SON DAKİKA
Hava Durumu

#Fadime Arslan

Porsuk Haber Ajansı - Fadime Arslan haberleri, son dakika gelişmeleri, detaylı bilgiler ve tüm gelişmeler, Fadime Arslan haber sayfasında canlı gelişmelere ulaşabilirsiniz.

Şube Başkanı Arslan'dan Odunpazarı İlçe Milli Eğitim'e Sert Tepki! Haber

Şube Başkanı Arslan'dan Odunpazarı İlçe Milli Eğitim'e Sert Tepki!

Odunpazarı İlçe Milli Eğitim Müdürlüğü tarafından okullarda vaizler, din hizmetleri uzmanları, ilçe gençlik koordinatörleri ve manevi danışmanlar tarafından sunum yapılacak olmasına Eğitim - İş Eskişehir Şube Başkanı Fadime Arslan sert tepki gösterdi. Şube Başkanı Fadime Arslan yaptığı açıklamada şu ifadelere yer verdi; ''Eskişehir Odunpazarı İlçe Milli Eğitim Müdürlüğü tarafından okullara gönderilen 14/10/2025 tarihli ve “Neslin Korunması ve Evliliğin Önemi” konulu yazıda ailenin kurulması, korunması ve güçlendirilmesi amacıyla MEB personeli ve velilere vaizler, din hizmetleri uzmanları, ilçe gençlik koordinatörleri ve manevi danışmanlar tarafından sunum yapılacağı belirtilmiştir. Öncelikle aile dinsel değil, sosyolojik bir kavramdır. Dolayısıyla bilimsel bir çerçevede ele alınmalıdır. Aile yapısı, korunması ve güçlendirilmesi ile ilgili konular sosyoloji alanını ilgilendirir. Bu yönüyle bu konu hakkında sosyoloji alanında eğitim almış ve uzmanlaşmış kişilerin yapacağı sunum ve bilgilendirmeler değerlidir. İkinci olarak nesli korumak için tarih boyunca özellikle çocukların sağlığını korumak, onlara eğitim öğretim vermek, güvenli ortam oluşturmak, duygusal, ekonomik destek vermek, onların beslenme ve barınma ihtiyaçlarını karşılamak ve sevgi ortamında sosyalleşmelerini sağlamak gereklidir. Ve çoğu aile daha en temel şartlardan olan beslenme, barınma ve güvenlik ihtiyaçlarını bile yerine getirememektedir. Her şeyden önce bu sorunların çözülmesi gerekmektedir. Bunun yanında MEB personeli, aile kurumunun önemini kavrayacak duyarlılıkta ve bilinçtedir. Ailenin kutsiyetini anlamak için kendilerine din adamları tarafından sunum yapılmasına, ders verilmesine ihtiyaçları yoktur. Kaldı ki sunum yapacak kişiler arasında sayılan manevi danışmanların kim oldukları, eğitimlerini hangi alanda aldıkları, bu eğitimi vermeye yeterli olup olmadıkları da belli değildir. Laik eğitim verilmesi gereken okullarımızda “farkındalık çalışması” adı altında MEB personeli ve velilere imamlar, vaizler tarafından sunum yapılması asla kabul edilemez. MEB personelinin imam ve vaizlerin anlatacağı dersle duyarlı kişiler olacağını düşünmek, öğretmen ve memurların meslek onurunu ayaklar altına almaktır. Eğitim İş olarak uyarıyoruz! MEB personelini bilinçlendireceğiz gerekçesiyle eğitim kurumlarımıza imam, vaiz, manevi danışmanları dolduramazsınız! Ailenin korunması ekonomik, sosyal, psikolojik, politik birçok konuda iyileştirici çalışmalara bağlıdır. Dini içerikli sunumlarla din adamları eliyle bu sorunları asla çözemezsiniz! Okulları cemaat ve dini yapılara teslim edemezsiniz! Bundan önce olduğu gibi bundan sonra da bu konunun takipçisi olmaya devam edeceğiz.'' dedi.

Üniversitelerimizi Kuşatan Karanlığa Teslim Olmayacağız! Haber

Üniversitelerimizi Kuşatan Karanlığa Teslim Olmayacağız!

