SON DAKİKA
Hava Durumu

#Hüseyin Özcan

Porsuk Haber Ajansı - Hüseyin Özcan haberleri, son dakika gelişmeleri, detaylı bilgiler ve tüm gelişmeler, Hüseyin Özcan haber sayfasında canlı gelişmelere ulaşabilirsiniz.

Sorun Terörü Araç Haline Getirmiş Etnik Bölücü Siyasettir! Haber

Sorun Terörü Araç Haline Getirmiş Etnik Bölücü Siyasettir!

Demokrat Parti Genel Başkanı Gültekin Uysal bir dizi ziyaret ve etkinliğe katılmak üzere geldiği Eskişehir’de basın mensupları ile bir araya geldi. Porsuk Konuk Evin’de basın mensuplarına açıklamalarda bulunan ve sorularını cevaplayan Demokrat Parti Genel Başkanı Gültekin Uysal şu ifadeleri kullandı; "Can yakıcı, can alıcı bir Türkiye gündemi var. Siyasetimizin hızla bir kavşağa doğru ilerlediği, özellikle son yerel seçimlerle beraber ve akabinde 1 Ekim 2024 tarihinde yeni bir dönemin gongunun Büyük Millet Meclisi’nde vurulduğu andan itibaren Türkiye bir anda "siyasetten operasyonlar dönemi" diyebileceğimiz bir döneme girdi. Öbür tarafta da belki de Türk demokrasisinin önümüzdeki süreç içerisinde bir büyük sınava tabi tutularak, "en zor sınavı" diye tabir ettiğimiz, Türk milletinin elindeki en büyük gücün, sandıkta iktidarları değiştirme yetisinin kademe kademe, planlı bir şekilde elinden alınmak istendiği, siyasetin demokratik rekabete kapatılmaya çalışıldığı da bir döneme şahit oluyoruz. Böyle bir dönem içerisinde, özellikle 16 Nisan 2017 referandumuyla beraber Demokrat Parti olarak da ısrarla, şiddetle itiraz ettiğimiz bu keyfi düzenin her manada ortaya çıkardığı olumsuzlukların bedelini 86 milyon olarak ödüyoruz. Bugün bu bedellere hayat pahalılığı, enflasyon, çift haneli işsizlik, çift haneli faiz oranları, konkordatolar, iflaslar eklendi. Bunlara bir de İmralı sürecinin eklendiği kanaati içerisindeyiz. Bugün geçmişte de açık yüreklilikle ifade ettim, meydanlarda zaman zaman 2023 seçimleri öncesi Altılı Masa’nın altında HDP’yi, PKK’yı arayanlar bugün hiçbir utanma duygusu içermeden, siyasi saiklerle, kısa vadeli şahsi önceliklerle bir işbirliği yolunda bir süreci işletmekten de imtina etmediklerini görüyoruz. Maalesef Cumhurbaşkanlığı Hükûmet Sistemi’nin ortaya çıkardığı yüzde 50 artı 1 dengesi bugün iktidarı, Cumhur İttifakı’nı, Sayın Erdoğan’ı ve Sayın Bahçeli’yi Öcalan üzerinden, terörist başı Öcalan üzerinden ittifak kurmaya mecburiyetinde bırakmıştır. Bu da bir nevi Cumhurbaşkanlığı Hükûmet Sistemi’nin bir başka olumsuz sonucudur. Türkiye’de yaşadığımız bunca yıkım mühendisliği projesinin 23 yıldır uygulanmış olmasına, neredeyse 5 tane 5 yıllık kalkınma planı uygulanabilecek Türk milletinin kendilerine zaman tanımış olmasına rağmen iktidarın hâlâ başarısızlıklarını perdelemek, bunu muhalefetin üzerine yıkabilme becerisini zaman zaman göstermişlerdir. Ama bugün özellikle ifade ettim, altını çizdim, bu keyfi düzenin maalesef Türkiye’nin tarihi ıskalamasına da vesile olduğunu görüyoruz. Türkiye’de küresel rekabette insanımızın bu rekabet içerisinde donanımlı hâle getirecek eğitim sisteminden başlayarak, Türkiye’de işleyen bir demokrasi, işleyen bir hukuk düzenini kurmamız gerekirken, maalesef adeta ikili bir hukuk düzenine geçirilerek, iktidara karşı, iktidarı değiştirecek imkan, kapasite ortaya koyan siyasetçi, aktör, siyasi partilerden başlayarak bugün operasyonlara da muhatap oluyoruz. Kademe kademe demokratik rekabet sahasının yok edilmeye çalışılmasını Türkiye için bir büyük tehlike olarak görüyoruz. Bu açıdan baktığımızda, özellikle bölgemizde değişen şartlar, Türkiye dahil olmak üzere bölgeyi yöneten ülkelerin öngörü eksikliği olması, kendi kudret kapasitesini aşan birtakım teşebbüslerle, Suriye başta olmak üzere iktidar değişikliğine gitmek adına bu bölgelere müdahaleler yapılmış olması, maalesef Ortadoğu’da, Suriye üzerinden Ortadoğu’nun bel kemiğinin kırılmasına vesile olmuştur. Orada çıkan iktidar boşluğu neticesinde ABD gözetiminde PKK’nın uzantısı PYD’nin bir özerk alanı ele geçirmesine de AKP iktidarının siyaseti en nihayetinde vesile olmuştur. Şimdi Türkiye’ye bir anlatıyla beraber, Suriye’den Türkiye’ye yönelik, milli egemenliğimize, güvenliğimize yönelik birtakım tehditler oluşmakta. Bu tehditleri bertaraf etmek için böyle bir süreç başlattığını iddia eden karşımızda bir Cumhur İttifakı var. Sağdaki gerçekliğe baktığınızda ne PKK’nın ne de diğer unsurların göstermelik birkaç silah bırakma görüntüsüyle beraber fiiliyata baktığınızda çok uzun süredir stratejik odaklanmasını Suriye’ye çevirdiğini görüyoruz. Bugün Türkiye’de yürütüldüğü iddia edilen bu İmralı sürecinin bağlı olduğu değişken, Suriye’de PKK’nın neyi kotarıp neyi kotaramayacağıyla ilgilidir. Türkiye'de etnik bölücü siyasetin egemenlik sahasından Doğu ve Güneydoğu'daki Türk kökenli vatandaşlarımızı çıkarmamız gerekirken, PKK'yı ve PKK'nın lideri terörist başı Öcalan'ı Kürt vatandaşlarımızın tek ve meşru temsilcisi hâline getirmeyi çok büyük bir yanlış olarak değerlendiriyoruz. Türkiye'de karşımızdaki sorunun adı sadece terör değildir. Sorun, terörü araç hâline getirmiş etnik bölücü siyasettir ve etnik bölücü siyasetin nihai programı hiçbir şekilde değişmez. Türk milletinin vatandaşları olarak, Türkiye Cumhuriyeti Devleti'nin kendi vatandaşlarını ne Kandil, ne Erbil, ne İmralı ne de Avrupa başkentleri üzerinden değil, işleyen bir demokrasiyle ve işleyen bir hukuk düzeni içerisinde eşit vatandaşlık hukukunu sağlamasını, sadece Cumhuriyet'in değil, İmparatorluk'tan kalma bir miras olarak aldığımız bir referans olarak değerlendiriyoruz. Bugün bölgeye ve coğrafyaya adeta bir deli gömleği giydirilirken, Türkiye'yi yönetenlerin, dış politikasını adeta AKP iktidarının şahsi ilişkileri noktasına indirgemiş olmasının da bedellerini ödemekteyiz. Bu bağlamda, Türkiye Büyük Millet Meclisi'nde oluşturulmuş komisyondan; eğer bu komisyon İmralı ziyareti kararı alır ve ifade ettiğim gibi Türk milletinin temsilcilerini, dolayısıyla Türk milletini, terörist başını adeta ödüllendirmek için ayağına götürme teşebbüsü içerisine sokarsa, bu komisyondan ayrılacağımızı ifade ettik. Milletvekilimizle beraber Türkiye Büyük Millet Meclisi'nde düzenlediğimiz basın toplantısıyla tüm bu gerekçelerimizi ortaya koyarak bu komisyondan ayrıldık. Benden bir hak mı talep ediyorsunuz? PKK'nın arkasına geçin, sizin haklarınızı onunla müzakere edeceğim dedirten, milliyet bağını insanların zihninde bu manada kurduran bu teşebbüslerin şiddetle karşısındayız. Türkiye Cumhuriyeti Devleti olarak bugün dünyanın değişen şartları, bölgenin değişen şartları içerisinde yeni yeni güç merkezleri ortaya çıkarken çok sağduyulu, Türkiye'nin büyüklüğüne denk, Türkiye'nin kudret kapasitesine denk bir siyasi programla beraber Türkiye hem kendi içerisinde hem bölgesinde güvenin, istikrarın, refahın önemli bir merkezi olabilir. Bu yaşadığımız sürecin bölgede yaşattığı kırılımlarla beraber önümüzdeki zaman diliminde bildiğimiz uluslararası güçlerin Suriye başta olmak üzere kademe