Kaybeden kim? 86 milyon insan! "Faizi düşüreceğiz" demişlerdi. Sonuç? 250 puan indireceklerdi, indirmek bir yana, hukuksuz kararlarından dolayı 350 puan daha artırmak zorunda kaldılar. Yani net 600 puan faiz artırdılar. Peki bu döviz kurunu tuttu mu? Hayır! Üstüne ne yaptılar biliyor musunuz? 52 milyar doları yaktılar! Sırf döviz kuru sabit dursun diye… 52 Milyar dolar ne demek biliyor musunuz? 32 tane Osmangazi Köprüsü, 18 tane Çanakkale Köprüsü, 37 tane Avrasya Tüneli demek. Türkiye’de evsiz tek bir aile bırakmayacak, 761.000 konut demek! 2025’te çiftçiye ayrılan desteğin tam 13 katı demek. Bakınız çarpıcı bir örnek daha vermek istiyorum. 99 depreminden sonra, bir vergi getirildi. Deprem vergisi. Geçiciydi kalıcı oldu. Her ne kadar depremde işe yaramasa da, hala ödemeye devam ediyoruz. 26 yılda toplanan deprem vergisi ne kadar biliyor musunuz? Tam 40 Milyar dolar! Peki, döviz kurunu desteklemek için şu bir haftada yakılan para ne kadar: 48 milyar dolar! Yani milletin 26 yıldır emeğinden, alın terinden alınanı bir gecede faiz lobisine aktardılar! Yani yıllarca emekliden, işçiden, memurdan alınan her kuruş bir gecede buhar oldu. Sadece ekonomi değil, adalet duygusu da yerle bir oldu! Peki ne yapıyor ekonomi yönetimi? Ekonomi Bakanı Sayın Mehmet Şimşek, valizini almış ülke ülke geziyor. Sürekli yatırımcı arıyor. Ama yatırımcı yok! Niye yok? Çünkü yatırımcıyı kaçıran şey vergi değil, hukuksuzluk! Çünkü yatırımcı, çete düzeniyle yönetilen bir ülkeye yatırım yapmaz! Bakın, bu ülkede mafya çocuk mezarlarını kazıyor, aileyi tehdit ediyor, devlete meydan okuyor. Ama devlet, gidip civciv satan esnafın peşine düşüyor! Böyle bir yerde yatırımcı kimi muhatap alacak? Kime güvenecek? Size desem ki “şu mahallede çete var, mafya var” Oraya dükkan açar mısınız? İşte yatırımcı da açmıyor! Bu aynı mesele! Sayın Bakan kapı kapı geziyor ama yatırım gelmiyor. Çünkü Türkiye Cumhuriyeti artık bir devlet gibi değil, bağışla ayakta durmaya çalışan bir dernek gibi yönetiliyor! Halbuki çok net: Eğer siz hukuku yeniden ayağa kaldırırsanız, Eğer emniyeti sağlarsanız, Sokaklarda adalet ve huzuru kurarsanız… Bakın o zaman yatırımcı nasıl geliyor göreceksiniz. Ve şunu unutmayalım: Bunlar seçimde “dış mihrak” dediklerine şimdi “yatırımcı dostum” diyorlar! Bizim dostumuz kim? Bizim dostumuz, Emeklidir! Asgarî ücretlidir! Umutsuzluğa terk edilen gençlerdir! Buradan iktidara çağrımızı yineliyoruz! Artık faiz lobilerini, 5’li çeteleri beslemeyi bırakın. Bakın, Ocak ayında asgari ücret 625 dolardı, Bugün 581 dolara düştü. Emekli aylığı 408 dolardı, bugün 380 dolar! Bu rakamlar bir istatistik değil. Milletimizin hayatında yaşadığı acı gerçekler…Buradan şu çağrıyı yapmayı, milletimize görev biliyorum: Asgari ücret acilen güncellenmeli! Emekli maaşları insan onuruna yakışır hale getirilmeli! Değerli Kardeşlerim, Konuşmamın burasında Gazze’ye dönmek istiyorum. Bugün Gazze’yi haritadan değil, kalplerden silmeye çalışıyorlar. Birileri çıkmış diyor ki: “Gazzeliler hicret etsin, biz de Ensar olalım…” Sözde merhamet, aslında sinsice bir sürgün çağrısıdır bu! Siyonistlerin Gazze’ye sahip olacağı bir hicrette bunu diyenler Gazzelilere değil, Siyonistlere Ensarlık yapmış olurlar! Milli Mücadele döneminde bir devlet bize gelip; “Yunanla savaşmayın, bizim topraklara hicret edin, vakti gelince dönersiniz” deseydi ecdadımız ne derdi? Çanakkale’de en ön cepheden, az sonra vatan ve din aşkına şehit düşecek Mehmetçik’e geri dön bu topraklardan çıkacağız denseydi ne derdi? Ben size söyleyeyim! O sözün sahiplerini susturur, o sözü de toprağa gömerdi! O yüzden biz de diyoruz ki: Hiç kimse, bedelini ödemediği bir davanın kahramanlığına soyunmasın! Gazze sahipsiz değildir. Gazze, Gazzelilerindir. Filistin, nehirden denize özgürdür.  Ve Gazzeliler, bu özgürlüğün ebedî bekçisidir! Biz yaşanan soykırıma karşı “adım atın” diyoruz birileri başka planları öne sürüyor. Filistin’i seviyor musunuz? Gazze’ye sahip çıkmak istiyor musunuz? Soykırım dursun istiyor musunuz? Cevabınız evet ise tek seçenek var: O da “Askeri” güçtür. Gazze’ye gönderilecek bir barış gücüdür. İyi de bunu nasıl yapalım diyorlar? İşte buyurun El Halil Tezkeresi; Hep söylüyoruz yine söyleyeceğiz: Sene 1997. Millî Görüş iktidarda. Erbakan Hoca iktidarda. Bu belge, Filistin’in El-Halil bölgesine asker gönderilmesi için çıkarılan tezkere. Bakın ne kadar kolay! Ama kime kolay biliyor musunuz? Filistin söz konusu olunca dolar hesabı yapanlar değil; mazlumlara nasıl ulaşırım diyenler için kolay. Meydanda gürleyip, salonda susanlar için değil; er meydanında Gazze bizim kırmızı çizgimiz, o çizgiyi geçen bedelini öder diyenler için kolay.'' dedi. Saadet Partisi Eskişehir İl Başkanı Fesih Bingöl Başkanlığında oluşan yeni Yönetim Kurulu şu isimlerden oluştu; Celalettin TEZCAN, Ferruh YILMAZ, Hasan TAŞKIRAN, Idris KAÇAR, Idris DURU, İlhan GENÇYILMAZ, Kadir ATEŞ, Mehmet Ali AYDIN, Mesut AKKAŞ, Muhammet GÜNEY, Mücahit SAĞDİLEK, Nazif AYAZ, Ragıp SAĞDIÇ, Ramazan DEMİR, Salih AKKOÇ, Şevket ÜNAL, Timur TÜRKMEN, Ufuk ÇAĞLAR, Yılmaz KUZ

