SON DAKİKA
Hava Durumu

#Hayvancılık

Porsuk Haber Ajansı - Hayvancılık haberleri, son dakika gelişmeleri, detaylı bilgiler ve tüm gelişmeler, Hayvancılık haber sayfasında canlı gelişmelere ulaşabilirsiniz.

Sütün Kaymağını Üreten de Tüketen de Yiyemiyor! Haber

Sütün Kaymağını Üreten de Tüketen de Yiyemiyor!

CHP Niğde Milletvekili ve Tarım, Orman ve Köyişleri Komisyonu Üyesi Ömer Fethi Gürer, çiğ süt alım fiyatı ile raf fiyatları arasındaki değişkenliğe dikkat çekerek, “Beş yılda süt ve sütten mamul ürünlerde market rafları yüzde 600 ila yüzde 1200 arasında fiyat artışı yaşanırken, inek besleyip çiğ sütü satan maliyetleri karşılamada zorlanır duruma geldi. Ulusal Süt Konseyinin tavsiye fiyatına üreticiden aracı süt almayıp alım fiyatı baskılarken üretici, ürettiği sütü aracının belirlediği fiyata satmak zorunda kalıyor. 1 litre çiğ süt satıp 1,5 kg yem alamadığı için de zarar edip ineğini satıyor. Ulusal Süt Konseyi yeni çiğ süt fiyatı süt inekçiliği yapanı mutlu etmezse inek satışları artar. İktidar süt inekçiliği yapanın yanında olmalıdır.” dedi. RAF FİYATLARI UÇTU Market rafında 1 litre süt, 2020 Aralık’ta 7,5 TL iken 2025 Aralık ayında 50 TL’ye çıktığına dikkat çeken CHP Niğde Milletvekili Ömer Fethi Gürer, 2020-2025 arasında sütten mamul ürün fiyat artışına dikkat çekti. 2020 yılından 2025 yılına tereyağı 1 kg 40 TL’den 380 TL’ye çıkmış, %850 artış oluşmuştur. Bu fiyatın üzerinde fiyatlar da vardır. 2020 yılından 2025 yılına beş yılda peynir kilosu 50 TL’den 650 TL’ye çıkmış ve %1200 artış meydana gelmiştir. Üretim şekline göre bu fiyatı da geçen rafta ürün vardır. Ayranda ise 2020 yılı ile 2025 yılları arasında 1 litre 6 TL’den 50 TL’ye çıkmış ve ayranda da fiyat %733 artış gerçekleşmiştir. Bölge, semt market fiyatlarında değişkenlik de mevcuttur. Üretim şekline göre daha yüksek fiyatlara ürün varken kaşar fiyatlarına emekli, dar gelirli bakıp geçmekte, alamamaktadır.” dedi. Tarım, Orman ve Köyişleri Komisyonu Üyesi Ömer Fethi Gürer, süt inekçiliği yapan düşük süt alım fiyatı ile bu iş sürdürülemez derken, tüketici süt ve sütten mamul ürün fiyat artışından dert yanıyor. Sanayici ise ürün toplama ve dağıtım giderleri artışının fiyatlara yansıdığını belirtiyor ve işçilik, nakliye, faiz, ambalaj giderlerinin işlenmiş süt fiyatında artışa neden olduğunu belirtiyor. Üretende, toplayanda, işleyende, satanda, alanda şikâyetçi ise orada sorumluluğu olan iktidarın çözümcü bir yaklaşımla sorunlara bakmamasının da bir etkisi var.” dedi. SÜT İNEĞİ BESLEYEN KAZANAMIYOR CHP Niğde Milletvekili Ömer Fethi Gürer, “2020’de üretici 2,30 TL’ye süt sattığında markette sütün fiyatı 7,5 TL idi. Aradaki fark 3 kat bile değildi. Fark en az beş kata çıktı. Hâlen Ulusal Süt Konseyi tavsiye fiyatı 19,60 TL’dir. Bu ay yeni fiyat belirlenecek ancak küçük aile tipi işletmelerden çiğ sütü toplayıcıların daha düşük fiyattan alım yapması besiciyi zora sokuyor. Süt inekçiliği yapan kazanamıyor. Çiğ süt işlenip market rafında en az litresi 50 liradan satılıyor. Jersey ineği sütü daha yüksek fiyatla tüketiciye sunuluyor. Burada bir dengesizlik var. İktidar bu sürecin doğru oluşmasını sağlayacak önlemler almalıdır.” şeklinde konuştu. “SÜT İNEKÇİLİĞİ GİDEREK ZORLAŞIYOR” CHP Milletvekili Ömer Fethi Gürer, artan girdi maliyetleri karşısında birçok üreticinin son yıllarda süt ineklerini satmak zorunda kaldığını belirterek, “İnek satılması yanında şap hastalığı da süt verimi düşmesine neden oldu, rafta süt ve sütten mamul ürün fiyat artışı emekli ve dar gelirli başta tüm tüketiciyi olumsuz etkiliyor.” dedi. Gürer çözüm için, “Çiğ süt referans fiyatı 3 aylık maliyet odaklı güncellenmeli ve alım fiyatı değil taban fiyat olarak USK’nin açıkladığı fiyat uygulanmalıdır. Üreticiye yem–mazot destekleri artırılmalı ve yem sübvanse edilmelidir. Ahır giderleri düşürülmelidir. İthal yem yerine yerli üretim artırılmalı ve yem sübvanse edilmelidir. Desteklerin artırılması, hastalıklarla ciddi mücadele edilmesi şarttır. Bu yıl şap, 81 ilde hayvan pazarlarını kapattırdı. Bu süreçte süt verimi düştü. İnek sütçülüğü yapanın zararı dahi görmezden gelindi. Bu süreç et ve süt mamullerinde fiyat artışına yol açtı. Et ve süt mamulleri sofradan eksildi. Mutlaka süt inekçiliği için de planlı, mera hayvancılığını da geliştirecek, kooperatifleri güçlendirecek çalışmalara ihtiyaç vardır.” dedi. SÜT VERİLERİ DEĞİŞİYOR Ülkemizde süt ineği varlığı 6,5 milyon civarında. Farklı Avrupa ülkelerinde ülkemizden daha az hayvan varlığı olan yerlerde çiğ süt üretimi daha çok sağlanıyor diyen Gürer, çiğ süt verimliliğinin düşük olduğunu, mevcut hayvan varlığından daha çok süt elde etmemiz gerektiğini söyledi. Doğrudan süt inekçiliği yapana yem desteği sağlanmadı ve bakım tekniğinin geliştirilmesi de süt verimini artırıp fiyatı düşürecek etki yaratır. TÜİK’in açıkladığı verilere göre ticari süt işletmelerince 895 bin 834 ton inek sütü toplandı. TÜİK Ekim 2025 yılı verilerine göre ticari süt işletmeleri tarafından toplanan inek sütü miktarı Ekim ayında bir önceki yılın aynı ayına göre %3,2 azalırken, içme sütü üretimi %6,4 azaldı, tereyağı ve sadeyağ üretimi %0,8 azaldı. Ulusal Süt Konseyi 15 Aralık’ta yeni çiğ süt alım fiyatı açıklaması bekleniyor. Fiyat süt inekçiliği yapanı tatmin etmezse süt inekçiliği yapanın hayvanını satmasına yol açacaktır.” dedi.

