SON DAKİKA
Hava Durumu

#Fesih Bingöl

Porsuk Haber Ajansı - Fesih Bingöl haberleri, son dakika gelişmeleri, detaylı bilgiler ve tüm gelişmeler, Fesih Bingöl haber sayfasında canlı gelişmelere ulaşabilirsiniz.

Saadet Partisi'nde Fesih Bingöl Güven Tazeledi Haber

Saadet Partisi'nde Fesih Bingöl Güven Tazeledi

Saadet Partisi Eskişehir İl Başkanlığı 8. Olağan İl Kongresi Genel Başkan Mahmut Arıkan'ın katılımıyla gerçekleştirildi. Mevcut Saadet Partisi Eskişehir İl Başkanı Fesih Bingöl'ün tek aday olarak katıldığı kongre Hasan Polatkan Kültür Merkezi'nde gerçekleştirildi.Kongreye İYİ Parti İl Başkanı Serdar Ulucan, Yeniden Refah Partisi İl Başkanı Faruk Güler, Deva Partisi İl başkanı Resul Ertürk, Sivil Toplum Kuruluşları Temsilcileri ile partililer katılım sağladı. İl Başkanı Fesih Bingöl kongrede yaptığı açılış konuşmasında şu ifadeleri kullandı; “8. Olağan Kongremizin hayırlara vesile olmasını Cenab-ı Hak’tan niyaz ediyoruz. Tabii, yeni bir siyaset anlayışıyla, mimarı olan Genel Başkanımızın uzun konuşma yapabilmesi için ben oldukça kısa bir selamlama konuşması yapmış olacağım. Bizler, müreffeh, güçlü, öncü, adaletin hâkim olduğu bir Türkiye arzuluyoruz. Ancak dış politikada savrulan bir Türkiye var. Ekonomisi dar boğaza girmiş, tarım ve hayvancılığı bitmiş, bütün birikimleri varlık fonu adı altında ipotek edilmiş bir Türkiye var. Eğitimi yaz-boz tahtasına dönmüş, aile yapısı ve toplumsal bağları zayıflamış bir Türkiye var. Gençlerin gelecekten ümidini kestiği, yarınlara dair umutların tükendiği bir Türkiye var. Biz herhangi bir siyasi partiden ziyade, yanlış politikaları eleştiriyoruz. Çünkü son yıllarda çok şey kaybettik. Türkiye’nin yeni bir sese, yeni bir söze, yeni bir siyaset anlayışına ihtiyacı var. Bu ihtiyacın adresi Saadet Partisi’dir. Çünkü Saadet Partisi, tertemiz bir mazinin, tertemiz bir kadronun ve tertemiz bir geleceğin adıdır. Saadet Partisi, yolsuzluğun, rüşvetin, adam kayırmanın olmadığı; yetim hakkının yenmediği; zenginin, zadegânın değil, fakir ve fukaranın hakkının korunduğu şerefli bir mazinin adıdır. Saadet Partisi, işçinin, memurun, emeklinin, asgari ücretlinin yüzünü güldürdüğü müreffeh bir mazinin adıdır. Saadet Partisi kadroları, siyaseti mal ve ihbar için değil; şan ve şöhret için değil; makam ve mevki için değil; Allah rızası için yapan bir kadronun adıdır. “Önce Ahlak ve Maneviyat” düsturunu şiar edinmiş; medeniyet değerlerimizin ihyasını en önemli önceliği saymış bir anlayıştır. Küresel egemenlerin “Bir damla petrol, bir damla kandan daha değerlidir” anlayışına karşı, Saadet Partisi’nin değerler anlayışında dünyanın bütün zenginlikleri, bütün petrolleri bir masumun bir damla kanına bile bedel değildir. Biz bu ülkeyi kendi malımız, insanları da köle olarak göremeyiz. Bizim davamız vicdan, merhamet, ahlak ve adalet içindir. Kucaklaşmak varken kutuplaşmak niye? Yaşanabilir bir Türkiye, yeniden büyük bir Türkiye ve yeni bir dünya kurmak hedefimizdir. Dün olduğu gibi, bugün de bu hedef uğrunda çalışmalarımızı sürdürüyoruz. Bugüne kadar birlikte özveriyle çalıştığımız mensuplarımızı can-ı gönülden tebrik ediyorum. Allah yar ve yardımcımız olsun diyerek hepinizi tekrar selamlıyorum.” dedi. Saadet Partisi Genel Başkanı Mahmut Arıkan yaptığı konuşmada şu ifadelere yer verdi; ''İrfanla bereketlenen toprakların, Demiryollarıyla sadece şehirleri değil gönülleri de birbirine bağlayan, Milli Mücadele’nin simge şehirlerinden, güzel Eskişehir’in aziz insanları, Değerli yol arkadaşlarım, kıymetli Eskişehirliler, Sizleri en kalbi duygularımla, muhabbetle ve hürmetle selamlıyorum. Bugün burada,Yunus Emre’nin diyarında, Nasreddin Hocanın memleketinde, bu irfan yurdunda; yeniden Dirilişin, yeniden Şahlanışın, yeniden Büyük Türkiye idealinin bir adımını daha atacağız.Burada, yalnızca il kongremiz için değil; aziz milletimizin birlik ve dirliğini Eskişehir’imizin geleceğini, yeniden inşa etmek için bir aradayız! Hoş geldiniz, sefalar getirdiniz. Merhum Erbakan Hocamızdan, emanet aldığımız bu bayrağı; yere düşürmeden, eğmeden, bükmeden, kirletmeden daha da yükseğe taşıyacağız! Değerli Dava Kardeşlerim, Anadolu’yu karış karış dolaşıyoruz. Nerede bacası tüten bir fabrika görürseniz, nerede bu millete hizmet için çakılmış bir çivi görürseniz; Kim yaptı, kim kurdu diye sorun Altında mutlaka Milli Görüş’ün imzası, Milli Görüşçülerin alın teri ve emeğini görürsünüz. Milli Görüş’ün hizmet anlayışı siyaset üstüdür. Milli Görüş, tüm engellemelere rağmen hizmeti şehir şehir, köy köy, fabrika fabrika inşa etmiş ve bu hedefinden hiçbir zaman şaşmamıştır.  Bugün iktidarın övündüğü bizlerinde desteklediği yerli otomobil, yerli savunma sanayi, yerli üretim tamamen milli görüş vizyonudur. tabi süte su karıştırılınca 25 senede ancak bu kadar olabiliyor. Şimdi Eskişehir’deyiz! Vefasıyla, coşkusuyla Türkiye’ye örnek olmuş Eskişehirspor'un şehri Eskişehir’deyiz. -bu arada- Ziyaretlerimiz esnasında gördüm, dükkanlar, meydanlar bayraklarla donatılmış. Ben de futbol oynadığım için, futbolu sevdiğim için o heyecanı bilirim. Eskişehirspor’umuza yarın yapacağı maçta başarılar diliyorum. Ben şimdiden galibiyetin ve hemen ardından şampiyonluğun geleceğine inanıyorum. Şimdiden şampiyonluğunuzu kutluyorum. Eskişehir aynı zamanda Devrim otomobilinin üretildiği şehirdir. Peki, bunun mücadelesini veren, bunu hayata geçiren kim? Milli Görüş! Türkiye’nin ilk yerli ve milli motorunu üreten kim? Milli Görüş! Türk Motor Sanayi TÜMOSAN’ı, Türkiye Elektro Mekanik Sanayi TEMSAN’ı biz kurduk. Türkiye Uçak Sanayi TUSAŞ’ı biz kurduk. Sadece bunlar mı? Sadece