Filistin İçin Haykıran Gençlerimizi Terörist İlan Ettiler! Haber

Filistin İçin Haykıran Gençlerimizi Terörist İlan Ettiler!

Saadet Partisi Eskişehir İl Başkanlığı tarafından düzenlenen haftalık basın toplantısında Gazze ve Filistin'de yaşanan olaylar gündeme getirildi. Saadet Partisi Eskişehir Odunpazarı İlçe Tanıtım ve Medya Başkanı Osman Çalışkan tarafından gerçekleştirilen basın toplantısında şu ifadelere yer verildi; ''Dünya bir insanlık sınavından geçiyor. Biz burada torbaları, heybeleri karıştırıp turpun büyüğünü ararken Gazze’de katliam devam ediyor, açlık devam ediyor, susuzluk devam ediyor. Üstüne bir de bu katliamın sorumlusu iki haydut devletin lideri; Amerika’da buluşup, bölgemizi yine tehdit etti. İktidarsa bunları allayıp pullayıp algı yönetmekle uğraşadursun, İsrail göz göre göre 23 Mart’ta Gazze’de 15 sağlık çalışanı, yaralılara müdahale etmek için olay yerine giderken, Siyonist teröristler tarafından saldırıya uğradı. Tamamı infaz edildikten sonra açtıkları çukurlara gömdüler. O sağlık çalışanlarının bedenleri günler sonra bulundu. Elleri arkadan bağlı bir şekilde katledilmişler! Var mı buna ses çıkaran bir ülke?  Var mı bu vahşete yüksek bir sesle hesap soran bir lider? Soykırım başladığından beri resmi rakamlara göre 55 binden fazla mazlum hayatını kaybetti. 200.000’den fazla insan kayıp. Katledilenlerin %70’i kadın ve çocuklardan oluşuyor. Ateşkes sürecinde bile, 1391 Gazzeli şehit edildi. Bayram sabahı 13’ü çocuk 33 mazlum katledildi. Çocukların üzerinde bayramlıkları vardı. Bayramlıklar bu çocuklara kefen oldu! Bunlar resmi rakamlar. Hakikat bundan çok daha vahim!  Allah aşkına soruyorum; Bundan daha vahşi bir soykırım olur mu?  Bundan daha net bir savaş suçu olur mu? Tüm dünya daha ne olmasını bekliyor? Vanaları kapatmak için daha kaç çocuğun ölmesi gerekiyor? Yakıt sevkiyatını durdurmak için daha kaç kadının ölmesi gerekiyor? Bu vahşet cılız tepkiler, sıradan kınamalarla geçiştirilemez. Aksine görülmüştür ki her kınama İsrail’i daha da cesaretlendiriyor ve kana susamış bir canavar haline getiriyor. Türkiye ise iktidarın metin yazarlarının bile dönüp bir daha okumadığı basma kalıp kınamalar dışında hiçbir şey yapmıyor. Türkiye’de Filistin için haykıran gençlerimizi terörist ilan ettiler, aynı ses yurt dışında yükselince alkış yarışına girdiler. Soykırım suçlusu İsrail’e teknolojik destek veren Microsoft’u protesto eden gençleri alkışlayanlar, İsrail’e yakıt gönderen SOCAR’ı protesto eden gençlerimizi gözaltına aldılar. Neden? Çünkü onların gündemleri Filistin değil, kimin protesto edildiğidir. İktidarın Gazze Hassasiyeti, ucu kendisine dokunana kadardır. Ukrayna’ya İHA, Karabağ’a SİHA gönderenler söz konusu Gazze olunca dua ile yetiniyorlar. Filistin’in yanında olmak; çıkarınıza dokununca değil, bedeli olunca kıymetlidir. Milyonlarca yüreğin söylediği sözü biz de söylüyoruz,“Gazze alev alev yanarken susan, konuşanı susturan herkes bu zulmün ortağıdır!” Herkes bilsin ki başka Gazze yok, başka Türkiye yok. Biz inanıyoruz ki Gazze kazanacak, Türkiye kazanacak, insanlık kazanacak. Mazlumun evini viran ederek, zafer kazandığını zannedenlerin evleri viran olacak. Kahredenler, kahrolacak. Herkes bilsin ki Gazze vardır, Filistin vardır ve bu Filistin nehirden denize özgürdür.''

Gelin Hep Birlikte Ülkeyi Dezenfekte Edelim! Haber

Gelin Hep Birlikte Ülkeyi Dezenfekte Edelim!