kademe ateşi diğer bölgelere taşıyacağı da aşikardır. Özellikle Gazze'de gerçekleşen katliamlar ve Gazze'den başlayarak bugün Suriye sahasında Türkiye'yi doğrudan hedef alacak birtakım yapılanmaların olduğunu da biliyoruz. Bu manada da Türkiye'nin tüm milli güç unsurlarını seferber ederek, öncelikle iktidarın zaman zaman diline pelesenk ettiği iç cepheyi kuvvetlendirmenin, Türkiye'de milli güvenliğin şemsiyesi olarak iki kavramı, iki değeri görüyoruz: Bir hukuk devletini, iki işleyen demokrasiyi görüyoruz. Türkiye'de demokrasiyi kompartımanlara ayırarak işletebilme imkanınız yoktur. İktidara karşı en küçük eleştirileri bile bir varlık yokluk meselesi haline getirmiş, adeta bu keyfi düzenin kuvvetler ayrılığını hiçe sayan (demokrasi eşittir kuvvetler ayrılığı bilinci içerisinde bunu hiçe sayan bir anlayışla) yargıyı adeta yürütmenin bir aparatı haline getiren bu sistemi de reddediyoruz. Önümüzdeki süreç içerisinde Demokrat Parti olarak dün olduğu gibi bugün de Türkiye'nin üzerindeki bu kara örtünün atılması, milletimizin eşit fırsatlara sahip olması, herkesin hukukundan emin olduğu bir Türkiye'yi yeniden inşa edebilmek adına kimlik sağlarına hapsolmuş siyaseti yeniden merkezde, merkez sağda, en geniş ortak paydada toparlamanın gayreti ve mücadelesi içerisinde olacağız. Değerli basın mensupları, değerli dava arkadaşlarım, bugün Türkiye'nin farklı farklı yönlerden, özellikle son Erdoğan'ın ABD ziyaretiyle de ortaya çıkmış, bir yönüyle de Eskişehir'imizi ilgilendiren dünyada yeni yeni yapılanmaların, gelişmelerin olduğuna da şahit oluyoruz. Özellikle nadir elementler hususunun uluslararası küresel rekabette devletler arasında bir büyük mücadele sahası haline gelmiş olduğunu görüyoruz. Demokratik meşruiyeti zayıflamış hükümetlerin, arka kapılar arkasında kendi ülkelerinin birtakım menfaatlerini yabancı ülkelere sevk ederek kendi iktidarlarını sürdürme gayretleri içerisinde olduğunu bölgenin diğer ülkeleri üzerinden de okuyabiliriz. Ümit ve temenni ederiz ki Türkiye'nin sahip olduğu tüm bu yerel kaynaklar yine Türk milletinin refahı için işletilir, yine Türk milletinin geleceğini tahkim etmek için işletilir. Adeta kayıt dışılığın bir usul haline getirildiği, Türkiye'de yolsuzlukların bilinçli bir politikayla beraber adeta sistematik hale getirildiği bu sürecin sonucunda Türkiye'de yoksulluğun derinleştiğine şahit oluyoruz. Geçmişte de birkaç vesileyle ifade ettim. Türkiye'de tarihinde olmadığı kadar yolsuzluklar sistematik hale getirilmiştir. Sadece bir veriyi sizlerle paylaşsam, bütçenin 2024 yılında %62'si Kamu İhale Kanunu dışında keyfi olarak sarf edilmiştir. Yolsuzluklar, usulsüzlükler, öncelik sıralamalarının yanlış teşhis edilmesi dolayısıyla Türkiye kaynaklarını heba etmektedir. 23 yıldır öncelik sıralamalarının yanlış belirlenmesi dolayısıyla ve kötü niyetle, adeta bir kravatlı soyguna muhatap kılınarak Türkiye'nin kaynakları yağmalanmıştır. Kirli kaynaklarla siyaseti finanse edenler, yolsuzluğun kitabını yazmış olanlar bugün Cumhuriyet Halk Partisi başta olmak üzere muhalefetin kimi belediyeleri üzerinden kamuoyunda sureti haktan görünerek yolsuzlukla mücadele ettiklerini bir büyük utanmazlık içerisinde iddia da edebilmektedirler. Biz Demokrat Parti olarak Türkiye'nin içine sıkışacağı şu parantezi de reddediyoruz: "Bunlar gitsin, bunların yaptığı usulle biz yağmalayalım" anlayışını reddediyoruz. O nedenle, Türkiye'nin önümüzdeki süreçte bir arınmayla beraber Türkiye'de ifade ettiğim gibi işleyen bir demokrasiyi kurmak, işleyen bir hukuk düzenini kurmak Türk milletinin birliğinin, beraberliğinin en önemli teminatı olduğu kanaati içerisindeyim. Başta 2,5 yıldır uygulanan ekonomik programın bugün ortaya çıkardığı neticeye de vesileyle değinmek istiyorum. 2,5 yıldır TÜİK'in yanlış verileri üzerine kurgulanmış bu programın zaten netice alamayacağı o günden belliydi. Hükûmet, açıklanan enflasyon rakamlarıyla ortaya konulmuş hiçbir hedefi tutturamamıştır. Hükûmet, her vesileyle birtakım revizeler yaparak bu hedefleri tutturacağını iddia etmektedir. Türkiye, yanlış politikaların neticesi olarak küresel rekabette rekabet gücünü yitirmenin eşiğine gelmiştir. Özellikle istihdam yoğun sektörlerin en tepesinde bulunan tekstil sektörü başta olmak üzere, son bir yılda 300 binin üzerinde istihdam kaybı bu sektörde yaşanmıştır. Türkiye'deki reel sektör, hiperenflasyon eşiğine gelmiş ve maliyetlerin peşinden koşamaz hâle gelmiştir. Reel sektör, Türkiye'deki yatırımlarını tasfiye ederek bölgenin diğer ülkelerine, daha ucuz iş gücünün olduğu ülkelere doğru kaymaktadır. Türkiye'de işletmelerin kârlılık sorunu ortadayken, diploma verdiğimiz fakat bu büyük ülkenin üretim dişlileri hâline getiremediğimiz gençlerimiz, büyük bir yabancılaşmayla beraber geleceğini başka diyarlarda aramak mecburiyetinde kalmaktadır. Bir ahbap çavuş düzeninin ve kayırmacılık düzeninin devletten başlayarak ülkede hâkim olmasının maalesef doktorlarımız, mühendislerimiz ve yetişmiş pek çok sahadaki insan gücümüzün ülkeyi terk etmesine neden olduğu görülmektedir. Bir ülke için bundan daha büyük bir felaket yoktur. Türkiye'nin doğru bir istikamete gidebilmesinin yolu, bir iklim değişikliğinden geçmektedir. Bu iklim değişikliğinin temeli ise Türkiye'de siyasi iktidarın değişmesinden geçmektedir. Dünyanın yeni gelişmelere kapı araladığı noktada, Türkiye Cumhuriyeti Devleti'ne iktisadi alandan başlayarak yeni roller tanımlamak zorunludur. Demokrat Parti olarak, dünkü gibi, orta direğin yok edildiği ve dolayısıyla demokrasinin yok edildiği bu zemini yeniden kuvvetlendirmek adına, insanımızın kendi doğduğu topraklarda geleceğini arayabileceği bir Türkiye hayalini paylaşıyoruz. Doğru bir siyasi akılla buluştuğunda, bugün kronikleşen pek çok meselesini kendiliğinden çözebileceğini, doğru bir programla beraber de kısa ve orta vadede büyük bir bölgesel güç haline gelebilme imkânının olduğunu görüyoruz. Bugün kendi siyasi hedeflerine Türkiye'yi içe kapatarak götürmek isteyen bir siyasi iktidar var. Sandıktan bir daha kendi adına başarı yazamayacağını gördükleri için de bugün siyasi alanı darmaduman etmek adına, 3,5 aylık zindan mağdurlarından bunca yıl mağduriyet devşirenler, bir kez daha sözüm ona mağduriyet propagandası yaparak, Türkiye'de yolsuzlukla mücadele propagandası yaparak kendilerini de aklamanın gayreti içerisindeler. Ümit ediyorum ki önümüzdeki bu sancılı süreç, özellikle iktidar dışındaki muhalefetin tüm unsurlarının seçim sathında iş birliğinden daha önce, demokratik rekabet zeminini korumak için bugünden birtakım mücadele zeminlerini ortaklaştırması da büyük bir kritik öneme sahiptir. Buradan da ifade ettiğimiz gibi, Demokrat Parti olarak dün olduğu gibi bugün de milletin vicdan hizasında durarak, milletimizin çizdiği önceliklerle beraber siyaset yapmanın gayreti içerisindeyiz. Bu çürümüş siyasal düzeni değiştirmekten başlayarak, Türkiye'nin önümüzdeki süreçte demografik