SON DAKİKA
Hava Durumu

#Özkan Demirkol

Porsuk Haber Ajansı - Özkan Demirkol haberleri, son dakika gelişmeleri, detaylı bilgiler ve tüm gelişmeler, Özkan Demirkol haber sayfasında canlı gelişmelere ulaşabilirsiniz.

Devlet Eliyle Çocuk İşçiliği Meşrulaştırılıyor! Haber

Devlet Eliyle Çocuk İşçiliği Meşrulaştırılıyor!

Eğitim - Sen Eskişehir Şubesi tarafından kısa adı MESEM olan Mesleki Eğitim Merkezleri Eskişehir İl Milli Eğitim Müdürlüğü önünde protesto edildi. Eğitim - Sen Eskişehir Şubesi tarafından yapılan açıklamada şu ifadelere yer verildi; "Milli Eğitim Bakanlığı’nın (MEB), mesleki eğitimi güçlendirme iddiasıyla yaygınlaştırdığı Mesleki Eğitim Merkezleri (MESEM) uygulaması, bugün gelinen noktada çocuklarımızın eğitim hakkının gasp edildiği, ucuz işgücü olarak sermayeye sunulduğu bir "çocuk işçiliği" sistemine dönüşmüştür. Eğitim Sen olarak, eğitimin piyasalaştırılmasına ve öğrencilerimizin "stajyer" veya "çırak" adı altında sömürülmesine karşı sesimizi yükseltmek, gerçekleri kamuoyuyla paylaşmak için buradayız. MESEM kapsamında öğrencilerimiz, "meslek öğrenmek" vaadiyle okullarından koparılmakta, haftanın dört günü denetimsiz, güvencesiz ve çoğu zaman ağır iş koşullarının olduğu sanayi sitelerine, atölyelere ve işletmelere gönderilmektedir. Henüz gelişim çağında olan bu çocuklar, yetişkinlerin dahi zorlandığı şartlarda çalıştırılmakta, eğitim alması gereken saatleri üretim bantlarında geçirmektedir. Devlet Eliyle Çocuk İşçiliği Meşrulaştırılıyor! Türkiye’de çocuklar, devlet destekli bir sömürü sisteminin kurbanı haline getirilmiştir. MESEM’ler, iktidarın eğitimi piyasalaştırma ve eğitim hakkını ticarileştirme politikasının en keskin örneği olarak karşımıza çıkmaktadır. 3308 Sayılı Mesleki Eğitim Kanunu’nda yapılan değişikliklerle bu merkezler adeta bir “çocuk işçi fabrikası” haline getirilmiştir. Bu sistemle birlikte kamu kaynakları sermayeye aktarılıyor. Öğrencilerin maaşları ve sigorta primleri, işveren tarafından değil İşsizlik Sigortası Fonu’ndan yani halkın cebinden ödenmektedir. Patronlara "bedava işçi" sağlanırken, bu çocukların eğitimi ikinci plana atılmaktadır. Yeterli iş güvenliği eğitimi almayan ve yeterince denetlenmeyen işyerlerinde çalışan çocuklarımız, iş cinayetlerine kurban gitmektedir. Son dönemlerde MESEM kapsamında çalışırken hayatını kaybeden veya uzuv kaybı yaşayan çocuklarımızın olduğu göz önüne alındığında, bu kazalar "kader" değil, göz göre göre gelen cinayetlerdir. “Mesleki Eğitim meselesi, memleket meselesi” sloganıyla proje üretme ve mesleki eğitimi güçlendirme iddiasıyla yola çıkanlar son 6 yılda ülkemizde Meslek Liselerinin sayısını 2000 civarında azaltmışlar ve bunun yerine MESEM uygulamalarıyla çocuk işçiliğini meşru hale getirmişlerdir. MESEM uygulamaları yoksul aile çocuklarını, kısa yoldan para kazanma umuduyla örgün eğitimden koparmakta ve geleceksizliğe itmektedir. Eğitimde fırsat eşitliği, MESEM uygulamalarıyla derin bir uçuruma dönüşmüştür. Milli Eğitim Bakanı’nın istifasını talep eden öğrencilerin tutuklanması, demokratik haklarını kullanan Özel Sektör Öğretmenleri Sendikası üye ve yöneticilerine yönelik şiddet, iktidarın gerçeği gizleme çabasının açık göstergesidir. Oysa ne baskı ne tutuklama ne de gözdağı, çocuk emeği sömürüsünün üzerini örtebilir. Taleplerimiz Açık ve Nettir: Eğitim Sen olarak Bakanlığa ve yetkililere sesleniyoruz: Çocuklarımızın yeri sanayi siteleri, atölyeler veya fabrikalar değil; okulları, sınıfları ve oyun alanlarıdır. Öğrencilerin ucuz işgücü olarak görülmesi anlayışından derhal vazgeçilmeli, emeklerini sömürecek uygulamalar ve işbirliği protokolleri iptal edilmeli, mesleki eğitim, pedagojik ilkelere uygun olarak, okul bünyesindeki atölyelerde ve öğretmen gözetiminde verilmeli ve Meslek Liselerinin statüleri geliştirilmelidir. Bizler, hiçbir öğrencimizin sermayenin kâr hırsına kurban edilmesine izin vermeyeceğiz. Çocuklarımızın eğitim hakkını, can güvenliğini ve geleceğini savunmaya devam edeceğiz."