fabrikalar mı? 1974 yılında Kıbrıs Barış Zaferi kazanıldı. Kıbrıs’ta akan kan durduruldu. Türkiye’deki bütün yabancı üsler kapatıldı! Peki kim vardı iktidarda? Milli Görüş vardı. Biz vardık! Şimdi Kıbrıs’ımız yine gündemde. Peki neyle: Kumar ve fuhuş çeteleriyle. Sanal bahis baronlarıyla. Kayıp kasetlerle.Kıbrıs için kurulan pazarlık masalarıyla! Şimdi suçlarını örtmek için süslü kelimelerle milleti kandırmaya çalışıyorlar. Ne diyorlar? Büyük Türkiye’yi kuracaklarmış. Kızılelma’ya ulaşacaklarmış. Ekranda Kudüs’ü fethediyorlar, gerçekte Gazze’yi gözden çıkarıyorlar. Beyler, Büyük Türkiye öyle slogan atarak kurulmaz. Yeni Türkiye’yi;  Anadolu’yu fabrikalarla donatanlar kurabilir. Yetim hakkına sahip çıkanlar kurabilir. Dürüst, şeffaf, şaibesiz kadrolar kurabilir. Büyük Türkiye’yi, AB hayali için Kıbrıs’ı pazarlık konusu yapanlar değil. Trump ne der, Amerika ne der diyerek süklüm büklüm olanlar değil. ‘Bana ne Amerika’dan, bana ne Amerika’dan’ diyenler kurabilir. Değerli Arkadaşlar, Üç gün önce İstanbul’da yüreğimizi ağzımıza getiren bir deprem yaşadık. Ben öncelikle, depremden etkilenen tüm vatandaşlarımıza bir kez daha geçmiş olsun dileklerimi iletiyorum. Rabbim; bizleri, memleketimizi bütün afetlerden muhafaza buyursun. Bu son iki deprem bize acı gerçeği bir kez daha hatırlattı: “Türkiye bir deprem ülkesidir.” Çok şükür... Son yaşadığımız depremlerde can kaybı yaşanmadı. Herhangi bir bina çökmedi, ama GSM operatörleri bir kez daha çöktü! Asya ile Avrupa’nın bağlantı noktasında, bağlantı koptu! Biz bu filmi defalarca izledik. Her afette aynı manzara: GSM operatörleri çöküyor, iletişim kesiliyor, vatandaş anasına, babasına, eşine, evladına ulaşamıyor. Depremin ertesi günü, Ulaştırma Bakanı’nın açıklaması en az deprem kadar can sıkıcıydı. Sayın Bakan çıktı, bir açıklama yaptı, dedi ki “bu bize tecrübe” oldu. Sayın Bakan sorarım size: “Yeterli tecrübeye” sahip olmanız için daha kaç deprem yaşanması gerekiyor? Daha kaç 6 Şubat’ı yaşamamız gerekiyor? Daha kaç insanımızı enkaz altında bırakmamız gerekiyor?öBakınız size çarpıcı bir istatistik vereceğim: Türkiye, geniş bantta 41 OECD ülkesi arasında 40. Sırada. 100 kişiye düşen bağlantı sayısı sadece 11,53. Bu konuda Meksika ve Kolombiya ile aynı seviyedeyiz. Yani bugün Türkiye, dünyanın en yavaş internetini en pahalı kullanan ülkelerden biri. Sadece afet anında değil, günlük hayatımızda da bu GSM operatörlerinin kurnazlıkları ile karşı karşıya kalıyoruz. Bakınız basit bir hesap yapalım. Bugün ortalama telefon faturaları minimum 400-500 TL civarında. Asgari ücretli bir ailede, 4 telefon olsa, toplam 2.000 TL ediyor. Bu asgari ücretin %11’i demek arkadaşlar! Ben neye üzülüyorum biliyor musunuz? Dünya bedava interneti tartışırken, biz -kelimenin tam anlamıyla- “rezaleti” yaşıyoruz. Kimse kusura bakmasın bu hizmet değil, “sömürü”dür. Değerli arkadaşlar, Bu bir teknoloji meselesi değildir. afet yönetimi meselesidir. milli güvenlik meselesidir, Ben buradan İktidarı, soğan ve patates stokçularına gösterdiği, civciv çetelerine gösterdiği kararlılığı GSM operatörlerine de göstermeye davet ediyorum! Kâr hırsıyla, milleti sömüren bu düzeni sorgulamaya davet ediyorum! Denetimden muaf tutulanların hesap vermesini sağlamaya davet ediyorum! Bu yaşananların tek bir açıklaması var: AK Parti hükümeti, tüm enerjisini seçimlere, olası adaylara harcadığı için, depreme sıra gelmiyor! Siyaset horoz dövüşüyle meşgulken, şehirlerimiz sessiz sessiz felakete doğru ilerliyor. Ben de soruyorum; Adadakilerin tahliyesini planlayanlar! Olası İstanbul depreminde tahliye planlarınız HAZIR MI? İstanbul depreminin milli güvenlik sorunu olduğunu söyleyenler! Acil eylem planlarınız HAZIR MI? Şimdiden Cumhurbaşkanlığı planları yapanlar Güçlendirme, dönüşüm, arama kurtarma planlarınız HAZIR MI? Her fırsatta Yenikapı’yı, Saraçhane'yi toplanma alanı olarak belirleyenler! İllerde, İlçelerde acil durum toplanma alanlarınız depreme HAZIR MI?, Sık sık çadır devleti olmadığımızı dile getirenler! Felaketler için çadır ve konteyner stoklarınız HAZIR MI? İstanbul’daki son depremde hiçbir hazırlığınızın olmadığını üzülerek gördük! Değerli dava kardeşlerim;Malumunuz, bendeniz inşaat mühendisiyim. İnanın şehirlerimizi depreme dayanıklı hale getirmek, sanıldığı kadar zor değil. Tek gereken şey: Samimiyet, Cesaret ve milletin canını siyaset üstü gören bir irade! Türkiye depreme değil; -her konuda olduğu gibi- iktidarın ihmaline yeniliyor! 25 yıllık iktidar, her yıla bir mazeret üretiyor. Gelecek yılların mazeretleri şimdiden hazır. Büyük bir ihtimalle topu belediyelere atıp işin işinden sıyrılacak. Değerli kardeşlerim, Bu aslında milleti suçlamaktır. Bizim adaylarımıza oy vermediğiniz için cezanızı çekin demektir. Derenin taşıyla derenin kuşunu vurmaktır. Değerli arkadaşlar, Kıymetli büyüğümüz, eski Genel Başkanımız Sayın Recai Kutan, konuşmalarına başlarken hep şöyle derdi: “Bugün içinde bulunduğumuz dünya ve özellikle de İslam âlemi, tarihinin en kritik ve badireli dönemlerinden birini yaşamaktadır.” Ne kadar da doğru bir tespit. Ben de bu sözü sık sık tekrarlıyorum. Geçen hafta ilginç bir şey oldu... Sayın Cumhurbaşkanı da bu gerçeğe nihayet ortak oldu. Ne dedi biliyor musunuz? “Mevcut krizler çözülemediği gibi, her gün yeni bir gerilime uyanıyoruz.” Dahasını söyleyeyim her yeni gün bir öncekini aratıyor. Ekonomi alarm veriyor. Altın ve döviz kurları alarm veriyor. Sokaklar alarm veriyor. Gençler alarm veriyor. İşsizlik alarm veriyor. Sağlık sistemi alarm veriyor. Cinayetler alarm veriyor. Eğitim sistemi alarm veriyor. Dışarıda İsrail tehdidi