Toplanan İnek Sütü Miktarı Azalıyor Haber

Toplanan İnek Sütü Miktarı Azalıyor

Türkiye İstatistik Kurumu Ekim ayı Süt ve Süt Ürünleri Üretim verilerini açıkladı. TÜİK'ten yapılan açıklamada, ticari süt işletmeleri tarafından toplanan inek sütü miktarının düşüş gösterdiği belirtildi. Yapılan açıklamada; ''Ticari süt işletmelerince 895 bin 834 ton inek sütü toplandı Ticari süt işletmeleri tarafından toplanan inek sütü miktarı, Ekim ayında bir önceki yılın aynı ayına göre %3,2 azaldı, Ocak-Ekim döneminde ise bir önceki yılın aynı dönemine göre önemli bir değişiklik göstermedi. Ekim ayında bir önceki yılın aynı ayına göre, inek peyniri üretimi %0,8 arttı, ayran ve kefir üretimi %8,4 arttı, yoğurt üretimi %5,8 arttı, içme sütü üretimi %6,4 azaldı, tereyağı ve sadeyağ üretimi %0,8 azaldı. Ocak-Ekim döneminde ise bir önceki yılın aynı dönemine göre, inek peyniri üretimi %1,5 arttı, ayran ve kefir üretimi %8,8 arttı, yoğurt üretimi %5,0 arttı, içme sütü üretimi %5,9 arttı, tereyağı ve sadeyağ üretimi %7,9 arttı. Toplanan inek sütü ve üretilen süt ürünleri miktarı, Ekim 2025 (Ton) Ekim Ocak-Ekim 2024 2025 Değişim (%) 2024 2025 Değişim (%) Toplanan inek sütü 925 266 895 834 -3,2 9 440 234 9 437 922 0,0 İçme sütü 145 007 135 746 -6,4 1 289 062 1 364 954 5,9 Yoğurt 113 976 120 623 5,8 1 121 397 1 177 233 5,0 Ayran ve kefir 87 377 94 742 8,4 803 647 874 481 8,8 İnek peyniri 71 053 71 594 0,8 685 109 695 679 1,5 Tereyağı ve sadeyağ 8 330 8 260 -0,8 84 799 91 473 7,9 Bir önceki ay 138 bin 726 ton olan içme sütü üretimi Ekim ayında %2,1 oranında azalarak 135 bin 746 ton olarak gerçekleşti. Bir önceki ay 892 bin 886 ton olan ticari süt işletmelerince toplanan inek sütü miktarı Ekim ayında %0,3 oranında artarak 895 bin 834 ton oldu.''

Kırsalda Bereket, Hayvancılığa Destek Projesi Meyvelerini Veriyor Haber

Kırsalda Bereket, Hayvancılığa Destek Projesi Meyvelerini Veriyor

Tarım ve Orman Bakanı İbrahim Yumaklı, Ankara'nın Polatlı ilçesinde Kırsalda Bereket, Hayvancılığa Destek Projesi kapsamındaki desteklerden yararlanan bir işletmeyi ziyaret etti. İşletmeyi gezerek bilgi alan Yumaklı, söz konusu projenin şubatta Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan tarafından açıklandığını anımsattı. Bakan Yumaklı, bu kapsamdaki bütün projelerin 2024 yılının başında açıklanan 5 yıllık hayvancılık yol haritasına dayandığına işaret ederek, yol haritasını birçok noktada adım adım uygulamaya geçirdiklerini söyledi. Kırsalda Bereket, Hayvancılığa Destek Projesi kapsamında temmuzdan itibaren belirlemiş oldukları standartlara uygun başvuruların bir yazılımla karşılaştırması sonucu sıralamaya girenlere hayvanlarını teslim etmeye başladıkları bilgisini veren Yumaklı, "Türkiye'de etçi ırklarla alakalı, özellikle anaç hayvan sayısının artırılmasıyla ilgili bir proje. Bu projede özellikle Türkiye'de artık kırmızı et üretimine ilişkin anaç hayvan sayısının artırılmasını ve bu yolla da besiciliğe farklı bir perspektif getirmeyi arzu ettik." diye konuştu. "PROJE 2028'DEN SONRA DA DEVAM EDECEK" Yumaklı, ilk etapta 60 bin anaç hayvan vermeyi planladıklarını ve başvuranlardan 4 bin 351 kişinin bundan faydalanacağını bildirdi. Başvurular için kriterler belirlendiğine dikkati çeken Bakan Yumaklı, genç, kadın, veteriner hekim, ziraat mühendisi, gıda mühendisi ve deprem bölgesi gibi birçok kriter tanımlandığını ve buna göre seçimlerin yapıldığını anlattı. Yumaklı, 2028'e kadar sürecek projeye çok yoğun müracaat olduğunu ve yeniden başvuru yapılıp yapılmayacağına ilişkin sorular geldiğini ifade etti. Projenin 2028 sonrasında da devam edebileceğini vurgulayan Yumaklı, "İnşallah hem projeye katılan kardeşlerimizin hem de bundan sonra katılacak olanların istediği gibi olur." değerlendirmesinde bulundu. Bakan Yumaklı, verilen hayvanların tamamının gebe düve olduğunu ve burada önemli birkaç unsurun bulunduğunu belirterek, şöyle devam etti: "Hayvanların tamamının bütün hastalıklara karşı aşılamaları, kontrolleri ve 1 yıl süreyle TARSİM sigortaları yapıldı, verildikten sonra aylık 1500 liralık bakım ve diğer masraflara ilişkin desteği aktarılacak şekilde planlandı. Ayrıca 2 yılı ödemesiz, 3 ile 5 yıl geri ödemeli ve sübvansiyonlu faizle birlikte arkadaşlarımızın buna sahip olması söz konusu." "KIRMIZI ET ÜRETİMİ KONUSUNDA ÇOK CİDDİ POTANSİYELİMİZ VAR" Başvuruların büyük bir bölümünün gençlerden ve kadın girişimcilerden geldiğini aktaran Yumaklı, bunun kendilerini memnun ettiğini, zaman zaman sosyal medyadan paylaşım yaparak onların aldıkları sonuçları kamuoyunun dikkatlerine sunmak istediklerini söyledi. Bakan Yumaklı, tarımın bütün başlıklarında, bitkisel üretimde, hayvansal üretimde, su ürünlerinde ve diğer konularda üretimi artırma hedefinde olduklarına dikkati çekerek, şöyle konuştu: "Özellikle zaman zaman kırmızı et konusu çok gündem edildiği için bundan bahsetmek istiyorum. Kırmızı et üretimi konusunda çok ciddi bir potansiyelimiz var aslında. Yapılan ithalatın, sanki bütün ihtiyacımız ithal ediliyormuş gibi bir algıya dönüştürüldüğünü görüyoruz. Yani dönemsel olarak farklılaşmasıyla birlikte yüzde 90 ile yüzde 93 arasında bir yeterliliğimiz var. Geri kalanını ithal ediyoruz ve büyük oranda piyasa regülasyonu için aslında. Bütün bu yaptığımız projeler de ithalatın tamamen bitmesi ve üretimin tamamen yurt içinden karşılanması için. Hayvancılık yol haritamızın bütün unsurları da bunu amaçlıyor. İnşallah bu konuda çok ciddi mesafeler de alıyoruz." "HAYVAN SAYILARINDAKİ ARTIŞI GÖZLEMLİYORUZ" Bu yıl içinde şap hastalığı sebebiyle hem aşılamayı gerçekleştirdiklerini hem de hayvan sayılarındaki artışlarla ilgili kontrolleri yaptıklarını dile getiren Yumaklı, "Orada artışları da gözlemliyoruz. Bunlara belli dönemlerde yayınladığımız istatistiklerde de yer vereceğiz." dedi. Bakan Yumaklı, desteklerden yararlanmak isteyen üreticilere çağrıda bulunarak, hangi üretim başlığında olursa olsun, genç, kadın ve erkek fark etmeden üretim yapma istekleri olanların yanında olduklarını vurguladı. Bakanlığa bağlı bütün birimlerin bu konudaki sorulara karşı hazır olduğunu belirten Yumaklı, şunları kaydetti: "Bunları düşünen kardeşlerimiz hiç endişe etmesinler. Hemen en yakın bakanlığımız teşkilatına, ilçe müdürlüklerimize, il müdürlüklerimize gitsinler. Orada kafalarındaki bütün sorulara cevap bulacaklar zaten. Özellikle kırsal kalkınma destekleri, IPARD destekleri, Tarım ve Kırsal Kalkınmayı Destekleme Kurumu destekleri, ORKÖY destekleri, Uzman Eller Projesi gibi birçok proje var. Dolayısıyla üretim yapmak isteyen kardeşlerimiz kendilerine hitap edecek bir destek ya da teşvik bölümünü bulacaklar. O yüzden buradan çağrım, mutlaka bakanlığımızın ilgili birimlerine gelsinler. Biz hemen onların yanında oluruz, olmaya da devam edeceğiz."