MESEM Uygulamalarıyla Okul Sürecinden Kopan Çocukların Suça Eğilimleri Artıyor Haber

MESEM Uygulamalarıyla Okul Sürecinden Kopan Çocukların Suça Eğilimleri Artıyor

Eğitim - Sen Eskişehir Şube Başkanı Özkan Demirkol düzenlediği basın toplantısında çocuk işçiliği, suça sürüklenen çocuklar ile MESEM uygulamalarını değerlendirdi. Şube binasında düzenlenen basın toplantısında Eğitim - Sen Eskişehir Şube Başkanı Özkan Demirkol şu ifadeleri kullandı; “Çocuklar suçlu doğmaz. Çocukları suça iten nedenler vardır. Bu nedenlerin çok iyi araştırılıp buna yönelik önlemlerin alınması lazım. Ülkemizdeki derinleşen ekonomik kriz, yoksulluk, insanların alım gücünün düşmesi bir şekilde çocukları çocuk işçilik nedeniyle, mesem uygulamaları ya da lise düzenlemeleriyle eğitimden kopmaları, çocukları bu suç sarmalıyla, suç işleme sarmalıyla karşılıklı olarak bıraktığını görüyoruz. Televizyon dizileri dediğimiz ya da başka birtakım oyunlar, bilgisayar oyunları, suç içeren, şiddet içeren oyunlar, çocukların suça daha çok eğiliminin olmasını arttıran sebeplerden birisidir. Burada devletin asli görevlerinden birisi, çocukları suç işledikten sonra cezalandırmak değil, ama çocukların suç işleme potansiyellerini görüp buna göre önlemlerin alınması gereklidir. Suçlu çocuk yoktur. Hakları ihlal edilen çocuklar vardır. Çocukların adli süreçlerle tanışması, bir dizi ihmalin sonucudur aslında. Bir çocuk okul sıralarında olması gerekirken sokaktaysa ya da atölyelerde ucuz iş gücü olarak emeği sömürülüyorsa, temel ihtiyaçlarına ulaşamıyorsa, burada fail çocuk değildir. Fail, sosyal devlet sorumluluğunu yerine getirmeyen sistemdir. Sosyal bağlılık kuramına göre değerlendirdiğimizde şöyle bir durum var: Çocuğun okula, öğretmene ve arkadaşlarına olan bağlılığı, onu suçtan alıkoyan bir etkendir. Siz bir çocuğu okuldan uzaklaştırırsanız, eğitim süreçlerinden yeterince yararlanmamasına yönelik düzenlemeler yaparsanız (ki nitekim en son hatırlarsanız liselerin süresinin kısaltılmasıyla ilgili bazı çalışmalar vardı), burada çocuk sadece akademik geleceğini kaybetmiyor, toplumsal normlara olan inancını da kaybediyor ve aitlik duygusu ortadan kalkıyor. Burada çocuk, kaybedecek hiçbir şeyi olmayan bir bireye dönüşüyor. Kendini bu şekilde görüyor ve bu şekilde gördükten sonra da ister istemez böyle bir psikolojiyle o sokakta suça eğilimi biraz daha kolaylaşıyor. Burada yapılması gereken eğitimden kopuşların engellenmesi gerekiyor. Özellikle mesem uygulamalarıyla çocukları siz bu okul süreçlerinden koparıp da ucuz iş gücü şeklinde atölyelere, iş yerlerine attığınızda, çocukların suça olan eğilimlerini biraz daha arttırıyorsunuz. Bu nasıl oluyor? Şöyle: Çocuk kendi akranları arasında olması gerekirken birdenbire yetişkinlerin bulunduğu bir ortama geçtiğinde, oradaki pedagojik belli bir takım verilere sahip olmayan, pedagojik gerçekliklerden uzak insanların küfürleri, geçim şartlarından kaynaklı olarak yaşamış oldukları travmaları bir şekilde şiddet, küfür veya buna benzer diğer şeylerle çocuklara yansıtması sonucunda çocuk da ister istemez böyle bir ortamda şiddetle iç içe, daha sonra pedagojik gelişimlerden, gerçekliklerden uzak, sigara gibi, diğer maddeler gibi kötü alışkanlıkların içerisinde bir şekilde kendilerini buluyorlar. Bu da çocukları suç işleme konusunda sanki biraz daha böyle teşvik eder bir duruma getiriyor. Bir başka konu çocuk adalet sistemi. Çocuk adalet sistemi bizim ülkemizde genelde cezalandırma üzerinedir. Burada yapılması gereken en önemli şeylerden birisi, çocuklar suç işlemeden önce o çocukların suç işlemesini engelleyici önlemlerin alınmasıdır. Yoksullukla mücadelenin yapılması gerekiyor. Çünkü mesem uygulamalarında şöyle bir şey var: Çocuklar emeği sömürülüyor. Emeği sömürüldükten sonra yeterince ücret alamadığını düşündüğünde, emeğinin sömürüldüğünü ve hak ettiğini alamadığını düşününce çocuk bu sefer farklı para kazanma yollarına girebiliyor. İşte bu da hırsızlık dediğimiz ya da buna benzer diğer şeyleri teşvik edebiliyor. Bir de çocukların özellikle bu televizyon programları, buna benzer diğer toplumsal çöküşü hızlandıran yayınlar diyelim biz onlara. Buradaki o özentilerinden kaynaklı olarak kolay bir şekilde para kazanma, ekonomik rahatlığa ulaşma gibi bir gerçeklik de var. Bunlar da çocuğu maalesef bu tür şeylere teşvik edebiliyor. Burada yapılması gereken en önemli şeylerden birisi, bu sosyal devlet anlayışıyla, çocukları suça teşvik eden uygulamaların önlenmesi gerekiyor. Unutulmasın ki suça sürüklenen her çocuk, bu ülkenin bir geleceğidir, umududur. Buna göre düzenlemelerin yapılması gerekir.”