fırsat penceresine sahip olduğu gerçeğini de göz önüne alarak büyük bir değişimi de Allah'ın izniyle başlatacağız. Önümüzdeki süreçte çok daha fazlasıyla seçime kadar salonlarda, meydanlarda milletimizle hemhal olacağız. Milletimizin dertlerini, çiftçisinden ürettiğinin karşılığını alamayan sanayicilerimizden, esnaflarımızdan, 23 yıldır uygulanan siyasetle beraber 3 büyük kesimin tasfiye olduğuna da böyle bir dönemde şahit olduk. Çiftçilerimizden, köylülerimizden, esnaflarımızdan başlayarak, özellikle dar gelirli vatandaşımızın, emeklilerimizin yoksulluğun altında, yoksulluk sınırının altında bir yaşama mahkûm edildiğini görüyoruz. Bunu değiştirebilmek adına iktidarın elindeki imkanları maalesef, ülkenin kaynaklarını başka sahalara yönlendirerek, milyonlarca insana doğrultmamak için bunu da perdelediklerini görüyoruz. Önümüzdeki süreç, bu mücadele sahasının yine milletin önünde meydanlarda olacağı kanaati içerisindeyim. Bugün Türkiye'de hiçbir siyasi partinin tek başına %50+1'i sağlaması ne muhalefet için ne de iktidardaki AKP için mümkündür. Sayın Erdoğan, İmralı ile işbirliği yapmak mecburiyetinde kalmıştır. Muhalefet cephesinde bu işbirliği zemini hangi ölçekte olur? Farklı stratejilerle, farklı gruplaşmalarla olabilme ihtimali olduğu kadar, sözlerimin arasında önemsediğim en önemli husus şudur: Muhalefet açısından bugünden bu rekabet zeminini koruyabilmek adına bir diyaloğun geliştirilmesidir. Bunu çok önemsiyorum. Elbette, 2023 seçimlerinde ortaya çıkmış 6'lı Masa'nın da çok önemli bir fonksiyon gördüğü kanaati içerisindeyim. 2023'ün şartlarıyla bugün elbette değişen şartlar var. Siyasi partilerin pozisyonlanmalarından bu yaşadığımız güncel aktüel meselelere bakışına kadar farklılık olmakla beraber, önümüzdeki süreçte şartların icbar ettiği, mecbur bıraktığı bu doğal çerçeve dolayısıyla siyasi partiler gündemlerine mutlaka alacaklardır. Ancak ben, bundan daha fazlasını önemsiyorum: Türkiye'de rekabet zeminini koruyabilmektir. İlk defa çok partili siyasi hayat içerisinde, milletimizin elinden sandıkta iktidarları değiştirme yetisinin alınmaya çalışıldığına şahit oluyoruz. İktidarı değiştirme noktasında siyasi güç potansiyeli taşıyan tüm siyasi partilerin ve siyasi aktörlerin, önümüzdeki süreçte daha fazlasıyla tehdit altında olacağı inancındayım. Bütün bu açılardan bakınca, bu keyfi düzenin; hukuk tanımaz, kanun tanımaz, anayasa tanımaz ve anayasayı çiğneyerek yargıçlara talimat verildiği bir dönemi de hep beraber görüyoruz. Bu, herkesin bildiği bir sır mahiyetinde ama gözümüzün önünde gerçekleşiyor. Siyasallaşmış iddianamelerle ve milletimizin vicdanında karşılık bulmayacak soruşturmalarla, bu süreçte Ankara'yı adeta Moğol istilasından sonra gördüğü en büyük yağma hareketini icra etmiş olan Melih Gökçek dönemiyle ilgili hiçbir soruşturma açılmazken, bugün Sayın Yavaş'a, Sayın Mansur Yavaş'a çorba dağıttığı için soruşturma izni verildiğini görüyoruz. Trajikomik hadiseler bunlar. Bütün bunlar milletimizin gözü önünde cereyan ediyor. Ancak sizin sorunuzun merkezinde bulunan konu şudur: Önümüzdeki süreçte hangi ölçekte ve hangi şekil içerisinde olur bilmem ama seçim sürecine doğru ilerlediğimizde bu manada siyasi partiler kendi pencerelerinden de bakarak birtakım işbirlikleri ortaya koyacaklardır. Bir önceki seçimde olduğu gibi yine muhalefet büyük ölçüde tek bir çatı altında mı bir araya gelecek, yoksa farklı farklı gruplaşmalar içerisinde mi bir araya gelecek? Tek bir cumhurbaşkanı adayı etrafında mı bir araya gelecek, yoksa seçimin birinci turu için farklı farklı cumhurbaşkanı adaylarıyla mı mücadele içerisinde olacak? Bunları da önümüzdeki süreç gösterecektir. İktidarın, yerel seçimden itibaren tehditlerle muhalefetteki il belediye başkanlarını kendi safına katabilmek için yargı sopasını da kullanarak, devletin bütçe sopasını da kullanarak, havuç-sopa politikası içerisinde kendi safına çekmesinin gayreti var. Şöyle haritayı gözümüzün önüne aldığımızda, ülkenin özellikle Ankara'dan batısında iktidarın birkaç belediyesi var. Onun dışında daha çok muhalefet belediyeleri bulunuyor. 1994 yılında İstanbul Büyükşehir Belediyesi'ni adeta ele geçirme mantığı içerisinde, kazandıkları andan itibaren Türkiye'de oradan oluşturulmuş birtakım fonlarla kendi siyasetlerini dizayn ettiler. Şimdi bu manada belediyelerin ellerinden gitmiş olmasının kendi adlarına "İstanbul'u kaybetmek, Türkiye'yi kaybedeceği manasına gelir" diye Sayın Erdoğan zaman zaman ifade etti. Muhalefetteki belediyelerin bu manada sahip olduğu bütçe imkanlarını bile kullanmaktan, onun üzerine kısıtlar koymaktan, Büyük Millet Meclisi'nde farklı farklı düzenlemeler yaparak belediyelerin hareket sahasını daraltmaktan iktidarın bir temel stratejisi var. Bunu muhalefet belediyelerinin olduğu bölgelerde gözlemliyoruz. Ama maalesef, bütün bu kısıtlara rağmen milletimizin her şeye rağmen, asgari düzeyde de işleyen (işlemiş olsa) Türkiye'deki kamu düzeni içerisinde tanımlanmış maddi imkanlardan başlayarak, belediyelerimiz üstün bir performansı da göstermek mecburiyetindedir. Eskişehir'e benim gelmemden daha tabii bir şey olamaz. Eskişehirli sayılırım. Ben aslen Afyonkarahisarlıyım. Ama siyasi mücadelemiz içerisinde de başta Eskişehir, tüm bölgedeki dostlarımızla beraber çok yakın diyaloglarımız, hukuklarımız oldu. Askerliğimi bile Bozüyük'te yaptım, onu da ifade etmiş olayım. O açıdan her vesileyle görüyoruz, Eskişehir bölgemizin hem ekonomik olarak hem de başta üniversitelerimiz olmak üzere önemli bir çekim merkezi olduğunu. Dün de Büyükşehir Belediye Başkanımız Ayşe Ünlüce'yi ziyaretimizde ifade ettim. Eskişehir'imiz adeta Anadolu gibi, sinesinde Eskişehir'e gelmiş insanlarımızın geçmişini, kökenini sormadan kabul gösteren önemli bir sosyolojiye, iklime sahip. Bu da Eskişehir'imizin bu manada zenginleşmesine de vesile olduğunu görüyorum. Elbette siyasetin vazifesi, yerel yöneticiler de dahil olmak üzere, bulundukları mahalin potansiyelini ortaya çıkarmaktan geçer. Ümit ederim önümüzdeki süreçte Eskişehir'imiz de bu manada, geçmişte işte Türk Dünyası'nın Kültür Başkenti hüviyetiyle de pek çok önemli gündemleri yaşadı. Önümüzdeki süreçte Türkiye'nin parlayan yıldızı olarak daha fazlasıyla bir cazibe merkezi haline gelir ümidini ve temennisini paylaşmak istiyorum. Sayın AK Parti Genel Başkan Yardımcısı, Komisyon'dan çekilmemekle beraber İmralı'ya gidişi onaylamadığı ve o komisyonu üye vermeyeceğini ifade etti. Bugün komisyonda Cumhuriyet Halk Partisi devam ediyor. Bizler kendi gerekçelerimizi ortaya koyarak komisyondan ayrıldık. Ama muhalefetin genel bir tutumu var. Ortak paydada dün olduğu gibi bugün de tutumu var. Ama bugün işaret ettiğiniz bir ortak anlayışla beraber böyle bir tutum içerisinde olunmadı. Ama önümüzdeki süreçte mutlaka ifade ettiğim çerçeve içerisinde karşılıklı birbirinin rızasını bugünden siyasi partiler gözetmeli. O manada da önemli gelişmeler olacağı