Saadet Partisi Eskişehir İl Başkanlığı tarafından düzenlenen basın toplantısında ülke gündemlerine ilişkin değerlendirmelerde bulunuldu. Toplantıda konuşan Saadet Partisi Eskişehir İl Başkan Yardımcısı, STK ve Halkla İlişkiler Başkanı Muhammed Güney şu ifadelere yer verdi; "Değerli Basın Mensupları, Kıymetli Eskişehirliler, Bizler çökmüş bir ekonomiyi iktidar sarhoşluğundan ayılamayan kitlelere izah etmekten tükendik. Devletimizi ve kurumlarımızı iş bilmezlikle mahveden akp yığını, ranttan başka motivasyon tanımıyor. Rüşvet, torpil ve liyakatsizliğin platin çağını yaşatan muhafazakâr demokrasi Aziz Anadolumuzu kıtlığa ve sefalete mahkum etmiştir. Üretime ve fikre düşman kesilen neoliberal ekonomiyle ruhunu yitirmiş akp, manevi değerleri de yerle bir etmiştir. ''Büyük resim'' komedisiyle çeyrek asırlık ekonomik yıkımı dış güçlere bağlayan mistik masallar akp'nin temel esasları haline gelmiştir. Bugün maalesef ekonomi bir branş olmaktan çıkıp inanışa dönüşmüştür. Böylece insanımız sersefil yaşarken bile Allah'a değil iktidara şükretmeye mecbur edilmiştir. Biz de Milli Görüşçüler olarak bu uyduruk itikada teslim olmadığımız için Hamd ediyoruz. İnternet ve haberleşme kısıtlaması ne anlama geliyor? Bir siyasi grup sosyolojik ve felsefi açılardan fikir üretemediği sürece kolluk kuvvetlerini ve yargıyı sopa olarak kullanmaktan hiç çekinmez. Zira tartışacak ve mütalaa edecek birikime haiz olmayanlar kaba kuvvetten gayrı yöntem bulamaz. Muhakeme yetisi gelişmeyen bu iktidar güruhu muhalefet bloğundan kahraman çıkarmaktadır. Vasat icraatler ile sıradan belediye faaliyetleri yürüten idarecileri ergenekon ve balyoz masallarında olduğu gibi kurgusal gerekçelerle içeri tıkan erkler, büyüttükleri muhalefetten hiç ders almadı. Tarihe bakarsak baskı gören tüm camialar zaman içerisinde dinamit etkisiyle büyümektedir. Öyle görülüyor ki emir kulu hukukçular CHP iktidarı için canhıraş çalışmaktadır. Bu noktada Erbakan hocamızın ifade ettiği üzere milli görüş dışındakilerin farksız olduğunu görüyoruz. Elbette halk sokağa çıkacak, Meşru platformlarda Hak gaspına sessiz kalmayacak, kalmamalıdır da. Sokakta olanların çoğu, Akp nin onlara belirlediği kadere teslim olmayı kabul etmedikleri için sokaktalar. Bu sağın ve solun iradesi değildir. Bir diğer açıdan da ülkemizin ışıl ışıl gençleri sokağa çekilmektedir oysa siyasi partiler onlara bir gelecek inşa etmesi gerekiyorken muhalefet ve iktidar partileri liseli, üniversiteli gençlerin isyanıyla bir saltanat ümit etmemelidir. Bundan daha önemlisi de temiz vatan evlatları bu tarz eylemlerle polise ve devlete düşman edilmemelidir. Bizim en büyük sorumluluklarımızdan birisi bu kurgusal süreçlerin hukuk ve kollukla baskı altına alıp kontrol edilmesinin devletin değil, Akp’nin işgüzarlığı olduğunu fark ettirmektir. Kendi eğriliğini pas geçenlerin, deveye boynun “eğri” demesini samimi bulmuyoruz! İktidar, samimiyetine inanmamızı istiyorsa önce iğneyi kendine batırsın! Kendi kamburunu görmeyip başkasına düz yürü diyenleri, önce ayna karşısına geçip samimiyet testi vermeye çağırıyoruz! Gelin hep birlikte bütün ülkeyi dezenfekte edelim! Rüşvet ve yolsuzlukların kol gezdiği koridorlara güneş girsin istiyorsak önce “tuzdan” başlayalım! Bir şeylerin düzelmesinden umudunu kesmiş insanlara samimiyetimizi göstermek için önce Adalet’in hakkını verelim! Yargıyı siyasetin arka bahçesi olmaktan çıkarıp, herkesin hak arayacağı kapılara dönüştürelim ki yargı sistemi sadece “iktidarın” değil, “herkesin” güvencesi olsun! Millet, derdimizin üzüm yemek olduğuna; bağcıyla işimizin olmadığına inansın istiyorsak, rüşvet ve yolsuzlukla mücadeleye turpun en büyüğünden yani iktidar kadrolarından başlayalım! Bu ülkeye bahar ancak böyle gelir! Camdan köşkte oturup da dışarı taş atmayalım! Hırsımızı kinimizi işimize karıştırmayalım! İktidar-Medya-Siyaset-Bürokrasi-Patronlar Kulübü beşgenine “neşteri” hep birlikte vuralım! Ve Söz Veriyoruz; Saadet Türkiye’sinde evlatlarımız gardiyan değil garson devletle buluşacaktır."

Üretim Ekonomisini Devreye Sokacağız! Haber

Üretim Ekonomisini Devreye Sokacağız!