Yerli Üretimi ve Üreticiyi Koruyan ''Kamucu Tarım Politikaları'' Yaşama Geçirilmelidir Haber

Yerli Üretimi ve Üreticiyi Koruyan ''Kamucu Tarım Politikaları'' Yaşama Geçirilmelidir

TMMOB Ziraat Mühendisleri Odası’nın 49. Dönem II. Danışma Kurulu Toplantısı 15 Kasım 2025 tarihinde Ankara'da Makine Mühendisleri Odası Eğitim ve Kültür Merkezinde gerçekleştirildi. Geniş bir katılımla gerçekleştirilen Danışma Kurulu Toplantısının ardından Sonuç Bildirgesi açıklandı. Yayınlanan sonuç bildirgesinde şu ifadelere yer verildi; ''TMMOB Ziraat Mühendisleri Odası’nın 49. Dönem II. Danışma Kurulu Toplantısı, ZMO Ana Yönetmeliği`nin 45. ve 46 maddeleri gereği, geçmiş dönem Oda Başkanları, Genel Merkez Yönetim Kurulu asıl ve yedek üyeleri, Onur Kurulu ve Denetleme Kurulu asıl üyeleri, Şube Başkanları ve Saymanları, TMMOB organlarındaki temsilcilerimiz, Genel Sekreterimiz ile Genel Merkez çalışanlarımızın katılımı ile 15 Kasım 2025 tarihinde 09:00-18:00 saatleri arasında Makine Mühendisleri Odası Eğitim ve Kültür Merkezi (Selanik Caddesi No:76 Kızılay / Çankaya / Ankara) adresinde gerçekleştirilmiştir. 49.Dönem II. Danışma Kurulumuz, dünyanın siyasal, toplumsal ve ekonomik dengelerinin yeniden şekillendirilmeye çalışıldığı; tarihimizin en büyük afetlerinden biri olan Şubat 2023 Depremlerinin yarattığı yıkımın etkilerinin sürdüğü, neredeyse dünyamızın her bölgesinde çatışma ve savaşların yaşandığı, ülkemizde ekonomik krizin ve neden olduğu bunalımın derinleştiği, hukuk devleti ilkelerine, Cumhuriyet değerlerine yönelik saldırıların arttığı, hukukun yok sayıldığı, uluslararası güçlerin çıkar çatışmalarının tüm dünyaya, insanlığa, ekosisteme ve halklara ağır bedeller ödettiği bir dönemde toplanmıştır. Dünyadaki savaşların acı bir sonucu olarak milyonlarca insan göçe zorlanarak yerinden edilmekte, yaşamını yitirmekte, kentler, tarımsal varlıklar ve doğa yok edilmektedir. Ülkemizde 2016 yılında başlayan, Doğu ve Güneydoğu kentlerinde seçilmiş belediye eş başkanlarına yönelik kayyum uygulamalarıyla somutlaşan antidemokratik süreç; bugün temel insan hak ve özgürlüklerini hedef alarak, toplumun tüm muhalif kesimlerine, seçilmiş yöneticilere ve demokratik kurumlara kadar genişletilmiştir. Dün Diyarbakır Büyükşehir Belediyesi Eş başkanlarıyla, günümüzde ise başta İstanbul Büyükşehir Belediye Başkanı ve Cumhurbaşkanı adayı üzerinden sürdürülen ve ülkemizdeki birçok kentte devam eden hukuksuz ve anti demokratik uygulamalarla, demokrasi ve halk iradesi açıkça yok sayılmaktadır. Yargı bağımsızlığı ortadan kaldırılmış, yargı organları siyasi iktidarın ve sermaye gruplarının tüm toplumsal kesimler üzerinde kullandığı bir baskı aracına dönüştürülmüştür. TMMOB Şehir Plancıları Odası Onur Kurulu Üyesi Dr. Tayfun Kahraman ve dönemin TMMOB Mimarlar Odası Hukuk Müşaviri ve Milletvekili Av. Can Atalay’ın da aralarında bulunduğu arkadaşlarımız daha önce aynı suçtan iki kez yargılanıp beraat etmelerine rağmen yine aynı şekilde delilsiz ve hukuki dayanaktan yoksun suçlamalarla 18 yıl hapse mahkûm edilmiş ve bin üç yüz gündür cezaevinde tutulmaktadır. Gezi için Adalet Nöbetlerimiz hukuksuz Gezi Davası kapanıncaya ve tutuklu arkadaşlarımız özgürlüklerine kavuşuncaya kadar devam edecektir. TMMOB Ziraat Mühendisleri Odası; Toplumsal barışın ve demokratik bir toplum düzeninin eşit yurttaşlık, özgür katılım ve adalet ilkeleri temelinde inşa edilebileceğine inanmaktadır. Yaşanabilir çevre, adil kır ve kent planlaması, insan onuruna yaraşır bir yaşam; ancak barış ortamında, dayanışma içinde bir arada yaşayabilme koşullarının sağlanmasıyla mümkündür. Her türlü savaş, şiddet ve ayrımcılığa karşı durmayı; yaşamı, emeği ve dayanışmayı savunmayı, hem mesleki hem de toplumsal bir sorumluluk olarak görmektedir. Toplumsal cinsiyet eşitliğini demokratik bir toplumun vazgeçilmez unsuru olarak görmekte; kadınlara yönelik her türlü şiddetin ve baskının insanlık suçu olduğunu vurgulamaktadır. Kadınların yaşam hakkını, eşit temsiliyetini ve özgür varoluşunu savunmayı; meslek alanında ve toplumsal yaşamda ataerkil düzenin ve cinsiyet temelli ayrımcılığın her biçimine karşı mücadeleyi temel bir etik sorumluluk olarak kabul etmektedir. Günümüz koşullarında mühendislik etiği, emeğin değeri, örgütsel aidiyetin güçlendirilmesi ve dayanışmanın büyütülmesi gerekliliği ortadadır. Odamız; Ziraat Mühendisliğinin yalnızca tarımsal üretimi değil, aynı zamanda insan haklarının, yaşamın, özgürlüğün ve kamusal yararın savunucusu olduğunu, meslek alanının toplumla, doğayla ve etik değerlerle yeniden bağ kurmasının zorunlu olduğunu beyan eder. Ülkede derinleşen tarımsal üretim, gıda güvencesi ve gıda güvenliği sorunları, sermayenin kar hırsı, rant odaklı politikalar, adaletsiz gelir dağılımı ve giderek otokratik hale gelen yönetim anlayışıyla bütünleşik olarak toplumun yaşam hakkını tehdit eder hale gelmiştir. Çok katmanlı, çoklu ve kesintisiz krizler çağında; ekonomik, ekolojik ve siyasal baskılar toplum üzerindeki yükü ağırlaştırmıştır. Bu koşullar altında, Ziraat Mühendisinin toplumsal sorumluluğunun daha da önem kazandığını; Ziraat Mühendisleri Odası’nın üretim alanları, üretici ve yeterli, güvenli ürün itibarı ile tarımda adalet savunusunu doğada ve toplumda adalet talebi ile birleştirip büyüterek sürdürmesi gerektiğini önemle vurgular. Zeytinliklerin ve doğal alanların sermaye politikaları ve çok uluslu şirketlerin talanıyla gasp edilmesine, uzun erimli planlanmış veya günübirlik çıkarlarla toplumun geleceğinin karartılmasına ve doğanın, tarım arazilerinin, meraların, sulak alanların, havzaların, ovaların kamusal niteliğinin yok edilmesine karşıdır. Dünyada derinleşen iklim değişikliğine bağlı olarak artan olağanüstü doğa olaylarının ve depremlerin yarattığı yıkımların, yaşam alanlarını ve ekosistemleri geri dönüşsüz biçimde etkilediği görülmektedir. Sermayenin doğayı metalaştıran, doğayı yok sayan kar odaklı müdahaleleri ile yarattığı kırılganlık sonucunda afetlere dönüşen olaylardan kurtuluşun; bilimsel, teknik, kamusal ve ekolojik temeller üzerine inşa edilerek sağlanabileceğini vurgular. TMMOB Ziraat Mühendisleri Odası, Cumhuriyetin ikinci yüzyılında; kamusal yararı ve toplumsal adaleti esas alan, bilimsel ve etik değerlere dayalı, demokratik, özgür ve katılımcı bir meslek ortamını savunan, gençlerin geleceğe dair umudunu örgütleyen bir mücadeleyi sürdürme kararlılığını