24 Kasım’a Mesleki Onurumuza Yakışmayan Bir Atmosferde Giriyoruz Haber

24 Kasım’a Mesleki Onurumuza Yakışmayan Bir Atmosferde Giriyoruz

Eğitim - Sen Eskişehir Şubesi tarafından 24 Kasım Öğretmenler Günü dolayısıyla bir basın toplantısı düzenlendi. Basın toplantısında öğretmenlerin yaşadığı sıkıntılara dikkat çeken Eğitim - Sen Eskişehir Şube Başkanı Özkan Demirkol şu ifadeleri kullandı; "24 Kasım Mustafa Kemal Atatürk’e “Başöğretmenlik” ünvanının verilmesinden dolayı anlamlı ve önemli bir gündür. 12 Eylül darbesinin ürünü olan ve uluslararası 5 Ekim Dünya Öğretmenler Günü’nün alternatifi olarak öğretmenler günü şeklinde dayatılan 24 Kasım’a yıllardır olduğu gibi bir kez daha, mesleki onurumuza yakışmayan bir atmosferde giriyoruz. Öğretmenler, bu 24 Kasım’ı, ağırlaşan ekonomik krizin getirdiği geçim sıkıntısı, yüksek enflasyon karşısında eriyen maaşlar, derinleşen eşitsizlikler ve mesleğimizi itibarsızlaştıran politikalardan doğan büyük sorunlarla karşılıyor. Son dönemde, Milli Eğitim Bakanlığı (MEB) tarafından, öğretmenlerin kronikleşmiş sorunlarına kalıcı çözümler üretmek yerine, bazı büyük market zincirleriyle yapılan indirim anlaşmaları ve firmalarla yapılan sembolik promosyon kampanyaları gündeme gelmektedir. Market zincirleri ve özel şirketlerle yapılan bu tür anlaşmalar, Bakanlığın öğretmenleri ticarileştirmenin, reklam malzemesi yapmanın önünü açtığını göstermektedir. Öğretmenin alın teri, emeği ve onuru, indirim broşürlerinde pazarlanacak bir meta değildir. Bu yaklaşım, öğretmenlik mesleğinin ve emeğinin ne kadar değersizleştirildiğinin en açık göstergesidir. Eğitim emekçileri, yoksulluk sınırı altında ücretlere mahkum edilmişken, maaşlarının erimesini görmezden gelip, 200-300 liralık alışveriş çekleriyle sorunların çözüleceğini sanmak, eğitim emekçisinin itibarıyla ve aklıyla alay etmektir. MEB, öğretmenlerin insanca yaşam koşullarına kavuşmasını sağlamakla yükümlü bir kamu kurumudur. Bu sorumluluk, özel şirketlerle indirim anlaşmaları yaparak değil, adil bir ücret politikası oluşturmakla yerine getirilir. Öğretmenin hakkı, özel sektörün lütfu değil, devletin sorumluluğudur. Öğretmenlerin acil ve yakıcı sorunları arasında en başta gelen, mesleğimizin itibarını zedeleyen ve eşit işe eşit ücret ilkesini ortadan kaldıran Öğretmenlik Meslek Kanunu (ÖMK) düzenlemesidir. Öğretmenler, kariyer basamakları adı altında yaratılan suni ayrımcılıklarla, "uzman" ve "başöğretmen" gibi unvanlarla bölünüp parçalanmakta, mesleki dayanışmaları zayıflatılmaktadır. MEB, bu göstermelik indirim kampanyalarıyla asıl tartışma konularının, öğretmenlik meslek itibarı, ekonomik hakların iyileştirilmesi ve güvenceli çalışma taleplerinin üzerini örtmeye çalışmaktadır. Eğitim Sen olarak açıkça ifade ediyoruz: Öğretmenlik mesleği, indirim kuponlarıyla, sembolik hediye çekleriyle itibarını ayaklar altına alan uygulamalarla daha da değersizleştirilemez. Öğretmenler, maaşları enflasyon karşısında erimemiş, mesleki onuru yasalarla korunmuş ve geleceğe güvenle bakabilen yurttaşlar olmak istiyor. Taleplerimiz nettir; Öğretmenleri “sözleşmeli, düz öğretmen, uzman, başöğretmen” gibi kategorize edilen uygulamalar son bulmalıdır Tüm eğitim emekçilerinin alım gücünü artıran, insanca yaşayacakları bir ücret artışı sağlanmalıdır. Eşit işe eşit ücret ilkesi doğrultusunda, ücretli, sözleşmeli, kadrolu ayrımı yapılmaksızın tüm eğitim emekçilerine kadro güvencesi sağlanmalıdır. Özel sektör öğretmenlerinin açlık sınırı altında kalan ücretlerinin ve çalışma koşullarının iyileştirilmesi için çalışmalar yapılmalıdır. Ataması yapılmayan meslektaşlarımızın atama talepleri yerine getirilmeli ve MEB Akademi uygulamalarıyla atamalarını daha da zorlaştıracak uygulamalardan vazgeçilmelidir. Eğitim bütçesi artırılmalı ve eğitime ayrılan kaynaklar, göstermelik promosyonlara değil, nitelikli eğitim ve öğretmenlerin özlük haklarına harcanmalıdır. Eğitim Emekçilerinin almış olduğu ek ödemelerin tümü taban aylığa yansıtılarak emekliliklerinde de kazanılmış haklardan yararlanmaları sağlanmalıdır." 24 Kasım’ı bir “hamaset söylemlerinin yoğunlaştığı bir kutlama” değil, haklarımıza ve geleceğimize sahip çıkma günü olarak değerlendiriyor; bütün eğitim ve bilim emekçilerini, mesleki onurumuza ve geleceğimize sahip çıkmak için ortak mücadeleyi büyütmeye davet ediyoruz! Yaşasın eğitim ve bilim emekçilerinin örgütlü mücadelesi."