büyürken, içeride ekonomik kriz vatandaşın omuzlarına daha fazla yük bindiriyor. Bir yandan ‘terörsüz Türkiye’ hayali kurulurken; diğer yandan adım adım Kıbrıs elden gidiyor. Bana soracak olursanız, bu krizlerin en tehlikelisi, İçerde ya da dışarda; Kapalı kapılar ardında, masa başlarında, yürütülen sessiz sedasız pazarlıklardır. Biliyorsunuz iktidar ve ortakları yeni bir çözüm süreci başlattı. Biz de ilk günden itibaren dedik ki: “Terörün kökünü kurutmak için biz elimizi değil gövdemizi taşın altına koyarız. Ama,şeffaf olacaksınız, samimi olacaksınız, kapalı kapılar ardında iş çevirmeyeceksiniz en önemlisi de şehitlerimizin ruhunu incitmeyeceksiniz.” Ne oldu? Maalesef “yapılmasın” dediğimiz ne varsa hepsi yapıldı. Önceki hafta heyet Sayın Cumhurbaşkanı ile görüştü, “adımlar atıyoruz” dediler. Ardından Pervin Buldan İtalya’dan müjde verdi. Haziran da Öcalan serbest dedi. İki gün önce de DEM Parti Grup Başkanvekili: “Adalet bakanı ile görüştük, tüm dediklerimizi not etti” diye açıklama yaptı! Bu çözümün içinde her şey var bir tek Millet yok! Öyle görünüyor ki bu arkadaşlar milletin sorununu, milletin meclisinden kaçırarak çözme peşindeler. Bakınız kıymetli hemşehrilerim; Meclisten Sayın Bahçeli, İmralı’dan Öcalan “Silah bırakın” çağrısı yaptı. Aradan 6-7 ay geçmiş olmasına rağmen hala bir pazarlık söz konusu. Şimdi başka tarihler veriliyor. Vaatler nedir, silahları bırakanlar ne olacak, bu konunun Suriye ile ilgisi nedir? Bunlara dair hiçbir cevap yok! Daha önce söyledim yine tekrarlayacağım: Türkiye’nin meseleleri, Roma’da, Oslo’da, Londra’da, Washington’da değil; Ankara’da çözülür. Çözümün adresi lordlar kamarası değil, Türkiye Büyük Millet Meclisi, Gazi Meclis’tir. Biliyorsunuz, geçtiğimiz günlerde Milletin meclisine, milletin karşı çıktığı bir düzenlemeyi de getirdiler: İklim Kanunu. Allah razı olsun milletvekillerimizle canhıraş bir şekilde çalıştık ve iktidarı geri adım atmak zorunda bıraktık. Biz; 48 milletvekili ile hükümet kurmuş, 24 milletvekili ile bakan düşürmüş bir hareketiz. Cumhuriyet tarihinin ilk ve son denk bütçesini yapmış bir hareketiz. Şimdi de 9 vekille, iktidara iklim kanununu geri çektirdik. Bir düşünün Türkiye Büyük Millet Meclisi’nde 9 değil 139 milletvekilimiz olsa neler neler olurdu? Ben söyleyeyim: İktidar hiçbir sorunu hasıraltı edemezdi! Emeklimiz çay simit parasına mahkûm olmazdı! Asgari ücretlimiz maaşından fazla kira ödemek zorunda kalmazdı! Tabanını konsolide etmek için insanların canını yakamazdı! Oynayacağım derken dokuz çadır birden yıkamazdı! Televizyonlardan cerahat akmazdı! Sokaklar can pazarına dönmezdi! Değerli dava kardeşlerim, Anadolu’yu adım adım geziyoruz. Milletvekillerimizle, Başkanlık Divanımızla şehir şehir, mahalle mahalle milletimizin yanında olmaya gayret ediyoruz. Her gün ya Meclis'te ya genel merkezimizde bir misafir ağırlıyoruz. Her gün yeni bir feryad duyuyoruz. Bugün size iki tane mektup getirdim. Bu mektuplar sadece iki kişiye ait değil. Bu iki mektup, milyonların suskun çığlığıdır. İlki atanamayan genç bir öğretmen kardeşimin mektubu: Şöyle diyor kardeşimiz: “Ben Zümrüt Kaya. Bir inşaat işçisinin kızı, bir hayalin peşinden yürüyen bir evladıyım. 2023 KPSS’ye girdim, alanımda Türkiye 608.si oldum. Ama siz sadece 10 dakikada tüm emeğimi yok saydınız. Beni, 608. Sıradan 1057. Sıraya düşürdünüz. Hayalimi çaldınız, emeğimi elediniz. Siz 10 dakikada karar verdiniz. Ama ben o hayal için yıllarımı verdim.”  Zümrüt kızımız sınavı kazanmış,Fakat bu ülkenin yöneticileri sınavı kaybetmiştir! Sizce böyle bir sistem başarılı olabilir mi? Emeği eleyen, liyakati ezen, kul hakkını hiçe sayan bir düzen bu millete ne verebilir? İkincisi; bir polis memurumuzun yavrusuna ve eşine yazdığı bir veda mektubu. “Hepinizden özür diliyorum” diyor. “Umarım bensiz daha güzel daha doğru bir hayat sizin olur”. Bu satırları okumak kolay değil. Fakat işte bu satırlar, gerçeğin ta kendisi! Bir ülkede öğretmen atanamıyor, polis çaresizlikten hayata veda ediyorsa, o ülkede sadece ekonomi değil; ahlak, vicdan ve umut da çökmüştür. Değerli arkadaşlar, Zümrüt öğretmenin mektubu; kaybedilen bir hakkı, Polis memurumuzun mektubu; kaybedilen bir hayatı anlatıyordu. Şimdi size başka bir kayıptan söz edeceğim: Bir neslin umutlarının kaybından… Bugün gençlerimiz, alın teriyle bir yere gelemeyeceğini düşünüyor. Çünkü onlar da görüyor: Emek değil; torpil, liyakat değil; imtiyaz işliyor. Bu çaresizlik, onları yeni adreslere; Bahis sitelerine, sanal kumarhanelere, tek tuşla umut satılan uygulamalara sürükledi. Hatırlayacaksınız, 1997’de Milli Görüş iktidarı kumarhaneleri kapatmıştı. Çünkü hem aileye, hem topluma hem de gençlere zarar veriyordu. Hatta makinalara “tek kollu canavar” benzetmesi yapılıyordu. Şimdi öyle bir noktaya geldik ki, maalesef o canavar tüm Türkiye’yi sarmış durumda. Her insanımızın, her gencimizin cebine bu kumarhaneler rahatça girebiliyor! Ve bunu engelleyecek tek bir adım atılmıyor! Bir nesil “emekle” değil, “şansla” kazanmanın hayaline hapsedildi Bu da sadece ekonomik bir sorun değil; ahlaki bir çöküştür. İçişleri Bakanlığı raporları açık İntihar eden gençler, borçlu gençler, bahis batağına düşen gençler. Değerli kardeşlerim, Biz Milli Görüşçüyüz. Emeksiz kazanca rıza göstermeyiz. Biz Saadet Partisiyiz. Şansla değil; alın teriyle, ahlakla, liyakatle bir gelecek kurarız. İktidara da buradan sesleniyoruz: Bu mektuplardaki haykırışlara kulak verin,  Kumarla-Bahisle, İhaleyle-Rüşvetle-Yolsuzlukla zenginleşmeyi değil alın teriyle çalışmayı, helal kazancı yüceltin. Değerli arkadaşlar, Bu ülkede yıllardır bitmeyen bir yangın var: enflasyon! Enflasyon bitmedikçe, umut bitiyor. Ekonomi çöküyor, üretim duruyor, istihdam eriyor. Anadolu’nun dört bir yanını geziyoruz. Her girdiğimiz dükkânda aynı tablo: Esnaf ayakta kalma mücadelesi veriyor. Kimi kepenk kapatmış, kimi zararla çalışıyor. Bir umut, belki toparlarım diyerek direniyor. Ama çark dönmüyor! Yüksek faizin olduğu yerde enflasyon kaçınılmazdır. Enflasyonun olduğu yerde de bereket olmaz, huzur olmaz, refah olmaz! Bu düzenin tek kazananı var: faizden beslenen azınlık. Kaybeden kim? 86 milyon insan! "Faizi düşüreceğiz" demişlerdi. Sonuç? 