SON DAKİKA
Hava Durumu

#Mehmet Ektaş

Porsuk Haber Ajansı - Mehmet Ektaş haberleri, son dakika gelişmeleri, detaylı bilgiler ve tüm gelişmeler, Mehmet Ektaş haber sayfasında canlı gelişmelere ulaşabilirsiniz.

Yeni Anayasa, Konfederalizme Hazırlık İçin mi? Haber

Yeni Anayasa, Konfederalizme Hazırlık İçin mi?

AHPADİ Derneği tarafından "Hedefte 82 Anayasası mı, Yoksa Türk Milleti mi Var" konulu konferans Taşbaşı Kültür Merkezi’nde gerçekleştirildi. AHPADİ Dernek Başkanı Avukat Mehmet Ektaş'ın konuşmacı olduğu konferans ile ilgili yapılan açıklamada şu ifadelere yer verildi; "Sayın Basın mensupları, kıymetli hemşerilerimiz, Terörsüz Türkiye adıyla Milletimize servis edilen, terör örgütüyle hiç bir pazarlık yapılmadığı, hiç bir vaatte bulunulmadığı iddia edilen yeni sürecin sonunda KCK’nın silahlı unsurları PKK ve diğerleri silahlarını teslim etmedikleri gibi süreç Türkiye Cumhuriyeti Anayasasının lağv edilerek yerine nasıl bir düzen ve devlet yapısı içereceği malum bir “Yeni Anayasa” dayatmasına evrildi. Anayasaların düzenlemeleri de, Kanunlar, kararnameler, Tüzükler, Yönetmelikler kadar olmasa da, toplumun ihtiyaçlarının ve bu ihtiyaçlara cevap verecek ve devlet düzeninin gerektirdiği ölçüde değişebilir. Ancak, bu değişikliklerin, Anayasanın temel ilkeleri ve özünü zedelemeyecek düzeyde olması gerekir. 1982 Yılında halk oylamasıyla kabul edilen Türkiye Cumhuriyeti Anayasası, ilk kez 1987 yılında son kez 2017 yılında olmak üzere 21 kez değiştirildi. Başlangıçta Anayasada toplam 177 asıl madde vardı. Bu maddelerden 58 tanesi hiç değişmedi. 45 maddede tali değişiklik (terim/ifade değişikliği) yapıldı. Yani 1982 Anayasasın 103 maddesi varlığını halen koruyor. 51 maddede esaslı değişiklik oldu. Bunlardan 31’i yeniden yazılarak tümden değiştirildi. 20’sinde önemli değişiklikler oldu. 23 madde ise tamamen yürürlükten kaldırıldı. Şu aşamada 154 asıl madde yürürlüktedir. AKP, iktidara geldiğinden bu yana Anayasa’da üçü referandum yoluyla olmak üzere 12 defa değişikliğe gitti. 177 maddelik Anayasa’nın 134 maddesinde yani dörtte üçünde değişikliğe imza atıldı. Bu değişikliklerin tamamı, Yurttaşların refah, mutluluk ve özgürlüklerinin artacağı vaadiyle yapıldı, ancak yurttaşların yoksulluk, yolsuzluk, adaletsizlik, mutsuzluk kaderi değişmedi. Halkın, yine büyük geçim sıkıntısı yaşadığı bu günlerde yeniden Anayasa tartışmaları önümüze konuldu. Ancak, 2024 Yılı Ekim ayında Devlet Bahçelinin teröristbaşına yaptığı çağrının masum bir silah bıraktırma çağrısı olmadığı ortaya çıktı. Zaman içinde yapılan açıklamalar, ortaya çıkan belgeler, teörist başının PKK’nın kendini fesh etme kararı aldığını belirttiği 12. Kongresine gönderdiği persfektif, PKK’nın fesh bildirisi bizlere, KCK ve unsurlarının silah bırakmadığını, Türkiye üzerindeki emellerinden vaz geçmediğini, olan bitenin ise Türkiye Cumhuriyeti Anayasasnın kökten değiştirilerek Konfederalizmin önünün açılmak istendiğini gösterdi. “Yeni Anayasa”nın; Terörsüz Türkiye adıyla servis edilen ve Türk Milleti inandırılmaya çalışılan yeni paradigmayı “Bölge Konfederalizmi mutlaka bir gereklilik olarak ortaya çıkıyor. Ulus Devlet çelişkilerinin panzehiri demokratik konfederalizmdir” sözleriyle açıklayan terörist başının konfederalizm hedefini hayata geçirmek için gündeme getirildiği ortaya çıktı. “Kurulması istenilen Komisyon, tuzaktır.” Teröristbaşı, iki kurucu unsurlu, bir den fazla ana dilli bir devletin kurulması için komisyon önerdi. Devlet BAHÇELİ’nin “Milli Birlik ve Dayanışma Komisyonu”, DEM’in ise “Demokratik Toplum ve Barış Komisyonu” adını verdikleri komisyona İktidar ve muhalefetin bir bölümü sahip çıktı. Böylece, ilk dört maddeyle sorunumuz yok diyenlerin, ilk dört maddeyi ayakta tutan, ilk dört maddye can veren Başlangıç, 42, 66 olmak üzere Türk Milleti egemenliğini, ulus devleti, milli birliği hedef aldıkları suç üstü yapıldı. Tehlikenin farkındayız. Liderler demokrasisi haline gelmiş seçim sisteminin verdiği olanaklarla, TBMM’nin Atatürkçü, Milliyetçi, Cumhuriyetçi Milletvekilerinden yoksunlaştırıldığını, Yasamanın parti liderlerinin vesayeti altına alındığını görüyoruz. Referanduma dahi taşınmadan, tuzak komisyonda alınacak kararların Meclis Genel Kuruluna dayatılarak 400’ün üzerinde vekilin kabul oyuyla Anayasanın lağv edilebileceğini ön görüyoruz. Ancak, çaresi değiliz. Çare, biziz. Çare Türk Milleti. Türk Milleti, gür sesini yükseltecek ve kendisine bu kötülüğün yapılmasına izin vermeyecektir. Saygılarımızla."

Dokuz Yıldır Atatürk Tabelasını Bulamadılar! Haber

Dokuz Yıldır Atatürk Tabelasını Bulamadılar!