Öğretmeni Borçlandırarak Eğitim Verilmez! Haber

Öğretmeni Borçlandırarak Eğitim Verilmez!

Eğitim - Sen Eskişehir Şube Başkanı Özkan Demirkol, Milli Eğitim Akademisi açılacak eğitimlerde barınma ve konaklama ücretlerinin öğretmenlere yansıtılacak olmasına tepki gösterdi. Şube binasında bir basın toplantısı düzenleyen Şube Başkanı Özkan Demirkol şu ifadelere yer verdi; "Milli Eğitim Bakanlığı’nın oluşturduğu Milli Eğitim Akademisi’nin başkanının açıklamalarına göre yalnızca 7 ilde Akademi açılması ve 5 tanesinde konaklama olacağı; öğretmen adaylarını 12 ay boyunca, görevdeki öğretmenleri ise hizmetiçi eğitimlerde zorunlu barınma ve konaklama ücreti ödeme yükümlülüğüyle karşı karşıya bırakması, hukuken ve vicdanen kabul edilemez. MEB Akademi Başkanının; "Ankara ve İstanbul'daki eğitim merkezlerinde konaklama hizmeti olmayacak. Diğer illerdeki eğitim merkezlerinde isteyen adaylara bu hizmeti vereceğiz. Konaklamak isteyenlerden ücret alacağız." sözleri, akademilerin bir öğretmen yetiştirme programından çok, öğretmenleri finansman kaynağı olarak gören bir piyasa işletmesi mantığıyla hazırlandığını göstermektedir. Bakanlık öğretmeni desteklemek yerine, hem mesleğe yeni başlayacak gençleri hem de yıllardır emek veren eğitim emekçilerini ekonomik açıdan köşeye sıkıştırmaya çalışmaktadır. Öğretmen adaylarının ve hizmetiçi eğitimdeki öğretmenlerin yalnızca belirli illerde aylarca konaklama zorunluluğuna sokulması; barınma giderlerinin adayların ve öğretmenlerin cebinden karşılanmasının istenmesi, kamusal eğitim sisteminde devletin sorumluluğunun ortadan kaldırılması anlamına gelmektedir. Buradan anlıyoruz ki; MEB’in tercihi açıktır: Kendi planlamasının mali yükünü öğretmenlere ve öğretmen adaylarına yıkmak! Öğretmen adaylarının yalnızca 7 ildeki merkezlere yönlendirilmesi, barınma masrafının kendi sırtlarına yüklenmesi büyük bir ekonomik eşitsizlik yaratmaktadır. Özellikle yoksul veya dezavantajlı öğrenci ve öğretmen adayları fiilen sistem dışına itilmektedir. Bu tablo kabul edilemez. HİZMETİÇİ EĞİTİMDEKİ ÖĞRETMENLERE KONAKLAMA DAYATMASI HUKUKA AYKIRIDIR Görevli personelin görevlendirme, eğitim veya seminer gibi durumlarda barınma, ulaşım ve iaşe giderlerinin kamu tarafından karşılanması; 6245 Sayılı Harcırah Kanunu, 657 Sayılı Devlet Memurları Kanunu, İlgili genel tebliğ ve mevzuat kapsamında devletin yükümlülüğüdür. Bugüne kadar tüm kamu kurumlarında olduğu gibi MEB’de de hizmetiçi eğitimlerde eğitim emekçisine konaklama ve yol ücreti ödetilmesi hiçbir zaman kural olmamıştır. Şimdi ise eğitim emekçilerine MEB Akademilerinde verilecek eğitimlerde “konaklama bedelini sen karşıla” denilmesi açıkça mevzuata aykırı, keyfi ve hukuksuzdur. KONAKLAMA, ULAŞIM VE TEMEL GİDERLER DEVLET TARAFINDAN KARŞILANMALIDIR Eğitim Sen Eskişehir Şubesi olarak altını net biçimde çiziyoruz: Öğretmen adaylarının 12 ay boyunca kendi cebinden konaklama ücreti ödemesi kabul edilemez. Hizmetiçi eğitimlere çağrılan eğitim emekçilerine konaklama bedeli çıkarılması hukuken geçersizdir. Öğretmen adayları ve hizmetiçi eğitime çağrılan eğitim emekçilerinin tüm konaklama, ulaşım, eğitim malzemesi ve temel yaşam giderleri devlet tarafından karşılanmalıdır. Öğretmenlerin ekonomik koşullarının daha da zorlaştırılarak mesleğin itibarsızlaştırılması uygulamalarına son verilmelidir. Akademi merkezlerinin yalnızca 7 ilde toplanması, adaylara ve eğitim emekçilerine ekonomik yük getirmektedir; merkezler başta Eskişehir olmak üzere tüm illerde yaygınlaştırılmalı veya uzaktan/karma eğitim modelleri devreye sokulmalıdır. GEÇİM DERDİNDEKİ EĞİTİM EMEKÇİLERİNİN CEBİNDEN ELİNİZİ ÇEKİN Ülkenin dört bir yanında barınma krizi, yüksek kiralar ve hayat pahalılığı altında ezilen eğitim emekçilerine hizmetiçi eğitim merkezlerinde bir de konaklama faturası çıkarmak, ancak öğretmen düşmanlığıyla açıklanabilir. Bakanlığa sesleniyoruz: Öğretmeni borçlandırarak eğitim verilmez! Öğretmenlik mesleği sizin yanlış ekonomi yönetiminizin faturasını ödemeye zorlanamaz. Eğitim Sen Olarak Bu Dayatmanın Karşısındayız."