250 puan indireceklerdi, indirmek bir yana, hukuksuz kararlarından dolayı 350 puan daha artırmak zorunda kaldılar. Yani net 600 puan faiz artırdılar. Peki bu döviz kurunu tuttu mu? Hayır! Üstüne ne yaptılar biliyor musunuz? 52 milyar doları yaktılar! Sırf döviz kuru sabit dursun diye… 52 Milyar dolar ne demek biliyor musunuz? 32 tane Osmangazi Köprüsü, 18 tane Çanakkale Köprüsü, 37 tane Avrasya Tüneli demek. Türkiye’de evsiz tek bir aile bırakmayacak, 761.000 konut demek! 2025’te çiftçiye ayrılan desteğin tam 13 katı demek. Bakınız çarpıcı bir örnek daha vermek istiyorum. 99 depreminden sonra, bir vergi getirildi. Deprem vergisi. Geçiciydi kalıcı oldu. Her ne kadar depremde işe yaramasa da, hala ödemeye devam ediyoruz. 26 yılda toplanan deprem vergisi ne kadar biliyor musunuz? Tam 40 Milyar dolar! Peki, döviz kurunu desteklemek için şu bir haftada yakılan para ne kadar: 48 milyar dolar! Yani milletin 26 yıldır emeğinden, alın terinden alınanı bir gecede faiz lobisine aktardılar! Yani yıllarca emekliden, işçiden, memurdan alınan her kuruş bir gecede buhar oldu. Sadece ekonomi değil, adalet duygusu da yerle bir oldu! Peki ne yapıyor ekonomi yönetimi? Ekonomi Bakanı Sayın Mehmet Şimşek, valizini almış ülke ülke geziyor. Sürekli yatırımcı arıyor. Ama yatırımcı yok! Niye yok? Çünkü yatırımcıyı kaçıran şey vergi değil, hukuksuzluk! Çünkü yatırımcı, çete düzeniyle yönetilen bir ülkeye yatırım yapmaz! Bakın, bu ülkede mafya çocuk mezarlarını kazıyor, aileyi tehdit ediyor, devlete meydan okuyor. Ama devlet, gidip civciv satan esnafın peşine düşüyor! Böyle bir yerde yatırımcı kimi muhatap alacak? Kime güvenecek? Size desem ki “şu mahallede çete var, mafya var” Oraya dükkan açar mısınız? İşte yatırımcı da açmıyor! Bu aynı mesele! Sayın Bakan kapı kapı geziyor ama yatırım gelmiyor. Çünkü Türkiye Cumhuriyeti artık bir devlet gibi değil, bağışla ayakta durmaya çalışan bir dernek gibi yönetiliyor! Halbuki çok net: Eğer siz hukuku yeniden ayağa kaldırırsanız, Eğer emniyeti sağlarsanız, Sokaklarda adalet ve huzuru kurarsanız… Bakın o zaman yatırımcı nasıl geliyor göreceksiniz. Ve şunu unutmayalım: Bunlar seçimde “dış mihrak” dediklerine şimdi “yatırımcı dostum” diyorlar! Bizim dostumuz kim? Bizim dostumuz, Emeklidir! Asgarî ücretlidir! Umutsuzluğa terk edilen gençlerdir! Buradan iktidara çağrımızı yineliyoruz! Artık faiz lobilerini, 5’li çeteleri beslemeyi bırakın. Bakın, Ocak ayında asgari ücret 625 dolardı, Bugün 581 dolara düştü. Emekli aylığı 408 dolardı, bugün 380 dolar! Bu rakamlar bir istatistik değil. Milletimizin hayatında yaşadığı acı gerçekler…Buradan şu çağrıyı yapmayı, milletimize görev biliyorum: Asgari ücret acilen güncellenmeli! Emekli maaşları insan onuruna yakışır hale getirilmeli! Değerli Kardeşlerim, Konuşmamın burasında Gazze’ye dönmek istiyorum. Bugün Gazze’yi haritadan değil, kalplerden silmeye çalışıyorlar. Birileri çıkmış diyor ki: “Gazzeliler hicret etsin, biz de Ensar olalım…” Sözde merhamet, aslında sinsice bir sürgün çağrısıdır bu! Siyonistlerin Gazze’ye sahip olacağı bir hicrette bunu diyenler Gazzelilere değil, Siyonistlere Ensarlık yapmış olurlar! Milli Mücadele döneminde bir devlet bize gelip; “Yunanla savaşmayın, bizim topraklara hicret edin, vakti gelince dönersiniz” deseydi ecdadımız ne derdi? Çanakkale’de en ön cepheden, az sonra vatan ve din aşkına şehit düşecek Mehmetçik’e geri dön bu topraklardan çıkacağız denseydi ne derdi? Ben size söyleyeyim! O sözün sahiplerini susturur, o sözü de toprağa gömerdi! O yüzden biz de diyoruz ki: Hiç kimse, bedelini ödemediği bir davanın kahramanlığına soyunmasın! Gazze sahipsiz değildir. Gazze, Gazzelilerindir. Filistin, nehirden denize özgürdür.  Ve Gazzeliler, bu özgürlüğün ebedî bekçisidir! Biz yaşanan soykırıma karşı “adım atın” diyoruz birileri başka planları öne sürüyor. Filistin’i seviyor musunuz? Gazze’ye sahip çıkmak istiyor musunuz? Soykırım dursun istiyor musunuz? Cevabınız evet ise tek seçenek var: O da “Askeri” güçtür. Gazze’ye gönderilecek bir barış gücüdür. İyi de bunu nasıl yapalım diyorlar? İşte buyurun El Halil Tezkeresi; Hep söylüyoruz yine söyleyeceğiz: Sene 1997. Millî Görüş iktidarda. Erbakan Hoca iktidarda. Bu belge, Filistin’in El-Halil bölgesine asker gönderilmesi için çıkarılan tezkere. Bakın ne kadar kolay! Ama kime kolay biliyor musunuz? Filistin söz konusu olunca dolar hesabı yapanlar değil; mazlumlara nasıl ulaşırım diyenler için kolay. Meydanda gürleyip, salonda susanlar için değil; er meydanında Gazze bizim kırmızı çizgimiz, o çizgiyi geçen bedelini öder diyenler için kolay.'' dedi. Saadet Partisi Eskişehir İl Başkanı Fesih Bingöl Başkanlığında oluşan yeni Yönetim Kurulu şu isimlerden oluştu; Celalettin TEZCAN, Ferruh YILMAZ, Hasan TAŞKIRAN, Idris KAÇAR, Idris DURU, İlhan GENÇYILMAZ, Kadir ATEŞ, Mehmet Ali AYDIN, Mesut AKKAŞ, Muhammet GÜNEY, Mücahit SAĞDİLEK, Nazif AYAZ, Ragıp SAĞDIÇ, Ramazan DEMİR, Salih AKKOÇ, Şevket ÜNAL, Timur TÜRKMEN, Ufuk ÇAĞLAR, Yılmaz KUZ

