SON DAKİKA
Hava Durumu

#Tmmob Gıda Mühendisleri Odası

Porsuk Haber Ajansı - Tmmob Gıda Mühendisleri Odası haberleri, son dakika gelişmeleri, detaylı bilgiler ve tüm gelişmeler, Tmmob Gıda Mühendisleri Odası haber sayfasında canlı gelişmelere ulaşabilirsiniz.

Gıda Zehirlenmelerinin Temel Nedeni Gıda Güvenliği İlkelerine Uyulmamasıdır Haber

Gıda Zehirlenmelerinin Temel Nedeni Gıda Güvenliği İlkelerine Uyulmamasıdır

Son günlerde yaşanan gıda zehirlenmelerine ilişkin TMMOB Gıda Mühendisleri Odası Genel Merkez, Şube ve Temsilcilikleri tarafından eş zamanlı olarak basın toplantıları düzenlendi. TMMOB Gıda Mühendisleri Odası Yönetim Kurulu adına Başkan Yaşar Üzümcü tarafından yapılan açıklamada şu ifadelere yer verildi; "Gıda kaynaklı hastalıklar bireyde akut ve kronik sağlık sorunlarına sebep olduğu gibi, bağışıklık sistemi zayıf olan çocuklar, yaşlılar veya kronik hastalığı olan kişilerde daha ağır seyredebilir ve ölümle sonuçlanabilir. Yine gıda kaynaklı hastalıklar ölüme neden olmadığı durumlarda da sağlık sorunlarının yanı sıra ülke ekonomisine ciddi zarar vermekte, iş gücü ve üretimi düşürmekte, sağlık sistemi üzerinde yük oluşturmaktadır. Yine toplumda gıdalara ve sektöre olan güvenin azalmasına neden olmaktadır. Dolayısıyla, gıda kaynaklı hastalıklar ve zehirlenmelerin üzerinde ciddiyetle durulması ve acil çözümlerin alınması gereken hayati bir sorun olarak önümüzde durmaktadır. Gıda zehirlenmesi vakalarının son günlerde artması, Türkiye'de gıda güvenliğinin ne denli kırılgan olduğunu bir kez daha acı şekilde gözler önüne sermiştir. Sadece Kasım ayının ilk 3 haftasında 750’den fazla yurttaşımız gıda zehirlenmesi ile karşı karşıya kalmıştır. Basına yansıyan haberlere göre, Samsun'da bir okul yemekhanesinde hamburger yiyen 5 öğrenci, Karabük'te yardım kermesinde yemek yiyen 28 öğrenci, Kayseri'de bir okulda sucuk festivalinde 80 kişi, Rize'de mevlide gidip yemek yiyen 104 kişi, Bursa'da tavuk pilav yiyen 11 işçi, Trabzon'da düğün yemeği yiyen 100 kişi, Şişli'de bir restoranda yemek yiyen 25 kişi, Gümüşhane'de bir imam hatip ortaokulunda öğle yemeğinde pide ayran tüketen 29 öğrenci, Adıyaman'ın Besni ilçesindeki KYK yurtlarında akşam yemeğinin ardından 70 öğrenci, Sakarya Ferizli ilçesinde açık ceza infaz kurumunda 131 mahkum, Gaziantep İl Göç İdaresi’ne bağlı Geri Gönderme Merkezi’nde verilen akşam yemeğinde 56 mülteci, Kocaeli 'de özel bir lisede eğitim gören 14 öğrenci kantinden aldıkları tavuk ürününü tükettikten sonra gıda zehirlenmesi şüphesiyle hastaneye kaldırıldı. Tüm bunların altında yatan temel neden, Gıda Güvenliği İlkelerine uyulmamasıdır. Özellikle toplu tüketim yerlerinde artan maliyetler karşısında düşük kaliteli ürün kullanımı, hijyen gerekliliklerinin yerine getirilmemesi, soğuk/sıcak zincirin kırılması, maliyetten kaçınmak için dezenfektan kullanılmaması-yeterli kullanılmaması, yeterli sayıda teknik personel çalıştırılmaması, restoran, büfe, lokanta, fast food noktaları gibi yerlerde ise düşük kaliteli ürün kullanımı, soğuk/sıcak zincire dikkat edilmemesi, çapraz bulaşıya neden olacak şekilde çalışılması, personel ve alet ekipman hijyeninin yeterince sağlanmaması, gıda üretiminde kullanılan suyun doğrudan