inancındayım. Gönlümüzü ister ki muhalefet partileri kendi aralarında değil, öncelikli olarak iktidara karşı büyük bir mücadele versin. O manada tabii ana muhalefet yüceliğiyle Cumhuriyet Halk Partisi'nin de üzerinde farklı sorumlulukların olduğunu ifade edebilirim. Bütün bu alanın büyük bir stratejiyle beraber topyekün neticeyi üretecek formülleri Türkiye'de milletimizin önüne, seçmenin önüne koymakta fayda var. Altılı Masa, milletimizin önüne bir oyun planı koymuştu. O manada pek çok eksik bıraktığımız alanlar dolayısıyla ve uzun süre iktidar olmuş rejimlere karşı sadece birkaç puanlık farklarla iktidarları değiştiremezsiniz. Adeta bir parti devletiyle yarışıyorsunuz. Kamunun imkanları, kamunun kaynakları, kamunun kolluğu, kamunun istihbaratı adeta bu mücadelede muhalefete karşı seferber edilmiş durumda. O açıdan da baktığımızda muhalefetin bu süreci işletirken iktidarın mücadele azmini de yok edecek, sandığın eşiğine bile getirmeden kaybedilmişlik psikolojisine sokma stratejisini bugünden ortaya koyması kanaati içerisindeyim. O açıdan zaman zaman muhalefet partilerinin, Cumhuriyet Halk Partisi'nin, elbette karşılıklı olarak ortada bir yanlış buluyorlarsa birtakım değerlendirmeler yaparlar. Ama Demokrat Parti olarak biz, eğer bu noktada farklı düşüncelerimiz varsa, bunun da kanalları vardır. İlla bunları kamuoyu önünde ifade etmenin gerek olmadığı kanaati içerisindeyim. Ama elbette siyasi parti, hitap ettiği sosyoloji, seçmen yapısı itibarıyla zaman zaman farklı bir pozisyonlanma da yapabilir. Çok temel düşüncemi ifade ettim. Son 23 yılda kaybeden üç büyük toplumsal kesim var. Bunların başında emeklilerimizden başlayarak dar gelirli vatandaşlarımız geliyor. İşleyen bir demokratik düzenin olması çok kıymetlidir. TÜİK'e yalancı dediğim ve sahtekâr dediğim için TÜİK beni mahkemeye verdi ve tazminat kazandı. Türkiye'de sağlıklı bir enflasyonla mücadele programı işletilecekse, ki bunu tekrar ifade etmek isterim, öncelikli olarak emeklilerimizden başlayarak ücretli çalışanların yanlış hesaplar dolayısıyla kaybettiği refah payının, yine emeklilerimizden başlayarak çalışanlara iade edilmesinden geçtiği kanaatindeyim. Adeta vatandaşımızı yoksulluğa mahkûm ederek, sosyal yardımlarla sadakatini satın almak için bir program uygulanıyor. Bu, bir tercih meselesidir. Türkiye'de bu yolsuzluk ve yağma düzeni olduğu müddetçe, ülkenin kaynakları bilerek ve istenerek farklı alanlara kaydırılırken, kirli kaynaklarla siyasetlerini finanse etmek için bu yapılanmaları yaparken, öbür tarafta emeklilerimize, müsaade ettikleri kadar hakka, hukuka ve refaha razı olmamız telkin ediliyor. Bütün bunların karşısındayız. Bu büyük ülkede bir ülkenin gelişmişliğinin en önemli göstergesi, emeklilerinden başlayarak dezavantajlı gruplara nasıl muamele ettiğiyle alakalıdır. O açıdan inanıyorum ki başta enflasyon rakamlarının düzeltilmesi, ama onun ötesinde, ülkede yaşanmış bu enflasyon süreciyle, "nas politikası" dediğimiz süreçle beraber sadece emeklilerimiz değil, bugün öyle bir domino taşı etkisiyle bir dalga geliyor ki işletmelerin artık kârlılıklarını yitirdiği, rekabet gücünü kaybettiği, kapanma eşiğine geldiği böyle bir dalganın da içerisindeyiz. Ancak emeklilerimizin yaşadığı bu refah kaybını bu anlayışla telafi etme şansımız yoktur. İktidar, bütçe açığını kapatabilmek için sürekli olarak farklı vesilelerle vergiler icat ediyor. Dolaylı vergiler üzerinden, özellikle emeklimizle birlikte Türkiye'de orta sınıfın bilinçli bir politikayla yok edildiğine şahit oluyoruz. Orta sınıf aynı zamanda demokrasi adına da demokrasinin orta direğidir. Bizler, dün olduğu gibi bugün de orta direğin kuvvetlenmesini toplumsal istikrarımızın, toplumsal birlikteliğimizin en önemli direği olarak düşünüyoruz. Önümüzdeki süreçte Büyük Millet Meclisi'nde de muhalefet partileri bu manada bütün teklifleri ortaya koymuş olmasına rağmen, iktidarın bütün bunları reddederek bildiğini okuduğuna da şahit olduk. O açıdan iktidarın bu anlayışı devam ettiği sürece, emeklilerimizin de şapkasını önüne koyarak, uzunca bir zaman emeklilerimizden de çok önemli siyasal destek aldılar, kendilerini yoksullaştıran politikalara sahip iktidarı ödüllendirerek yol alamayacağı kanaatindeyim. Tek başına iktidar dönemleriyle bile mukayese etsek, bugün tabii Türkiye farklı bir durumda. Adeta bir Cumhurbaşkanlığı Hükümet Sistemi'ne itirazımızın da temel kaynağı budur. Bugün de itiraz etmemişiz. 1947 Demokrat Parti’nin 1. Büyük Kongresi’nde siyasi tarihimize Hürriyet Misakı olarak geçmiş. O belgede de itiraz etmişiz. Devlet Başkanlığı ile parti başkanlığının bir kişinin uhdesinde olmasının ortaya çıkartacağı yanlışlıklara itiraz etmişiz. Bugün bunu yaşıyoruz. Demokrasiye, hukuk devletine inançlarının olmadığını bugün yaşanan hadiseler zaten bir turnusol testine tabi tuttu. Lehlerine işliyorsa demokrasi kabulleri, lehlerine işliyorsa hukuk devleti fikri kabulleri; ama aleyhlerine işliyorsa bütün bunları reddedebilme eşiğine geldiler. İşlerine geldiği zaman zaman Menderes, Demokrat Parti demişlerdir. Ama işlerine gelmediği zaman "bizden önce ne yapıldı?" demişlerdir. Bugün, bundan 64 yıl önce işte İmralı Adası Yassıada ile birlikte o kötü dönemin sembolü halindeyken bir kez daha millet iradesinin terörist başının ayağına gönderilerek bir kez daha katledildiğine zaten şahit olduk. O açıdan baktığımızda iktidarın elindeki siyasi ihtisabı toplumsal mekanikle beraber bir toplumsal tabanı tutmaya çalıştığını görüyoruz. Kamu kaynaklarını, işte yakın zamanda Eskişehirimizde de birtakım tartışmalar, değerli il başkanımızın da yaptığı açıklamalar var. İktidarın yedeğindeki birtakım vakıflara kamunun kaynaklarının, otopark alanı olarak nasıl tahsis edildiğini konuşuyoruz. Böyle bir düzen içerisindeyiz. O açıdan iktidarın belirli bir ölçekte bir varlığı var. Ama bugün artık o ölçek yetmiyor ki İmralı'daki terörist başıyla işbirliği yapma ihtiyacı içerisine girdiler. Çünkü bu sistemde işte bizler 2023’te %48 oy aldık ama seçimi kaybettik. Yani bu seçimin dengesi biraz böyle. O açıdan ben iktidarın artık vatandaştan ümidi kestiği kanaati içerisindeyim. Bir de büyük bir kibirle beraber emeklilerimizden başlayarak tüm toplumsal kesimlere "Ya bu zamana kadar işte gördüğünüzle idare edin" gibi bir kibirle tavır sergilendiğine şahit oluyoruz. Tüccarlarımıza "bu zamana kadar kazandıklarınızla idare edin" denilmekte. Kimse Karlıdağ'dan karı bağışlamıyor. Bir lütufmuş gibi iktidar bunları sunmaya çalışıyor. Ama ben önümüzdeki süreçte sadece, elbette siyaseten durduğumuz yer belli. İktidarın söyleyecek sözünün bittiği kanaatindeyim. Bir 5 yıl daha Sayın Erdoğan'a iktidar verilmiş olsa Türkiye'nin önüne hangi alanda, hangi tasavvuru, hangi hayali koyacak? Ben de açıkçası merak ediyorum. İktidar sadece ve sadece bir kişinin ve onun ailesinin iktidarını devam ettirmesinin üzerine odaklanmış. O açıdan 86 milyon kaderini bir kişinin kaderine bağlayamaz."