Üretim Ekonomisini Devreye Sokacağız! Haber

Üretim Ekonomisini Devreye Sokacağız!

Saadet Partisi Genel Sekreteri ve 20. Dönem Kırşehir Milletvekili Cafer Güneş teşkilat üyeleri ile buluşmak ve ziyaretlerde bulunmak üzere Eskişehir’e geldi. Saadet Partisi Eskişehir İl Başkanlığında basın mensupları ile kahvaltı programında bir araya gelen Saadet Partisi Genel Sekreteri Cafer Güneş ve Saadet Partisi Eskişehir İl Başkanı Fesih Bingöl yaptıkları konuşmalarda şu ifadelere yer verdi. Saadet Partisi Eskişehir İl Başkanı Fesih Bingöl yaptığı konuşmada; "Ekonomiden ekolojiye, tarımdan sanayiye, adaletten hukuka, dış politikadan eğitime her alanda savrulan bir Türkiye ile karşı karşıyayız. Lüks ve şatafattan, faiz lobilerinden, yandaşlara verilen ihalelerden yapılmayan tasarruf; asgari ücretliden, emekliden yapılıyor. Türkiye’de hukukun üstünlüğü ve yargı bağımsızlığının zayıflaması, yürütme erkinin yargı üzerindeki etkisi ve adil yargılanma hakkına yönelik ihlaller ciddi boyutlara ulaşmıştır. Türkiye’de herkes risk altında. Eğer iktidarın hoşuna gitmeyecek bir şey söylerseniz, bir sabah kalktığınızda kapınızda polislerle karşı karşıya kalabilirsiniz. Bu endişe verici durum asla kabul edilemez, edilmemelidir. Her muhalif görüş, bir darbe iması olarak yorumlanıyor. 23 yıl sonra hele Cumhurbaşkanlığı hükümet sisteminden sonra yapılan eleştirilerden “darbe” diye tetiklenmek, bir şeylerin yolunda gitmediğini gösteriyor. Örneğin TÜSİAD olayı… Mesele TÜSİAD ya da MÜSİAD meselesi değildir. Mesele iktidarın bizzat kendisidir. Bizler Saadet Partisi olarak erken seçime hazırız. Bu ülkede artık mızrak çuvala sığmıyor, erken seçim olmalıdır. Çünkü mevcut yönetim halkın sorunlarını çözemiyor. Bizler Saadet Partisi olarak sahalardayız. Vatandaş konuşacak, biz dinleyeceğiz! Ocak ayının 3 haftasında 320 ilçede, Şubat ayının 3 haftasında yani bugün ve yarın 360 ilçede, Mart ayının 3 haftasında 300 ilçede benzer çalışmaları teşkilatlar olarak yapacağız. Yeni nesil siyaset anlayışımızı, ülkenin sorunlarını ve çözümlerini halkımıza anlatacağız. Herkes ve herkesin yarınlarını umutla, güvenle bakabileceği hukukun üstünlüğü, ahlak ve maneviyatı önceleyen, herkesin emeğinin ve alın terinin karşılığını aldığı, huzurlu bir Türkiye’nin inşası için kollarımızı sıvadık. Sahalardayız ve olmaya devam edeceğiz inşallah. Cenab-ı Allah yar ve yardımcımız olsun.” dedi. Saadet Partisi Genel Sekreteri ve 20. Dönem Milletvekili Cafer Güneş yaptığı konuşmada şu ifadelere yer verdi; "Saadet Partisi olarak kısa bir süre önce büyük kongremizi gerçekleştirdik. Yeni genel başkanımızla birlikte yeni bir vizyon ortaya koyduk: Yeni Nesil Siyaset. Bu çerçevede, teşkilatlarımızın belirlediği 3, 6, 9 ve 12 aylık yol haritasını hayata geçireceğiz. Eğer bir gün hükümet olursak, temel önceliğimiz adalet ve eşitlik olacaktır. Çünkü gerçek kalkınmanın ve huzurun yolu budur. Biz ayrıştırıcı bir dil yerine, birleştirici bir dil kullanmalıyız. Particiliği bir kenara bırakalım. Belediye başkanının da, hükümetin de bir partisi olmamalı. Herkes için hizmet etmeyi esas almalıyız. Bizler, siyaseti bir rant kapısı olarak değil, bir hizmet makamı olarak görüyoruz. Bugün okullarda ve üniversitelerde ekonomi şu şekilde öğretiliyor: Kıt kaynakların, sonsuz insan ihtiyaçlarını karşılamasıdır. Oysa bizim inancımıza göre kaynaklar kıt değildir. Allah’ın nimetleri sınırsızdır. Ancak ihtiyaçlarımızı sınırlı tutmak ve adil bir paylaşım yapmak zorundayız. Bizim hayalimiz, yaşanabilir bir Türkiye, güçlü bir bölge ve adil bir dünya inşa etmek. 2025 yılı bütçesi açıklandı. Ve 1 trilyon 950 milyar TL faize ayrıldı. Size birkaç örnek vereyim. Antalya Büyükşehir Belediyesi’nin tüm yıllık bütçesi 39 milyar TL. Türkiye, sadece 7 günlük faiz ödemesiyle Antalya’nın tüm yıllık bütçesini ödüyor. Trabzon’un belediye bütçesi 13.7 milyar TL. Türkiye 2.5 günlük faiz ödemesiyle Trabzon’un tüm bütçesini harcıyor. Ankara Büyükşehir Belediyesi’nin bütçesi 151 milyar TL. Türkiye’nin sadece 28 günlük faiz ödemesi, Ankara’nın tüm yıllık bütçesi kadar! Şimdi soracaksınız.Peki siz iktidar olsanız, faiz ödemelerini ne yapacaksınız?” Buna cevabım net. Üretim ekonomisini devreye sokacağız. Ekonomiyi dış borç ve faiz kıskacından çıkarıp, üretime ve kalkınmaya dayalı bir modele geçireceğiz. Türkiye’nin kaynakları var. Ama bu kaynakları adil paylaşmamız, israfı önlememiz ve halkın refahı için kullanmamız gerekiyor. Bizim hayalimiz, adil bir Türkiye, huzurlu bir bölge ve barış dolu bir dünya. Saadet Partisi olarak bu doğrultuda çalışmaya devam edeceğiz.“

Gazze’nin Geleceğine  Gazzeliler Karar Verecektir! Haber

Gazze’nin Geleceğine Gazzeliler Karar Verecektir!