bir kez daha kamuoyuna ilan eder. Yıllardan beri uygulanan şehircilik ilkeleri, planlama esasları ve kamu yararına aykırı, rantçı imar anlayışı, yapı kontrol ve denetim eksiklikleri, yapı stokunun deprem mukavemetinin olmaması, depremin afete dönüşmesine neden olmuş, bu etki kırsal için, azalan kamu idaresi duyarlılığı nedeniyle katmerlenmiştir. Şubat 2023 Depremlerinin üzerinden iki yıldan fazla süre geçmesine rağmen yıkımın yol açtığı sorunlar hâlâ büyük ölçüde ağırlığını sürdürmektedir. Hak sahiplerine verilmek üzere yapılan/yapımına devam edilen konutların yer seçimleri, tahsis ve planlama süreçleri, acele kamulaştırma ve resen el koyma uygulamaları adil olmadığı gibi, değerli tarım ve mera arazilerinin arsaya dönüştürülmesi TOKİ tarafından yürütülen en haksız ve hukuksuz uygulama olmuştur. Yıllar içinde özendirilen ve yaratılmış kaygılarla manipüle edilerek, kırdan kente, kentlerden büyük şehirlere doğru yönlendirilen iç göç ile köy nüfusu azalmış, köyler boşalmış, kırsal nüfusun yaş ortalaması 59 olmuş, tarımsal üretimin devamlılığını sağlayacak genç nüfus köyleri/tarımsal üretimi terk etmiştir. Uygulanan politikalarla son yıllarda eğitilmiş tarım iş gücü (Ziraat Mühendisleri, teknikerler) ve şehirlere ucuz iş gücü olmaları için göç ettirilip işsiz kalan köy gençleri düzenli, düzensiz ülke dışına göç etmekte ya da göç etme yolları aramaktadır. Buna karşın ülke dışından gelen düzenli ya da düzensiz göçmenlerin bir kısmı kırsalda ucuz, güvencesiz ve istikrarsız olarak çalıştırılmaktadırlar. Açlık sınırının altında maaşlarla geçinmeye çalışan ücretli, güvencesiz veya işsiz meslektaşlarımızın ve toplum kesimlerinin, artan hayat pahalılığı karşısında onurlu yaşayabilme taleplerine kulak tıkanmış durumdadır. Uğruna bedeller ödediğimiz değerlerimizi ve kamu yararını savunmaya devam edeceğiz. Meslektaşlarımızın taleplerinin taşıyıcısı, emeğiyle geçinen tüm toplumsal kesimlerin gür sesi olmaya devam edeceğiz. Tarım sektörümüzün yıllardır uygulanan özelleştirme, ticarileştirme ve metalaştırmaya dayalı neoliberal/kapitalist tarım politikaları nedeniyle yapısal sorunları her geçen gün artmakta ve tarımsal ürün yeterliliği giderek azalmaktadır. Üretim artışını sağlamak yerine ithalata dayalı yeterlilik sağlama ve regülasyon politikaları tarımda temel politika halinde yürütülmektedir. Pandemi ile artan küresel tarım ürünleri ve tarımsal girdi fiyatları dünyada düşmeye devam ederken, ülkemizde arz daralması, ihracatçı ülkelerin süren koruma önlemleri, kur ve enflasyon artışına ilişkin radikal önlemlerin ve kamusal alana, çiftçilere ve kırsal bölgelere yönelik gerekli tedbirlerin alınmaması tarım sektöründe yaşamsal sorunların derinleşerek devam etmesine neden olmaktadır. Sırasıyla 14 ve 15 Eylül 2023 tarihlerinde yayımlanan “Tarımsal Üretimin Planlanması Hakkında Yönetmelik” ve “Sözleşmeli Üretimin Usül ve Esasları Hakkında Yönetmelik”, yeni Genel Tarım Sayımı yapılmadan, Türkiye’nin tarımsal verileri bilinmeden bilimsel ve doğru hükümleri içeremez. Odamızın yargıda iptal davaları açtığı her iki yönetmelik geri çekilmelidir. 1955 yılında yürürlüğe giren 6534 sayılı Yasa ile Genel Tarım Sayımlarının sonu (0) ile biten yıllarda yapılması hükme bağlanmış olmasına karşın 2001 yılından bu güne 24 yıldır yapılmamıştır. 2025 yılı itibarı ile yapımına başlanan tarım sayımının eksik ve aksaklıkların giderilmiş olduğu bir sistemle ve şeffaf sürdürülerek sonuçlandırılması ve söz konusu iki yönetmeliğin bu veriler ışığında yeniden düzenlenmesi gerekmektedir. 22 Ağustos 2024 tarihinde yürürlüğe giren ve Odamızın yargıda iptal davası açtığı “İşlenmeyen Tarım Arazilerinin Tarımsal Amaçlı Kiraya Verilmesine İlişkin Yönetmelik”, ülkemizde yaşanan arazi mülkiyeti sorunları, girdi maliyetleri yüksekliği, maliyetlerin altında açıklanan tavsiye alım fiyatları, üreticilerin pazarda yaşadığı sorunlar vb. birçok nedenle evrensel normlara göre dizayn edilmeden gerçekleştirilmesi çeşitli kırılmalar yaratacak bir uygulama olacağından geri çekilmelidir. Toplumun duyarlı kesimlerinin itirazlarına rağmen yasalaşan 7552 sayılı “İklim Kanunu”, emisyon ticareti ile iklimi metalaştırmakta, küresel iklim ticaretine entegrasyona zorlanmakta, hazırlıksız altyapı nedeniyle küçük üretici ve tarım kesiminin maliyetlerinin artacağı öngörülmektedir. Odamızın da ciddi itirazlarına rağmen yasalaşan 7554 sayılı “Bazı Kanunlarda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun”, topraklarımızı, zeytinliklerimizi, meralarımızı, ormanlarımızı, tarım arazilerimizi, su havzalarımızı, üreticilerimizi talan edecek olduğundan Torba Talan Yasası olarak anılmaktadır. Beklentimiz yasanın Anayasa Mahkemesi tarafından gecikmeden iptal edilmesidir. Odamız tüm bu bilimsel ve teknik doğrulardan, ülke gerçeklerinden uzak düzenlemelerle hukuksal ve toplumsal mücadelesini her an ve her alanda kararlılıkla sürdürecektir. İklim değişikliği ile artık sıkça yaşanan, şiddeti ve büyüklükleri artma eğiliminde olan doğa olayları; mevsim normali olmayan yağışlar, seller, toprak kaymaları, kuraklıklar, yangınlar vb. afetler sonucunda oluşan üretici zararları, sosyal devlet ilkesi çerçevesinde karşılanmalı, yeniden üretim yapabilmesi için gereken girdiler sübvanse edilmeli, mevcut su, elektrik borçları silinmeli ya da faizsiz ertelenmelidir. Borçlu çiftçilere uygulanan haciz ve takipler durdurulmalı, kamu idaresi tarafından karşılanmalıdır. Tarımsal üretimin temel girdilerinin yerli üretimini yapan özelleştirilmiş tarımsal KİT’ler kamulaştırılmalı, kapatılanlar yeniden açılmalı ve işlevsizleştirilenlere işlev kazandırılmalı, özerkleştirilerek yönetimlerine çiftçi örgütlerinin aktif katılımı sağlanmalıdır. Eylül 2025’de 2026-2028 yılları için açıklanan son Orta Vadeli Program (OVP), diğer OVP’lerde de ifade edilen tarımsal politika çerçevesi, temel amaçlar, hedefler ve düzenlemeler bakımından genellikle benzerlikler içermekte, yaklaşık 20 yıldır ifade edilen plan hedefleri büyük ölçüde tutturulamamaktadır. Kentte tarım kent içinde bulunan tarımsal üretim yapılmasına uygun arazilerde yapılan tarımsal üretimi ifade etmektedir. Kentte tarım için gerekli mevzuat oluşturulmalı, kentsel tarım alanları korunmalı, gerekli plan çalışmaları yerel yönetimlerce yapılmalıdır. Gıda egemenliği, gıda güvenliği ve gıda güvencesi ülke gündemindeki yerini almalı, kendine yeter üretim