tüketime uygun su olmaması, işverenlerin ve bu alanlarda çalışan personellerin gıda güvenliği konusunda eğitimsiz olması gibi hatalar ön plana çıkmaktadır. TMMOB Gıda Mühendisleri Odası olarak tekrar uyarıyoruz. Yerel yönetimler, işporta tarzı, seyyar gıda satışı yapan ve herhangi bir izni veya ruhsatı olmayan bu tür noktalara kesinlikle izin vermemeli, bunlara göz açtırmamalıdır. Tarım ve Orman Bakanlığı ise tüm gıda üretim ve tüketim noktalarının gerek açılışından önce gerekse faaliyet süresince risk esasına göre etkili ve yeterli denetim yapmalıdır. Denetçi sayısı artmadığı halde denetim sayısının artıyor olması ise etkinliğinin azaldığını göstermektedir. Denetim ekipleri arttırılmalı ve denetim ekipleri içerisindeki gıda mühendisi sayıları da kesinlikle arttırılmalıdır. Çünkü gıda mühendisliği, gıda mikrobiyolojisi, gıda güvenliği konusunda eğitimli ve yetkin olan meslektir. Hazır gıda sunumunun yapıldığı restoran, lokanta, büfe, fast food noktaları gibi yerler açılmadan önce, hem sahipleri hem de çalışanları gıda güvenliği eğitiminden geçirilmelidir. Bu eğitim, gıda/su/personel hijyeni, gıda güvenliği konularında temel bilgileri içeren nitelikli bir eğitim olmalı, sınavlı ve belgeli olacak şekilde planlanmalıdır. Bir işletmecinin ancak bu belgeyi aldıktan sonra iş yerini açabileceği şeklinde bir yönetmelik Tarım ve Orman Bakanlığı tarafından acilen hayata geçirilmelidir. Belirli aralıklarla tekrarlanacak bu eğitimlerin verilmesi konusunda gıda güvenliği ve gıda mikrobiyolojisi alanında yetkin olan başta Odamız olmak üzere ilgili meslek odaları görev almalıdır. Ayrıca, küçük çaplı gıda işletmeleri ve satış noktaları herhangi bir teknik gözetim altında değildir. Bu boşluğun giderilmesi için bir an önce gerekli düzenlemeler yapılarak küçük gıda işletmelerini teknik gözetim altına almak için yetkilendirilmiş gıda danışmanlığı sistemi hayata geçirilmelidir. Yine zehirlenmelerin sık yaşandığı ve toplu tüketimin çok yoğun olduğu Milli Eğitim Bakanlığı, Savunma Bakanlığı, Turizm Bakanlığı, Gençlik Spor Bakanlığı, Adalet Bakanlığı ve Üniversiteler gibi kurumlarda kendi iç kontrol ve denetim süreçleri için Gıda Mühendisi bulundurmaları alınacak önlemlerin başında gelmektedir. Gıdada yaşanan güvenlik ihlallerinin ve hilelerin önüne geçilememesindeki en önemli etkenlerden bir diğeri ise yaptırımların yetersizliği ve verilen cezaların caydırıcı olmamasıdır. Ceza alan ya da uygunsuzluk tespit edilen bazı firmaların tekrar tekrar isim değiştirerek farklı firmalarla gıda sektöründe devam ediyor olması ise dikkat edilmesi gereken başka bir konudur. Bu tarz yanlışlıkları engellemek için önerimiz Gıda İhtisas Mahkemelerinin ivedilikle oluşturulmasıdır. Ülkemizde gıda güvenliğinden tam anlamıyla bahsediyor olmak için sayılan bu önlemlerin bir an önce hayata geçirilmesi zorunludur. Temel bir insan hakkı olan güvenli gıdaya ulaşabilmek ve halk sağlığını korumak, başta iktidar olmak üzere yetkili tüm kurum ve kuruluşların asli görevidir. Kamuoyu önünde bunu bir kez daha hatırlatıyor ve toplum sağlığını korumak için ülkemizde Gıda Güvenliğinin tam olarak sağlamasını talep ediyoruz."

Daha İyi Bir Tarım Mümkün! Haber

Daha İyi Bir Tarım Mümkün!