Saadet Partisi Eskişehir İl Başkanlığı tarafından ABD Başkanı Donald Trump’ın Gazze ile ilgili sözlerine tepki gösterdi. Saadet Partisi Eskişehir İl Başkanlığı önünde yapılan basın açıklamasında konuşan İl Başkanı Fesih Bingöl şu ifadeleri kullandı; "Değerli basın mensupları; Siyonist İsrail tarafından Gazze’de uygulan modern tarihin gördüğü en büyük soykırım tam 467 gün sürdü. Katil İsrail; kadın, çocuk, yaşlı demeden tüm uluslararası hukuku yok sayarak 50 binin üzerinde Gazzeli mazlumu katletti. Tüm dünyanın gözleri önünde yaşanan bu soykırımda hastaneler, okullar ve ibadethaneler hedef alındı. Gazze’de binalar yıkıldıkça insanlığın temel değerleri de yıkıldı. Gazzeli mazlumlarla beraber vicdan da öldü. Atılan her bombada Batı’nın demokrasi, insan hakları, hukuk vb kavramları da yerle yeksan oldu. Nazileri aratmayan İsrail’in terörist askerleri, Hitler’I aratmayan katil Netanyahu’nun emri ve emperyalistlerin desteği ile Gazze’yi adeta rehin aldı. İnsanların en temel hak ve hürriyetleri bile yok sayıldı. Hastanelere sığınanlara ölüm yağdırıldı. Yüz binlerce mazlum açlık, susuzluk ve soğukla sınandı. En sonunda ise yerlerinden, yurtlarından göçe maruz kaldılar. Bütün bunlar olup biterken Türkiye başta olmak üzere bölge ülkeleri ve dünya ülkelerinin çoğu ya sessizliği ya da suya sabuna dokunmayan kınamaları tercih etti. Devekuşu Paradoksu ile çözüm bulunacağı zannedilmiş, soykırım görmezden gelinmiştir. Değerli basın mensupları, bugün gelinen noktada Gazze’nin neredeyse üçte ikisi yerle yeksan olmuştur. 50 bin insan katledilmiştir ve bunların bir kısmı enkaz altından çıkarılamamıştır. 100 binin üzerinde yaralı mazlum kardeşimiz vardır. Bu rakamlar ve tüm dünyaya yansıyanlar yaşananların apaçık soykırım olduğunu göstermektedir. Birleşmiş Milletler’in yaptığı soykırım tanımına göre belli bir etnik, dini veya siyasi gruba uygulanan saldırılar ve katliamlar soykırım olarak nitelendirilmektedir. Gazze’de bütün bunların işlendiğine tüm dünya şahittir. Yine Birleşmiş Milletler’e göre bir grubu ortadan kaldırmak ya da yaşam şartlarını zorla değiştirmeye çalışmak da soykırım suçları arasında görülmektedir. İşte bu noktada son günlerde yaşanan gelişmelere değinmek istiyoruz. Uluslararası mahkemeler tarafından soykırım suçu işlediği tescillenen katil Netanyahu’nun ABD’ye yaptığı ziyaret ve ardından Trump’la düzenlenen basın toplantısı, kanlı planların şekil değiştirdiğini göstermiştir. Dünyayı ABD’nin oyun sahası olarak gören ABD Başkanı Trump, söz konusu toplantıda bir kez daha Gazze’nin insansızlaştırılmasına değinmiştir. Bu plana göre Gazzeliler Ürdün ya da Mısır’a sürgün edilecek ve ABD gerekirse Gazze’ye asker gönderecektir. Yani deniyor ki biz mücahitleri yenemedik, bütün vahşete rağmen Gazze’yi teslim alamadık, meydanda kaybettik ama masada kazanacağız. And olsun ki havadan, karadan ve denizden kuşattığınız, yok etmeye çalıştığınız, tüm suçlara rağmen zafer ilan edemediğiniz Gazze masada da size teslim olmayacaktır. Gazzeli mazlumlar bu süslü cümlelere kanmayacak, pamuklara sarıp sarmalanan demir leblebiyi yutmayacaktır. Gazze ne meydanda ne de masada işgale teslim olmayacaktır. Hadsizce yapılan bu açıklamayı kınıyoruz. Gazze’nin geleceğine şerh düşmek isteyenlere şunu bir kez daha söylüyoruz; Gazze’nin geleceğine sadece ve sadece Gazzeliler karar verecektir. Yaşanan tüm zulme, dökülen kana, verilen on binlerce cana rağmen tarihe geçecek bir mücadele ile direnen ve Gazze’yi terk etmeyen mazlumlar; okyanus ötesinden birileri istiyor diye şehit kanları ile sulanmış Gazze’yi teslim etmeyecektir. Emperyalizmin meydanda kaybeden siyonistlere Gazze’yi altın tepside sunmak istediğinin farkındayız. Barış, özgürlük, demokrasi, insan hakları gibi kavramların içini boşaltanlar şimdi de Gazze’nin içini boşaltmayı planlıyor. Milli Görüşçüler olarak 56 yıldır mücadele ettiğimiz bu azılı düşmanın niyetlerini bilecek kadar bilince ve ferasete sahibiz.   Bizler tüm insani değerlerin tepetaklak edildiği, uluslararası hukukun sadece kağıtlarda cümlelerden ibaret kaldığı bu çetin şartlarda işgalin karşısında, Gazzeli mazlumların yanındayız. Saadet Partisi olarak bu duruşumuzdan asla ve kat’a taviz vermeyeceğiz. Gazze’nin, kanlı kentsel dönüşüm projelerinize ihtiyacı yok. Cetvelli Joniler go home! Cetvel kırma eylemleri başlasın. İktidara ve bölge ülkelerine sesleniyoruz; artık cesur olmanın zamanıdır. Türkiye başta olmak üzere her ülke ve her lider Trump’ın yaptığı açıklamalara karşı net bir tavır göstermelidir. Herkese çağrımız; Kanlı îmara, Zalim mimara, Sınır tanımayan pervasızlığa, İnsan haklarını hiçe sayan haksızlığa, En çok yaralayan duyarsızlığa DUR DE! Unutulmamalıdır ki Gazze bölgemizin kalbi, emperyalizm ve siyonizme karşı en muhkem kalemizdir. Bu kalenin burçlarında zalimin bayrağı dalgalanmasın diye sayısız mazlumun kanı toprağa aktı. Bölge ülkeleri de artık üzerine düşeni yapmalı ve Gazze’yi bir kurşun atmadan teslim almak isteyen bu zihniyete karşı dik durmalıdır. Bu kalenin burçları inancın, vicdanın, kahramanlığın ve insanlığın burçlarıdır. Bu burçlar düşerse atılacak kurşun Ankara’ya, Cidde’ye, Kahire’ye, İslamabad’a düşer.  Biz diyoruz ki; bu topraklara ait olmayanların yayınladıkları deklarasyonla buraya işgalci olarak gelenler ve okyanus ötesinden ses yükseltenler Gazze hakkında söz söyleme hakkına sahip değildir. Bir kez daha söylüyoruz, Gazze Gazzelilerindir. Israrla söylüyoruz Gazze Gazzelilerindir. Canını veren on binlerce kahramanın ve mazlumun inancı ve cesaretiyle söylüyoruz; Gazze Gazzelilerindir."