için toplumsal örgütlenme, eğitim ve planlamalar hemen yapılmalıdır. Kamu sağlığını tehdit eden merdiven altı ve riskli katkı ve kalıntılar taşıyan gıda ham maddeleri ile yapılan üretim denetlenmeli, izin verilmemeli, stokçuluk ve fahiş fiyatlar doğru, etkin ve hızlı şekilde denetlenmeli, gerekli cezalar verilmelidir. Bitki koruma ürünlerinin üretimi, toptan ve perakende satışı, reçetelendirilmesi, eğitimi ve uygulanmasının bu konuda eğitim almış uzman kişilerce yapılması bir zorunluluktur. Ziraat Mühendisleri dışında bitki koruma konusunda yeterliliği olmayan herhangi bir meslek grubunun yetkilendirilmesi yanlıştır. Çevre ve halk sağlığının güvenliğini ve sürdürülebilirliğini sağlamak için mevcut ortam ivedilikle düzeltilmelidir. Mevcut bitkisel ilaç satış bayilerinin yıllardır çözülemeyen sorunları bir an önce çözümlenmeli, bu konuda da ZMO’nun etkin katılımı engellenmemelidir. Önlenemeyen iklim değişikliği ve karantina uygulamalarında yetersizlik, hastalık ve zararlıların yayılmasına olanak sağlamakta, kahverengi kokarca istilasında olduğu gibi birçok ürünün üretim miktarları ve kalitelerinde düşüşler olmakta, üretici zararları yanında ülke ekonomisine önemli zararlar vermektedir. Biyosidal ürün veya aktif maddelerin imalinden sorumlu olacak meslek grupları içerisinde eskiden olduğu gibi yine Ziraat Mühendisleri de olmalı, halk sağlığı açısından biyosidal uygulaması yeterli eğitim almamış her meslek grubuna açılmamalıdır. Kamu kurumları izin, denetim ve ruhsat işlemlerinde yetki belgeleri denetimini ihmal etmemelidirler. Yerel yönetimlerle mesleki denetim ve işbirliği, kamusal eğitim programları ve uygulamalarına ilişkin ortak çalışma protokolleri imzalamalı ve çalışmalar yoğunlaştırılmalıdır. Tarımsal üretimde önemli bir işgücü konumunda bulunan geçici, gezici olarak çalışan kadın ve erkek mevsimlik tarım işçilerinin karşılaştıkları ücret, sosyal güvenlik, emeklilik vb. sorunlar ile tarımda çocuk işçiliğinin önlenmesine yönelik kalıcı önlemler alınmalı, şehirlerarası nakil, barınma, beslenme ve hijyen koşulları, çalışma ve sosyal hayatları ivedilikle iyileştirilmelidir. Öncelikle tarımsal ilaç, gübre, tohum olmak üzere yerli girdi üretimi ve ıslah çalışmaları desteklenmeli, Tohumculuk Yasası ekosistem, tarımsal varlıklarımız, çiftçiler ve kamuoyu yararı gözetilerek bir an önce yeniden düzenlenmelidir. Tarım arazileri gelişen tarım teknolojisinin sağladığı olanaklar ile yeniden taranarak sulanabilir araziler yeniden tespit edilmeli, yeterli kaynak ayrılarak ivedilikle sulu tarıma açılmalı, tasarruflu, basınçlı/kontrollü sulama yöntemleri uygulanmalı, sulanan alanlarda eşgüdümlü olarak arazi toplulaştırma ve tarla içi geliştirme hizmetleri tamamlanmalıdır. AB ve diğer pazarlara ihraç ettiğimiz kuru ve yaş sebze, meyve ürünleri ve tarım ürünlerinin geri dönme nedeni olan pestisit ve mikotoksinlerin kalıntıları sorunlarının çözümü çiftçi eğitimi, birincil üretim aşamasında sıkı kontrol ve denetim yapılması ile sağlanabilir. İade edilen ürünlerle ilgili mevzuat, alınan kararlar ve yapılan uygulamalar şeffaf olarak kamuoyu ile paylaşılmalıdır. Hayvancılığın gelişmesi sağlanarak, üreticinin gelir artışı yanında, vatandaşın sağlıklı et, süt, et ve süt ürünleri tüketmesi için kalıcı önlemler alınmalıdır. Kırmızı et sorununun giderilmesi için dönemsel olarak açılan tarife kontenjanlarıyla dışalım yolu tercih edilmemeli, devlet üretim çiftlikleri yoluyla üreticiye teknik destek sağlanmalı, yem, ilaç, aşı desteği verilmeli, meraların amaç dışı kullanımı önlenmelidir. Et-yem ve süt-yem paritesinin uluslararası değerlere çıkarılması için gerekli çalışmalar yapılmalıdır. Endüstriyel hayvancılık çok boyutlu değerlendirilmeli, agroekolojik hayvancılığa geçiş özendirilmelidir. Artan gıda ihtiyacının karşılanmasında önemli bir besin kaynağı olan su ürünleri halkın beslenmesinde gerektiği kadar yer almamaktadır. Ekolojik özellikleri birbirinden farklı 3 deniz, 1 iç deniz ve 25 farklı akarsu havzasına sahip olan Türkiye zengin balık ve su ürünleri biyoçeşitliliğine sahiptir. Sahip olduğu büyük potansiyele rağmen bu kaynakları doğru ve sürdürülebilir bir şekilde değerlendirememektedir. Balık stoklarının sömürülmesi, suların kirlenmesi, kaçak avcılık, av yasaklarına uyulmaması gibi sorunlar engellenmeli, yasaklara uyulmasının sağlanması için kamu kurumlarının denetimlerini artırması gerekmektedir. Su Ürünleri Mühendisleri, Su Bilimleri ve Mühendisleri ile Balıkçılık Teknolojisi Mühendislerinin kamuda istihdam edilmesi sağlanarak denetim ve planlamaların uzman mühendisler tarafından yapılması sağlanmalıdır. Eğitim, istihdam ve üretim politikaları birlikte planlanmalı, eğitimde altyapı ve kalite sorunu çözülmeli, işsizlik sorununun çözümüne yönelik kamuda ve özel sektörde çalışma olanakları ile tarımsal eğitimin kalitesi artırılmalıdır. Ziraat Fakülteleri enflasyonu giderilmeli, ürün/havza bazlı ve bölgesel enstitülere dönüştürülmelidir. Odamız Ziraat Mühendisliği akademik eğitiminde kalitenin yükseltilmesi için ZİDEK tarafından yürütülen Ziraat Fakülteleri Eğitim Programları Değerlendirme ve Akreditasyon çalışmalarına destek vermeye devam edecektir. Taşımalı eğitim uygulaması ile kapatılan Köy Okulları köyden göçü artırmıştır. Öğrenci sayısının 10'dan az olduğu köyler taşımalı eğitim kapsamından çıkarılmış, bu durumda olan köylerde bulunan öğrenciler yatılı olarak eğitim/öğrenim görmek veya zor koşullarda okullara erişmek zorunda bırakılmışlardır. Köy’e dönüş için Köy Okulları yeniden açılmalıdır. ZMO olarak emeğin, işçinin sağlık ve güvenlik standartlarının çağdaş demokratik standartlara ulaşabilmesi için İSİG mücadelesi sürdürülecektir. “Çiftçi Yayım ve Eğitim Şubeleri” tekrar açılıp eğitim ve yayımda birlik sağlanmalıdır. Tarım Danışmanlığı kamu dışında da etkin hale getirilmeli, tarımda özel sektör ve gelişen tarımsal üretim ve tüketim kooperatifçiliği için de zorunlu olmalıdır. Tarım Danışmanlarının ücreti yeterli düzeye çıkarılmalı, özerk çalışmaları sağlanmalıdır. Kentte tarım planlamaları ve uygulamalarında Ziraat Mühendisi istihdamının zorunlu olacağı düzenlemeler yapılmalıdır. Kamu personeli meslektaşlarımız ziraat, su ürünleri, su bilimleri, balıkçılık teknolojileri, biyosistem, tarımsal genetik ve tütün teknolojisi mühendisleri, düşük ücretler almakta ve alınan ücretin tamamı emekliliğe yansımamaktadır. 