Kısa adı AHPADİ olan Adaletin Hukuku ve Parlamenter Demokrasi İdeali Derneği tarafından kamuoyunda devam eden stadyumun isim tartışmaları ile ilgili olarak bir basın toplantısı düzenlendi. AHPADİ Başkanı Mehmet Ektaş tarafından yapılan basın toplantısında şu ifadelere yer verildi; "Sayın Basın mensupları, kıymetli hemşerilerimiz, Eskişehir Atatürk stadyumu, yeni yerine taşınırken Atatürk tabelasının kaldırılması üzerinden 9 yıl geçti. 9 yıl boyunca, stadın Atatürk olan isminin tescillenmesiyle ilgili tartışmalar bitmedi. 9 yıl boyunca, özellikle iktidar kanadı verdiği sözleri tutmadı, Eskişehir halkını açıkça kandırdı. AK Parti Milletvekili Sayın Nabi Avcı, 27 Ekim 2021 tarihinde yaptığı açıklamada Eskişehir Millet Bahçesinin adının "Recep Tayyip Erdoğan Millet Bahçesi" olarak Yeni Stadyumun ise "Yeni Atatürk Stadyumu" olarak tescilleneceğini açıkladı. Her ne kadar, açıklama Atatürk ismi karşılığı Recep Tayyip Erdoğan ismi şeklinde formüle edilen “pazarlıkçı” bir yaklaşım içerse de, kamuoyunda memnuniyet yarattı. Açıklamanın hemen ardından Millet Bahçesinin ismi Recep Tayyip Erdoğan Millet Bahçesi olarak değişti, tüm tabelalar, bilboardlar, afişler yenilendi, hatta Dede Korkut Parkı bilboardlarına dahi Recep Tayyip Erdoğan Millet Bahçesi afişleri asıldı. Ancak, Sayın Nabi Avcı söz verdiği halde, ne hikmetse bu güne kadar stadyumun adı Atatürk Stadyumu olarak tescillenmedi. “SPONSOR GELİRİ BAHANE” Son günlerde, önce AKP Milletvekili Hatipoğlu’nun ardından AKP İl Başkanı Sayın Albayrak'ın stadyuma sponsor ismi verilerek Eskişehirspor’a gelir kaynağı sağlanacak şeklindeki açıklamaları ise tartışmaya yeniden bir çerçeve kazandırdı. Bu çıkışlarıyla, Hatipoğlu ve Albayrak, Eskişehirspor taraftarlarıyla Atatürk ismini savunanları karşı karşıya getirme kurnazlığına sarılmaya çalışıyorlarsa yanlış yoldalar. Öncelikle işaret etmek istiyorum ki; Eskişehirspor örneğinde olduğu gibi Türk Futbol Kulüplerinin içine düşürüldükleri ekonomik krizlerin ve sportif başarısızlıkların nedenleri içinde futbol stadyumlarının sponsor gelirleri olmadığı değildir. Stad ismi sponsor gelirleri, futbol kulüplerinin yıllık gelirleri içinde en faz yüzde 3-5’lik bir kısma denk gelmektedir. Bu gelir, yaratıcı pazarlama projeleriyle farklı yollarla karşılanabilir. Kulüpler, kötü yönetildikleri için başarısızlar. Şimdi sizlere, arkasına sığınılan bu bahanenin ne kadar dayanaksız olduğuyla ilgili bir kaç örnek vermek istiyorum. “RTE OLUYOR DA ATATÜRK NEDEN OLMUYOR?” Eyüp Sporun maçlarını oynadığı stadyum, Kasımpaşa’ya tahsisli olup Kasımpaşa tarafından da kullanılıyor. Stadyumun adı Recep Tayyip Erdoğam stadyumu. Stadyumda sponsor ismi yok. Eyüp, Kasımpaşa çok mu zenginler de stadyumlarına sponsor ismi koymuyorlar. Yeni inşa edilen stadyumlardan Bursa ve Sakarya stadyumlarının isimleri Atatürk stadyumu olarak devam ediyor. Olimpiyat stadımızın, Denizli, Elazığ, Balıkesir, Van, Adıyaman, Bolu ve diğer bir çok il stadyumunun adı Atatürk stadyumu. Bu illerin kendi adlarını taşıyan profesyonel futbol kulüpleri de var. Bu kulüplerin gelire ihtiyacı yok mu ki stadlarının simini değiştirmiyorlar. Peki stad değişince ne oluyor. Söyleyelim Papara oluyor. Trabzon’da yasa dışı bahise kolaylık sağladığı ididasıyla yöneticileri göz altına alınan şirket durumuna düşülüyor. Spor’un isminin bu şekilde anılması kimin hoşuna gidiyor. Mustafa Kemal Atatürk, Türk Milletinin en önemli ortak değerlerindendir. Ancak, Kurtuluş Savaşını, Türkiye Cumhuriyetini, laik devleti, başta hukuk olmak üzere laik devrimleri, özgürlük ve bağımsızlığımızı hazmedemeyen dış mihraklar ile onların içimizdeki hain işbirlikçilerinin hedefi, her zaman Atatürk olmuş, her fırsat bulduklarında Atatürk’e saldırmışlar, Atatürk’ün ismini her yerden ve aslında Türk Milletinin hafızalarından silmeye kalkışmışlardır. Bu tutum, Eskişehir Stadyumu üzerinden de tekrarlanmıştır. Bu durum kabul edilemez. Eskişehir halkının talebi ve Sayın Nabi Avcı’nın söz vermesine rağmen stadyumun isminin Atatürk Stadyumu olarak tescillenmesini ya da kullanılmasını engelleyen Atatürk düşmanı, düşmanları kimlerdir? Konu hakkında, muhataplarından cevap beklediğimizi ifade ediyor, Eskişehir’den seçtiğimiz tüm milletvekillerimize sesleniyoruz. Stadyuma Atatürk isminin verilmesini ya da kullanılmasını engelleyen kişileri bulun, ifşa edin, hesap sorun, stadyumun ismini AtatürkbStadyumu olarak tescillettirin, tescillendiyse kullanılmasını sağlayın."