Bu Millet Size Sandıkta Gereğini Yapar! Haber

Bu Millet Size Sandıkta Gereğini Yapar!

Demokrat Parti Eskişehir İl Başkanlığı tarafından düzenlenen haftalık basın toplantısında Eskişehir ve ülke gündemleri değerlendirildi. Haftalık olağan basın toplantısında konuşan Demokrat Parti Eskişehir İl Başkanı Hüseyin Özcan şu ifadeleri kullandı; "Türkiye gündemi; iktidar hesaplarını devam ettirmek isteyen İktidar Partisi ve yandaş Milliyetçi Hareket Partisi'nin, Türkiye'nin son 50 yılında yaklaşık 50 Bin şehit verdirtmiş, müebbet hapisle cezalandırılmış bir terörist başının, bir çocuk katilinin, bir asker katilinin, polis katilinin, öğretmen katilinin, doktor, hemşire katilinin, o bölgede yol yapmaya çalışan karayolları personelinin, işçinin, memurun katili bir adamı, kendi iktidar hevesleri için, kendi iktidar beklentileri için, meclise gidip toplantı yaptılar. Arkasından da "Biz İmralı'ya gidelim, bu terörist başı ile, yani Milliyetçi Hareket Partisi liderinin söylemleriyle tırnak içinde söylüyorum kurucu önderle oturalım, Türkiye'nin geleceğini, terörün geleceğini konuşalım" dediler. Fakat biz bu karardan önce eleştirildik, Demokrat Parti olarak. Denildi ki: "O komisyona girmeyelim". Fakat bizim tavrımız ilk günden itibaren açıktı. Biz dedik ki: "Eğer bu komisyondan İmralı'ya gidip PKK lideriyle, PKK'nın kurucusuyla, katille bir araya gelmeyiz". İlk baştan beri hedefimiz ve kararımız buydu. Bu kararımızı net bir şekilde sürdürdük. İlk açıklayan da, bu komisyon toplantısından önce açıklayan da Sayın Genel Başkanımız Gültekin Uysal'dı. Dedi ki: "Gazi Meclis, Gazi Meclis terörist başının ayağına gidemez" dedi. Bu Gazi Meclis ki Kurtuluş Harbi'nde top seslerinin Ankara'dan duyulduğu zaman bile yerinden kıpırdamamış bir Gazi Meclis'tir. Türkiye'de, Türkiye'de bir savaş mı var ki biz savaşın bir tarafıyla gidip uzlaşalım, anlaşalım? Ne oldu? İHA'larla, SİHA'larla daha dün içtiği sigaranın, giydiği ayakkabının markasına, numarasına kadar bilirken ne olduk? Ne oldu? Erzurum'da ip atanların ipi hala Erzurum Meydanı'nda duruyor. "Altaylar'dan Tuna'ya" diye türkü söyleyenler meğer "Kandil'den İmralı'ya" diye türkü söylerlermiş, marş söylerlermiş. Erzurum Meydanı'nda nutuk atıp, mecliste ifadelerini değiştirenler... Bu, bu iki parti artık, Adalet Kalkınma Partisi ve Milliyetçi Hareket Partisi bu memleketin beka sorunu haline gelmişlerdir. Bugün eğer siz, Türkiye'de hiçbir sorunu konuşmazken, işçinin, memurun, emeklinin, çiftçinin, köylünün yanında olmazken, siz kalkıp terörist başıyla iş tutmaya kalkarsanız, bu millet size sandıkta gereğini yapar. Buradan daha önce de söyledim. Ben Eskişehir'de en az 30 şehit cenazesine katılmış bir il başkanıyım. Her şehit cenazesinde protokolü izliyorum. "Şehitler ölmez, vatan bölünmez" diye nara atanlar meğer naralarını "Şehitler ölebilir, Apo da çıkabilir" diye değiştirmişler. Bu milletin sokağa inip de yüzüne bakacak haliniz kalmamıştır. Türkiye'yi bulunduğu yerden başka bir yere evirme imkanınızı elinizden alacağız. Hadi bütün bunlardan sonra, hadi bütün bunlardan sonra bir seçim yapın bakın. Hadi bir milletin önüne, milletin iradesine kendinizi bir koyun bakalım. Yıllarca bu şehit cenazeleri üzerinden prim yaptınız. Yıllarca şehit cenazeleri üzerinden oy devşirmeye çalıştınız. Gelinen nokta ne? Gelinen nokta, birileri de bir zamanlar hatırlarsanız şehitlere kelle demişti. Gelinen noktanın şimdiki noktadan hiçbir farkı yoktur. Tekrar söylemek istiyorum: "Altaylar'dan Tuna'ya" diye marş söyleyenler şimdi "Kandil'den İmralı'ya" diye marş söylüyorlar. Bunun artık affedilir bir tarafı yoktur. "Her şeyi vatandaşa sorarız" diyorsunuz, hadi bunu da bir vatandaşa sorun da görelim bakalım. Bu çok acı bir durumdur maalesef. Şimdi bütün bu acı durumdan hariç Türkiye'nin başka sorunları var, hiç bunları konuşmuyoruz. Mesela dün haberlerde Eskişehir'de bir yazı vardı. Yazıda diyordu ki: "Eski Milletvekili Hasan Murat Mercan Etik Kurul üyesi oldu". Bakın, Etik Kurul üyesi olmuş. Bakın, bu Etik Kurul üyesi olan kişi kimdir? 2 dönem Eskişehir milletvekilliği, bakan yardımcılığı, Japonya ve Washington'da büyükelçilik. Damadı bakan, yeğeni Merkez Bankası Başkanı. Emekli olduğu yaş haddinden... Bugün yaş haddinden bir memur emekli olsa tekrar görevine dönemiyor. Yaş haddinden emekli olan bu arkadaş Etik Kurul üyeliğine getiriliyor. Yani ne kadar etik bir hareket, değil mi? Ne kadar etik bir hareket? Yani Türkiye'de liyakat sahibi olmanın, yaş almanın, efendim birtakım şeyleri başarmanın karşılığı yok. Ama AKP'li olursanız milletvekili de olursunuz, bakan yardımcısı da olursunuz, büyükelçi de olursunuz, damadınız bilmem ne olur, oğlunuz kaymakam olur, bir şey olur. Siz 66-67 yaşında Etik Kurul üyesi olursunuz. Yahu arkadaşlar, rahmetli Necati Kurul'un çok güzel bir lafı vardı. Derdi ki: "Allah ömrü hayatınızı müzdad-ı kiram buyursun" derdi. Yani hayatınız boyunca şan, şöhret içinde olun demektir karşılığı. Anneleri bu arkadaşları şan, şöhret içinde olsunlar diye doğurmuşlar. Partileri de bunları, bunlardan başka hiç kimse yokmuş gibi getirmişler tekrar tekrar tekrar bir yerlere koyuyorlar. Yahu buradan düşündükçe aklıma şu geliyor: Hep siz bir şey olacaksanız, bu partinin emekçisi gençler, bu partinin emekçisi kadınlar, bu partinin emekçisi partilileriniz ne zaman bir yere gelip de sizden fırsat bulup bir şey olacaklar? Ey Etik Kurul üyesi! Yaptığınız hareket ne kadar etiktir? Bunu bir açıklayın lütfen."