İktidarın En Büyük Eseri Yoksulu ve Yolsuzluk Zengini Türkiye’dir Haber

İktidarın En Büyük Eseri Yoksulu ve Yolsuzluk Zengini Türkiye’dir

Saadet Partisi Eskişehir İl Başkanlığı tarafından düzenlenen İl Divan Toplantısı Taşbaşı Kültür Merkezi Kırmızı Salonda gerçekleşti. İl Divan Toplantısına Saadet Partisi Genel Merkez Eskişehir İl Sorumlusu Süleyman Tekbaş, İl Başkanı Fesih Bingöl, İlçe Başkanları ve partililer katılım sağladı.  İl Sorumlusu Süleyman Tekbaş yaptığı konuşmada ülke ve dünya gündemini değerlendirdi. Tekbaş konuşmasında şunları söyledi; İktidarın en büyük eseri; adalet yoksulu ve yolsuzluk zengini türkiye’dir… Devleti kötü yönetmenin de ötesinde devleti yönetemeyen, yönetmeye gücü ve birikimi yetmeyen iktidar gerçeğini yaşıyoruz. Ak parti hiç bir şey yapmadı” demek doğru olmaz. “ak parti genellikle ya kötü işler yaptı ya da yaptığı işleri kötü yaptı” demek yanlış olmaz. Sosyolojik çürüme ekonomik çökmeden çok daha vahim sonuçlar üretiyor. Mevcut anayasadan medet ummak ve memnun olmak siyasi cehalettir. Milletin ekmeği küçülürken, vatandaşın geçim derdi büyürken anayasa tartışması/çalışması yapmak ise ahlaki sefalettir. Yüz kızartıcı suçlarda ve yüzü kızarmayan suçlu sayısındaki artış ahlaki yozlaşmanın geldiği noktanın özetidir. Yokluk, yoksulluk ve yolsuzluk ta istikrar; “büyük türkiye”, “güçlü türkiye”, “yeni türkiye” ve nihayet “türkiye yüzyılı”  hamasetinin eseridir. Türkiye’yi işi olmayan gençler, maaşı yetmeyen emekliler, borcu bitmeyen esnaflar, ekmeği küçülen işçiler ve memurlar, zararı büyüyen çiftçiler ülkesi olmaktan kurtaracak fikir milli görüş,yegane parti saadettir. Üretimde yerlilik ve eğitimde millilik konusunda tam bir başarısızlık hali var. Tarım ve hayvancılık konusunda ortak kanaat; tarlayı ekmek ve hayvana bakmak zarar ettirir Ak parti; türkiye’nin ekonomisini borca, bütçesini faize dayalı hale getiren beceriksizliğin markalaşmış ve kurumsallaşmış halidir. 2023 yılı bütçesinde toplanan vergilerin ’i faize giderken 2024 bütçesinde si faize gidiyor. “türkiye yüzyılı” dedikleri; iş bulmanın, ev almanın, insanca yaşamanın, borçlanmadan hayata tutunmanın imkansız hale geldiği türkiye’dir. Sorunlardan kurtulmanın reçetesi bellidir; adil devlet, adil paylaşım, insanca yaşam ve bunların hepsi için milli görüş saadet partisi. “mavi vatan” konusunda tam ihmalkarlık ve riyakarlık var; egenin yunan denizine dönüşmesine göz yumuluyor, kıbrıs konusunda güçlü ses verilmiyor, akdenize dair söz söylenmiyor Saadet partisinin mecliste olmasından, meclis gurubu kurmasından, doğruyu söylemesinden ve yanlışları görmesinden rahatsızlar; hasan bitmez ağabeyin vefatında yaşananlar bu durumun ispatıdır. Milli görüş ve saadet partisi olarak; hükümet dahil her partiyi filistine dava olarak bakmaya, israili sorun olarak görmeye davet ediyoruz. Gazzede yaşananlar konusunda; iktidar, türkiye cumhuriyeti devletinin gücünü hissettirecek sözü söylemekten ve tavrı göstermekten ısrarla kaçınıyor İsrail; siyonizmin terör örgütüdür. Gazze’deki soykırıma aralıksız devam eden, lübnan’ı ateş ve zulüm sahasına dönüştürmeye başlayan, iran’ı çatışma alanına çekmek isteyen israil’e karşı sonuç üreten ses çıkarılmıyor ve söz söylenmiyor. İsraile yönelik yaptırım kararlarını uygulamaya gücü yetmeyen bm gerçeğine rağmen, bm kürsüsünden konuşarak siyonizm sorununu çözeceği algısı oluşturma çabası israil’in ekmeğine yağ sürmektir ve cesaretlendirmektedir. Erbakan hocamızın kıbrıs, suriye, filistin ve israil konusundaki öngörülerinin ne kadar doğru olduğu bir kez daha ortaya çıktı. Dünü unutma kusuru olanlar; yarını öngörme derdi olanları anlayamaz. Suriye’nin insansızlaştırılması ne kadar büyük hata ise filistin’in israil işgalinden arındırılmaması da o kadar büyük hatadır Türkiye, iran ve mısır’ın ortak bakışı ve diğer bölge ülkelerini bu bakışa katılışı; israil’i de,  israil yanlısı ve bağımlısı devletleri de susturur. İktidarın  d-8 konusundaki yirmi yıllık sessizliği ve hareketsizliği israil’in  en büyük avantajlarından biridir. Hem bop eşbaşkanı hem de filistin davası destekçisi sıfatlarına aynı anda sahip olmak ne mümkün ne de doğrudur. İsmail haniyye’nin şehit edilmesinden sonraki sessizlik lübnan’daki  israil terör eylemlerinin motivasyonunu artırdı. Siyonist terör rejiminin lübnan’ın başkenti beyrut’ta gerçekleştirdiği alçakça terör saldırısında hizbullah lideri hasan nasrallah ve yüzlerce kişi şehit oldu. Rabbimiz şehadetlerini mübarek, makamlarını âli eylesin. Siyonist rejim, lübnan’da gerçekleştirdiği saldırı ile yalnızca filistin’i değil, başta bölge ülkeleri olmak üzere bütün islam ülkelerini hatta insanlığı tehdit ettiğini bir kez daha ortaya koymuştur. Gazze ve lübnan’da eş zamanlı bir katliam gerçekleştiren siyonist katiller, öldürürken sünni-şii hatta müslim-gayrimüslim ayrımı yapmazken bazı müslümanların bu ölümler üzerinden hâlâ mezhepsel tartışmalara girmesi ise utanç vericidir. Bugün islam ülkelerini kan gölüne çeviren siyonizmi büyüten, işte bu ihtilaf ve ayrılıklardır. Bugün filistin’e destek verdiği için bedel ödetilen lübnan hizbullah lideri hasan nasrallah’ın adını ağzına alamayanalar, o’na ve arkadaşlarına   şehit diyemeyenler filistin davasını anlayamamışlardır. Ayrıca yarın siyonist terörün kendi şehirlerinin kapısına geleceğini unutmamalıdır. Siyonist rejimin gerçekleştirdiği soykırım ve katliamlara karşı harekete geçmeyen müslümanlar, artık nasıl bir terör örgütü ile karşı karşıya olduklarının farkına varmalıdır ve ortak harakete geçmelidirler. Buradan iktidar sahiplerine bir kez daha sesleniyorum. Katliamlara son vermenin yolu ticari ve diplomatik tüm ilişkilere son vermekten geçer. Milli görüş ve saadet partisi iktidarının ne kadar gerekli olduğunu haykıran gelişmeler, olumsuzluklar, acılar yaşıyoruz. Fikrimizi ve partimizi iktidara taşımak sadece siyasi değil insani ve ahlaki bir sorumluluktur. Sekiz yaşındaki kızımızın öldürülmesinde yaşananlar ve sır perdesi oluşan konular;  neden iktidar olmamız gerektiği sorusunun da cevaplarıdır. “bir insanı öldüren bütün insanlığı öldürmüştür” inancından, çocukları hunharca öldüren insafsızlığına evrilmeye izin veremeyiz."                                                     