Ülkemiz Yeni ve Zorlu Bir Savaşın İçine Daha Girdi Haber

Ülkemiz Yeni ve Zorlu Bir Savaşın İçine Daha Girdi

AHPADİ Derneği ve ADD Eskişehir Şubesi tarafından "Sözümüz Türk Milletinin Egemenliğine Kefen Dikmeye Kalkanlara" konulu ortak bir basın toplantısı düzenlendi. Kısa adı AHPADİ olan Adaletin Hukuku ve Parlementer Demokrasi İdeali Derneği ve Atatürkçü Düşünce Derneği Eskişehir Şubesi tarafından son günlerde yaşanan gelişmelerle ilgili olarak Odunpazarı’nda bulunan Hicri Sezen Parkı’nda bulunan 100.Yıl Atatürk Anıtı önünde bir basın açıklaması yapıldı. Basın açıklamasına AHPADİ Derneği üyeleri, ADD Eskişehir Şube üyeleri, siyasi parti ve sivil toplum kuruluşları temsilcileri katılım sağladı. AHPADİ Dernek Başkanı Mehmet Ertaş ve ADD Eskişehir Şube Başkanı Mehmet Avci tarafından ortak yapılan açıklamada şu ifadelere yer verildi; "Sayın Basın mensupları, Saygıdeğer üyelerimiz, Partilerimizin ve Sivil toplum örgütlerimizin başkanları, Değerli Eskişehirli hemşerilerimiz; Türkiye Cumhuriyetinin Kurucusu, Türk Milletinin yeniden doğuşunun mimarı Ulu Önder Gazi Mustafa Kemal ATATÜRK’ün ve Lozan anlaşmasının mimarı İsmet İnönü’nün huzurunda hitap etmenin eşsiz onuruyla sizleri saygıyla selamlıyoruz. Değerli Arkadaşlarım; Dünyadaki sömürü düzeninin sahipleri olan, talancı, yağmacı emperyalist devletlerin saldırılarına karşı yüzyıllardır, emperyalizme uşaklığı kendine vazife edinmiş doğu feodalitesinin başını çektiği bölücü yıkıcı ayaklanmalara ve terör örgütlerine karşı ise yaklaşık 200 yıldır mücadele ediyoruz. Kararlı mücadelemiz karşısında, bugüne kadar hiç bir düşman devlet ve hiçbir yasadışı yapılanma topraklarımız ve milletimiz üzerinde hain emellerini gerçekleştiremedi. Kısa adı BOP olan Büyük Orta Doğu Projesi kapsamında Bölgemizdeki Ülkelerle birlikte vatanımızı da bölmek, yaratacakları kukla bir devlet ile diğer küçülmüş, neredeyse şehir devleti mertebesine indirilmiş devletçikleri hakimiyetlerine alarak; petrol, kıymetli madenler başta olmak üzere bölgenin bütün varlıklarına çökerek ekonomik, siyasi, kültürel emellerini hayata geçirmek isteyen emperyalistlerin son maşası KCK’nın silahlı organizasyonlarının Türkiye’ye yönelik olanı PKK terör örgütüne karşı da 41 yıldır askerimizin, polisimizin, korucularımızın, sivil halkımızın, iktidarlarımızınkararlı mücadelesiyle sürdürdüğümüz çabalarımız, fedakarlıklarımız sonucunu aldı. Kaçacak delik bulamayan PKK terör örgütü diz çöktü, silahlarını teslim ederek kendini fesh etmeyi son kurtuluşu olarak gördü. Saygıdeğer Dava Arkadaşlarımız; Türkiye Cumhuriyeti, bir yandan 41 yıldır ABD, İngiltere, Fransa başta olmak üzere Bölgemizde her türlü yıkıcı faaliyete silah, para, istihbarat, lojistik desteği veren devletlerle adı konulmamış, düşük yoğunluklu savaş verdi, bir yandan da bunların vekili PKK’nın terörüyle mücadele etti. Bugün birileri her ne kadar PKK’nın teslimiyetini “barış” sözcüğüyle bizlere sunmaya çalışsa da Türk Devletinin savaş muhatabı olmayan eli kanlı bir terör örgütüyle Türk Devletiyle barışı da söz konusu olamaz. Türkiye Cumhuriyetinin yurttaşları arasında hiç bir zaman savaş olmamıştır ki neden barış olsun. Yaşanan gündem, barış değil PKK’nın teslimiyetidir. PKK terör örgütünün bildirisinde yer alan üstenci ifadeleri ise, uğradıkları hezimetin büyüklüğünü ve acizliklerini bir avuç terörist ve terör destekçisinden gizlemek ve kendilerini avutmak için kullandıkları gerçek dışı argümandan başka bir şey değildir. Kuklaları PKK’nın tükenişini gören ipin sahipleri, daha önce terörist başını teslim ettikleri gibi bu sefer “teröre son verilecek elma şekeriyle” PKK’yı Türkiye’ye teslim edip, daha büyük bir oyunu sahneye koydular. Bu oyunun sahne dekorunu ise büyük bir aymazlıkla oyunu sahiplenen Devlet Bahçeli’ye kurdurmaya başladılar. Devamında, gerek iktidarın gerekse muhalefetin bir bölümü kah destek mesajlarıyla kah pasif eleştirilerle kendilerine sahnede rol kapmaya çalışıyorlar. Türk Devletinin demir yumruğu altında diz çöken dünün terör destekçisi, ayaklanmacı çığırtankanları bugün “barış güvercini” rolüne bürünmüşler, Çanakkale’de Kurtuluş Savaşında beraber savaştık, Devleti beraber kurduk yalanına sarılıp Türkiye Cumhuriyeti Devletine ortak çıkmaya çalışmaktadırlar. Hayır! Siz ne Çanakkale’de ne Kurtuluş Savaşında bizlerle değildiniz. Sizler, önce Osmanlı sonra Türkiye Cumhuriyetinde ayaklanmalar yoluyla feodal çıkarlarınızı temsil edecek bir ayrı bir devlet peşindeydiniz. Siz, Barzaniler, Talabaniler, Şeyh Saitler, Seyit Rızalarla birlikte Türk Milletine düşman, Türkiye’yi işgal edenlere dosttunuz. Sizler, Sevr anlaşmasıyla Fırat’ın Doğusunda “vaat edilen” topraklarda bağımsız bir devlet kurmak hayaliyle, Türkiye’yi işgal eden işgalci ordulara duacıydınız. Sizden olmadığını düşündüğünüz halka zulmederek bölgeden sürmeye, malına mülküne el koymaya çalışıyordunuz. Evet! Bizler, Diyarbakır’dan Edirne’ye, Rize’den İzmir’e, Eskişehir’den Yozgat’a, Adana’dan Kars’a bu Ülkenin gerçek vatanseverleriyle birlikte 7 düvele karşı savaşarak ve sizlere rağmen kurduk bu Cümhuriyeti. Sizin, feodalitenizin, Şeyhlik, Şıhlık temeline dayanan, yurttaşları maraba gören anlayışınızın Türkiye Cumhuriyetinin Kuruluşunda harcı yok, bundan sonra ki geleceğinde de yeri olmayacaktır. Özdemir İnce’nin dediği gibi, Türkiye bir “yapı kooperatifi midir ki “”iki ortağın vatanı olsun. Türkiye Devleti, Ülkesi ve Milletiyle bölünmez bütündür. Tek bir sahibi vardır, O’da Türk Milletidir. Türk Milletine soykırımcı yaftasını vurmaya çalışmak ise alçaklıktır. Anadolu ve Orta Doğu tarihi, feodal efendilerinizin köylerinden yurtlarından sürdüğü, emeği için ayağa kalkanları katlettiği, karısına kızına saldırdığı hikayelere ağıtlar yakmıştır. Anadolu ve Orta Doğu feodal efendilerinizin devletlere karşı kalkışmalarında sivil ve savunmasız biçare kölelerini kendilerine kalkan yaparak neden oldukları kan nehirlerine karalar bağlamıştır. Anadolu ve Orta Doğu iradenizi teslim ettiğiniz terör örgütünün savunmasız sivil, kadın, çocuk katliamlarına lanet okumuştur. Türk Milleti, Eruh, Başbağlar, Pınarcık, Silvan, Çevrimli, Anafartalar Çarşısı, Menderes Caddesi, Güvenpark başta olmak üzere sivillere yönelik toplum katliam saldırılarını, Yoğurtçular Köyünde şehit edilen ilk öğretmen Şenol AKAR’ı, Yüksekova’da öğretmen annesiyle birlikte şehit edilen Bedirhan’ı, Aybüke Öğretmeni ve daha nicelerini unutmadı, unutmayacak. Emperyalistlerin, teslim olurken PKK terör örgütüne kullandırdıkları dil ve talepleri ise barış değil yeni ve büyük bir savaşın öncüsü savaş dilidir.Biliyoruz ki, metindeki o hain talep ve suçlamalar PKK’nın değil onları maşa olarak kullanan emperyalist güçlerin talepleridir. Emperyalist güçler, PKK sonrasında yeni bir “siyasal sorun” alanı açıp bunun üzerinden Cumhuriyetimizin kurucu değerlerine saldırmak istemekte, yerli hain ve işbirlikçilerine yeni bir mevzi oluşturmaya, yeni bir hendek kazmaya çalışmaktadırlar. PKK ve terörün sözcüsü DEM’liler üzerinden konuşan emperyalistler “ “Birinci ve ikinci aşamayı tamamladık, sıra üçüncü aşamada Türkiye’de diyor. Yani Irak’ta kukla bir bölge oluşturduk, Suriye’de oluşturduk, şimdi Türkiye’de oluşturacağız ve bölge de bize hizmet edecek yeni bir devleti kuracağız diyorlar”. Onlara Sevr’i hatırlatıyoruz. Sevr’de o dediğiniz devleti kurdurduğunuzu ve bölgenin kaynakları üzerine çöktüğünüzü sanmıştınız. Mustafa Kemal ATATÜRK ve arkadaşlarının azim ve kararlılığı bütün oyunlarınızı bozdu, Sevr’inizi paramparça etti, sizleri Lozan’da masaya oturmaya mecbur bıraktı. Aynı sahneyi izlemeye hazır olun. Değerli vatanseverler, hepimizin bildiği gibi Türkiye Cumhuriyeti ve Türk Milleti Anadolu’da ve Rumeli’de yüzyıllardır süren egemenliğinin meşruiyetini, Kurtuluş Savaşında ödediği bedellerle yeniden almış, bu Lozan ile teyit edilmiştir. Lozan sadece Türkiye Cumhuriyetinin sınırlarının belirlendiği bir anlaşma değil, o sınırlar içinde Türk Milleti egemenliğine dayanan tek millet, tek bayrak, tek devlet anlayışının tüm dünyaya ilan edildiği manifestodur. Lozan, Anadolunun Türk Yurdu olduğunun tüm dünya tarafından bir kez daha kabulüdür. Bu manifesto önce 1924, sonra 1961 ve nihayetinde 1982 Anayasalarıyla güçlenerek yaşamını sürdürmüştür. Her üç Anayasada da, Egemenliğin Türk Milletine ait olduğu açıkça belirtilmiştir. Emperyalistlerin, teslim olan PKK terör örgütünün ağzını, dilini kullanarak söze büründürdükleri 1924 Anayasası karşıtlığı ise, Türkiye Cumhuriyetinin Atatürk ilke ve devrimlerini temel alan laik, demokratik, sosyal hukuk devletini yıkma emellerinin dışa vurumudur. Bu açıklamalar sonrası, Kemalizm düşmanı, Atatürk Cumhuriyeti karşıtı yerli işbirlikçiler; liberaller, ikinci, üçüncü Cumhuriyetçiler, enternasyonel sosyalistler, siyasal islamcılar, ruhunu AB Ülkeleri kapitalist çıkarlarına adamış sosyalist enternasyonelin ve Soros’un etki ajanları ve CIA güdümlü sahte milliyetçiler hemen atağa geçtiler. Ana akım medyada, iktidar ya da muhalefet yanlısı gözüken tüm yandaş kanalları yine kuşattılar, söz ve hedef birliği içinde yaşanılan süreci “barış çiçekleri açıyor” yalanıyla Türk Milletine sunmayı ve toplumun beynine hükmetmeyi görev kabul ettiler. Topluma, Anayasa değişmelidir fikrini aşılamaya çalışıyorlar. Görüyoruz ki; Ülkemiz yeni ve zorlu bir savaşın içine daha girdi. Bu savaşın en önemli cephesi Anayasa üzerinden olacak. Yeni veya mevcut Anayasa’da yapılacak değişikliklerle Türkiye Cumhuriyeti düşürülmeye, Türk Milleti Egemenliğine kefen giydirilmeye çalışılacak. Anayasa’dan Atatürk ilke ve devrimleri çıkarılarak, Türkiye Cumhuriyeti savunmasız bırakılmaya çalışılacak. Dikkatlerimizi ilk dört maddeye yoğunlaştıracaklar ama ilk dört maddeye can veren başlangıç bölümünü, 5,6,7,8,9,10,11,42,66,76,81,103,127,134 ve 174’üncü maddeleri değiştirerek ilk dört maddeyi öldürecekler. TBMM ya buna izin verecek ya dur diyecek. Bu nedenle başta Eskişehir Milletvekilleri olmak üzere TBMM’de bulunan tüm Milletvekillerine sesleniyoruz. Anayasanın ilk dört maddesiyle birlikte, Başlangıç bölümü, Türkiye Cumhuriyetinin Kemalist ideolojisini ve bu ideolojinin temelini oluşturan Türk Milleti Egemenliğini, Türk Milletinin birliğini, Anayasal Kurumların Atatürk İlke ve Devrimlerine bağlı kalarak Türk Milletinin çıkarlarına hizmet edeceklerini ifade eden maddeleri değiştirilemez. Bu maddelerin değiştirilmesi yönünde çaba harcamak ve oy kullanmak Türk Milletine ve Türkiye Cumhuriyetine ihanettir. Biz biliyoruz ki; Türkiye’de siyaset yapan hiçbir başat parti, TBMM’de görev yapan hiçbir vatanperver ve millet perver milletvekili, Türk Milleti egemenliğini zedeleyecek hiçbir Anayasa ve yasal düzenlemeye izin vermez. Farklılıklarımız, Ülkemizin devleti ve Milletiyle bölünmez bütünlüğünün söz konusu olduğu her yerde ortadan kalkar. Hangi partiden olursa olsun, Türk Milletinin egemenlik hakkına dokunacak her girişimin karşısında olacak Milletvekillerimiz yalnız değilsiniz. Tüm gücümüz, benliğimiz ve inancımızla yanınızdayız. Vereceğiniz mücadeleyle Türk Tarihinin muzaffer kahramanları olarak adınız anılacak. Korkmayın, yılmayın, geri adım atmayın. Sonsuza kadar Lozan, Sonsuza kadar Kemalist Cumhuriyet!"