İl Başkanı Özcan: ''Artık Bu Hükümet 'Topal Ördek' Olmuştur Haber

İl Başkanı Özcan: ''Artık Bu Hükümet 'Topal Ördek' Olmuştur

Demokrat Parti Eskişehir İl Başkanlığı tarafından düzenlenen haftalık olağan basın toplantısında Eskişehir ve ülke gündemlerine ilişkin değerlendirmelerde bulunuldu. Demokrat Parti Eskişehir İl Başkanı Hüseyin Özcan düzenlediği basın toplantısında şu ifadeleri kullandı; ''Sayın Cumhurbaşkanının bir Amerika seyahati oldu. F-35'ler konuşuldu. F-16'lar konuşuldu. S-400'ler konuşuldu. Kırk üç milyar dolarlık bir doğalgaz sözleşmesi imzalandı. Bunlar hep bizim verdiklerimiz. Peki, bunun karşılığında ne aldık? Hiçbir şey almadık. Sadece “meşruiyet aldık” diye konuşuluyor. Şimdi, 2023 seçimlerini bizzat yaşamış, aktif olarak çeşitli toplantılarda konuşmalar yapmış, Millet İttifakı çerçevesinde çalışmış bir il başkanı olarak hepimizin hatırlayacağı bazı şeyler yaşadık. Karadeniz’de iki defa gaz bulduk. Hatta bulduğumuz gazların toplamı, Türkiye’deki tüm hanelere yirmi yıl yetecek bir doğalgazdı. Meğer bulmamışız, doğalgazı satın almışız. Üstüne üstlük, Amerika’dan alacağımız likit doğalgaz yani sıvılaştırılmış doğalgaz dünyanın en pahalı doğalgazıdır. Doğalgaz aldığımız firmanın Güney Kıbrıs kökenli ve İsrail menşeli olması da bizi ayrıca düşündürmektedir. Şimdi, yaklaşık üç milyar dolar civarında bir parayı F-35 almak için Amerika’ya verdik. Yıllar önce verdik. Ancak buna karşılık uçakları alamadığımız gibi hâlâ pazarlık aşamasındayız. Bize ne verecekler, onu da bilmiyoruz. Ancak Türkiye’de enteresan işler olmakta. Dünün muhafazakârları, dünün din istismarcıları Amerikan emperyalizmiyle beraber iş tutmakta. Dünün ülkücüleri, milliyetçileri ise “TRÇ” diyerek —yani Türkiye, Rusya, Çin diyerek— Mao’cu ve Lenin’ci ülkelerle iş tutmak istemektedirler. Yani şöyle baktığımızda Türkiye nereye evrilmiş? Türkiye nerelere gelmiş? Demek ki yıllardır hamasi söylemlerle, milliyetçilik ve din üzerinden siyaset yapanlar bugün emperyalist ve komünist ülkelerin peşinden gitmeyi, onlarla beraber iş tutmayı normalleştirmeye çalışmaktadırlar. Ayrıca “Terörsüz Türkiye” adı altında bir tiyatro sergilenmektedir. Burada neden “tiyatro” diyoruz? Çünkü verilecekler zaten verilmiş, sözler çoktan söylenmiştir. Sadece bunu resmileştirmek için bir tiyatro, bir kumpanya düzenlenmektedir. İşin sonunda biz, Abdullah Öcalan denen katilin serbest bırakılacağını biliyoruz. Bugün Türkiye Cumhuriyeti Devleti’nin, Türkiye Büyük Millet Meclisi’nde milletvekillerinden oluşturulan “Terörsüz Türkiye Komisyonu” —evet, hepsi milletvekili— terörist başının ayağına, İmralı Adası’na gidecektir. Evet, bizim de bir milletvekilimiz var. İzmir milletvekilimiz Sayın Haydar Altıntaş da Demokrat Parti’yi temsil eden o komisyonun içindedir. Ancak bizim kararımız nettir: Eğer Meclis’ten bu komisyonla ilgili bir İmralı ziyareti kararı çıkarsa, Demokrat Parti o komisyonu terk edecektir. Dolayısıyla siyasi partiler halkın oylarıyla temsil edilmektedir. Ama bugüne kadar milliyetçilik üzerinden, şehitlerimiz üzerinden oy devşirmeye çalışanların hâli içler acısıdır. Bir anketi takip ettim. Ankette, toplam seçmenin yüzde yetmişi erken seçim talep etmektedir. Artık bu hükümet “topal ördek” olmuştur. Bu hükümet derhâl bir erken seçime gitmelidir. Hatta gerekirse bir erken yerel seçime gitmek durumundadır. Çünkü Türkiye’de artık seçilen hiç kimsenin bir garantisi yoktur. Mahkemeler yanlı ve taraflı kararlar almaktadır. Bugün düşünün, Cumhuriyet Halk Partisi gibi ana muhalefet partisinin İstanbul’da iki tane il başkanı vardır. Bunu hangi mantık açıklayabilir? Bunu açıklayacak tek mantık, mevcut iktidar mantığıdır. Siyasi partilerde kongrelerin şartları ve kuralları bellidir. Kongre yapma şartlarına haiz olduğunuzda seçim kuruluna müracaat edersiniz. Seçim kurulu şartlarınızın uygun olduğunu gördüğünde size en az 15 günlük bir süre verir ve hâkim nezaretinde seçime gidersiniz. Seçim sonrası, kazanan aday seçim kurulu tarafından gerekli incelemeler ve şartlar sağlandıktan sonra üç gün içinde mazbatasını alır ve görevine başlar. Şimdi arkadaşlar, mazbata almanın bir anlamı kalmamış durumda. Siz ne yaparsanız yapın, 25 kere de seçim yapsanız, 25 kere kazansanız bir sulh hukuk mahkemesi sizin hakkınızda dava açarak başkanlığınızı elinizden alabilir. Ancak şunun farkında değiller. Seçimleri Yüksek Seçim Kurulu yapar ve Yüksek Seçim Kurulu’nun aldığı kararlar üzerinde başka bir karar yoktur. Bu kararlar başka bir mahkeme tarafından değiştirilemez. Ama Türkiye’de maalesef hukukun üstünlüğü değil, üstünlerin hukuku geçerlidir. Bu yüzden artık seçilen herkes bir sabah görevinden alınmış, bir sabah başkanlığı elinden alınmış şekilde hayatına devam etmektedir. Ancak bu böyle gitmeyecektir arkadaşlar. Bu Yüce Millet, bu necip Türk milleti elbette buna bir şekilde “dur” diyecektir. Şimdi, bir süredir iktidar tarafında elektronik oy kullanılmasıyla ilgili birtakım çalışmaların denendiği söyleniyor. Biz elektronik oy istemiyoruz arkadaşlar. Biz parmak boyası istiyoruz! Oyunu kullanan herkes parmağını boyatsın. Neden istiyoruz? Çünkü biz bu hükümetin yaptığı seçimlere güvenmiyoruz. Güvenmemekte de haklıymışız ki, Amerikan devlet başkanı Trump bile “Seçimlerde en iyi hileyi sen bilirsin.” dedi. Amerika’nın bile bildiği bir şeyi bizim bilmememiz mümkün değil; zaten yaşadık. 2017 referandumunda yaşadık. Trafoya giren kedilerde yaşadık. Mühürsüz pusulalarda yaşadık. Yaşadık da yaşadık. Dolayısıyla, bir parmak boyasından öte bir seçim garantisi Türkiye’de yoktur. Biz parmak boyasını istiyoruz."

İl Başkanı’nın Görevden Alınması Tam Bir Hukuk Garabetidir Haber

İl Başkanı’nın Görevden Alınması Tam Bir Hukuk Garabetidir

Demokrat Parti Eskişehir İl Başkanlığı tarafından düzenlenen pazar toplantısında İl Başkanı Hüseyin Özcan ülke ve şehir gündemlerine ilişkin değerlendirmelerde bulundu. DP Eskişehir İl Başkanı Hüseyin Özcan basın toplantısında şu ifadeleri kullandı; "Türkiye çok enteresan şeyler yaşadı. İstanbul’da Cumhuriyet Halk Partisi İl Başkanı’nın görevden alınması tam bir hukuk garabetidir. Çünkü Türkiye’de Yüksek Seçim Kurulu’nun verdiği ya da aldığı kararların üzerine başka bir karar almak mümkün değildir. Ama buna rağmen, ağzı olan herkes konuştu. Bu seçimleri yapmaya yetkili olan Yüksek Seçim Kurulu’ndan ise şu ana kadar tek bir ses çıkmadı. İl kongrelerinin nasıl yapıldığını bilmeyen bir iktidar var. Çünkü onların il kongreleri şöyle yapılır: Kaç delegeleri varsa eksiksiz oy kullanmış gibi gösterilir. Bir il başkanını da genel başkanları atar. Herkes de kabullenmiş görünür. Yani iktidar partisinde demokrasi aramayın arkadaşlar. İnşallah bu yanlıştan dönülür. Buradaki kaygımız şudur arkadaşlar. Burada Cumhuriyet Halk Partisi’ni savunmak elbette bana düşmez. Ancak biz de 31 Mayıs 2025 tarihinde bir kongre yaptık, mazbatamızı aldık. Demek ki bizim mazbatamız da her an elimizden alınabilir, yeniden kongre istenebilir. Seçilmiş olanların bile Türkiye’de bir garantisi yok. Ama buna rağmen iktidar, bu tür oyunlarla, bu tür algı yönetimleriyle bir şekilde ekonomiyi iyiymiş gibi göstermeye çalışıyor. İnsanların yaşam sıkıntılarını görmezden geliyor. İnsanların türlü eziyetlerle nasıl yaşadığını bilmezden geliyor. On altı, on yedi bin lira maaşla, yirmi iki bin lira asgari ücretle insanların nasıl yaşadığını görmezden geliyor. Bir ülke düşünün ki… Zengin topraklara sahip, her türlü sebze ve meyveyi yetiştirme imkânı olan bir ülkede insanlar bu yaz meyveye ulaşamadılar arkadaşlar. İnsanlar çocuklarına meyve yediremediler. Bunun da karşılığını herhalde yapılacak ilk seçimde vatandaşlarımız verecektir. Eskişehir’e geldiğimizde… Yarın okullar açılacak. Çocuklarımız, birinci sınıflar geçen hafta başladılar okula. Çocuklarımız okullarına devam edecekler. Ama yine bu sene de hasarlı okullar, yine bir öğün yemek veremediğimiz çocuklarımız, yine 23 senede bilmem kaç kez değişmiş bir eğitim sistemiyle; “yeni formasyon” dedikleri şekilde tekrar tek tip önlük… Yani ailelere ekstra bir masraf daha yüklemekten kaçınmadılar. Dün de Türkiye tarihinin gelmiş geçmiş en kötü Millî Eğitim Bakanı eğitim sisteminin “4+4+4” yani yıllarca dayattıkları sistemin uygun olmadığını, belki de önümüzdeki sene değiştirebileceklerini söyledi. Tahmin ediyorum bu eğitim sistemi 23 yılda sekizinci ya da dokuzuncu kez değişmiş olacak. Eskişehir’de birçok şikâyet duyduk. Velilerimiz, devlet okullarından istenen paralardan yakındılar. Bugün vatandaş, anayasal hakkı olarak ücretsiz eğitime sahipse; “şu kadar derslik yaptık, bu kadar okul yaptık” diyen iktidar, o okulun kapısına bir güvenlik görevlisi, binanın içine bir temizlik görevlisi koyamadı. Ben ilkokulu bitireli 45 seneden fazla oldu. O zamanlar Türkiye’nin okullarında kadrolu müstahdemler vardı. Yani temizlik görevlileri vardı. Ama şimdi bu temizlik görevlilerinin, güvenlik görevlilerinin parasını okula çocuğunu kaydettirmeye gelen velilerden istiyorsunuz. Türkiye’de eğer Millî Eğitim Bakanlığı bütçesi en düşük bakanlıklardan biriyse, bütçesi Diyanet İşleri Başkanlığı’nın altındaysa, artık gerisini siz düşünün. Eskişehir’de madene karşı bir direniş var arkadaşlar. Bugün, bütün dünyada olduğu gibi ülkemizde ve şehrimizde de bir su sıkıntısı varsa, bir maden şehrin kullandığından daha fazla su tüketiyorsa ve iktidar buna göz yumuyorsa, müsaade ediyorsa… Buna rağmen çevre ve şehircilik yetkilileri çıkıp “Marulunuza, maydanozunuza bir şey olmayacak, merak etmeyin” diye akıl dışı beyanatlar veriyorsa, Türkiye’de tuz kokmuştur. Başka da bir şey kalmamıştır. Su en kıymetli hazinemizdir. İzmir’de gece 23.00’te sular kesiliyor, sabah 05.00’te kadar su yok. Eskişehir’de Porsuk’un kuruduğunu artık biliyoruz. Eskişehir’de Sakarya’nın kuruduğunu artık biliyoruz. Buna rağmen henüz bir önlem alınmamış. Ama AKP’nin idarecileri gidiyor, Sakarya başında poz veriyorlar. Poz vermeyeceksiniz, ne yapacaksanız bir an önce tedbir alacaksınız. Burada bir hususu daha söylemek isterim. Devlet Su İşleri, artık kuyulardan su çıkarılmasına bir düzenleme getirmek zorundadır. Türkiye’de vahşi sulamadan damlama sulamaya geçiş için gerekirse destekler verilmelidir. Bugün Eskişehir’in çevresinde, köylerinde, DSİ’nin verdiği izinlerle 200-300 metreden su çıkaran kuyular açılıyor. Daha önce Konya’da gördüğümüz obruklar artık Eskişehir sınırlarına girmiştir. Arkadaşlar, su hayattır. Susuz hiçbir şey yapılamaz. Ancak yetkililer, sanırım “saraydan talimat gelmeden hareket etmeyiz” mantığıyla bekliyor. Ama devlet böyle idare edilmez. Bir an önce akılcı projelerle, çalışmalara başlanmak zorundadır. Türkiye’nin buğday ambarı olan, sebze-meyve ambarı olan bu topraklarda, vahşi sulama devam ederse birkaç yıl sonra sulayacak su kalmayacaktır. Dolayısıyla tedbir ve önlem şarttır.”