Ara Tatil Öğretmenler İçin Zulme Dönüşmüştür! Haber

Ara Tatil Öğretmenler İçin Zulme Dönüşmüştür!

Eğitim - Sen Eskişehir Şube Başkanı Özkan Demirkol ara tatili değerlendirdi ve Öğretmen Bilişim Ağı üzerinden yürütülen seminerlere yönelik eleştirilerde bulundu. Şube Başkanı Demirkol yaptığı yazılı açıklamada şu ifadelere yer verdi; "Tatiller, öğretmenlerin; Fiziksel ve zihinsel olarak dinlenmesini, ailesiyle, sosyal çevresiyle ve kendisiyle bağ kurmasını, kültürel, sanatsal veya kişisel gelişim etkinliklerine zaman ayırmasını, yeni döneme motive ve üretken biçimde hazırlanmasını sağlaması gerekirken Bakanlık eliyle eziyete dönüştürülen bir keşmekeşe yol açmıştır. Milli Eğitim Bakanlığı tarafından ara tatil döneminde ÖBA (Öğretmen Bilişim Ağı) üzerinden yürütülen online seminerler, yine öğretmenlerin görüşü alınmadan, teknik ve pedagojik planlamadan uzak, gerçek ihtiyaçları karşılamayan biz zorunluluğa dönüştürmüştür. Ülke genelinde çok sayıda öğretmen, seminer sürecinde bağlantı kopmaları, erişim sorunları, donmalar ve sayfaların açılmaması gibi teknik aksaklıklarla karşılaşmıştır. Bu durum, öğretmenlerin eğitimleri sağlıklı biçimde takip etmesini imkânsız hale getirmiştir. Ancak tüm bu sorunlara rağmen, öğretmenler sistemde görünürlük sağlamak ve görevlerini tamamlamak için saatlerce bilgisayar başında beklemek zorunda bırakılmıştır. Matruşka gibi birbiri içinde açılan yeni konu başlıkları, uzun video ve online test içerikleri Eğitimde teknoloji kullanımını teşvik edecek yerde eğitim emekçilerini neredeyse teknolojiden nefret edecek hale getirmiştir. Ayrıca, seminer içeriklerinin birbiri içine girmesi ve uzun süre ekran karşısında olmayı zorunlu kılması, hem öğretmenlerin dinlenme hakkını gasp etmekte hem de mesleki gelişim sürecini anlamsız hale getirmektedir. Eğitim-Sen olarak bir kez daha vurguluyoruz: Öğretmenlerin mesleki gelişim etkinlikleri, göstermelik biçimde değil; katılımcı, demokratik, yerel ihtiyaçlara uygun ve bilimsel temelli bir anlayışla öğretmenlerin görüşleri alınarak planlanmalıdır. Ara tatiller öğretmenlerin dinlenme, yenilenme ve kendini geliştirme sürecidir. Bu sürecin keyfi biçimde dijital zorunluluklara dönüştürülmesi, eğitim emekçilerinin emeğine ve zamanına saygısızlıktır. Milli Eğitim Bakanlığı’nı, öğretmenleri sürekli çevrimiçi gözetim altında tutan ve teknik sorunlarla boğan bu uygulamalara son vermeye; öğretmenlerin gerçek ihtiyaçlarına dayalı, sosyal, zihinsel, kültürel etkinlikler yapmalarına olanak sağlayıcı ortamlar oluşturmaya çağırıyoruz."

Zorunlu Eğitim Süresi Kimleri Rahatsız Ediyor? Haber

Zorunlu Eğitim Süresi Kimleri Rahatsız Ediyor?

Eğitim - Sen Eskişehir Şubesi tarafından ortaöğretimde eğitim süresinin kısaltılacağı yönünde ki tartışmalarla ilgili olarak bir açıklama yapıldı. Eğitim - Sen Eskişehir Şube Başkanı Özkan Demirkol tarafından yapılan açıklamada şu ifadelere yer verildi; "Son bir yıldır çeşitli çevrelerce söylenen ve milli eğitim bakanının da bazı platformlarda dile getirdiği zorunlu eğitimin kısaltılması ile ilgili kafalarda kurgulanan sistemlerin son şekillerinin deklere edilmeye başlandığını görüyoruz. En son sayın bakan belirli bir model yok dese de lise eğitimi üzerinde 2+2 şeklinde bir düzenlemenin cumhurbaşkanlığına sunulduğu ve kabinede görüşüleceği ile ilgili basında çokça haber yapılıyor. Buradan merak ediyoruz zorunlu eğitim süresi kimleri rahatsız etmiştir? Sürenin uzun olduğu ve kısaltılması gerektiği hangi bilimsel gerçekliklere dayandırılmaktadır? Yoksa STK olarak adlandırılan vakıf, dernek ve bazı dini çevreler ile patronlar kulübü olarak görülen oluşumların istek ve taleplerine göre mi şekillendirilmeye çalışılmaktadır? Unutulmamalıdır ki uluslararası sözleşmelerle de belirlenen duruma göre 0 -18 yaş aralığında bulunan tüm bireyler çocuk sayılmaktadır. Bu nedenle yapılacak düzenleme ve atılacak adımlar çocuğun üstün yararına, eğitim hakkına ve pedagojik gelişimlerine göre atılmalıdır. Çocukların erken meslek edinmeleri kılıfıyla çocuk işçiliğinin ve emek sömürücülüğünün önünün açıldığı aşikârdır. Bir başka boyut OECD ülkeleri arasında en düşük zorunlu eğitim süresi 11 yıl ve ortalama eğitim süresi 14 yıl arasındadır. Yolu bir şekilde bu ülkelerle kesişebilecek gençlerimizin denklik ve eğitim süreleri ile ilgili yaşayabilecekleri sorun ve keşmekeşe yol açabilecek düzenlemeler onların geleceğini karartmamalıdır. Eğitim Sen olarak uyarıyoruz çocukların geleceklerini ilgilendiren düzenlemeler, pedagojik gelişimleri, eğitim hakkı, bilimsel temeller gözetilerek; eğitim bilimi bileşenleri, üniversiteler, çocukların eğitim hakkını savunan eğitim sendikaların görüşleri de alınarak yapılmak zorundadır. Son yayınlanan raporlara göre eğitim dışına çıkan çocuk sayısının gün geçtikçe arttığı ve 640.000 civarındaki çocuğun eğitim hayatından koptuğu görülmektedir. Okul dışında ucuz iş gücü olarak çalıştırıldıları gerçeği ortadayken, yapılması gereken çocukların derin yoksulluklar sonucu eğitim hayatından kopmalarına neden olan durumlara karşı önlem almaktır Eğitime yön verenler unutmamalıdır ki kendi çocuklarını özel okullara gönderip, emekçi halk çocukları ile ilgili düzenlemeler düşünürken, kamusal, bilimsel, laik ve pedagojik gerçeklikleri göz önünde bulundurarak adım atmak zorundadırlar."