Eskişehir Stadyumu’nun Bir İsmi Vardır, Bu İsim Atatürk’tür! Haber

Eskişehir Stadyumu’nun Bir İsmi Vardır, Bu İsim Atatürk’tür!

AK Parti Eskişehir Milletvekili Nebi Hatipoğlu'nun Yeni Eskişehir Stadyumuna Yeni bir isim verileceğini ifade etmesine AHPADİ Derneğinden tepki geldi. AHPADİ Derneği Başkanı Mehmet Ektaş yaptığı açıklamada şu ifadeleri kullandı; “2016 yılından bu yana Eskişehir’de adeta kangrene dönüşen Eskişehir Stadyumu’nun ismi konusu, AK Parti Eskişehir Milletvekili Sayın Nebi Hatipoğlu’nun yaptığı yeni bir açıklamayla farklı bir boyuta taşındı. Sayın Hatipoğlu, Cumhurbaşkanımızın önereceği ve tüm Eskişehir spor camiasının 7’den 70’e herkesin kabul edip seveceği bir ismin stadyuma verileceğini, Eskişehirlilere adeta bir müjde gibi basın açıklamasıyla duyurdu. Ancak açıklamayı dikkatle dinlediğimizde, stadyuma “Atatürk Stadyumu” isminin verileceğine dair herhangi bir emare bulunmamaktadır. Aksine, Atatürk Stadyumu ismi yerine başka bir ismin verileceği yönünde ciddi kaygılarımız oluşmuştur. Öncelikle şunu belirtmek isterim. Sayın Nebi Hatipoğlu, uzun yıllar Eskişehirspor Kulübü Başkanlığı yapmış, hayatı, mesleği, kazancı, sanayisi ve ticareti Eskişehir’de geçmiş bir insandır. Dolayısıyla Eskişehirspor’un tarihini de, maçlarını oynadığı stadyumun ismini de çok iyi bilmektedir. Ancak milletvekili seçildikten sonra mensubu olduğu yeni siyasi partinin atmosferine çok çabuk uyum sağlamış olmalı ki, Eskişehir Stadyumu’nun adının zaten Atatürk Stadyumu olduğunu unutmuştur. Sayın Hatipoğlu’na ve onun gibi düşünenlere hatırlatmak isteriz. Eskişehir Stadyumu, inşa edilip hizmete açıldığı 1952 yılından bu yana Eskişehir Atatürk Stadyumu olarak bilinmektedir. Bu stadyumun yeni bir isme ihtiyacı yoktur. İsim verilecekse, ismi olmayan yerlere verilir. Eskişehir Stadyumu isimsiz değildir. Adı Eskişehir Atatürk Stadyumu’dur. Peki, bu kriz nasıl ortaya çıktı? 2016 yılında Eskişehir Atatürk Stadyumu, yeni inşa edilen yerine taşınırken, stadyumun girişinde yazılı olan “Atatürk Stadyumu” levhası çalındı. Yanlış anlaşılmasın. “Unutuldu” demiyoruz, “çalındı” diyoruz. Ve o günden bu yana stadyumun hak ettiği ismi taşıyan tabela yeni yapıya takılmadı. Bu durum da “Yeni Eskişehir Stadyumu” ifadesinin yerleşmesine olanak sağladı. Bugün Eskişehir’de 7’den 70’e kime sorarsanız sorun, bu stadyumu “Eskişehir Atatürk Stadyumu” olarak bilir ve bu şekilde ifade eder. Dolayısıyla burada yeni bir isim verilmesinden söz etmek bile mümkün değildir. Öte yandan, bu konuyla ilgili zaman zaman girişimlerde bulunduğunu ifade eden Sayın Nabi Avcı’nın da 27 Ekim 2021 tarihindeki açıklamasını Eskişehir kamuoyuna hatırlatmak isteriz. Sayın Avcı, o gün yaptığı açıklamada, Eskişehir’e inşa edilen Millet Bahçesi’ne “Recep Tayyip Erdoğan Millet Bahçesi” adının verileceğini, Eskişehir Stadyumu’na ise Atatürk Stadyumu tabelasının tekrar asılacağını ifade etmiş, Eskişehirlilere bu konuda söz vermiştir. Aradan geçen sürede Millet Bahçesi’ne bu isim verilmiştir ancak Eskişehir Stadyumu’nun hak ettiği tabela hâlâ yerine takılmamıştır. Uzun yıllar ülkemizde bakanlık yapmış bir ismin bu açıklamasının, sadece ayaküstü söylenmiş gayri ciddi sözler olarak değerlendirilmesi mümkün değildir. Demek ki Sayın Avcı bu açıklamaları yaptıktan sonra, Atatürk ve Cumhuriyet karşıtı bazı çevreler devreye girmiş ve Atatürk Stadyumu tabelasının yerine takılmasını engellemiştir. Sayın Nebi Hatipoğlu’na buradan bir Eskişehirli olarak sesleniyoruz. Eskişehir Stadyumu’nun bir ismi vardır ve bu isim Atatürk’tür. Eğer Sayın Hatipoğlu Eskişehir’e ve spor camiasına gerçekten bir hizmette bulunmak istiyorsa, 2016 yılında çalınan “Atatürk Stadyumu” tabelasının yerine takılmasını sağlamalıdır. Bu konuda görevli ve sorumludur.”