Saadet Partisi Genel Sekreteri ve 20. Dönem Kırşehir Milletvekili Cafer Güneş teşkilat üyeleri ile buluşmak ve ziyaretlerde bulunmak üzere Eskişehir’e geldi. Saadet Partisi Eskişehir İl Başkanlığında basın mensupları ile kahvaltı programında bir araya gelen Saadet Partisi Genel Sekreteri Cafer Güneş ve Saadet Partisi Eskişehir İl Başkanı Fesih Bingöl yaptıkları konuşmalarda şu ifadelere yer verdi. Saadet Partisi Eskişehir İl Başkanı Fesih Bingöl yaptığı konuşmada; "Ekonomiden ekolojiye, tarımdan sanayiye, adaletten hukuka, dış politikadan eğitime her alanda savrulan bir Türkiye ile karşı karşıyayız. Lüks ve şatafattan, faiz lobilerinden, yandaşlara verilen ihalelerden yapılmayan tasarruf; asgari ücretliden, emekliden yapılıyor. Türkiye’de hukukun üstünlüğü ve yargı bağımsızlığının zayıflaması, yürütme erkinin yargı üzerindeki etkisi ve adil yargılanma hakkına yönelik ihlaller ciddi boyutlara ulaşmıştır. Türkiye’de herkes risk altında. Eğer iktidarın hoşuna gitmeyecek bir şey söylerseniz, bir sabah kalktığınızda kapınızda polislerle karşı karşıya kalabilirsiniz. Bu endişe verici durum asla kabul edilemez, edilmemelidir. Her muhalif görüş, bir darbe iması olarak yorumlanıyor. 23 yıl sonra hele Cumhurbaşkanlığı hükümet sisteminden sonra yapılan eleştirilerden “darbe” diye tetiklenmek, bir şeylerin yolunda gitmediğini gösteriyor. Örneğin TÜSİAD olayı… Mesele TÜSİAD ya da MÜSİAD meselesi değildir. Mesele iktidarın bizzat kendisidir. Bizler Saadet Partisi olarak erken seçime hazırız. Bu ülkede artık mızrak çuvala sığmıyor, erken seçim olmalıdır. Çünkü mevcut yönetim halkın sorunlarını çözemiyor. Bizler Saadet Partisi olarak sahalardayız. Vatandaş konuşacak, biz dinleyeceğiz! Ocak ayının 3 haftasında 320 ilçede, Şubat ayının 3 haftasında yani bugün ve yarın 360 ilçede, Mart ayının 3 haftasında 300 ilçede benzer çalışmaları teşkilatlar olarak yapacağız. Yeni nesil siyaset anlayışımızı, ülkenin sorunlarını ve çözümlerini halkımıza anlatacağız. Herkes ve herkesin yarınlarını umutla, güvenle bakabileceği hukukun üstünlüğü, ahlak ve maneviyatı önceleyen, herkesin emeğinin ve alın terinin karşılığını aldığı, huzurlu bir Türkiye’nin inşası için kollarımızı sıvadık. Sahalardayız ve olmaya devam edeceğiz inşallah. Cenab-ı Allah yar ve yardımcımız olsun.” dedi. Saadet Partisi Genel Sekreteri ve 20. Dönem Milletvekili Cafer Güneş yaptığı konuşmada şu ifadelere yer verdi; "Saadet Partisi olarak kısa bir süre önce büyük kongremizi gerçekleştirdik. Yeni genel başkanımızla birlikte yeni bir vizyon ortaya koyduk: Yeni Nesil Siyaset. Bu çerçevede, teşkilatlarımızın belirlediği 3, 6, 9 ve 12 aylık yol haritasını hayata geçireceğiz. Eğer bir gün hükümet olursak, temel önceliğimiz adalet ve eşitlik olacaktır. Çünkü gerçek kalkınmanın ve huzurun yolu budur. Biz ayrıştırıcı bir dil yerine, birleştirici bir dil kullanmalıyız. Particiliği bir kenara bırakalım. Belediye başkanının da, hükümetin de bir partisi olmamalı. Herkes için hizmet etmeyi esas almalıyız. Bizler, siyaseti bir rant kapısı olarak değil, bir hizmet makamı olarak görüyoruz. Bugün okullarda ve üniversitelerde ekonomi şu şekilde öğretiliyor: Kıt kaynakların, sonsuz insan ihtiyaçlarını karşılamasıdır. Oysa bizim inancımıza göre kaynaklar kıt değildir. Allah’ın nimetleri sınırsızdır. Ancak ihtiyaçlarımızı sınırlı tutmak ve adil bir paylaşım yapmak zorundayız. Bizim hayalimiz, yaşanabilir bir Türkiye, güçlü bir bölge ve adil bir dünya inşa etmek. 2025 yılı bütçesi açıklandı. Ve 1 trilyon 950 milyar TL faize ayrıldı. Size birkaç örnek vereyim. Antalya Büyükşehir Belediyesi’nin tüm yıllık bütçesi 39 milyar TL. Türkiye, sadece 7 günlük faiz ödemesiyle Antalya’nın tüm yıllık bütçesini ödüyor. Trabzon’un belediye bütçesi 13.7 milyar TL. Türkiye 2.5 günlük faiz ödemesiyle Trabzon’un tüm bütçesini harcıyor. Ankara Büyükşehir Belediyesi’nin bütçesi 151 milyar TL. Türkiye’nin sadece 28 günlük faiz ödemesi, Ankara’nın tüm yıllık bütçesi kadar! Şimdi soracaksınız.Peki siz iktidar olsanız, faiz ödemelerini ne yapacaksınız?” Buna cevabım net. Üretim ekonomisini devreye sokacağız. Ekonomiyi dış borç ve faiz kıskacından çıkarıp, üretime ve kalkınmaya dayalı bir modele geçireceğiz. Türkiye’nin kaynakları var. Ama bu kaynakları adil paylaşmamız, israfı önlememiz ve halkın refahı için kullanmamız gerekiyor. Bizim hayalimiz, adil bir Türkiye, huzurlu bir bölge ve barış dolu bir dünya. Saadet Partisi olarak bu doğrultuda çalışmaya devam edeceğiz.“

Neyi Bekliyorsunuz? Haber

Neyi Bekliyorsunuz?