Tarım Platformu kuruluş amaçları çerçevesinde; “Daha İyi Bir Tarım Mümkün!.. Üretimin Desteklenmesi, Verimli Tarım Arazilerinin Kullanılması İçin Artık Daha Gerçekçi Adımlar Atılmalıdır ”konu bir basın toplantısı gerçekleştirdi. Basın açıklamasına TMMOB Ziraat Mühendisleri Odası Başkanı Baki Remzi Suiçmez, TMMOB Gıda Mühendisleri Odası Yönetim Kurulu Başkanı Yaşar Üzümcü, KESK Tarım Orkam-Sen Yönetim Kurulu Başkanı Serap Baysal, Veteriner Hekimler Derneği Yönetim Kurulu Başkanı Dr. Gülay Ertürk, Türkiye Ziraatçılar Derneği Yönetim Kurulu Başkanı Hüseyin Demirtaş katıldı. Yapılan basın açıklamasını Tarım Platformu dönem sözcüsü KESK Tarım Orkam-Sen Yönetim Kurulu Başkanı Serap Baysal yaparken şu ifadelere yer verildi; "Dünyada pandemi, savaş, deprem, iklim değişimi, ekonomik kriz gibi olağanüstü ortamlarda ülkelerin gıdada kendine yeterliliğini sağlamaya yönelik korumacı tarım politikaları yeniden gündeme gelirken; ülkemizde bütüncül olmayan; yetersiz önlemlerle piyasanın tümüyle yerli ve yabancı sermayeye bırakılması, tarım ve gıdada yaşanan sorunları büyütmektedir. Ülkemizin yüksek tarımsal potansiyeline karşın bugün üretim-pazarlama-tüketim boyutlarında yaşadığı ciddi sorunların temel nedeni, yanlı ve yanlış politika tercihleridir. Ülkemizde yaşanan ciddi sorunları hızla çözmek yerine, politik çıkarlar doğrultusunda üreticiye sunulan süslü vaadler ile üreticinin karşılaştığı gerçekler çok farklı bir boyuta ulaşmıştır. Meyve ve sebzelerde genel anlamda kendimize yeterliyken, stratejik bitkisel ve hayvansal ürünlerde kendimize yeterli değiliz ve buradaki arz açığı sürekli olarak ithalat ile giderilmeye çalışılmaktadır. Üretici, üretim maliyetlerinin yüksekliği ve ürün fiyatının baskılanması sonucu kar edemeyince, bitkisel üretimde olduğu gibi hayvancılıkta da sektörden çekiliyor. 2020 yılından bu yana, özellikle son üç yılda süt üretimimiz 2 milyon ton, hayvan varlığımız 1 milyon baş sığır, 5 milyon baş koyun azaldı. SGK’ya kayıtlı çiftçi sayımız geriledi. Nüfus artışına karşın üretimin azalması gıda güvenliği ve gıda güvencesi açısından çok ciddi bir tehlikededir. Kar eden, önünü gören, sosyal güvencesi olan hiçbir çiftçi, üretici eylem yapmaz, aksine üretimi artırır. Yüksek üretim maliyetlerine karşın, yetersiz ve geç ödenen destekler ile maliyetin altında kalan alım fiyatları nedeniyle çiftçilerimiz bu yıl hasat ettiği hemen hemen tüm ürünlerden zarar etti. Ülkemizin doğusundan batısına üretim yapan tüm çiftçiler, geçmiş yıllarda yaşadığı mağduriyetleri atlatamamışken, bu yıl da zarar ettiği için ürünleri tarlada bırakarak, bedava dağıtarak, çöpe atarak, sokağa dökerek, yaptıkları eylemlerle yüksek sesle bu mağduriyetlerini dile getirdi. Bu durum yetmezmiş gibi kredi kullanan öz sermayesi yetersiz çiftçilerimizin bankalara, tarım kredi kooparatiflerine ve bayilere toplam borcu yaklaşık 900 milyar TL’ye ulaşmıştır. Borç için ipotek zorunluluğu ise haciz ve icrayı peşinden getirerek çiftçilerin üretim alanlarını ve araçlarını kaybetmesine neden olmaktadır. İktidar, çiftçi eylemleriyle somutlaşan bu çığlığı görmezden gelemez. Bilinmelidir ki, dışa bağımlı tarım politikaları ile kendi üreticisine sahip çıkmayarak, haklarını vermeyerek, verimli tarım arazilerini sermayeye peşkeş çekerek, üreticileri ve tüketicileri karşı karşıya getiremezsiniz. Kendi üreticisini somut olarak desteklemeyen ve en düşük fiyatlarla bir yıllık emeğini boşa çıkaranlar, yeni modellerle sanki bir lütuf çalışması yapmış gibi göz boyamaktadır. Geçtiğimiz günlerde açıklanan bitkisel ve hayvansal üretimde yeni destekleme modelinin yasal dayanağı olan ve 5 Nisan 