Siyasetin Ritmi Bozulursa, Ülkenin Kalbi Durur Haber

Siyasetin Ritmi Bozulursa, Ülkenin Kalbi Durur

AHPADİ Derneği tarafından son günlerde yaşanan gelişmeler ve yaşanan yargı baskılarına ilişkin bir basın toplantısı düzenlendi.  AHPADİ Dernek Başkanı Mehmet Ektaş tarafından düzenlenen basın toplantısında şu ifadelere yer verildi; "Basınımızın değerli temsilcileri, Saygıdeğer Eskişehirliler; 1982 Anayasasında, eşitlik ilkesini düzenleyen  10. Maddeye göre: "Herkes, kanun önünde eşittir. Hiçbir kişi, aile, zümre veya sınıf imtiyaz sahibi değildir. Anayasanın bu maddesi gereği, suç şüphesi altında bulunan herkes soruşturulabilir ve yargılanabilir. Ancak; Anayasamızın 38. maddesinde “Suçluluğu hükmen sabit oluncaya kadar, kimse suçlu sayılamaz.” şeklinde ifade edilen masumiyet karinesi de, savaş, seferberlik veya olağanüstü hâllerde dahi sınırlandırılamayan mutlak bir temel hak olarak yer almaktadır. O halde, Anayasanın 10. Maddesi, yargılama süreçlerinde Anayasanın 38. Maddesini zedelemeyecek bir anlayışla uygulanmalıdır, bunu gerçekleştirecek ise yargının kendisidir. Siyaset, toplumun atar damarıdır. Bernard Crick’in tanımlamasıyla “Siyaset, farklı çıkarlar arasında bölünmüş toplumların, şiddet içermeyen özgür tartışma yoluyla yönetilmesidir”. “Siyasetin ritmi bozulursa, Ülkenin kalbi durur“ Atatürk 1 Kasım 1930 tarihinde “Siyaset sahasında karşılıklı faaliyetin feyizli gelişmeleri ancak vatandaşlar arasında düşmanlık meydana gelmesine mahal verilmemesiyle temin olunabilir.” diyerek her konuda olduğu gibi siyasetin nasıl yapılması gerektiği konusunda da bize yol göstermiş, siyasetin özellikle kutuplaşmaya meydan vermeyecek usul, dil ve yöntemlerle yapılması gerektiğini işaret etmiştir. Ancak Ülkemizde siyasetin dili ve uygulamaları kutuplaşmayı teşvik etmeye, kutuplaşmaktan beslenmeye devam ediyor. Bu sağlıksız siyaset ortamı, bir yandan da lekelenmeme hakkını ihlal ediyor. Masumiyet karinesinin yansımalarından biri olan "lekelenmeme hakkı"; suç şüphesi nedeniyle hakkında soruşturma veya kovuşturma yürütülen kişinin bu işlemlerden dolayı onur, şeref ve haysiyetinin zarar görmemesi, toplum içindeki saygınlığının zedelenmemesi, hakkında henüz kesin hüküm verilmemiş kişinin masumiyetine zarar verecek, kişiyi toplum nezdinde mahkûm edecek her türlü söz, yayın, haber gibi davranışlardan kaçınmadır. Bu hakka saygı, tüm yurttaşlar yönünden önemli ise de özellikle siyasi yönden öne çıkan kişiler yönünden daha fazla özen gösterilmesi gereken bir haktır. Çünkü ve ne yazık ki siyasi rekabet, sadece hizmet ve proje yarışı üzerinden değil rakibini kirletmek üzerinden de şekillenmektedir. Hukuk ve yargı, buna izin vermemeli, kendini de araçsallaştırmamalıdır. Kamuoyunun yakın tanıdığı bazı kişilerin çocuklarının denkliği olmayan yabancı Üniversitelerden Ülkemizdeki Üniversitelere geçişlerine İdare Mahkemelerinin kesinleşmiş kararlarıyla kazanılmış hak kavramıyla meşruluk kazandırılırken yıllar önce verilmiş bir diplomanın iptali, PKK terör örgütünün liderine “önder” tanımlamasıyla saygınlık kazandırılıp, Türk Milletini Şeyh Sait, Seyit Rıza ile tehdit edenlerle kucaklaşanlar, silahlı terör örgütüne yardımdan hapis cezasına çarptırılmış belediye başkanını terörist başının ulağı yapanlar, ayakta karşılayanlar alkışlanırken İstanbul Belediye Başkanına terör örgütüne yardım suçlamasıyla  gelen gözaltı kararları, toplumun büyük bir bölümünün vicdanında siyasi bir hamle olarak değerlendirilmiştir. Son yaşanan olaylar,  siyasi iktidarın seçimle yenemeyeceğini anladığı rakibini yargı yoluyla safdışı bırakmaya çalıştığı yönünde ciddi suçlamalara dönüşmüştür ve bu tartışmaların toplumda büyük bir oranla alıcısı bulunmaktadır. Bu tartışmalar, zaten örselenmiş siyasetin yanında yargı ve diğer devlet kurumlarına olan güveni de zedelemektedir, milli iradeye saygının ortadan kalkacağı, millet egemenliği ilkesinin rafa kaldırılacağı kaygılarını derinleştirmektedir. “Kendilerine bir milletin talihi bırakılmış olan adamlar, milletin kuvvet ve kudretini, yalnız ve ancak yine milletin hakiki ve elde edilebilir menfaatları yolunda kullanmakla mükellef olduklarını bir an hatırlarından çıkarmamalıdırlar” demişti Atatürk. Atatürk’ün işaret ettiği üzere; Hırsa değil akla, Kuvvete değil hukuka ihtiyacımız var. Kavgaya değil, barışa, Tartışmaya değil istişareye ihtiyacımız var. Ancak, siyasetçilerimiz Atatürk’ün çizdiği çerçeveden uzaklaştıkca, siyasetin nefes alanı daralıyor, ritmi bozuluyor. Bataklığa dönmüş bu siyaset ortamında, Ülkemiz hızla uçuruma doğru sürükleniyor. Çıkış yolu bellidir. Yargı alanında; hukuki güvenlik, belirlilik ve öngörülebilirlik ilkelerinin eksiksiz uygulanması, Ülkemizdeki siyasetin kendi alanında rolünü ve görevini yapabilmesine ve gelişmesine hizmet edecektir. Siyaset alanında; kucaklaşmalar, saygı ve sevgi dili birliğimize hizmet edecektir. Bir an önce, ortak akla, sağduyuya ve millet iradesine gitmeye ihtiyaç vardır. İktidarından muhalefetine siyasetin tüm aktörlerini, Türk Milletinin çıkar ve ortak ülküsü etrafında; diyalog,  istişare ve  işbirliğine davet ediyoruz. Türkiye için, Türk Milleti için Atatürk’te birleşelim."