22025-2026 Eğitim-Öğretim Yılında Velilere Başarılar Diliyoruz Haber

22025-2026 Eğitim-Öğretim Yılında Velilere Başarılar Diliyoruz

Eğitim-Sen Eskişehir Şube Başkanı Özkan Demirkol 2025-2026 eğitim-öğretim yılının başlaması ile birlikte bir basın açıklaması yaptı. Eğitim Sen Eskişehir Şube Başkanı Özkan Demirkol yaptığı açıklamada şu ifadeleri kullandı; "Velilere 2025-2026 eğitim-öğretim yılında kolaylıklar ve başarılar diliyoruz. Depreme dayanıklı olmadığı gerekçesiyle boşaltılan okullarımızda 3-4 yıldır maalesef hiçbir şekilde çalışma yapılmadığını gözlemledik. Bu okullarda tasfiye edilen öğrencilerimiz ve öğretmenlerimiz başka okullarda sanki bir sığıntıymış gibi hâlâ eğitim-öğretim hayatlarına devam etmektedirler. Yine yeni açılan birkaç okulumuzu gezdiğimizde, inşaat süreçlerinin ve inşaat artıklarının temizlenmediğini, eğitim-öğretime hazırlık konusunda tam anlamıyla bir çalışma yapılmadığını gördük. Aynı şekilde bu okullarımızın teknolojik altyapılarının ve donanımlarının gerektiği gibi hazırlanmadığını ve bu konuda geç kalındığını da gözlemledik. Okullara ayrılan yetersiz ödenekler nedeniyle idarecilerimiz zor durumda kalmış, hangi kaleme nasıl harcama yapacakları konusunda sıkıntılar yaşamaktadırlar. Bu nedenle güvenlik, temizlik gibi sorunlar ya da temizlik ve kırtasiye malzemesi ihtiyaçları okul aile birlikleri üzerinden, velilerin üzerine bağış ve aidat şeklinde yıkılmakta; bu sorunların çözümü de velilerin cebinden çıkacak şekilde düzenlenmektedir. Ayrıca, bakanlığın sözde açıklamalarına göre okullardan kayıt parası ve bağış adı altında hiçbir şekilde para alınmayacağı belirtilmesine rağmen, özellikle kayıt alanı dışından nakil yoluyla gelen velilerimizden fahiş miktarlarda aidat ve kayıt parası talep edildiğini görmekteyiz. Plansızlıklar ve bakanlığın yönetsel yanlışları nedeniyle eğitimde birlik sağlanamamaktadır. Özellikle eğitimde süre kısıtlamaları ve düzenlemeleri nedeniyle tam gün okullar ile ikili eğitim yapan okullar arasında eşitsizlikler ortaya çıkmaktadır. Yapılması gereken; okullarımızın fiziki donanım ve altyapılarının tamamlanarak tüm okulların tam gün eğitime geçmesi ve böylece eğitimde birliğin sağlanmasıdır. Okul masraflarına geldiğimizde; öğrencilerimizin okula başlarken kırtasiye malzemeleri, çanta, okul kıyafeti gibi ihtiyaçlar için yaptıkları harcamalar, günümüz koşullarında enflasyon oranları da düşünüldüğünde, ailelere büyük bir mali külfet getirmektedir. Bu durum özellikle geçim sıkıntısı yaşayan velilerimiz için çok büyük zorluklara yol açmaktadır. Bu nedenle bakanlığın bu konuda acilen önlem almasını bekliyoruz. Ayrıca bu masraflara servis ücretleri de eklendiğinde, geçim sıkıntısı yaşayan velilerimizi çok zor bir eğitim-öğretim döneminin beklediğini görmekteyiz. Okul kantinlerindeki fahiş fiyatlar nedeniyle öğrencilerimizin beslenme konusunda sıkıntılar yaşadığını, kantinlerden alışveriş yapamadıklarını ve temel ihtiyaçlarını karşılamakta zorlandıklarını görmekteyiz. Yıllardır talep ettiğimiz bir öğün ücretsiz yemek ve içilebilir temiz su konusundaki taleplerimizi bu yıl da yineliyoruz. Bakanlığın bunu gündeme alarak öğrencilerimize yardımcı olmasını bekliyoruz. Norm kadro belirleme ve proje okullarında öğretmen seçimi konusunda bakanlık yine sınıfta kalmıştır. Bu yıl da resen atamalar yoluyla birçok haksızlık ve hukuksuzluk ortaya çıkmıştır. Bakanlığın eğitim politikalarındaki plansızlık ve yönetimsel hataların bedelini eğitim emekçileri ödemektedir. Daha okullar açılmadan, norm kadro çizelgeleri belli olmadan ağustos ayında yapılan resen atamalar birçok sıkıntıya ve mağduriyete sebep olmuş, aile bütünlüklerini bozmuştur. Atamalar sonucunda en az 100-130 kilometre uzaktaki yerlere gönderilen eğitim emekçileri ailelerinden koparılmış, eğitim alanındaki düzenlemeler huzursuzluğu artırmış ve mağduriyet yaratmıştır. Norm kadro çizelgeleri belirlendikten sonra atamaların buna göre yapılması ve mağduriyetlerin önlenmesi gerekmektedir. 2025-2026 eğitim-öğretim yılında okulların norm durumları belirlenmeden yapılan proje okulu atamaları sebebiyle öğretmenlerimiz norm fazlası durumuna düşürülmüş, yıllardır çalıştıkları okullarından ve öğrencilerinden koparılmıştır. Özellikle proje okulu belirleme süreçlerinde keyfilik, şeffaflıktan uzak ve adaletsiz uygulamalar birçok eğitim emekçisini mağdur etmektedir. Buradan uyarıyoruz. Eğitim emekçilerini zorla yerinden eden, adil ve şeffaflıktan uzak atamalar derhal durdurulmalıdır. Tüm süreçlerde eğitim emekçilerinin, sendikaların ve tüm eğitim bileşenlerinin görüşleri alınmalı; demokratik, şeffaf ve adil çözümler üretilmelidir. Sayın Bakan’ın son dönemde 4+4+4 düzenlemesinde değişiklik yapılacağına dair söylemlerini duyuyoruz. Yapılacak değişiklikler, öğrencilerin pedagojik gelişimleri, eğitim bilimi, eğitim emekçilerinin ve sendikaların görüşleri dikkate alınarak yapılmalıdır. Bu değişikliklerin sermayedar kesimlerin veya eğitim dışı kişi ve kuruluşların taleplerine göre değil, öğrencilerin üstün yararına göre düzenlenmesi gerekmektedir. Öğrencilerimizin sağlıklı bir eğitim ortamına erişimini engellemeyen çalışmalar yapılmalı, alınacak kararlarda bu husus gözetilmelidir. Ağustos ayında 2026-2027 yıllarını kapsayan 8. dönem toplu sözleşme sürecini yaşadık. Maalesef masada taraf olan konfederasyonlar ve Kamu İşveren Kurulu, kamu emekçilerini yine yoksulluk ve sefalete teslim etmiştir. 4688 sayılı yasa ilk gündeme geldiğinde bu yasanın ihtiyaçları karşılamaktan uzak olduğunu söylemiş ve grevli toplu sözleşme için eylemler yapmıştık. Gelinen süreç, haklılığımızı bir kez daha ortaya koymuştur. O dönemde yasanın bu hâlini savunan konfederasyonlar da emekçileri yoksulluğa ve sefalete teslim eden siyasal iktidar kadar bu durumdan sorumludur. Çocuklarımızın ve gençlerimizin geleceği, eğitime eşit ve güvenli erişime bağlıdır. Öğrencilerimizin ve eğitim emekçilerinin haklarını sonuna kadar savunmaya, yanlış ve adil olmayan uygulamaların karşısında durmaya devam edeceğimizi bir kez daha ilan ediyoruz."