Saadet Partisi Eskişehir İl Başkanlığı tarafından düzenlenen haftalık basın toplantısında ülke gündemlerine ilişkin değerlendirmelerde bulunuldu. Saadet Partisi Odunpazarı İlçe Başkan Yardımcısı Yasin Özen yaptığı açıklamada şu ifadelere yer verdi; "Değerli basın mensupları  kıymetli Eskişehirliler,      Ülkemizin son dönemlerde yaşadığı en büyük çevre felaketi İliç maden faciasının üzerinden tam bir yıl geçti, dokuz emekçimiz ihmal nedeniyle tonlarca toprağın altında kaldı. Öncelikle bu faciada hayatını kaybeden vatandaşlarımıza Allah'tan rahmet,aile ve yakınlarına sabırlar diliyorum. Yaşadığımız felaketin ardından İliç araştırma komisyonu kuruldu, fakat aradan gecen zamanda ne asıl sorumlular bulunabildi ne bir rapor yazılabildi ne de bundan sonraki kazaları önlemek adına bir adım atılabildi. Ülkemiz her yıl kazalara,felaketlere kurban vermek zorunda değildir.Bu tür kaza ve falaketlerin yaşanmaması için gerekli kanun ve düzenlemeleri çıkarmak için yetkililere sesleniyoruz neyi bekliyorsunuz. Bunun gibi bir çok konuda da milletimiz adına buradan sesleniyoruz. Gıda fiyatları artıyor,köyler boşalıyor,tarım ve hayvancılık bitiyor.Köye dönüşü destekliyecek projeler geliştirmek için neyi bekliyorsunuz. Madde bağımlılığı tehlikesi çığ gibi büyüyor.Bu sorunla daha etkin mücadele etmek için neyi bekliyorsunuz. Haberlerden izliyoruz sokaklar poligonu aratmıyor bireysel silahlanmayı önlemek için neyi bekliyorsunuz. Gündüz kuşağı programları ile aile kurumunun altı oyuluyor.Aileyi reyting canavarına kurban etmemek için neyi bekliyorsunuz. Geçim için değil seçim için acele edenler,gerçek gündeme dönmek için neyi bekliyorsunuz. Milletin refahıyla değil vergi matrahıyla ilgilenenler,aslan payını yandaşa verip refah payını vatandaştan esirgeyenler,ucube ekonomik modelden vazgeçmek için neyi bekliyorsunuz. Kartalkaya faciasıyla ilgili olarak sayın bakanı görevden almak için neyi bekliyorsunuz. Gazze ile ilgili emlakçı trump’ı gördüğü fantastik rüyadan uyandırmak için neyi bekliyorsunuz. Evet onlar bekliyorlar fakat biz beklemeyeceğiz hepimizin güldüğü adil,müreffeh ,yaşanabilir bir Türkiye kurana kadar çalışacağız. Değerli Basın mensupları kıymetli Eskişehirliler Gazzede son günlerde yaşanan gelişmelere değinmek istiyorum. Amerika başkanlığından çok Gazzede emlak tüccarlığına soyunan trump’ın Gazze ile ilgili açıklamaları oldu, Genel Başkanımız Sayın Mahmut ARIKAN’ın Trump’a yazdığı mektubu sizlere okuyarak sözlerimi sonlandırmak istiyorum. Bay Başkan Her zamanki hayalperestliğinle Gazzelileri başka ülkelere süreceğini ve Gazzeyi imara açacağını dikte ediyorsun.Vatan toprağı ile emlak arsasını birbirine karıştırma.Bu işler emlakçılık yapmaya benzemez! Gazzeyi,parayla satın alabileceğini sandığın Grönland’la yada harita üzerinde adını değiştirdiğin Meksika körfeziyle karıştırma!senin tarih bilgin olmadığını biliyorum.Hatırlatmak isterim; bu coğrafyaya cehennemi yaşatmaya gelmiş birçok kralın mezarı bile yok! İki seçeneğin var! Ya ateşkesi destekleyerek barış ve insanlıktan yana olacaksın,yada bölgeyi daha büyük bir ateşe sürükleyerek kanlı bir katil olarak anılacaksın.Koltuğunu çektiğin,Netanyahu’nun planlarına uyup aptal olma! Gazze’nin üzerinden elini çek! Eğer bölge tarihi ve emperyalizme karşı direniş konusunda bir bilgiye ihtiyacın olursa,bizi ara... Basın toplantımıza göstermiş olduğunuz ilgilen dolayı teşekkür ediyorum."                                                                                             

Gazze’nin Geleceğine  Gazzeliler Karar Verecektir! Haber

Gazze’nin Geleceğine Gazzeliler Karar Verecektir!

Saadet Partisi Eskişehir İl Başkanlığı tarafından ABD Başkanı Donald Trump’ın Gazze ile ilgili sözlerine tepki gösterdi. Saadet Partisi Eskişehir İl Başkanlığı önünde yapılan basın açıklamasında konuşan İl Başkanı Fesih Bingöl şu ifadeleri kullandı; "Değerli basın mensupları; Siyonist İsrail tarafından Gazze’de uygulan modern tarihin gördüğü en büyük soykırım tam 467 gün sürdü. Katil İsrail; kadın, çocuk, yaşlı demeden tüm uluslararası hukuku yok sayarak 50 binin üzerinde Gazzeli mazlumu katletti. Tüm dünyanın gözleri önünde yaşanan bu soykırımda hastaneler, okullar ve ibadethaneler hedef alındı. Gazze’de binalar yıkıldıkça insanlığın temel değerleri de yıkıldı. Gazzeli mazlumlarla beraber vicdan da öldü. Atılan her bombada Batı’nın demokrasi, insan hakları, hukuk vb kavramları da yerle yeksan oldu. Nazileri aratmayan İsrail’in terörist askerleri, Hitler’I aratmayan katil Netanyahu’nun emri ve emperyalistlerin desteği ile Gazze’yi adeta rehin aldı. İnsanların en temel hak ve hürriyetleri bile yok sayıldı. Hastanelere sığınanlara ölüm yağdırıldı. Yüz binlerce mazlum açlık, susuzluk ve soğukla sınandı. En sonunda ise yerlerinden, yurtlarından göçe maruz kaldılar. Bütün bunlar olup biterken Türkiye başta olmak üzere bölge ülkeleri ve dünya ülkelerinin çoğu ya sessizliği ya da suya sabuna dokunmayan kınamaları tercih etti. Devekuşu Paradoksu ile çözüm bulunacağı zannedilmiş, soykırım görmezden gelinmiştir. Değerli basın mensupları, bugün gelinen noktada Gazze’nin neredeyse üçte ikisi yerle yeksan olmuştur. 50 bin insan katledilmiştir ve bunların bir kısmı enkaz altından çıkarılamamıştır. 100 binin üzerinde yaralı mazlum kardeşimiz vardır. Bu rakamlar ve tüm dünyaya yansıyanlar yaşananların apaçık soykırım olduğunu göstermektedir. Birleşmiş Milletler’in yaptığı soykırım tanımına göre belli bir etnik, dini veya siyasi gruba uygulanan saldırılar ve katliamlar soykırım olarak nitelendirilmektedir. Gazze’de bütün bunların işlendiğine tüm dünya şahittir. Yine Birleşmiş Milletler’e göre bir grubu ortadan kaldırmak ya da yaşam şartlarını zorla değiştirmeye çalışmak da soykırım suçları arasında görülmektedir. İşte bu noktada son günlerde yaşanan gelişmelere değinmek istiyoruz. Uluslararası mahkemeler tarafından soykırım suçu işlediği tescillenen katil Netanyahu’nun ABD’ye yaptığı ziyaret ve ardından Trump’la düzenlenen basın toplantısı, kanlı planların şekil değiştirdiğini göstermiştir. Dünyayı ABD’nin oyun sahası olarak gören ABD Başkanı Trump, söz konusu toplantıda bir kez daha Gazze’nin insansızlaştırılmasına değinmiştir. Bu plana göre Gazzeliler Ürdün ya da Mısır’a sürgün edilecek ve ABD gerekirse Gazze’ye asker gönderecektir. Yani deniyor ki biz mücahitleri yenemedik, bütün vahşete rağmen Gazze’yi teslim alamadık, meydanda kaybettik ama masada kazanacağız. And olsun ki havadan, karadan ve denizden kuşattığınız, yok etmeye çalıştığınız, tüm suçlara rağmen zafer ilan edemediğiniz Gazze masada da size teslim olmayacaktır. Gazzeli mazlumlar bu süslü cümlelere kanmayacak, pamuklara sarıp sarmalanan demir leblebiyi yutmayacaktır. Gazze ne meydanda ne de masada işgale teslim olmayacaktır. Hadsizce yapılan bu açıklamayı kınıyoruz. Gazze’nin geleceğine şerh düşmek isteyenlere şunu bir kez daha söylüyoruz; Gazze’nin geleceğine sadece ve sadece Gazzeliler karar verecektir. Yaşanan tüm zulme, dökülen kana, verilen on binlerce cana rağmen tarihe geçecek bir mücadele ile direnen ve Gazze’yi terk etmeyen mazlumlar; okyanus ötesinden birileri istiyor diye şehit kanları ile sulanmış Gazze’yi teslim etmeyecektir. Emperyalizmin meydanda kaybeden siyonistlere Gazze’yi altın tepside sunmak istediğinin farkındayız. Barış, özgürlük, demokrasi, insan hakları gibi kavramların içini boşaltanlar şimdi de Gazze’nin içini boşaltmayı planlıyor. Milli Görüşçüler olarak 56 yıldır mücadele ettiğimiz bu azılı düşmanın niyetlerini bilecek kadar bilince ve ferasete sahibiz.   Bizler tüm insani değerlerin tepetaklak edildiği, uluslararası hukukun sadece kağıtlarda cümlelerden ibaret kaldığı bu çetin şartlarda işgalin karşısında, Gazzeli mazlumların yanındayız. Saadet Partisi olarak bu duruşumuzdan asla ve kat’a taviz vermeyeceğiz. Gazze’nin, kanlı kentsel dönüşüm projelerinize ihtiyacı yok. Cetvelli Joniler go home! Cetvel kırma eylemleri başlasın. İktidara ve bölge ülkelerine sesleniyoruz; artık cesur olmanın zamanıdır. Türkiye başta olmak üzere her ülke ve her lider Trump’ın yaptığı açıklamalara karşı net bir tavır göstermelidir. Herkese çağrımız; Kanlı îmara, Zalim mimara, Sınır tanımayan pervasızlığa, İnsan haklarını hiçe sayan haksızlığa, En çok yaralayan duyarsızlığa DUR DE! Unutulmamalıdır ki Gazze bölgemizin kalbi, emperyalizm ve siyonizme karşı en muhkem kalemizdir. Bu kalenin burçlarında zalimin bayrağı dalgalanmasın diye sayısız mazlumun kanı toprağa aktı. Bölge ülkeleri de artık üzerine düşeni yapmalı ve Gazze’yi bir kurşun atmadan teslim almak isteyen bu zihniyete karşı dik durmalıdır. Bu kalenin burçları inancın, vicdanın, kahramanlığın ve insanlığın burçlarıdır. Bu burçlar düşerse atılacak kurşun Ankara’ya, Cidde’ye, Kahire’ye, İslamabad’a düşer.  Biz diyoruz ki; bu topraklara ait olmayanların yayınladıkları deklarasyonla buraya işgalci olarak gelenler ve okyanus ötesinden ses yükseltenler Gazze hakkında söz söyleme hakkına sahip değildir. Bir kez daha söylüyoruz, Gazze Gazzelilerindir. Israrla söylüyoruz Gazze Gazzelilerindir. Canını veren on binlerce kahramanın ve mazlumun inancı ve cesaretiyle söylüyoruz; Gazze Gazzelilerindir."