AHPADİ Ektaş: "İnanç İstismarı Sezonu mu Açıldı?" Haber

AHPADİ Ektaş: "İnanç İstismarı Sezonu mu Açıldı?"

AHPADİ Dernek Başkanı Mehmet Ektaş, Eğitim-Bir-Sen tarafından tekrar gündeme getirilen İnanç Kıyafeti Özgürlüğü talebi ile ilgili olarak bir basın açıklaması yaptı. AHPADİ Dernek Başkanı Mehmet Ektaş yaptığı açıklamada şu ifadelere yer verdi; "Basınımızın değerli temsilcileri, Saygıdeğer Eskişehirliler; Türkiye Cumhuriyeti Anayasası, bir yandan bölücülerin, bir yandan laik düzen karşıtlarının sürekli hedefinde. Değişim talepleriyle, aslında Anayasa’nın özünü oluşturan Atatürk ilke ve devrimleri hedef alınmak isteniyor. Karşı devrimciler, her alandaki örgütlü yapılarıyla Anayasa’ya sürekli saldırılıyor. Öğretmenlerin mali ve özlük haklarının takipçisi olmaktan daha çok, Türkiye Cumhuriyetinin laik hukuk devrimi örseleme çabalarıyla, laik, bilimsel ve akılcı eğitime açtığı savaşla gündem oluşturan Eğitim Bir-Sen isimli sendika da bunlardan biri. Eğitim Bir-Sen  tarafından dün yapılan basın açıklamasıyla, Ailenin Korunması ve İnanca Dayalı Kıyafet Özgürlüğü konusunda Anayasada değişiklik yapılması için Türkiye genelinde imza kampanyası başlatıldığı duyuruldu. Aynı Sendikanın, bu konuda daha önce de girişimleri olmuştu. Sendikanın açıklamasından, Ailenin Korunması başlığından kast edilenin LGBT bireyler olduğu ortaya çıkmıştır. Türkiye Cumhuriyeti Anayasası ve Türk Medeni Kanunu aileyi korumaktadır. Anayasa’nın 41’inci maddesi Ailenin korunması ve Çocuk Hakları başlıklıdır, bu konuda Devlete sorumluluk ve görev yükler. Türk Medeni Kanunun 2. Kitabı Aile Hukukuna ilişkindir. Medeni Kanunun Evlenme Ehliyeti ve Engelleri başlıklı İkinci ayırımında evliliğin kadın ve erkek arasında olduğu açıkça yazılıdır. Ülkemizde LGBT Bireylerinin evlenmelerine izin verildiği ya da verilebileceği iftira olduğu gibi, Milletimizin büyük çoğunluğunun sahip olduğu örf, adet ve inancımız buna müsaade etmez. Ancak, Sendika, sanki Anayasamız ve Medeni Kanunumuz LGBT bireylerin evlenmelerine yol açıyormuş gibi bir izlenim yaratarak toplumsal bir çatışma alanı oluşturup bunun üzerinden siyasi cephelerini tahkime çalışmakta, açıkça inanç istismarı yapmaktadır. “Aileyi Korumak İsteyenler, Ekonomiye Baksınlar” Eğitim Bir-Sen Ailenin Korunmasını yapay LGBT tartışmasıyla gündeme getireceğine Türk Aile Yaşantısını derinden sarsan gerçek gündeme sarılmalıdır. İşsizlik, gelir adaletsizliği, ev sahibi olamama, yetersiz beslenme, kültürel ve sosyal etkinlere erişememe, çocuklara kaliteli eğitim imkanı sunamama gibi nedenlerle, aile için çekişmeler ve sonucunda  boşanmalar her geçen gün artmakta, şiddet dalga dalga yayılmaktadır. Ailenin Korunması, bu problemlerin çözülmesinden geçer. Ülkemizde 1980 Darbesinin zulmü olan eğitimde baş örtüsü yasağı, toplumumuzun tüm kesimlerinin çabası ve mücadelesiyle sorun olmaktan çıkarılmıştır. Bugün, hiçbir baş örtülü yurttaşımızın baş örtüsü nedeniyle eğitim hakkından, istihdam yoksun bırakılması, ayrımcılığa uğraması gibi sorunu yoktur. Eğitim Bir-Sen’in “İnanca Dayalı Kıyafet Özgürlüğü” söylemiyle baş örtüsü üzerinden yeniden istismar alanı açarak aslında başka hedeflere odaklandığı açıktır. İnanca Dayalı Kıyafet Nedir? Talep Nedir? İnanca dayalı kıyafet, okullara sarıkla mı gitmektir? İnanca dayalı kıyafet, okullara peçeyle mi gitmektir? İnanca dayalı kıyafet, okullara cüpbeyle mi gitmektir? İnanca dayalı kıyafet, okullara kandurayla mı gitmektir? İnnaca dayalı kıyafet, okullara kipa ile mi gitmektir? Farklı inançlara ait simgelerin kamusal alana ve eğitime taşınma isteği, özgürlük talebi değil, toplumu ayrıştırma ve kamplaştırma özleminin dışa vurumudur. 1982 Anayasasının 174’üncü maddesinde yer verilen, 2596 sayılı “Bazı Kisvelerin (kıyafetlerin) Giyilemeyeceğine Dair Kanun” la din adamlarının dahi din kıyafetlerini ibadet yerlerinin dışında giyemeyecekleri yasaklanmışken, Eğitim Bir-Sen’in dini kıyafetleri okullara taşıma isteğiyle laikliği hedef aldığı ortadadır. Anayasanın 42 ve Milli Eğitim Temel Kanununun ilgili maddelerinde, Eğitim Ve öğretim Faaliyetlerinin amaçları, ilke ve değerleri belirlenmiştir. Buna göre, Türk Milli Eğitimi, Türk Milletinin milli, ahlaki, insani, manevi ve kültürel değerleriyle yoğrulur, laik, bilimsel, Atatürk İlke ve Devrimleriyle şekillenir. Buna aykırı her talep, Anayasal suç olduğu gibi Türk Milletinin bütünlüğünü, ilke ve değerlerini hedef alan art niyetli anlayıştır. Milletimiz, Ülkemize karanlığa doğru kanat çırpmaya zorlayanlara fırsat vermeyecektir."

AHPADİ'den Yerel Yönetim ve Yönetime Katılım Konferansı Haber

AHPADİ'den Yerel Yönetim ve Yönetime Katılım Konferansı

Kısa adı AHPADİ olan Adaletin Hukuku ve Parlamenter Demokrasi İdeali Derneği Gürcan Banger'in konuşmacı olduğu Yerel Yönetim ve Yönetime Katılım konferansı düzenledi. Taşbaşı Kültür Merkezi Kırmızı Salon’da gerçekleştirildi konferansa Odunpazarı Belediye Başkanı Kazım Kurt, Sivil Toplum Kuruluşları temsilcileri ve vatandaşlar katılım gösterdi. Sunuculuğunu Batur Gürgan'ın yaptığı konferansın açılış konuşmasını yapan AHPADİ Dernek Başkanı Avukat Mehmet Ektaş, özgürleşmemiş bireylerden demokrasiyi savunmaları ve demokrasiye katkı sağlamaları  beklenemez dedi. Başkan Ektaş, doğrudan demokrasinin günümüzde yerini alan temsili demokrasinin halkın sorunlarını çözmekten uzak, belli güç odaklarına hizmet eden, katılımcılığı ve üretkenliği engelleyen ve ülkemizde de tek kişinin vesayetine dayanan bir sisteme dönüştüğü söyledi. AHPADİ Derneği olarak parlamenter demokrasinin tüm kurum ve kuruluşlarda geliştirilmesine hizmet etmek istediklerini söyleyen Ektaş katılımcı demokrasinin ülke genelinde söz sahibi olabilmesi için önce yerel düzeyde katılımcılığın geliştirilmesi gerektiğini ifade etti. Başkan Ektaş, yerel düzeyde katılımcılığın sivil toplum kuruluşları ziyaretlerinden ileri geçemediğini ifade ederken, Odunpazarı Belediyesi tarafından mahallelerde oluşturulan Kent Meclislerinin katılımcı demokrasiye çok güzel birer örnek olduğunu söyledi. Gürcan Banger tarafından verilen konferansta; Yerel Yönetim, Demokrasi ve Yerel Yönetim İlişkisi, Katılımcı Demokrasi, Yerel Yönetimlerde Şeffaflık ve Hesap Verebilirlik, Sivil Toplum ve Yerel Yönetim İş Birliği, Kadınların ve Gençlerin Yerel Yönetimlere Katılımı, Yerel Yönetimlerde Teknolojinin Rolü, Kentsel Dönüşüm ve Yerel Yönetimlerin Karar Alma Süreçleri, Yerel Yönetimlerde Çeşitlilik ve Kültürel Katılım, Yerel Yönetimlerde Karşılaşılan Sorunlar ve Çözüm Önerileri ile Uluslararası İyi Uygulama Örnekleri hakkında katılımcılara bilgiler verildi.