Çıkarılmak İstenen Yasa Ne Akla Ne Vicdana Sığmaktadır Haber

Çıkarılmak İstenen Yasa Ne Akla Ne Vicdana Sığmaktadır

Saadet Partisi tarafından düzenlenen haftalık olağan basın toplantısında İl Başkanı Fesih Bingöl Türkiye Büyük Millet Meclisi'nde görüşülmekte olan Hayvanları Koruma Yasası ile ilgili açıklamalarda bulundu. Saadet Partililerinde katılım sağladığı basın toplantısında konuşan İl Başkanı Bingöl yaptığı açıklamasında şu ifadelere yer verdi; ''Bugün önemli tarihi iki olayı birlikte kutluyoruz: ilki; bugün Saadet Partimizin kuruluşunun 24. Yıl dönümünü kutluyoruz. "önce ahlak ve maneviyat, üreterek kalkınma, şahsiyetli dış politika," diyerek yola çıktık ve bu yolda yürümeye devam ediyoruz. Bugün aynı istikamette; düşmanlaştırma ve ötekileştirme değil, kardeşlik ve kucaklaşma, hak ve adalet, dürüstlük ve şeffaflık, fikir ve inanç hürriyeti ilkelerini tavizsiz bir şekilde savunuyoruz. Biz, Türkiye'nin ve dünyanın yaşadığı krizler ve badireler karşısında hakkı, adaleti ve bir arada yaşamayı reçete olarak tüm kesimlere sunduk ve sunmaya devam ediyoruz. Çünkü Saadet Partisi'nin siyaset anlayışı, günü kurtarmak değil geleceği toplumun faydası istikametinde şekillendirme gayreti, reel politik değil hakkın ölçü alınmasıdır. İkincisi; “savaş değil barış” diyerek kazandığımız Kıbrıs Barış Harekatının 50. Yılında; zaferimize öncülük eden başta Erbakan hocamız olmak üzere dönemin başbakanı merhum Ecevit’i kararlı siyasileri, kahraman şehitlerimiz ve gazilerimizi minnetle anıyoruz. Mecliste görüşülmekte olan “hayvan haklarını koruma kanununda değişiklik yapılmasına dair kanun teklifi” ne yönelik görüş ve önerilerimizi ifade etmek istiyoruz. Milli görüş hareketinin mensupları Saadet Partililer olarak bizler için siyaset; yaşanabilir şehirler, yaşanabilir bir ülke ve yaşanabilir yeni bir dünyanın kurulabilmesi için kullanılabilecek yegâne araçtır. İktidar mücadelesi yolunda her şeyi araçsallaştıran anlayışı kabul etmediğimiz gibi, iktidara gelmek için her yolu mubah sayan zihniyeti de reddediyoruz. Zira böyle bir anlayışın uzun vadede yaşanabilir ortamları tesis etmesi mümkün olmaz. Bugün hem insanlar hem de diğer bütün canlılar için yaşanabilir şehirlere ihtiyaç vardır. Siyaset üstü yaklaşım; toplumun ihtiyaçlarını gözeten, hem aklın hem de vicdanın gözetildiği, kişisel veya partisel hırsların ve hedeflerin bir kenara bırakıldığı, toplum yararına fedakârlıktan kaçınmayan bir tavrı ifade eder. Bu yaklaşım ortaya konduğu sürece siyaset; sorunların gerçek çözümlere kavuşturulduğu, toplumun yararına çalışarak gerçek niteliğine kavuştuğu bir mercii olabilecektir. Bakınız; bugün çözüm aradığımız, “sahipsiz sokak köpekleri” sorunu bugün ortaya çıkmış değildir. Bugün çözülmesi zor, yükü ağır olarak karşımızda duran bu sorun, daha küçük sorunların ihmal edilmesi sonucunda oluşmuştur. Bizler, “karıncayı yaşat ki, devlet yaşasın” hassasiyetiyle hareket etmeyi inancımızın bir gereği olarak görürüz. Ancak şunu da kabul ederiz ki; belli bir aşamadan sonra sahipsiz sokak köpeklerinin uyutulması, istemesek de zorunlu hale gelebiliyor. Ancak getirdiğiniz teklifte “ötanazi” olarak ifade ettiğiniz yöntem birçok infiale yol açabilecek, çerçevesi geniş tutulmuş olması nedeniyle kabul edilebilir değildir. Üstelik bunu belediyelere verdiğiniz bir imkân olarak tanımlamanız asla vicdani değildir, son derece kusurlu ifadelerdir. Bu konunun siyasi saiklerle yerel yönetimler üzerinde bir baskı unsuru haline getirebilecek düzenlemelerden kaçınmak gerekir. Merkezi yönetim sadece denetim kısmında değil, uygulama kısmında da sorumluluk almalıdır. Bunun yanında hayvan hakları kuruluşları ve veterinerlerimiz de sürece mutlaka dahil edilmelidir. Kamusal alanlar olan sokaklar, parklar ve kaldırımlarda hayvanların rastgele beslenmesi birçok tartışmaya yol açıyorken aynı zamanda bu ortamlara bırakılan sağlıksız besinler hastalık yayabiliyor. Teklifinizde bu durumu düzenleyen bir hüküm konulmamış. Şunu kabul etmeliyiz ki; “sahipsiz sokak köpekleri” diye bir sorun var ve sokaklarımız özellikle çocuk ve yaşlılarımız gibi zayıf bireyler için güvenli değil. Bunun yanında hayvanlara kötü muamele, şiddet ile birlikte barınaklarda çok kötü şartların olduğu da kabul etmemiz gereken bir gerçektir. Biz, parti olarak ortaya koyduğumuz raporlar ve kanun teklifimizle özetle diyoruz ki; sokaklar güvenli, hayvanlar güvende olacak. Bunun için özetle önerilerimiz şunlardır; Sokak köpekleri kısırlaştırıldıktan sonra tekrar sokağa bırakılmamalıdır. Köpeklerin alındıkları ortama geri bırakılması popülasyonun kontrolünü imkânsız hale getirmektedir.     Barınak ve bakımevlerinin yanı sıra yaşam alanları kurulmalıdır. Uygun bulunan açık alanlar sahipsiz sokak köpekleri için yaşam alanına dönüştürülmeli, daha doğal ve özgür bir ortamda yaşamaları sağlanmalı. Gerekli görüldüğü halde yaşam alanı içerisinde de barınak kurulması sağlanmalıdır.     Barınak ve bakımevlerinin şartları iyileştirilmeli, kamera sistemleri ile 7/24 izlenebilmelidir.     Bağış toplayan hayvansever kuruluşlar, barınak ve bakımevleri kurmakla yükümlü olmalıdır. Böylece belediyeler ve bakanlık üzerindeki mali yük paylaştırılmalıdır. Bağış yapmak isteyen havanseverler, hem yaptığı bağışın karşılığını görebilmeli hem de çalışmaları bizzat denetleyebilmelidir.     Barınak, bakımevi ve yaşam alanlarında çalışan personellere yönelik eğitim zorunlu hale getirilmelidir.     Gönüllülerin barınak ve bakımevlerini ziyaret etmesi ve aktif görev almaları kolaylaştırılmalıdır.     Evcil hayvan satışı kontrol altında olmalıdır. Hayvan sahiplendirme esas alınmalı, merdiven altı üretim ve satışa izin verilmemelidir.     Tüm evcil hayvanlar mikroçip ile kayıt altına alınmalıdır. Hayvanların sokağa bırakılması, kaybolması, hastalık bulaştırması gibi olumsuzlukların önüne geçilmelidir.     Tehlikeli ırklara izin verilmemeli, tehlikeli ve yasak ırkların saldırılarından sahipleri sorumlu tutulmalıdır. Yasak ırk köpeğin bir insana zarar vermesi durumunda sahibine türk ceza kanunu uyarınca ceza verilmelidir.  Cezalar daha caydırıcı hale getirilmeli, hayvanlara yönelik şiddet ve işkence uygulayanlara, hayvanları sokağa terk uygulanmalıdır. Edenlere daha caydırıcı cezalar insan hayatını merkeze alan ve hayvan refahını gözeten bir bakış açısıyla; “sahipsiz sokak köpekleri” sorununun çözülmesi için gayret ediyoruz. Muhalefet tarafından gelen her teklifin peşin hükümle dikkate alınmaması kabul edilebilir bir tavır değildir. Getirdiğiniz teklif, birçok açıdan bilimsellikten uzak bir şekilde hazırlanmıştır. Sokak hayvanları gibi genel bir kavram kullanmışsınız, kazalara ve ölümlere sebep olan hayvanların mutlaka tasnif edilmesi gerekir. Bu hayvanlardan kaçının sahipsiz sokak köpeği olduğu açık bir şekilde ortaya konulmalıdır. Geçmişte de insanlığa sığmayan benzer uygulamalarla köpek popülâsyonunun önüne geçilmek istenmiştir. Ancak başarılı olunamamıştır. Sonuç birçok masum canın ölümüne ve bir dizi doğal felaketlere yol açmıştır. Tarih tekerrürden ibarettir. Geçmişten ders almayana gelecek merhamet etmez. İnsanı insan yapan diğer canlılardan ayıran aklı ve vicdanıdır. Çıkarılmak istenen yasa ne akla ne vicdana sığmaktadır. Türkiye’de 1390 belediyenin sadece 237 sinde bakımevi bulunmaktadır. İddia edilen 4 milyon hayvanın buralara toplatılması, belli bir sürede sahiplendirilmesi, sahiplenilmeyen hayvanın sağlıklı da olsa ötenazi uygulaması ile yaşamına son verilmesi tasarlanmaktadır. Bu kesinlikle kabul edilemez. Bu kanlı bir yasadır. Her can kutsaldır. Her canlının yaşam hakkı vardır ve bu hakkı ondan almak hiçbirimizin haddi değildir. Bu kanunun hayvan sevmek veya sevmemekle ilgisi yoktur. Bizleri bu şekilde kutuplaştırmaya çalışmaktadırlar. Bu oyunlara gelmemeli insanlığımızı kaybetmemeli ve daha insancıl çözümler bulunmalıdır. Sokak hayvanları popülasyonunun baş sorumlusu kimlerdir? 2004 yılında çıkarılan yasayı uygulamayıp kısırlaştırma, aşılama, kayıt altına alma işlemlerini yapmayan belediyeler veya bu konuda gerekli bütçe vermeyen merkezi yönetimlerdir. Bir heves uğruna özellikle cins hayvan satın alıp kısırlaştırmayıp sokağa atanlardır. Katalog üzerinden hayvan satışı yapanlardır. Köpeklerinin en güçlüsünü alıp diğer köpekleri şehre bırakan kırsaldaki insanlardır. İzin verilen denetlenmeyen üretim çiftlikleridir. Üretim çiftlikleri kapatılmadan, sahipli sahipsiz ayrım yapılmadan kısırlaştırma yapmayan hayvan sahiplerine ve belediyelere idari para cezaları uygulanmadıkça, hayvan satışı engellenmedikçe, kırsaldaki insanların hayvanları gerekirse devlet zoru ile alınıp kısırlaştırılmadıkça isterseniz 10 milyon hayvan öldürün, bu sorun hiç bitmeyecektir. Çözüm nedir? Ülke çapında kısırlaştırma seferberliği yapmaktır. Tüm stk lar, dernekler, gönüllüler, hayvanseverler ile iş birliği yapılarak el ele bu sorun çözülebilir. Bölgeyi, o bölgedeki hayvanları tanıyan hayvanseverler ile birlikte gerekirse özel klinikler ile iş birliği yapılarak yoğun ve düzenli bir şekilde kısırlaştırma yapılabilinir. İnanın çok değil bundan 5 yıl sonra ülkemizde böyle bir sorun bir daha gündeme dahi gelmeyecektir. 2004 yılında 5199 sayılı hayvanları koruma kanunu yürürlüğe koyan yine bu hükümettir. Kısırlaştırıp aşılatıp rehabilite edilmesini ifade etmişlerdi. O günden bugüne yasa kamil manada uygulanmamıştır. Şu an çıkarılmaya çalışan yasa şu demektir; “-biz işimizi yapmadık, yasayı uygulamadık popülâsyon arttı. Şimdi de hayvanları öldürerek çözüm bulmaya çalışacağız.” Yapılanlar yapılacakların teminatı ise bu da bir çözüm olmayacaktır. Olan yine bu masum dilsiz hayvanlara olacaktır. Onları savunmak hepimizin borcudur. Çünkü onlar bizlere emanettir. Bu duygu ve düşüncelerle sözlerimizi sonlandırırken, bu kanun teklifinden çıkacak neticenin hayırlı olmasını temenni ediyorum. Siz değerli katılımcılara teşrifleriniz ve katkılarınız dolayısıyla saadet partisi adına teşekkür ediyor, hepinizi saygıyla selamlıyorum. Teşekkür ederim.''

logo
En son gelişmelerden anında haberdar olmak için 'İZİN VER' butonuna tıklayınız.