Sizi Oraya Getiren Halk Zamanı Geldiğinde Göndermeyi de Bilir Haber

Sizi Oraya Getiren Halk Zamanı Geldiğinde Göndermeyi de Bilir

Saadet Partisi Eskişehir İl Başkanlığı tarafından yapılan haftalık basın toplantısında ülke ve şehir gündemlerine ilişkin değerlendirmelerde bulunuldu. Saadet Partisi Tepebaşı İlçe Tanıtma Başkanı Sercan Gözegir tarafından İl başkanlığında düzenlenen basın toplantısında şu ifadelere yer verildi; "Değerli basın mensupları, kıymetli Eskişehirliler, 6 Şubat 2023 Kahramanmaraş depreminin ikinci yıldönümüne girmek üzereyiz. 11 ilde milyonlarca kişiyi etkileyen depremler, on binlerce insanın hayatını kaybetmesine ve 100 bin kişinin yaralanmasına sebep oldu. Deprem şehitlerimize Allah’tan rahmet, kederli ailelerine tekrar başsağlığı dileriz. Depremin üzerinden geçen iki yılda, yaraların bile henüz tamamen sarılamadığını maalesef üzülerek görüyoruz. Alınması gereken derslerin hâlâ alınmamış olması ve gerekli önlemlerle ilgili çalışmaların yapılmaması, tedirginliğimizi katbekat artırıyor. Geçtiğimiz haftalarda yaşadığımız otel yangını da gösterdi ki hiçbir doğal afete karşı yeterli hazırlığımız ve yaptırımlarımız bulunmuyor. İllaki yüzlerce canımızı kaybedip yüreğimiz yanacak, sonra mı önlemler alınacak? Dileriz ki bir daha böyle acılar yaşamayız. Öte yandan ekonomik kriz derinleşerek devam etmektedir. İktidar ise yıllardır olduğu gibi faturayı emekliye, işçiye ve küçük esnafa ödetiyor. Halkımız açlığa ve sefalete sürüklenmeye devam ediyor. Ocak ayında Türk-İş, dört kişilik bir aile için açlık sınırını 22.131 TL, yoksulluk sınırını ise 72.088 TL olarak hesapladı. Yani ülkemizin yaklaşık %70 ila %80’ini kapsayan asgari ücretlilere ve emeklilere açlık sınırının bile altında ücret ödenmektedir. Üstüne üstlük, bordrolu işçilere uygulanan vergi dilimi limitleriyle zulüm sürdürülmektedir. Kıdem tazminatı katsayısının ve emekli maaşı bağlama oranlarının düşük tutulması, halkımızın yaşamının sonuna kadar birilerine muhtaç hâlde bırakılmasına neden olmaktadır. Hani bir abimiz diyor ya: “Camiye gidiyoruz, hocalar SMA hastalarını anlatıyor. Dışarı çıkıyoruz, sokaklarda yine SMA hastalarından bahsediliyor. Parklara çıkıyoruz, emekliler sıkıntılarını dile getiriyor. Caddelere çıkıyoruz, asgari ücretlilerin dertlerini duyuyoruz. İnşallah yaşattığınızı yaşarsınız!” Evet, halkımız bunları yaşarken sizler şaşalı kongreler düzenliyor, devasa afiş ve pankartlara milyonlar harcıyor, binlerce makam aracı kullanıyor ve mitinglere insan taşımak için araç temin ediyorsunuz. İsraf edilen bu milyonlar, halkın hakkıdır! Siz, bu halka hak ettiği ücreti vermek zorundasınız. Bir an evvel israfı, şatafatlı yaşamınızı ve yandaşlarınıza çekinmeden yaptığınız peşkeşleri bırakın! Şunu unutmayın, sizi oraya getiren halk, zamanı geldiğinde tarihin tozlu sayfalarına göndermeyi de çok iyi bilir. Basın açıklamamıza göstermiş olduğunuz ilgi için teşekkür eder, hayırlı günler dileriz."