Anayasa ve Kanun Uygulansın, Bölücü Partiler Kapatılsın Haber

Anayasa ve Kanun Uygulansın, Bölücü Partiler Kapatılsın

AHPADİ Derneği tarafından HÜDAPAR ve DEM Parti tarafından son günlerde yapılan açıklamalara tepki gösterildi. AHPADİ Dernek Başkanı Mehmet Ektaş yaptığı açıklamada HÜDAPAR ve DEM Parti ile ilgili Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığını ve Anayasa Mahkemesini göreve davet etti. Başkan Ektaş yaptığı açıklamada şu ifadelere yer verdi; "Basınımızın değerli temsilcileri, Saygıdeğer Eskişehirliler; HÜDAPAR ve DEM ismiyle faaliyette bulunan, parti görünümlü yıkıcı, bölücü yapılanmaların son günlerde iyiden iyiye artan yalan ve iftiralarla bezenmiş, başta Anayasa olmak üzere Laik Hukuk Devriminin bütün, ilke kural ve kurumlarını hedef alan tehditkar ve tahrikkar beyan ve davranışları kamuoyunda infial yaratmakta, kaygı ve kızgınlıkla izlenmektedir. 2709 Sayılı Anayasa’nın Parti kurma, partilere girme ve partilerden ayrılma başlıklı 68’inci maddesinin dördüncü paragrafında; “Siyasi partilerin tüzük ve programları ile eylemlerinin, Devletin bağımsızlığına, ülkesi ve milletiyle bölünmez bütünlüğüne,  insan haklarına, eşitlik ve hukuk devleti ilkelerine, millet egemenliğine, demokratik ve laik Cumhuriyet ilkelerine aykırı olamayacağı; sınıf veya zümre diktatörlüğünü veya herhangi bir tür diktatörlüğü savunmayı ve yerleştirmeyi amaçlayamayacağı; suç işlenmesini teşvik edemeyeceği”,  2820 Sayılı Siyasi Partiler Kanununun Siyasi partilerin vazgeçilmezliği ve niteliği başlıklı 4’üncü maddesinde  “Siyasi partilerin Atatürk ilke ve inkılaplarına bağlı olarak çalışacağı” kuralına yer verilmiştir. Burada sözü edilen Atatürk ilkelerinin adı, Mustafa Kemal Atatürk’ün kendi el yazısıyla belirttiği üzere Kemalizm’dir. Yine, Siyasi Partiler Kanunun Siyasi partilerle İlgili Yasaklar Başlıklı dördüncü bölümünde; Demokratik Devlet düzeninin korunması ile ilgili yasaklar, Milli Devlet Niteliğinin Korunması, Bağımsızlığın Korunması, Devletin tekliği ilkesinin korunması, Azınlık yaratılmasının önlenmesi, Bölgecilik ve ırkçılık yasağı, Eşitlik ilkesinin korunması, Atatürk İlke ve İnkılaplarının ve Laik Devlet Niteliğinin Korunması, Dini ve dince kutsal sayılan şeyleri istismar yasağı konuları ayrıntılı olarak düzenlenmiş, bu konularda siyasi partilerin sorumlulukları belirlenmiştir. Ancak, hepimizin yakından takip ettiği gibi; HÜDAPAR ve DEM yapılanmaları; Millet egemenliğine, Atatürk ilke ve inkılaplarına, Kemalizm’e, Türk Devletinin bağımsızlığına, ülkesi ve milletiyle bölünmez bütünlüğüne karşıdırlar. Bu konudaki görüşlerini gizlemeden açık açık ifade etmektedirler. 2709 Sayılı Anayasa’yı, yeni Anayasa ya da Anayasa’da değişiklik afyonuyla ortadan kaldırmak suretiyle, Çerçevesi Anayasayla net olarak belirlenmiş Türkiye Cumhuriyetini yıkmak istemektedirler. Anayasa’nın Siyasi partilerin uyacakları esaslar başlıklı 69’uncu maddesinde “bir siyasi partinin tüzüğü ve programının 68 inci maddenin dördüncü fıkrası hükümlerine aykırı bulunması halinde temelli kapatma kararı verileceği, bir siyasi partinin 68 inci maddenin dördüncü fıkrası hükümlerine aykırı eylemlerinden ötürü temelli kapatılmasına, ancak, onun bu nitelikteki fiillerin işlendiği bir odak haline geldiğinin Anayasa Mahkemesince tespit edilmesi halinde karar verileceği, bir siyasî parti, bu nitelikteki fiiller o partinin üyelerince yoğun bir şekilde işlendiği ve bu durum o partinin büyük kongre veya genel başkan veya merkez karar veya yönetim organları veya Türkiye Büyük Millet Meclisindeki grup genel kurulu veya grup yönetim kurulunca zımnen veya açıkça benimsendiği yahut bu fiiller doğrudan doğruya anılan parti organlarınca kararlılık içinde işlendiği takdirde, söz konusu fiillerin odağı haline gelmiş sayılacağı düzenlenmiştir. Siyasi partilerin kapatılmasının, Yargıtay Cumhuriyet Başsavcısının açacağı dava üzerine Anayasa Mahkemesince kesin olarak karara bağlanacağı belirtilerek görev ve sorumlu Kurum olarak Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığı ile Anayasa Mahkemesi işaret edilmiştir. Bu düzenlemeler Siyasi Partiler Kanununda da tekrar edilmiştir. Kamuoyuna yansıyan tüm beyan ve eylemleri, HÜDAPAR ve DEM!in kapatılmasını gerektirir şartların oluştuğunu kuşkuya yer bırakmayacak şekilde göstermektedir. Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığı ve Anayasa Mahkemesi Anayasal Kuruluşlardır. Görevleri, Anayasa’yı, Anayasa’da nitelikleri belirtilmiş Türkiye Cumhuriyetini korumaktır. Bu görevlerini yapıp yapmamak noktasında inisiyatif kullanmaları söz konusu değildir. Ancak, Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığının bu görevini yerine getirme, HÜDAPAR ve DEM yapılanmasının kapatılma Davası açmak için soruşturma başlattığıyla ilgili hiçbir çalışması kamuoyuna yansımamıştır. Anayasa Mahkemesinin ise 2021 yılında başlayan HDP’nin kapatılması davasını yılardır karara bağlamamış ve dosyayı rafa kaldırmış olması da keyfiyetine işaret etmektedir. Biz, Laik Hukuk Devrimi Korumak Cumhuriyeti Korumak ilkesiyle hareket eden bizler Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığını ve Anayasa Mahkemesini görevlerini ve sorumluluklarını yerine getirmeye davet ediyoruz."