En Büyük Vatana İhanet Suçunun Yıldönümü Haber

En Büyük Vatana İhanet Suçunun Yıldönümü

Demokrat Parti Eskişehir İl Başkanlığı tarafından 27 Mayıs darbesinin yıl dönümü dolayısıyla bir basın açıklaması yapıldı. DP İl Başkanı Hüseyin Özcan tarafından yapılan açıklamada şu ifadelere yer verildi; "Türk siyasi tarihinde gördüğü en büyük organize suçun, Vatana karşı örgütlü ihanetin, Millete karşı ilk terör eyleminin yıldönümüdür 27 Mayıs. Bu Aziz Millet, millî mücadelede "zor"a galip gelmişti. 27 Mayıs ise mağlup olan "zor"un, "zorba"larla rövanş girişimiydi. Kendisinden sonraki tüm "organize kötülük"lere emsal olmuş, zorbalara cesaret vermiş bir cürüm hareketiydi 27 Mayıs Darbelerin, darbe hayallerinin, zoru araç bilenlerin emsali idi. Milleti kendi isteklerine razı edemeyen bir şebekenin silahla rızasını gaspetmesiydi. Toplu halde bir 'görevi kötüye kullanma' eylemiydi 27 Mayıs. 1960 yılında Türkiye'de darbelere, organize tüm kötülük ve vesayetlere emsal olmuş darbe, Türk Silahlı Kuvvetlerine mensup bir avuç cuntanın, bir avuç cumhuriyet ve millet düşmanının cürmü idi. Zira bu dar suç şebekesi, Milletimizin 10 yılda kat ettiği mesafeden, Milletimizin hürriyetlerine ermesinden, haklarını temin etmesinden, kalkinmadan ve demokrasi fikri ile güçlenen bir cunhuriyetten rahatsızdı. Açıklamaları, beyanları ve hatta darbeyi ilanları dahi cumhuriyetten, hürriyetten bahsetse de aksine bu şebeke Demokrat Parti iktidarına darbe yapıyor görünse de Demokrat Parti ile temsil edilen milletin iktidarına darbe yaptı. Ülkenin kalkınmasını durdurma talimatı almış ve hırsları ile tüm memleketi ateşe atmış bu şebeke muhakkak ki emir aldıkları mahfillere bağlılıklarını ispat etmek için bu ülkenin seçilmiş başbakanını, bakanlarını idama yolladı. Hayatları boyunca dış düşmana karşı tek bir kurşun bile atmamış cuntacılar, milletin iradesine alçakça namlu çevirdi. 27 Mayıs'ta silahların arkasına sığınarak Milletin iradesini sorgulayan, sonra yargılayan bu suç örgütü bedenlerin fani, fikirlerin baki olduğunu unutacak kadar kördü. Nitekim bugün bu darbeciler telin edilirken, bir Millet ve memleket bu ihanetin mesullerine ilenirken Demokrat Parti'yi, iktidarını, şehit başbakanımızı, bakanlarını rahmet ve minnetle anıyor. Nitekim bugün o darbecilerin isimleri anılmazken Demokrat Parti'nin şerefi ile, onuru ile Milleti için idamı dahi göze alan isimleri abide birer şahsiyet olarak yaşıyor. Buradan bir kez daha ilan etmek isteriz ki; darbelerle mücadelenin yolu daha fazla demokrasi ve işler bir adalet mekanizmasıdır. Bugün yeniden gündeme sokulan 'Yeni Anayasa' lakırdıları üzerine Türkiye'nin bir 'yeni'ye değil işleyecek bir demokrasiye ve işletilecek bir anayasaya ihtiyacı olduğunu hatırlatmak isteriz. Demokratik olan bir metin değil zihniyettir. Kısaca ülkemizden darbelerin izlerini silecek, darbelere ve her türlü vesayete tevessülü engelleyecek olan demokrasi kültürüdür. Tartışılması gereken şey metinler değil o metinleri kaleme alan zihinler, uygulayacak bireylerdir. Bu duygularla 1960'taki suç şebekesini bir kez daha lanetliyor, başta partimizin kıymetli isimleri, darbenin gerçekten mağduru olmuş abide şahsiyetlerini rahmetle anıyor, çelikten bir irade ile darbeci çeteyi yok varsaymış 3. Cumhurbaşkanımız, kurucu genel başkanımız Celal Bayar'ı, darbecilere karşı verdikleri milli mücadelede milleti için korkmadan şehadete yürüyen Başbakanımız Ali Adnan Menderes'i ve aziz bakanları Fatin Rüştü Zorlu'yu, Hasan Polatkan'ı şükranla, minnetle ve rahmet duaları ile anıyoruz. Ve bugün vesilesiyle bir kez daha Sayın Genel Başkanımız Gültekin Uysal'ın 27. Yasama Döneminde verdiği kanun teklifindeki taleplerini yineliyor, darbecilerin isimlerinin kamusal alanlardan silinmesi adına buradan çağrıda bulunuyoruz."