2023 tarihli Resmi Gazete’de yayımlanan 7442 sayılı “Orman Kanunu ve Bazı Kanunlarda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun” ile Tarım Kanunu’nda yapılan değişiklikler sonrası; tarımsal üretimin Tarım ve Orman Bakanlığı tarafından planlanması, Bakanlıkça belirlenen bitkisel üretim, hayvancılık ve su ürünleri ürün veya ürün gruplarının üretimine başlanmadan önce Bakanlıktan üretim izni alma zorunluluğu, Bakanlık tarafından belirlenen ürünlerde sözleşmeli üretiminin zorunlu hale getirilmesi, istenilen ürünü ekmeyen çiftçilere yönelik kademeli cezai yaptırımlar uygulanması, sözleşmeli üretimde anlaşmazlıklarda dava öncesi zorunlu arabuluculuk sistemine geçilmesi, ekilmeyen arazilerin Bakanlıkça kiraya verilmesine yönelik bir dizi yönetmelik yayınlandı. Yönlendirici desteklerle yaşama geçirilemeyen tarımsal üretim planlaması yerine gündeme getirilen zorlayıcı ve sınırlı tarımsal üretim planlaması; güncel olmayan veri, yetersiz personel, eksik karar alma mekanizmaları, kapsamdaki ürün sayısı, destek ve alım politikalarıyla uyumsuzluk dahil içeriğinde ciddi sorunlar barındırmaktadır. Oysa, girdi maliyetlerini düşürüp, destek miktarlarını artırarak ve zamanında ödeyerek, alım fiyatlarını maliyet üzerinde vererek temel ürünlerde kendimize yeterliliği sağlayacak şekilde yönlendirici, uzun vadeli tarımsal üretim planlaması yaşama geçirilmelidir. Üreticinin sürekli tek taraflı zarar ettiği sözleşmeli üreticilik modelinin zorunlu kılınması önemli bir sorun alanıdır. Oysa sözleşmeli üretimde üreticiyi koruyucu düzenlemeler yapılmalı ve süreç sürekli denetlenmelidir. Üst üste iki yıl süreyle işlenmeyen tarım arazilerinin, Tarım ve Orman Bakanlığı tarafından tarımsal amaçlı olarak sezonluk kiraya verilmesine ilişkin yönetmelik yayınlandı. Aslında verimli tarımsal arazisi olan ama ekonomik gücü yetersiz ve kar edemediği için üretici tarafından işlenemeyen tarım arazilerinin ihale usulü ile dönemsel olarak kiraya verilmesi farklı birçok soru ve sorunları beraberinde getirmektedir. Öncelikle geçmiş yıllarda uygulanan kiralamalarda kimlerin çıkar sağladığı, kamu arazilerinin dahi belli bir süre sonra takip edilmediği için peşkeş çekilen eş dostlara tapulandığını unutmayalım. Bir yandan atıl arazileri tarıma kazandırmak için %75 hibe destekli TAKE Projesi yürütülürken, diğer yandan kamu eliyle zorunlu olarak başkasına kiralanacak olması ciddi bir çelişkidir. Arazilerin ekilebilir ve kiraya verilebilirliğini tespit edecek komisyon bu konuda ne kadar deneyimli ve yeterlidir? Rayiç bedel olarak hesaplanacak tutar arazi sahibine ne kadar destek olacak? İhale usulü kiralama yapılacak tarım arazisinin mahalle ve köy halkına verilmesinde öncelik nasıl tespit edilecek? Bu sorular yanıt beklerken aklımıza başka bir soru geliyor. Peki ekilebilir tarımsal arazileri kiraya vererek üretime kazandırmak isteyen iktidar, neden kendi sahiplerine yeterli tohum, mazot, gübre, sulama desteği vererek kullandırılmasını sağlamıyor? Arazi sahibi aynı üretim maliyetleriyle zarar ederken, kiralayan nasıl kar edecek? Sermayeye ucuz üretim ortamı sağlamak istenirken, yeni anlaşmazlıklara yol açacak bu uygulamanın “yaptık oldu” düşüncesi bir çözüm değil, yeni mağduriyetler getirecektir. Tarım Platformu bileşenlerinden TMMOB Ziraat Mühendisleri Odası, üretim planlaması, sözleşmeli üreticilik, ekilmeyen arazilerin kiraya verilmesi yönetmeliklerinin iptali amacıyla yargıya başvurdu. Tarım Platformu olarak sürecin takipçisiyiz. Yeni mevzuatlar yanında, tarımda destekleme modeli tümüyle değişerek destekler 2025 yılı sonrasına yönelik ilk kez 3 yıllık dönem için açıklandı. 