6400 ek göstergenin verilmemiş olması mimar, mühendis ve şehir plancılarının emeğini yok saymaktır. Kamuda çalışan veya emekli meslektaşlarımızın mali ve özlük sorunlarının çözümü için mücadelemiz sürecektir. Cinsiyet ayrımcılığına, toplumsal rollere, dayatılan yaşam biçimine, kültürel kabullere, dinsel referanslara bağlı olmadan özgür ve bağımsız bir birey olarak toplumda yer alma, toplumsal yaşamın her alanında eşit olarak var olma mücadelesinde taraf olmaya ve üzerimize düşen tüm sorumlulukları yerine getirmeye devam edilecektir. Cinsiyet eşitliği eğitim çalışmalarına devam edilecektir. 5403 sayılı Yasa kapsamında İllerde kurulan Toprak Kuruma Kurulları, tarım dışına çıkarma kurulları olmaktan çıkarılarak, topraklarımızı ve verimli tarım arazilerimizi korumaya yönelik kurullar olmalıdır. Oda’mız kamu yararı, alternatif alan, tarımsal bütünlük ve irade belirtmeden yazılan kurum görüşleri gibi çeşitli gerekçelerle kurulda alınan yanlış kararlara itiraz ederek, süreci takip etmeye, bu bağlamda gıda egemenliğine sahip çıkmaya ve gerekirse yargıya taşımaya devam edecektir. Yerel yönetimler, mahalle olan köyleri geliştirmek, tarımsal üretimi ve kaliteyi artırmak için Ziraat Mühendisleri görevlendirmelidir. Çiftçiler, yerel yönetimlerce, geçici destekleme programları yerine uzun vadeyi esas alan yapısal dönüşüm yaratacak kalıcı, kurumsal modeller planlanarak desteklenmelidir. Büyük ve küçük ölçekli kentsel planlama ve kentsel gelişim alanları planlama süreçlerinde Ziraat Mühendislerinin bulunması zorunluluktur. Tarım ve mera arazilerinin, hayvan varlığının, su rezerv ve sulama yapılarının, kırsal çevrenin ve rekreasyonun korunması için olduğu kadar rezerv alan tespit ve tahsislerinden, toprak koruma projelerine kadar gerekli planlama süreçleri Ziraat Mühendisleri olmadan sürdürülemez. 6 Şubat depremleri, kırsalın deprem güvenliğinin önemini acı bir faturayla öğretmiştir. Kırsal nüfus önemli ölçüde köyü terk etmiştir. Kırsalda hak sahiplerine konutları hızla yapılıp teslim edilmeli, çiftçilerin tarımsal üretime yeniden kazandırılması, köye dönüşün sağlanması için Deprem Bölgesi Tarım Destekleme Bütçesi planlanmalı ve hızla verilmelidir. Deprem bölgeleri ve deprem riski taşıyan illerde yeni yerleşim planlamalarında yerleşim yerleri olarak tarım arazilerinin seçilmesi tarımsal varlıklara, tarımsal üretime ve gıda güvencesini tehdit etmektedir. Tarım arazilerinin zemin açısından güvenli olmadığı depremlerde yıkılan kentlerden acı tecrübelerle öğrenilmiş olmasına karşın tarım arazilerinden ucuz arsa üretimi temel politika olmuştur. Yaşayan nüfus ve gelecek nesillerin beslenme ihtiyaçlarının üretildiği tarım arazileri korunmalı, deprem güvenli, yerinde yerleşim sağlanmalıdır. Marmara Denizinde öteden beri görülen fakat 2021 yılında yaygın olarak ortaya çıkan müsilajın çeşitli derinliklerde bulunduğu ve kirlilik koşullarının önlem alınmadığından artarak devam etmesi nedeniyle büyümeye devam ettiği, uygun meteorolojik ve oşinoğrafik şartlar oluştuğunda yüzeye çıktığı gözlemlenmiştir. Marmara Denizi başta olmak üzere tüm deniz ve iç sularımızda kirlilik sorununun çözümü için evsel, endüstriyel ve tarım kimyasalları atıklarının ileri biyolojik arıtmaya tabi tutulması için gerekli önlemler alınmalı kararlılıkla uygulanmalıdır. TMMOB Ziraat Mühendisleri Odası olarak diyoruz ki; Yerli üretimi ve üreticiyi koruyan “Kamucu Tarım Politikaları” yaşama geçirilmelidir. Üretimdeki yapısal sorunlara kalıcı çözüm getirilmeli, üretim maliyetleri düşürülmeli, çiftçinin kazandığı, tüketicinin alım gücüne uygun fiyatlarla ürüne erişebildiği bir ortam sağlanmalıdır. Nadir elementler ve değerli metaller, doğal varlıklarımızdır. Küresel sermayeye peşkeş çekilemez. Tarım arazileri, meralar, su varlıkları ve ormanlarda uygulanan ekokırım toplumsal müşterekleri talan ve gelecek nesillerin hakkını gasp etmektedir. Ülke ve bölgeler düzeyinde büyük ova koruma alanları başta olmak üzere korunan ve sulanabilecek olan tarım arazilerimizin artırılarak üretim miktarı artışı, ürün çeşitliliği, üretim sürekliliğini sağlayacak ve Tarım Kanunu’na göre belirlenen zamanında ödenecek somut desteklerle yönlendirilecek, havza bazlı “Planlı Tarımsal Üretim”e geçilmelidir. Meralar korunmalı, mera talanı durdurulmalı, arsa üretiminde meraları hedef almaktan vazgeçilmeli ve mera ıslahları hızla yapılmalıdır. Tarımsal kamu yönetimi güçlendirilmeli, ilgili yönetsel birimlere meslek dışı atamalardan vazgeçilmeli liyakat sahibi Ziraat Mühendisleri atanmalıdır. Kamuya yeterli sayıda yeni mühendis alımı hızla gerçekleşmelidir. Tarım ve gıda sektörü özel sektörün inisiyatifine bırakılmamalı, özel sektörde de liyakat sahibi Ziraat Mühendisleri istihdam edilmelidir. Çiftçilerin ve tarım kesiminin satın alma, eğitim, üretim ve ürün satış konularında güçlenmesi için kooperatifleşmesi desteklenmelidir. Enflasyondan işsizliğe, yoksullaşmadan ekonomik durgunluğa kadar hayatlarımızı her alanda olumsuz etkileyen ekonomik kriz giderek daha da derinleşmeye devam etmektedir. Yaşanan krizden kurtulabilmek için ithalat kolaycılığına dayalı neoliberal ekonomi politikaları yerine üretim ekonomisini, sermayenin öncelikleri yerine kamusal çıkarları, kamu harcamalarında lüks ve savurganlığa dayalı yönetim anlayışı yerine tasarrufları, gündelik politikalar yerine planlı kalkınma anlayışı hedeflenmeli, tarım sektörüne yönelik kısa, orta ve uzun vadeli yapısal sorunları gideren planlamalar, acil olarak gündeme alınmalıdır. Meslektaşlarımızın, üreticilerin ve tüketicilerin refahı ve tarım sektöründe yaşanan olumsuzlukların çözümü için ilgili kurumları uyarmaya ve kamuoyunu bilgilendirmeye, çözümler üretmeye devam edeceğiz. Mesleğimizin itibarsızlaştırılması, mesleki yetkilerimizin elimizden alınması, meslek örgütümüzün işlevsizleştirilmesi ve bölünmesine izin vermeyeceğiz. TMMOB Ziraat Mühendisleri Odası; her zaman olduğu gibi hiçbir siyasi vesayet, tahakküm ve telkine teslim olmadan kamu yararını gözeterek mesleğin gelişimini sağlamak, meslektaşların hak ve kazanımlarını korumak için mücadele etmeye devam edecektir. TMMOB Ziraat Mühendisleri Odası 49. Dönem II. Danışma Kurulu; tüm meslektaşlarını bu ortak mücadeleye omuz vermeye, dayanışmayı büyütmeye ve mesleğimizin toplumsal sorumluluğunu yarına taşımaya çağırmaktadır. Yaşasın TMMOB Yaşasın ZMO Yaşasın ZMO Örgütlülüğü''