“Pollyanna” Bile Bu Kadar İyimser Olamazdı Haber

“Pollyanna” Bile Bu Kadar İyimser Olamazdı

Saadet Partisi Eskişehir İl Başkanlığı tarafından düzenlenen haftalık basın toplantısında enflasyon rakamları,  maaş zamları ve ülke gündemleri değerlendirildi. Saadet Partisi Odunpazarı İlçe Mali İşler Başkanı Hikmet Çakır tarafından düzenlenen basın toplantısında şu ifadelere yer verildi; "Sevgili Eskişehirliler, değerli basın mensupları, kıymetli misafirler, Yeni yılın ilk haftasını da geride bırakıyoruz. Umut dolu bir yıl bekleniyor. Adetten olsa gerek, yılbaşı tebrikleri ve mesajları çok iyimser. Emin olun “Pollyanna” bile bu kadar iyimser olamazdı. “TÜİK” tarafından buram buram neşe(!) kokan açıklamalara rağmen yeni yılın ilk haftası tam bir hayal kırıklığı ile geçti. Dua ediyoruz ki, kalan 51 hafta böyle geçmesin. TÜİK yine üzmedi. Ters köşe yapmadı. Bildiğini okumaya devam etti. Biz Saadet Partisi olarak Cumhurbaşkanı’na sesleniyoruz. TÜİK istatistikte çok başarılı(!). Bu başarıyı istatistiğin dışında da kullanması gerekiyor. Bir KHK ile TÜİK’e market açma ve konut kiralama yetkisi verilmelidir. Evet yanlış duymadınız. TÜİK’e bir marketler zinciri açmasını tavsiye ediyoruz. Madem sizin rakamlarınız ile bizimkiler aynı değil; biz sizin rakamlarınıza göre alışveriş yaparız. Şimdi vakit kaybetmeden dört harfli TÜİK Marketlerin tüm Türkiye’de açılmasını teklif ediyoruz. İkincisi market yetmez, kiralarda da millet sıkıntı yaşıyor. TÜİK’in toplu konut işine de girmesini tavsiye ediyoruz. Böylece milletimiz, buralardan sizin rakamlarınızla ev kiralasınlar. En azından bizler de sizin gibi mutlu mesut yaşayalım Maalesef böyle trajik ve ironik hamleler haline geldik. Bir kısır döngü içerisinde dönüp duruyoruz. Belki TÜİK çalışanları kendilerini eleştirdiğimiz için bize kızıyorlardır. İnanıyoruz ki, TÜİK çalışanları, başkanı ve müdürleri yarın emekli olsa, en çok kendileri şikayetçi olacaklardır. Pişmanlık duyacaklardır. Hoş onların da vicdanen rahat olmadıklarına inanıyoruz. Yaşadıklarımızda verdikleri kararların payı çok fazla. Bu vebaldir. Hatırlatmak istiyoruz. Evet trajik ve ironik bir Ülkeyiz. Ağlasak mı gülsek mi? Düşünün iki ay önce “Terörist” diye görevden alınan birisi, kendisine “Terörist” diyen bir diğeri ile mutlu mesut pozlar paylaşıyor. “Terörist” diyen de kendisine “Terörist” denen de bir araya gelmesi “Tarihi Bir Adım” oluyor. Ancak “Terörist” damgası ile hukuksuz bir şekilde görevden alınmayı eleştirdiğimiz zaman biz de “Hain, Terörist” oluyoruz. En hafif tabir ile şuursuzlukla itham ediliyoruz. Olmayan sözleşmelerle bizi itham edenler, masanın yedinci ayağı ile mutlu mesut görüşmeler yapıyorlar. Elbette Ülkemizin bu manzaraya çok ama çok ihtiyacı var. Ama yanılıp yıkılıp süreci kapalı kapılar ardında, Oslo’da, Dolmabahçe’de, Kandil’de, Ada’da yürütmeye kalkmayın. Süreci Türkiye Büyük Millet Meclisi’nde ve tüm siyasi partileri dahil ederek ve de Milletimizin hassasiyetlerini gözeterek yönetin. Bu da büyük bir vebaldir. Hatırlatmak isteriz."

Talebimiz Asgari Ücret Değil, İnsani Ücret! Haber

Talebimiz Asgari Ücret Değil, İnsani Ücret!