Terörle, Teröristlerle Müzakere Edilmez, Mücadele Edilir Haber

Terörle, Teröristlerle Müzakere Edilmez, Mücadele Edilir

AHPADİ Derneği tarafından terör örgütüne silah bırakma çağrısı ile başlayan ve müzakere sürecine dönüşen süreç ile ilgili olarak bir basın toplantısı düzenlendi. AHPADİ Derneği tarafından Hamamyolu Yediler Parkında düzenlenen basın toplantısına AHPADİ Dernel Başkanı Av.Mehmet Ektaş, Yönetim Kurulu Üyeleri, MSD Genel Başkanı İbrahim Şavlukbaş, ADD Eskişehir Şube Başkanı Cihan Taşar, MSD Eskişehir Şube Başkanı Güler Yılmaz, Siyasi Parti ve Sivil Toplum Kuruluşlarının temsilcileri katılım sağladı. Meclise, milletvekillerine, Anayasal Kuruluşlara seslenen AHPADİ Dernek Başkanı Av. Mehmet Ektaş basın toplantısında yaptığı konuşmada şu ifadelere yer verdi;  ''Basınımızın değerli temsilcileri, Saygıdeğer Eskişehirliler; Ülkemizin yaşadığı terör belası, emperyalizmin coğrafyamızdaki oyunlarının bir parçası olarak Osmanlı İmparatorluğu döneminden günümüze kadar uzanan mirasıdır. Kurulduğu ilk günden bugüne kadar Cumhuriyetimizin Türk Milleti Egemenliğine dayanan laik, demokratik, hukuk devletinin ülkesi ve milletiyle bölünmez bütünlüğü, Atatürk İlkeleri ve devrimleri, karşı devrim saldırılarına maruz kaldı. Siyasal düzlemde yer alan bu saldırılar, bir çok dönemde de isyanlar, kalkışmalar ve silahlı terörle desteklendi. Türk Milleti, isyanlar, kalkışmalar ve nihayetinde terör örgütüyle yaptığı mücadelede binlerce vatandaşını şehit verdi, yüz milyarlarca dolar harcadı, acısını yüreğine gömdü, geri adım atmadı. 2015 yılından sonra yaşanan son dönemde de, bütün devlet kuruluşlarının etkili ve öz verili çalışmaları sayesinde terör örgütünün beli bir kez daha kırıldı. Cudi, Gabar, Kandil yerle bir edildi. Terör örgütünün ekonomik, siyasal kaynaklarının önü büyük ölçüde kesildi. Artık terör örgütü, çocukları, gençleri kandırıp dağa çıkaramıyor.  Elebaşları köstebek gibi yaşadıkları yer altından burunlarını çıkaramıyor saklandıkları yerlerden çıktıklarında MİT operasyonlarıyla anında yok ediliyorlar. Ancak, ne hikmetse, terör örgütünün zaten parmağını oynatamadığı, yöneticilerinin güneş yüzü göremediği bu dönemde Devlet Bahçeli “buyursun terörün bittiğini, örgütünün tasfiye edileceğini tek taraflı ilan etsin. Bu dirayet ve kararlılığı gösterirse, “Umut Hakkı”nın kullanımıyla ilgili yasal düzenlemenin yapılması ve bundan yararlanmasının önü de ardına kadar açılsın.” sözleriyle kısa bir süre önce terörist başına çağrıda bulundu ve af vaat etti. PKK’nın belinin kırıldığı, teröristbaşının af dilemediği bir ortamda Devlet Bahçeli’nin, bu çıkışı kamuoyunda büyük bir şaşkınlıkla karşılandı. Kendisinden terörün bittiğini, örgütün tasfiye edileceğini tek taraflı ilan etmesi istenen terörist başı ise bu konuda hiçbir söylemedi. Ne yaptı! Devlet Bahçeli’nin çağrısını, bir zafiyet olarak değerlendirdi, kendine fırsata çevirdi. Siyasi aktörlüğe soyundu.  Kendini üst akıl ilan etti! Pazarlık masası kurdu! Türk Devletine akıl verdi. Muhalefete rol biçti. Milletvekillerine istikamet çizdi. Değerli hemşerilerimiz, Emperyalizmin çizdiği çerçeveye bağlı olarak terör örgütünün taleplerinin; yerel yönetimlerin güçlendirilmesi, merkezi idarenin yerel yönetimler üzerindeki vesayet yetkisinin kaldırılması, devlet okullarında da ana dilde eğitim çıkışıyla iki dilli, iki uluslu, federatif bir devletin temellerini atmak olduğu bellidir. Emperyalizmin ve feodalitenin maşası PKK/YPG terör örgütünün ve onların siyasi sözcüsü DEM ve diğer partilerin talepleri açıktır. Türkiye’yi bölmek, bir vatan toprağı üzerinde başka bir devlet kurmak istemektedirler. Bu amaca, geçmişte kopardıkları ve şimdi koparacakları küçük tavizleri ileri de birleştirerek varmak istiyorlar. Bu ana hedef ülküsüyle, güçlendikleri her yeni dönemde tekrar silahla karşımıza çıkacaklar, yeni tavizler talep edecekler, biz ise verdiğimiz ve geri dönüşü olmayan tavizlerle aldanmış ve oyalanmış olacağız. Türk Milleti, bu durumu geçmiş yıllarda bir çok kez tecrübe etmiştir. Aynı yolun tekrar denenmesinde hiçbir fayda yoktur. Terörle, teröristlerle müzakere edilmez, mücadele edilir. Aziz Türk Milletini hain Şeyh Sait’in, hain Seyit Rıza’nın, teröristler Sakine’nin, Mahsun’un yaptıklarıyla tehdit eden, her fırsatta Türk Devletini, topraklarının bir bölümünde işgalci olarak nitelendirme cüretini gösteren, teöristbaşının başlattığı müzakere masasında anlaşma olmazsa Ülkemizin bir bölümünü Gazze’ye çevirme sopası gösteren anlayışının temsilcileriyle hiçbir görüşme yapılamaz. Meclise, milletvekillerine, Anayasal Kuruluşlara sesleniyoruz. -Teröristbaşıyla kurdurulan temas hemen sona erdirilmeli, müzakere sürecine dönüşmesine izin verilmemelidir. -Terörle yürütülen mücadeleye aynı kararlıkla devam edilmelidir. -Terör örgütüne destek veren partiler ile Anayasaya aykırı faaliyetlerde bulunan tüm partilerin kapatılması için Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığı ve Anayasa Mahkemesi görevlerini yapmalıdırlar. -Terör örgütüne destek veren  ve Türk Milletini tehdit eden sözde milletvekilleri için Cumhuriyet Başsavcılıklarınca hemen soruşturma başlatılmalıdır. -TBMM’ce terör örgütüne destek veren  ve haklarında fezleke olan sözde milletvekillerinin dokunulmazlıkları kaldırılarak yargılanmalarının önü açılmalıdır. Bugün faaliyette bulunan TBMM ‘de temsil edilen partiler ve Milletvekilleri, 2023 yılında yapılan Milletvekilliği Genel Seçimlerinde kullandıkları dil, vaat, sahiplendikleri değer ve ilkeler ile oy istediler ve seçildiler. Bugün geldiğimiz noktada ise bir çok partinin ve milletvekilinin 2023 seçimlerini unuttuğunu, tam tersi konuşma ve eylemler içinde olduklarını esefle takip ediyoruz. Bu siyasi ahlakla bağdaşmamaktadır. Bu nedenle, mecliste bulunan partilerin önemli bölümü ve milletvekilleri siyasi meşruluklarını kaybetmişlerdir. Şimdi savundukları yeni değerleri ve paradigmalarıyla halkın önüne tekrar çıkmalı, destek istemelidirler. Bb nedenle de hemen seçim yapılmalıdır. Saygılarımızla.''

logo
En son gelişmelerden anında haberdar olmak için 'İZİN VER' butonuna tıklayınız.