2024 yılı için son kez açıklanan destekler genelde yetersiz kaldı. Ülkemizde toplam tarımsal destek bütçesi yetersizdir. Girdi, ürün ve konu bazlı destekler hem yetersiz hem de geç ödenmektedir. Bu süreç 3 yıllık yeni destekleme modeli için de geçerlidir. Yüksek enflasyon ortamında geç ödenen destek, destek değildir. Üreticinin üretime devam edebilmesi için ürün maliyetine çiftçi karı ve refah payı eklenerek alım fiyatları açıklanması ve yeterli alım yaparak kamunun süreci düzenlemesi ve denetlemesi gerekir. Satın alım gücü günden güne düşerken, biz tüketiciler, tarım ürünlerini market raflarında ve pazar tezgahlarında yüksek fiyatlarla satın almaya çalışıyoruz. Tarla ile tezgah arasındaki yüksek fiyat farkına çözüm bulunmazken, yapılan eylemlerden ürünlerin çiftçinin elinden ne kadar ucuza alındığına tanık olduk. Düşük alım gücünün tüketiciyi fiyatı düşük diye merdiven altı, sahte, hileli ürünleri almaya yönelttiğini gördük. Yetersiz denetimlere karşın Tarım ve Orman Bakanlığı’nın açıkladığı son listelerle aslında nasıl sağlıksız gıda tüketmek zorunda kaldığımızı gördük. TÜİK’in makyajlı enflasyon rakamlarının arkasında ikdidarın, üreticiyi ve tüketiciyi nasıl kandırdığını da gördük. Üretim sorunu çözülmeden tüketim sorunu çözülemez, üretim ortamı iyileştirilmeden gıda enflasyonu düşürülemez. Üretimdeki, pazarlamadaki ve tüketimdeki sorunlar sürdükçe, şekilsel destekler verilse de, zorunlu tarımsal üretim planlaması ya da zorunlu arazi kiralama düzenlemeleri yürürlüğe girse de, 2025 yılı ve sonrası tarımda ve gıdada çok daha zor geçecektir. Alım gücünün gitgide zayıfladığı, ekolojinin yok olduğu, üretimin durduğu politikalarla karşı karşıya olan emekçilerin karşısında; rahat ve rant için “ben yaptım oldu” dayatmaları ile baskılarına devam eden iktidara karşı artık sesimizi daha gür çıkarmak zorundayız. Bizler, kazanılmış haklarımıza, günden güne enflasyon karşısında eriyen ücretlerimize, üretim gücümüze, toprağımıza, gıdamıza, suyumuza, doğamıza karşı gündeme getirilen politikalara karşı artık daha güçlü mücadele etmek zorundayız. Her alanda üretimden ve üreticiden yana politika tercihleri ile, kamunun piyasayı düzenleme ve denetleme yetkisini etkin kullanmasıyla ülkemizde tarım ve gıdada yaşanan sorunlar çözülebilir. Yeni dönemde üreticinin alandan çekilmemesi ya da çekilenlerin yeniden alana dönmesi için beklentilerimiz; somut önlemlerle artan üretim maliyetlerinin düşürülmesi, yetersiz ve geç ödenen destekler sorununun çözülmesi, üretim alanında ürün fiyatlarının kamu ya da şirketler tarafından üretici aleyhine baskılanmaması, tarımsal kredilerin üretici lehine düzenlenmesi, süregelen girdi ve ürün ithalatın kısıtlanması, iç piyasada fiyatları düşürme gerekçesiyle ihracat kısıtlamalarına gidilmemesi, tüketicilerin alım güçlerinin artması, özerk güçlü kooperatiflerle gıda tedarik zinciri ve pazarlama kanallarındaki tekelleşme sorununun çözülmesidir. Tarımda yapısal sorunlar çözülmedikçe, üretim artırılmadıkça, bizleri bekleyen sonuç gıda güvencesizliği ve dışa bağimlı hale gelmek hatta gıda egemenliğimizi yitirmemiz olacaktır. Günden güne nüfüsu artan, turizm dolayısıyla gelen konukları beslemek zorunda olan ülkemiz; her koşulda üreticiyi desteklemeli, üretimi artırmalı, gıda enflasyonunu durdurmalıdır. Gücümüzün birlikteliğimizden geldiğini unutmayalım. Bizler, Tarım Platformu bileşenleri olarak; yaşanan yakıcı ve yıkıcı sorunların çözümü için bilimsel veriler doğrultusunda ortak mücadele kararlığımızı kamuoyu ile bir kez daha paylaşıyoruz."

logo
En son gelişmelerden anında haberdar olmak için 'İZİN VER' butonuna tıklayınız.