Saadet Partisi Eskişehir İl Başkanlığı tarafından, 81 İlde eş zamanlı olarak yapılan asgari ücret ile ilgili basın açıklaması Hamamyolu’nda gerçekleştirildi. Saadet Partisi Eskişehir İl Halkla İlişkiler Başkan Muhammed Güney tarafından yapılan açıklamada şu ifadelere yer verildi; "Türkiye’nin dört bir yanında milyonlarca emekçinin sesi yankılanıyor: “Geçinemiyoruz! İnsanca bir yaşam ve emeğimizin karşılığını alabileceğimiz bir düzen istiyoruz.” Bugün burada, halkımızı açlık sınırının da altına iten ve emekçiyi yok sayan politikalara karşı duruşumuzu göstermek için bir aradayız. Asgarî değil, insani bir ücret talep ediyoruz; milleti, emekçiyi ezmeyen bir politika talep ediyoruz. Değerli Arkadaşlar; Açıklanan son asgari ücret rakamıyla, sermayenin dediklerini emir kabul edilmiş ve enflasyonun tüm yükünü yoksulun sırtına bindirilmiştir. 2024 yılında milyonlarca emekli kardeşimizi sadaka parası bile denemeyecek bir ücretle açlığa mahkûm eden iktidar; 2025 yılında yoksul kesimin açlıkla mücadelesini daha da katmerli hâle getirdi. Açıklanan asgari ücret TÜİK'in pembe enflasyonunun bile altında bir rakamdır! TÜİK'in bütün algı oyunlarına rağmen gösterilen % 47'lik enflasyon oranı bile asgarî ücretliye çok görüldü. Halbuki biz bu enflasyonun % 80'lerde olduğunu biliyoruz. Biz “yoksul kesimi enflasyona ezdirmeme sözünün” tutulmadığını biliyoruz. Haftalarca masada oturup, bir çözüm için çalışmadığınızı biliyoruz. Ve artık sizin neyi bilmediğinizi de biliyoruz! Siz çarşıyı bilmiyorsunuz, pazarı bilmiyorsunuz, sokağı bilmiyorsunuz, emekçiyi bilmiyorsunuz! Öyle görünüyor ki bir zamanlar hesabı yapılan, bir bardak çay ve simidin fiyatını bile bilmiyorsunuz! Şimdi soruyoruz: Bu rakamı neye göre belirlediniz? Kimle belirlediniz? Bir tarafta açlığa, yoksulluğa mahkum edilen milyonlar varken; öbür tarafta rant, ihale, yolsuzlukla ve faizlerle servetine servet katanlar bir avuç azınlık var. Bu asgari ücret rakamı yoksul milyonların değil, rantçı azınlığın rakamıdır. Tenceresi boş kalan annelerin değil, sofraları zengin olanların rakamıdır. Sabahın köründe işe giden işçinin değil, köşeyi kolay yoldan dönenlerin rakamıdır. Okuluna yırtık botla giden çocukların değil, makam aracı için kavga edenlerin rakamıdır. 85 milyonun değil, faiz lobilerinin rakamıdır. Bu rakam işçinin, işverenin değil; Hazine ve Maliye Bakanının rakamıdır! Değerli Basın Mensupları, Kıymetli Misafirler; Asgari ücret rakamlar üzerinden, sırf milleti fakirliğe ikna etmek için çeşitli manipülasyonlar yapıldığını üzülerek izliyoruz. İktidar, 2002 yılından bugüne asgarî ücreti dolar bazında 628 dolara çıkardık diye övünüyor. Biz de soruyoruz: Sizin alım gücü diye bir şeyden haberiniz var mı? Zamanında 126 dolar ile geçinebilen bir ülke, neden bugün 628 dolarla geçinemiyor? Biz size cevabını verelim: çünkü ortalama kira fiyatları bugün 500 doların üstünde! Daha açıklayıcı olalım. Bugün asgari ücret 22.104 Türk Lirası oldu. Ücretin tamamını geçtik. Şu sonundaki 4 lira ile bir zamanlar, henüz Türkiye’de AK Parti yokken neler yapılabiliyordu neler! Bakınız elimde bugünün 4 lirası var. İşte burada. 2002’de 4 lirayla şuradaki 8 paket makarna alınabiliyordu. 2002’de 4 liraya şuradaki 30 adet yumurta alınabiliyordu. -Bakınız burası çok önemli- 2002’de 4 liraya 4 tane dürüm-ayran alınabiliyordu. Bugün elimdeki şu 4 lirayla, şuradaki bir ciklet dahi alınamıyor! Değerli Arkadaşlar; Hatırlayacaksınız yıllar önce Sayın Cumhurbaşkanımız, henüz İstanbul İl Başkanıyken asgari ücretin yetersizliği için simit-çay hesabı yaptıktan sonra şunları demişti: Evin kirasını kim ödeyecek? Elektrik parasını kim ödeyecek? Su parasını kim ödeyecek? Çoluk çocuğun okul masrafını kim karşılayacak? Biz de şimdi buradan soruyoruz: Bu ücretle evin kirası nasıl ödenir? Bu ücretle Elektrik parası nasıl ödenir? Bu ücretle çoluk çocuğun okul masrafı nasıl ödenir? Çarşıya, pazara nasıl çıkılır? Değerli Basın Mensupları, Kıymetli Misafirler; Güzel ülkemizde asgari ücretle veya biraz üstüne çalışan yaklaşık 8,5 milyon emekçimiz ve ailesinin kabul etmeyeceği, edemeyeceği bu rakamı biz de kabul etmiyoruz. Çünkü bu rakam zulümdür. Emeğe zulümdür. Emekçiye zulümdür. Alın terine zulümdür. Kiraların % 60, pazar fiyatlarının %100 arttığı bir ortamda çalışana %30 zam bırakın vermeyi teklif dahi edilmemelidir. Aziz milletimiz adına buradan haykırıyoruz; bu yanlıştan dönün! Kuru soğana muhtaç ettiğiniz, soğuk evlerinde kombi açamaz duruma düşürdüğünüz, çocuğunun beslenme çantasına ekmekten başka bir şey koyamaya on milyonlarca insanın gözyaşları sizi boğmadan bu yanlıştan dönün. Talebimiz açıktır. Bizler; Asgari ücret değil, İnsani Ücret talep ediyoruz. Bunun gerçekleşmesi için bugüne kadar olduğu gibi bundan sonra da canla, başla aziz milletimiz için çalışmaya devam edeceğiz. Son olarak, birazdan hep birlikte PTT’ye gidecek, şu an elimde bulunan ve çiklet dahi alamadığımız bu 4 lirayı Hazine ve Maliye Bakanlığına göndereceğiz. Belki bu 4 lira, bir sonraki çay-simit hesabında kullanılır. Bu vesileyle, Bugün buraya gelen siz basın mensuplarına ve kıymetli misafirlere çok teşekkür ediyor, sizleri Saadet Partisi adına muhabbetle selamlıyoruz." 

logo
En son gelişmelerden anında haberdar olmak için 'İZİN VER' butonuna tıklayınız.