Sahte Diploma Skandalı Kabul Edilemez Bir Durumdur Haber

Sahte Diploma Skandalı Kabul Edilemez Bir Durumdur

Eğitim-Sen Eskişehir Şube Başkanı Özkan Demirkol son günlerde gündeme gelen sahte diploma skandalı ile ilgili yazılı bir açıklama yaptı. "Sahte diploma skandalı, eğitim emekçilerinin alın terini ve toplumun geleceğini çalmaktır!" diyen Şube Başkanı Demirkol yaptığı açıklamada şu ifadelere yer verdi; "Son günlerde kamuoyuna yansıyan sahte diploma skandalı, eğitim sistemimizi ve kamusal hizmetlerimizi derinden sarsan, kabul edilemez bir durumdur.Eğitim Sen olarak, liyakatin, emeğin ve adaletin hiçe sayıldığı bu skandalı şiddetle kınıyor, sorumluların derhal hesap vermesini talep ediyoruz. Bu olay, ne yazık ki münferit bir konu değil, uzun yıllardır uygulanan siyasallaşmış atama politikalarının ve denetim mekanizmalarındaki zafiyetin ve yozlaşmanın bir sonucudur. Torpilin ve kayırmacılığın yaygınlaştığı bir ortamda, nitelikli ve liyakat sahibi eğitim emekçileri hak ettikleri konumlara gelemezken, sahte belgelerle yetersiz kişilerin önemli pozisyonları işgal etmesi tam bir adaletsizlik örneğidir. Sahte diploma kullananlar, sadece kendilerini değil, aynı zamanda o kurumdan hizmet alan milyonlarca yurttaşı da mağdur etmektedir. Eğitimden sağlığa, adaletten güvenliğe kadar her alanda niteliksiz kişilerin görevlendirilmesi, kamu hizmetlerinin kalitesini düşürmekte, toplumun kurumlara olan güvenini sarsmaktadır. Bu durum, eğitim emekçilerinin yıllarca süren emeklerini, fedakârlıklarını ve alın terini hiçe saymak anlamına gelir. Bu skandalın tüm boyutlarıyla aydınlatılması ve benzer olayların bir daha yaşanmaması adına; Sahte diploma şebekelerinin ortaya çıkarılması için kapsamlı bir soruşturma başlatılmalı, bu suça ortak olan tüm kamu görevlileri ve siyasi yetkililer açığa çıkarılmalıdır. Soruşturma süreci ve sonuçları şeffaf bir şekilde kamuoyuyla paylaşılmalıdır. Kamuda ve özel sektörde tüm atamalarda liyakat, yani işin gerektirdiği nitelikler ve yeterlilikler tek kriter olmalıdır. Torpile, kayırmacılığa ve her türlü ayrımcılığa son verilmelidir. Eğitim kurumlarındaki diploma ve unvan doğrulama süreçleri sıkılaştırılmalı, etkili ve bağımsız denetim mekanizmaları kurulmalıdır. Sahte belge üretimi ve kullanımı suçları için caydırıcı cezalar öngören yasal düzenlemeler yapılmalıdır. Eğitim Sen olarak, bilimsel, laik, demokratik ve kamusal bir eğitim sistemi için mücadelemizi sürdüreceğiz. Bu skandal, eğitimdeki çürümüşlüğün sadece buzdağının görünen yüzüdür. Bu çürümüşlüğe karşı sesimizi yükseltmeye ve herkes için adil bir gelecek inşa etmeye devam edeceğiz."