Mahmudiye'nin İlk Ari İşletmesi Sertifikalandırıldı Haber

Mahmudiye'nin İlk Ari İşletmesi Sertifikalandırıldı

Mahmudiye ilçesinde bulunan hayvancılık işletmesi, Hayvan Sağlığı, Yetiştiriciliği ve Su Ürünleri Şube Müdürü, Mahmudiye İlçe Tarım ve Orman Müdürü ve görevli Veteriner Hekimler tarafından ziyaret edilerek ’Hastalıktan Ari İşletme Sertifikası’ işletme sahibine teslim edildi. Ziyarette yetkililer, hastalıktan ari işletme sayısının artmasıyla çiftlikten sofraya sağlıklı gıda arzı sağlanacağını, zoonoz hastalıkların önüne geçilerek halk sağlığının korunacağını ve ekonomik kayıpların azaltılarak sürülerin daha sağlıklı büyüyeceğini belirtti. Tarım ve Orman Bakanlığı’nın ari işletmelere yönelik desteklerinin devam ettiğini; karantina ünitesine sahip, kayıtlı ve tüberküloz ile bruselloz gibi hastalıklardan arındırılmış sürü bulunduran işletmelerin sertifika almaya hak kazandı dile getirilen ziyarette sağlıklı hayvanlardan elde edilen gıdaların halk sağlığı için temel unsur olduğunun altı çizildi. Ari işletme sertifikası alan işletme sahibi uzun yıllar yurt dışında çalıştıktan sonra memleketinde modern ve örnek bir hayvancılık işletmesi kurmak amacıyla yola çıktığını, İl Müdürlüğü’nün Kırsal Kalkınma desteklerinden yararlanarak tesisini hayata geçirdiğini belirtti. İlçe müdürlüğünde görevli veteriner hekimlerin yönlendirmeleriyle sertifika almaktan büyük gurur duyduğunu ifade etti. Mahmudiye’de ari statüye ulaşan bu işletme ile birlikte, Eskişehir genelinde 6 ilçede toplam 35 işletme Hastalıktan Ari İşletme Sertifikası almaya hak kazandı. İl Müdürlüğü, bu sayının artırılması için çalışmaların sürdüğünü bildirdi. Tarım ve Orman Bakanlığı tarafından uygulanan yeni destekleme modeli kapsamında, ari işletmelerde doğan dişi buzağılara temel desteğe ilave dört kat, üretilen süt için ise süt primine ek üç kat destek sağlanıyor. Ayrıca bu işletmelere bankalar tarafından hayvancılık kredilerinde faiz indirimleri uygulanırken, IPARD ve Kırsal Kalkınma projelerinde ari işletmelere öncelik veriliyor.

Bir Litre Süt Satıp Bir Buçuk Kilo Yem Alamayan Ülke! Haber

Bir Litre Süt Satıp Bir Buçuk Kilo Yem Alamayan Ülke!

CHP Niğde Milletvekili ve Tarım, Orman ve Köyişleri Komisyonu Üyesi Ömer Fethi Gürer, hayvancılık sektöründe yaşanan derin krizin her geçen gün ağırlaştığını, özellikle küçük aile tipi işletmelerin hızla üretimden çekildiğini belirterek mevcut destekleme modelinin üreticiyi ayakta tutmak bir yana daha da zorladığını söyledi. Gürer, yaptığı açıklamada yem fiyatlarındaki artıştan, çiğ süt desteklemelerindeki düşüşe, TARSİM poliçesi zorunluluğundan şap hastalığı nedeniyle yaşanan kayıplara kadar sektörün tüm sorunlarını tek tek anlattı. Gürer, “Besiciler yem maliyetlerinin yükselmesinden şikâyetçi. Küçük aile tipi işletmeler ise bir litre süt satıp bir buçuk kilo yem alamadıkları için hayvanlarını satmak zorunda kalıyor. Bu durum üretimin sürdürülebilirliğini ortadan kaldırıyor,” dedi. YENİ DESTEKLEME MODELİ ÜRETİCİYİ HAYAL KIRIKLIĞINA UĞRATTI CHP Niğde Milletvekili Ömer Fethi Gürer, süt desteklemelerinin üreticinin yükünü hafifletmek bir yana artırdığını belirterek, 2024’ten bu yana uygulanan sistemde çiğ sütten destek alabilmek için üreticilerin bir işletme tesisiyle sözleşme imzalamasının ve TARSİM poliçesi yaptırmasının zorunlu hâle getirildiğini hatırlattı. Gürer, “Zaten zor durumda olan üreticiler, destek alabilmek uğruna sigorta poliçesi yaptırmaya mecbur bırakılıyor. Geçmiş yıllarda litre başına 1 TL’ye kadar çıkan süt desteklemesi, 2025 yılında uygulamaya giren yeni modelle 20 kuruşa kadar düşüyor,” diye konuştu. Üstelik poliçe süresi dolan üreticilerin destekten tamamen mahrum bırakıldığını vurgulayan Gürer, “Bu durum üreticiyi birliklere, kooperatiflere ve devlete karşı kırgın hâle getiriyor. Aidatını sorguluyor, hatta istifa ediyor,” ifadelerini kullandı. ŞAP SALGINI TÜM ÜLKEYİ ETKİLEDİ AMA TARSİM KARŞILAMADI Hayvancılıkta bu yıl ülke genelinde ciddi bir şap hastalığı salgını yaşandığını hatırlatan CHP Milletvekili Ömer Fethi Gürer, Hakkâri’den İzmir’e kadar yayılan hastalığın verim kaybına ve hayvan ölümlerine yol açtığını ancak TARSİM poliçelerinin bu durumu teminat altına almadığını vurguladı. “Doğal afetler, grev, terör, kargaşa gibi geniş kapsamlı konular poliçe kapsamında ama üreticiyi doğrudan etkileyen şap hastalığı kapsam dışı. Bu nasıl bir mantıktır?” diye sordu. Gürer, üreticinin süt desteklemesi için ödediği poliçe masraflarının dahi karşılanamadığını belirterek, “Attığı taş ürküttüğü kurbağaya değmiyor. Üretici bu yüzden destekten kaçıyor,” dedi. “DELİ DUMRUL DÜZENİ OLMAZ” CHP Milletvekili Ömer Fethi Gürer, poliçe zorunluluğunun kaldırılmasını isteyerek, “Üreticinin üzerinde adeta Deli Dumrul’un köprüsünden geçenden beş, geçmeyenden on akçe alan sistemin bir benzeri kurulmuş. Bu zorunluluk olmaz. Sigorta yaptırmak isteyen üreticiye ek destek verilerek teşvik edilir; destek almak için mecbur bırakılmaz,” şeklinde konuştu. HAYVANCILIKTA MALİYETLER KATLANIYOR, ÜRETİCİ TÜKENİYOR Yem fiyatlarındaki artış, ahır giderlerinin yükselmesi, veteriner ve aşı masraflarının ağırlaşması, beklenmeyen hastalıklar nedeniyle yaşanan kayıpların üreticiyi hayvancılıktan soğuttuğunu belirten CHP’li Gürer, “Hayvancılık zor bir iştir, 24 saat emek ister. Çiftçi destek beklerken köstek olan bir siyasi iktidar ile karşı karşıyadır. Bu durum üreticinin hayvancılığı sürdürme arzusunu kırmaktadır,” dedi. “DESTEK DOĞRUDAN ÜRETİCİYE VERİLMELİ, ERİŞİM KOLAYLAŞMALI” Ömer Fethi Gürer, hayvancılık yapanlar ve süt üreticilerinin desteklere doğrudan erişebilmesi gerektiğini, bürokratik engellerin kaldırılmasının şart olduğunu söyledi. TARSİM’in üreticinin yaşadığı her türlü zararda yanında olacak şekilde yeniden düzenlenmesi gerektiğini ifade eden Gürer, aksi hâlde çiğ süt krizinin daha da derinleşeceği uyarısında bulundu. “Bugün süt tozu ithal eden bir ülkeyiz. Küçük aile tipi işletmeler çökerse bu tablo daha da ağırlaşır,” diyen Gürer, özellikle çiğ sütü sağar sağmaz aracıya vermek zorunda kalan küçük işletmelerin desteklenmesinin zorunlu olduğunu belirtti. “KÜÇÜK AİLE İŞLETMELERİ SÜT ÜRETİMİNİN TEMİNATIDIR” CHP’li Gürer açıklamasını, “Küçük aile tipi işletmeler hem üretimin devamı hem de kırsalın yaşaması için şarttır. Bu işletmeler aracılık sistemiyle baskılanmakta, ürününü düşük fiyattan satmak zorunda kalmaktadır. Raf fiyatları ise katlanarak artıyor. Üretimin sürdürülebilmesi doğru, adil ve üreticiyi koruyan politikaların hayata geçirilmesinden geçmektedir,” sözleriyle tamamladı.