Demokrat Parti'de Hüseyin Özcan Adaylığını Açıkladı Haber

Demokrat Parti'de Hüseyin Özcan Adaylığını Açıkladı

Demokrat Parti Eskişehir İl Başkanlığı tarafından düzenlenen haftalık basın toplantısında mevcut başkan Hüseyin Özcan 31 Mayıs 2025 tarihinde yapılacak kongre için adaylığını açıkladı. Demokrat Parti Eskişehir İl Başkanlığı tarafından düzenlenen haftalık basın toplantısı İl Binasında GİK Üyesi Muammer Fevzi Yalçın, İl Başkanı Hüseyin Özcan, İlçe Başkanları ve partililerin katılımı ile gerçekleştirildi. Basın toplantısının açılış konuşmasını yapan Demokrat Parti Eski Milletvekili ve Genel İdare Kurulu Üyesi Muammer Fevzi Yalçın il kongresi hazırlıklarının tamamlandığını ve altı ilçenin kongresinin gerçekleştirilerek yasal delege sayısına ulaşıldığını söyledi. Genel Başkan Gültekin Uysal ile yapılan görüşmede, bu ay içinde İl Kongresinin tamamlanması yönünde bir istek olduğunu ve seçim kurullarından onayların alınarak kongrenin yapılacağı yerin tahsisinin sağlandığını ifade eden GİK Üyesi Yalçın İl Kongresinin 31 Mayıs 2025 Cumartesi günü yapılmasına karar verildiğini söyledi. Kongrede oy kullanacak hazirun cetvelinin partide askıya çıkarıldığını ifade eden Yalçın, herkesin bu listeyi görme hakkı bulunduğunu ve aday olmak isteyen herkesin aday olma hakkı olduğunu ifade etti. GİK Üyesi Yalçın, ilçe başkanlarının ve merkez karar kurulu üyesi arkadaşlarının ortak talebi doğrultusunda, mevcut il başkanı Hüseyin Özcan'ın tekrar aday olması yönünde bir görüş birliği bulunduğunu söyledi. Yapılacak kongre için tekrar adaylığını açıklayan DP Eskişehir İl Başkanı Hüseyin Özcan yaptığı konuşmada şu ifadelere yer verdi; "Sayın milletvekilim, Kıymetli merkez karar kurulu üyeleri, ilçe başkanlarım, çok kıymetli bu davanın adanmış insanları hepinize bu toplantıya katıldığınız için saygı ve hürmetlerimi sunuyorum. Ayrıca bugün de beni yalnız bırakmayan değerli basın mensuplarına teşekkür ederim. 2016 yılının 14 Ağustos'unda milletvekilimizin ve partililerimizin isteğiyle Odunpazarı ilçesine ilçe başkanı olarak kongreyle seçildim. Ardından, iki buçuk yıl sonra, 2019 yılı Ocak ayında, benim ve ailemin davaya hizmet için hayatını vakfettiği bu partiye, en büyük hayalim olan partimde dedemin ve babamın partisinde il başkanlığı görevine eriştim. Ardından 2022 yılı Ocak ayında yapılan kongrede ise ikinci kez Demokrat Partinin kıymetli delegelerinin oylarıyla İl Başkanı olarak seçildim. Allah nasip ederse, bu üçüncü dönemimiz olacak. Bu iki dönemde neler yaptığımızı hepiniz çok iyi biliyorsunuz. Biz il başkanlığı yaparken, sayın milletvekilimizin ve parti büyüklerimizin bize öğrettiklerinden başka hiç bir şey yapmadık. Asla ve kata bu makamı hiçbir zaman şahsi menfaat ya da emeller için kullanmadık. Bunu iddia eden varsa çıkar ispatını da ortaya koymalıdır. Biz 1946’da bu dava nasıl başladıysa 2016'da da 2019'da da 2022'de de 2025’te de aynı davaya aynı gönüllülük esasıyla, aynı duygularla aynı hislerle yapmaya devam edeceğiz. Ne yaptık bu süreçte önümüzdeki hafta sizlerle detaylı şekilde paylaşacağız. Ancak şunu söyleyebilirim: Parti binamızı elimizden geldiğince iyileştirmeye çalıştık. Demokrat Partiyi basın mensupları arkadaşlarımızın aracılığıyla en iyi şekilde temsil etmeye gayret ettik. Şehrin gündemine ilişkin sözümüzü esirgemedik, bundan sonra da söylemeye devam edeceğiz. Çünkü Demokrat Parti'nin olmadığı bir siyasetin yerelde de genelde de yapılmamış sayılır. Demokrat Parti’nin söylemediği söz söylenmemiş sayılır. 2019’daki ilk il başkanlığı kongremde, Malcolm X’in “Bir hayalim var” sözüyle başlamıştım.2019'da en büyük hayalim il başkanı olmaktı. Allah bu hayalimi nasip etti gerçekleştirdi. Bundan sonra da Allah bize ne kadar nefes ve ne kadar güç verir bilmeyiz. Ama bugüne kadar nasıl yüzünüzü kara çıkarmadık başınızı öne eğdirmedikse bundan sonra da başınızı öne eğdirmeden yakamızda bu rozetle heryerde gezmeye sizin müsadenizle devam edeceğiz. Sayın milletvekilimize, merkez karar kurulu üyelerimize, ilçe başkanlarımıza ki mazeretli olanlar da vardır çok kıymetli Demokrat Parti il delegelerine sonsuz minnet ve şükranlarımı arz ederim. Allah inşallah bizi tekrar iktidarda bir araya getirsin, güzel günlerde her zaman birlikte oluruz. Demokrat Parti İl Başkanı, tüm partililerin emrindedir. Demokrat parti İl binası haftanın altı günü açıktır. Ancak il başkanının telefonu yedi gün yirmi dört saat açıktır. İl başkanı sadece partililerin değil, tüm Eskişehir halkının hizmetindedir. Bugüne kadar böyle oldu, bundan sonra da böyle olmaya devam edecek. Katılımınız ve desteğiniz için hepinize şükranlarımız arz eder saygılar sunarım.'' dedi. DP İl Başkanı Hüseyin Özcan'a adaylığının hayırlı olmasını dileyen Demokrat Parti Eski Milletvekili ve Genel İdare Kurulu Üyesi Muammer Fevzi Yalçın ise konuşmasında şu ifadeleri kullandı; "Demokrat Parti kurulduğundan bugüne her pazar bu toplantılar yapılır. Bu hiçbir siyasi partide yoktur. Eskişehir'de bu kürsünün adını Hür Kürsü koyduk. Bu kürsüde parti içi muhalefet, şehre muhalif ait herkes çıkığ sendika başkanları dernek başkanları dahil herkes konuşabilir. Son iki gündür yapılan açıklamalrda biri ben giderim ha diyor öbürü gideemezsin ha diyor, daha yapacakların var diyor. Daha yapacakları ne varsa eğer. Kıbrıs elimizden gitti diyemiyorum dilim varmıyor söylemeye. Türki Cumhuriyetlerin tümü gitti Kıbrıs Rum tarafında Büyükelçiliklerini açtılar. Kıbrıs’ta her türlü hakkımızdan vazgeçmek üzereyiz Kıbrıs'ın petrol arama sahasından vazgeçtik. Sondaj gemileri nerede? Egede ki Adalar meselesi ne alemde? Asıl soruyu soralım PKK kendisini fesih etti öylemi? Ne karşılığında biliyormusunuz zaten bitmiştide. Yeni adı PYD olarak terörsüz anılmak üzere adını değiştirdi. Türkiye'de bunu kabul etti. Sanılmasın ki bir parçasını istiyorlar topraklarımızın artık ülkenin tamamına talipler. Biz bölge halkının bu vatana, bu millete, bu devlete bağlılığını biliyoruz. Bizim derdimiz bölge halkıyla değil ki. Demokratik hak ile elde ettikleri neler varsa Demokrat Parti dahil hiç bir siyasi partinin hayırı yokki. Seçilmiş belediye başkanlarını görevden alıyorsunuz, yerine kayyum atıyorsunuz biz diyoruz ki yapmayın halk seçti diyoruz. Asıl hikaye acaba sayın Cumhurbaşkanının ve ortağının bu ülkede yapmadıkları ne kaldı, emeklinin canını yaktılar ekonomik olarak yok ettiler, orta sınıfı yok etttiler. Lozan’dan, 1924 Anayasası’ndan söz edilen bu günlerde, acaba Sevr’e doğru dönüşmü var, neyi tamamlayacaklar. Allah korusun. Günlük anketler yayınlanıyor, kararsız oyların sayısı yüzde 24 ila 32 arasında değişiyor. Herşeye rağmen bugünkü bütün şartlara rağmen bu kararsız seçmen ne Cumhur İttifakı’na ne de Halk partisine gitmiyorsa eğer bu kitle bir mesaj veriyor. Bu kitlenin oylarını ham oranlara ibra etmek suretiyle Demokrat Partiyi dışarıda tutmaya çalışıyorlar. Bu oyların karşılığı Demokrat Partidedir çünkü bu ülkenin çimentosu Demokrat Partidir. Bu ülkede Demokrat Parti hiçbir zaman kimseyi ötelememiş ötekileştirmemiştir. Fakir fukarayı geri almıştır, hem orta sınıf varlığını yükseltmek çoğaltmak için büyük gayret göstermiştir. Şu andaki meclisin hiç bir denetim hakkının kalmadığı şu günlerde gensoru yok, denetim yetkisi yok, bütçe yapma yetkisi yok. Cumhurbaşkanının etrafındaki insanlar konuşuyor belediyelerle ilgili bir yasa çalışmasından bahsediliyore eğer doğruysa şöyle bir sorunla karşı karşıyayız. Belediyeler ihale yapamayacak bakanlığa soracaklar, belediyeler sosyal yardımları yapamayacaklar bakanlığa soracaklar, belediyeler yeni kadrolar alamaycaklar bakanlığa soracaklar hani mahalli idareler önemliydi? Demekki giderek otoriterleşen hale gelen bu rejimin bir an önce ortadan kaldırılıp parlamenter sisteme dönülmesi esastır. Şunu unutmayın bugün bütün ülkeyi elinde bulunduran bir insan bütün denetimlerden kaçabildiyse, Türkiye Varlık Fonuna geçen şirketler denetime tabi değildir. Meclis adına görev yapan sayıştay neyi denetleyecek? O yüzden Demokrat Parti kongreleri önemlidir. Biz bu kongrelerde konuşuruz, kavgada ederiz, birbirimize darılırızda ama aynı çatı altında yaşadığımızı asla unutmayız. O yüzden Demokrat Partiye gönül vermiş herkesin 31 Mayısta ki kongreye katılmasını ve kongreyi şereflendirmesini ve sizlerin de bu konuda gayret göstermenizi temenni ederim. 14 Mayıs seçimlerinde Demokrat Parti altılı masanın önemli kurucularından biriydi. Şayet son dakika gelişmeleri olmasaydı, şu anda Demokrat Parti Cumhurbaşkanlığı Yardımcılığında ve Bakanlıklarda olabilirdi. Yani o heyetler partiyi iktidara bu kadar yaklaştırmıştı. O nedenle diyoruz ki ne derseniz deyin sistem ittifak yapmayı mecbur kıldığı için siyasi parti olarak biz diğer partilerle ortaklık yapabiliriz. Parlamenter rejime dönülmesi halinde partimiz kendi amblemiyle seçimlere girip milletimizi temsil etme ve onların oylarını almak üzere görüşlerini kamuoyuyla paylaşmaya devam edecektir.'' dedi.

logo
En son gelişmelerden anında haberdar olmak için 'İZİN VER' butonuna tıklayınız.