Devlet Okulları Ticarethaneye Dönüştürülemez Haber

Devlet Okulları Ticarethaneye Dönüştürülemez

Eğitim-Sen Eskişehir Şube Başkanı Özkan Demirkol 2025-2026 eğitim öğretim yılı öncesinde kayıt esnasında talep edilen kayıt ücreti ve bağışlarla ilgili bir açıklama yaptı. "Eğitim anayasal haktır, ticaret malı değildir!" ifadesini kullanan Şube Başkanı Demirkol yaptığı açıklamada şu ifadelere yer verdi; "Her yeni eğitim-öğretim yılı öncesinde olduğu gibi, ne yazık ki bu yıl da okullarda "kayıt parası" ve "bağış" adı altında velilerden zorla para toplanması sorunuyla karşı karşıyayız. Milli Eğitim Bakanlığı'nın yasal olmadığını defalarca açıklamasına rağmen, devlet okullarında yaşanan bu hukuksuz uygulama, eğitim hakkının gasp edilmesine ve toplumsal eşitsizliklerin daha da derinleşmesine yol açmaktadır. Devlet Okulları Ticarethaneye Dönüştürülemez! Eğitim Sen olarak bir kez daha altını çiziyoruz: Eğitim, Türkiye Cumhuriyeti Anayasası'nda güvence altına alınmış temel bir insan hakkıdır ve parasız olmak zorundadır. Ancak gelinen noktada, okullara yeterli ödenek ayırmayan Milli Eğitim Bakanlığı, okul yöneticilerini velilerden para toplamaya mecbur bırakmakta, bu durum ise okulları birer ticarethaneye dönüştürmektedir. Sendikamıza ulaşan veliler, çocuklarını okula kaydettirmek için fahiş ücretler ödemek zorunda bırakıldıklarıyla ilgili şikayetlerde bulunmakta, özellikle adres taşıyarak kayıt hakkı elde eden velilerden bazı okul idarelerinin bu durumu fırsata çevirerek On binlerce lirayı bulan "kayıt paraları" istendiği ve bu paraların ödenmediğinde ise çocuklarının kayıtlarının yapılmadığını veya çeşitli zorluklar çıkarıldığını bildirmektedirler. Bu durum, özellikle ekonomik krizin derinleştiği, yoksulluğun arttığı bu dönemde aileleri daha da zor duruma sokmakta, eğitimde fırsat eşitliğini ortadan kaldırmaktadır. Sorun açıklamalarla geçiştirilecek türden değil, acı bir gerçektir! Milli Eğitim Bakanı'nın "kesinlikle alınmayacak, takipteyiz" dediği kayıt parası uygulaması, maalesef Türkiye'nin dört bir yanındaki devlet okullarında acı bir gerçeklik olarak yaşanmaktadır. Okulların temizlik malzemesinden kırtasiye ihtiyacına, güvenlik personelinden yardımcı personele kadar birçok temel ihtiyacının karşılanamaması, bu hukuksuz taleplerin ana nedenidir. Tasarruf Eğitimeden Değil, Lüks Harcamalardan Yapılmalıdır! Biz Eğitim Sen olarak, eğitimin tüm bileşenleriyle demokratik ve katılımcı bir anlayışla şekillendirilmesi gerektiğini savunuyoruz. Eğitime ayrılan bütçenin artırılması, okulların tüm ihtiyaçlarının devlet tarafından karşılanması ve velilerden hiçbir ad altında para talep edilmemesi, çağdaş ve nitelikli bir eğitim sistemi için olmazsa olmazdır. Milli Eğitim Bakanlığı, okulların tüm ihtiyaçlarını karşılayacak yeterli ödeneği sağlamalıdır. Eğitimde fırsat eşitliği sağlanmalı, hiçbir çocuğumuz ekonomik durumu nedeniyle eğitim hakkından mahrum bırakılmamalıdır.Eğitim Sen olarak, çocuklarımızın geleceği ve nitelikli, parasız, bilimsel, laik ve Kamusal eğitim hakkı için mücadelemizi sürdüreceğimizi bir kez daha ilan ediyoruz. Tüm velilerimizi, öğrencilerimizi ve eğitim bileşenlerini bu hukuksuz uygulamalara karşı ses çıkarmaya ve bu mücadelede bize destek olmaya çağırıyoruz."

logo
En son gelişmelerden anında haberdar olmak için 'İZİN VER' butonuna tıklayınız.