Süt Otu Desteği Meraları Berekete Kavuşturdu Haber

Süt Otu Desteği Meraları Berekete Kavuşturdu

Kocaeli Büyükşehir Belediyesi’nin yüzde 75 hibeli süt otu desteği tarlaları yemyeşil bir görünüme kavuşturdu. Böylece meralar bir ayda yeşerirken, yüksek besin değerine sahip otlar özellikle keçilerin favorisi haline geldi. ÜRETENE DESTEK, KOCAELİ’YE BEREKET Kocaeli Büyükşehir Belediyesi’nin hayvancılığı desteklemek amacıyla üreticilere sağladığı yüzde 75 hibeli süt otu tohumu kısa sürede bölgenin meralarını berekete kavuşturdu. Tarımın ve hayvancılığın yoğun yapıldığı alanlarda ekilen süt otları, yalnızca bir ay içinde tarlaları yemyeşil bir görünüme kavuşturarak, üreticiye nefes aldırdı. KEÇİLERİN GÖZDESİ OLDU İzmit’in Biberoğlu Mahallesi’nde ekilen süt otları, yüksek yem kalitesi sayesinde özellikle keçilerin gözdesi oldu. Meraya adım attıkları anda taze yeşilliğin kokusuna koşan keçiler, yeni otlarla hızla beslenmeye başladı. Süt otu, içerdiği besin değerleriyle koyun, keçi ve inek gibi küçük ve büyükbaş hayvanların doğal, dengeli ve sağlıklı bir şekilde beslenmesine önemli katkı sağlıyor. YEM MALİYETLERİ DÜŞÜYOR Üreticiler, Büyükşehir Belediyesi’nin sağladığı hibeli destek sayesinde hem yem maliyetlerini düşürdüklerini hem de hayvanlarının daha nitelikli yemle beslenmesinden dolayı verimde artış yaşandığını dile getiriyor. Büyükşehir ise kırsal kalkınmayı destekleyen bu tür projelerle hem hayvancılığın sürdürülebilirliğine katkı sunuyor hem de bölgedeki üreticinin refahını güçlendirmeye devam ediyor. “GÜNLÜK 800 TL KAR ELDE EDİYORUZ” Biberoğlu Mahalle Muhtarı olan ve aynı zamanda keçi yetiştiriciliği yapan Ahmet Uzun, yüzde 75 hibeli süt otlarının oldukça verimli olduğunu söyledi. Keçilerinin bu otları çok sevdiğini belirten Uzun, “Tarlamızı yaklaşık 1 ay önce ektik, şimdi yemyeşil oldu. Hayvanları burada yaydırıyoruz. Hayvanlar yedikçe tekrar çıkıyor. Bize çok faydası oluyor. Eğer bu olmasaydı günde 2-3 balya ot vermemiz gerekecekti. O da bir balya 250 lira. Şu anda 750-800 lira kar ediyoruz” şeklinde konuştu. “NE KADAR TEŞEKKÜR ETSEK AZDIR” Uzun, “Eskiden bu tarlaların yüzde 60’ı ekilmiyordu. Bu destekler çıktıktan sonra ekim bayağı hızlandı. Hibe yüzde 75 olunca köylüler ektiler. Tohumlar da çok güzel ve kaliteli. Piyasanın en iyilerinden. Bir aydır hayvanları otlatıyoruz. Nisan’ın 15’ine kadar bunu sürekli yaydıracağız. Bu bizim için çok büyük bir nimet. Ne kadar teşekkür etsek azdır. Böyle desteklerin devamını dileriz” ifadelerini kullandı.

TÜSEDAD 1 Litre Sıcak Çiğ Sütün Üretim Maliyetini Açıkladı Haber

TÜSEDAD 1 Litre Sıcak Çiğ Sütün Üretim Maliyetini Açıkladı

Kısa adı TÜSEDAD olan Tüm Süt, Et ve Damızlık Sığır Yetiştiricileri Derneği Ekim ayı 1 litre sıcak çiğ süt üretim maliyetini açıkladı. TÜSEDAD'dan çiğ süt maliyet hesaplamasının değiştirildiğinin ifade edildiği açıklamada şu ifadelere yer verildi; "Türkiye'de çiğ süt üretim maliyetlerini daha doğru, güncel ve şeffaf biçimde ortaya koymak amacıyla uzun süredir yürüttüğümüz çalışmamızı kapsamlı bir şekilde yeniledik. Bu güncellemeyle sektörün ihtiyaçlarına daha iyi yanıt veren, kapsayıcı ve gerçekçi bir maliyet hesaplama modeli oluşturmayı hedefledik. Şubat 2025'e kadar düzenli olarak duyurduğumuz 1 litre çiğ süt üretim maliyeti hesaplama yöntemimiz, sektör paydaşlarımızdan gelen görüş ve katkılar doğrultusunda yeniden değerlendirildi. Yapılan toplantılar, teknik analizler ve ortak akıl süreçleri sonucunda metodolojimizi güncel üretim koşullarını daha doğru yansıtan, kapsamlı ve sürdürülebilir bir yapıya kavuşturduk. Bu süreci de "değişmeyen tek şey değişimin kendisidir" anlayışıyla ele alarak, tüm paydaşların güvenle referans alabileceği sağlam bir değerlendirme zemini oluşturmayı amaçladık. Bu bütüncül yaklaşım sayesinde sektör için daha gerçekçi, daha şeffaf ve karşılaştırılabilir bir çiğ süt maliyet göstergesi sunuyoruz. Geliştirme sürecinin tamamlanmasının ardından -ve her zaman olduğu gibi yeni önerilere açık olduğumuzu vurgulayarak bu aydan itibaren 1 litre çiğ süt üretim maliyetini düzenli olarak yeniden kamuoyuyla paylaşmaya başlıyoruz. Bu çalışmanın geliştirilme sürecinde katkı sunan tüm üreticilerimize, sektör örgütlerine, akademisyenlere ve uzmanlara teşekkür ediyoruz. Ortaya çıkan bu yeni metodolojinin, çiğ süt üretiminin sürdürülebilirliği ve sektörün sağlıklı işleyişi açısından önemli bir yol gösterici olacağına inanıyoruz. Varsayımlarımız: TÜSEDAD maliyet komisyonu; 100 baş sağmal kapasitesine sahip bir işletmeyi baz alıp, günde ortalama 30 litre süt veren bir çiftlik için maliyet hesaplamaktadır. Maliyet programımız farklı sürü büyüklükleri ve süt verimleri için de hesaplama yapılacak şekilde hazırlandığından, her sürü büyüklüğü ve farklı verim düzeyleri için de hesaplama yapılabilmektedir. Aynı şekilde, çalışan personel sayısı ve hizmet alımları da sürü büyüklüğüne göre belirlenmektedir. Geliştirilen Yeni Formülasyon: Güncellenen maliyet hesaplama yöntemimiz, önceki çalışmalardan farklı olarak aşağıdaki temel iyileştirmeleri içermektedir: Desteklemelerin dahil edilmesi: Sektör temsilcilerinin önerileri dikkate alınarak, üreticilerin aldığı çiğ süt primi ve buzağı desteklemelerinin maliyet üzerindeki etkisi de formülasyona eklenmiştir. Döviz bazlı analizler: Maliyetlerin uluslararası karşılaştırmalarda daha anlamlı hale gelmesi amacıyla, hesaplamalar dolar bazında da yapılmıştır. Genişletilmiş veri seti: Saha verileri ve piyasa fiyat hareketlerinin birlikte değerlendirildiği daha da güçlü bir veri tabanı oluşturulmuştur. Modelin hassasiyetinin arttırılması: Girdi maliyetlerindeki hızlı değişimlerin daha sağlıklı takip edilebilmesi için formülasyonun algoritmik yapısı güncellenmiştir. Açıklanacak yeni maliyet verileri: Tarım ve Orman Bakanlığı'nın yeni destekleme modeline göre güncel olarak alınan/alınacak Türkiye'de üreticinin eline geçen ortalama destek miktarını yansıtacak, Sektör paydaşlarının ihtiyaç duyduğu öngörülebilirliği güçlendirecek, Üretim planlaması ve politika yapıcılar için daha sağlıklı değerlendirmeler yapılmasına katkı sağlayacaktır. Buna göre; güncel yem ve diğer tüm GİDERLERİN VE GELİRLERİN (buzağı ve gebe düve satışı+ süt prim desteği + buzağı prim desteği) dikkate alındığı hesaplama metodumuza göre; Ekim ayı 1 litre SICAK çiğ süt üretim maliyeti 23,09 TL/I olarak hesaplanmıştır. 1 litre çiğ sütün soğutma bedeli 0,70 TL/I olarak kabul edildiğinde soğutulmuş çiğ süt maliyeti de 23,79 TL/l'dir. Hizmet bedeli dediğimiz çiğ sütün toplanıp fabrikaya nakliyesi mesafelere göre değişiklik gösterebileceğinden dolayı kullanılmamıştır. Web sitemizde maliyet hesaplama metodumuzda kullandığımız temel verilerimiz, fiyatlar ve rasyonumuz paylaşılmakta ayrıca aşağıda da bilgilerinize sunulmaktadır."

logo
En son gelişmelerden anında haberdar olmak için 'İZİN VER' butonuna tıklayınız.