Eğitim - İş Sendikası Eskişehir Şubesi ''Özerk, Demokratik, Bilimsel Üniversiteler '' çin Eskişehir Osmangazi Üniversitesi önünde bir basın açıklaması gerçekleştirdi. Eğitim - İş Eskişehir Şube Başkanı Fadime Arslan burada yaptığı konuşmada şu ifadelere yer verdi; ''Bugün üniversitelerimiz, Cumhuriyet tarihinin en ağır kuşatması altındadır. AKP iktidarı; yükseköğretimi, akademik özgürlüğü, bilimsel liyakati, düşünce özgürlüğünü ve gençliğin geleceğini gasp etmektedir. Üniversitelerimizi rant yuvalarına, apartman dairelerine sıkıştırılmış ticarethanelere dönüştüren bu düzen, gençliği geleceksiz bırakmaktadır. Ve biz Eğitim-İş olarak diyoruz ki: Bu karanlığa teslim olmayacağız! Türkiye’de üniversiteye girmek bir umut, üniversitede okumak ise artık büyük bir lüks haline gelmiştir. Yüksek enflasyon, ekonomik kriz ve iktidarın yanlış politikaları yüzünden milyonlarca gencimiz üniversite eğitimine ya hiç başlayamamakta ya da eğitimini yarıda bırakmak zorunda kalmaktadır. -TÜİK verilerine göre 2024 yılında 383 bin öğrenci ekonomik imkansızlıklar nedeniyle üniversiteyi terk etmiştir. -EUROSTAT (Avrupa İstatistik Ofisi) verilerine göre Türkiye, Avrupa’da eğitimi yarıda bırakan gençlerin oranının en yüksek olduğu ülkedir (%18,7). Üniversiteye girmeyi başaran milyonlarca gencimiz ise barınma, beslenme ve ulaşım masrafları altında ezilmektedir. KYK yurtları yetersizdir: 4 milyondan fazla öğrencinin sadece 1 milyona yakını KYK yurtlarında kalabilmektedir. Yani her 4 öğrenciden yalnızca 1’i barınma hakkına erişebilmektedir.İstanbul’da durum daha vahimdir: 917 bin öğrenciden yalnızca %6,3’ü KYK yurtlarında kalabilmektedir. Geri kalan öğrenciler ya fahiş kira fiyatlarına mahkûm edilmekte ya da özel yurtlara yönelmek zorunda bırakılmaktadır. Üstelik barınma sorununu çözmek yerine, KYK yurtlarında odalara ekstra yataklar koyularak öğrencilerin insanca yaşam hakkı gasp edilmektedir. Zaten kalabalık olan 4-6 kişilik odalar, bu uygulama ile adeta koğuşlara dönüştürülmüştür. Bu durum öğrencilerin sağlığını, güvenliğini, ders çalışma ortamını ve özel yaşam hakkını doğrudan ihlal etmektedir. Üniversite öğrencisi olmak artık ailelerin boyunu aşan maliyetler demektir. Ankara, İstanbul ve İzmir’de: Özel yurtta kalan bir öğrencinin açılış maliyeti 90 – 92 bin TL, aylık sabit gideri en az 48 – 58 bin TL’dir.Ev kiralayan bir öğrencinin açılış maliyeti 105 bin TL’nin üzerinde, aylık sabit gideri ise 47 bin TL civarındadır. Bu rakamlar, asgari ücretin iki katından fazla aylık masraf demektir. Bir öğrencinin ayakta kalabilmesi için sadece yemek masrafı 12 bin TL’yi bulurken, basit sosyal ihtiyaçlar bile (bir kahve içmek, sinemaya gitmek) öğrenciler için ulaşılamaz hale gelmiştir. OECD raporuna göre Türkiye, üniversite okumanın net getirisi bakımından sondan ikinci sıradadır. Yani üniversite bitirilse bile karşılığı düşük ücretli işsizliktir. EUROSTAT verilerine göre Türkiye, Avrupa’da üniversite mezunlarının en düşük gelire sahip olduğu ülkedir. Üniversite mezunları işsiz kalmakta, iş bulanlar ise açlık sınırında maaşlarla yaşamaya mahkum edilmektedir. Gençlerimiz “üniversite okusam da işsiz kalacağım” düşüncesine sürüklenmiştir. İşte bu tablo, AKP’nin üniversite politikalarının iflas ettiğinin kanıtıdır. YÖK 12 EYLÜL’ÜN MİRASI, AKP’NİN SOPASI 12 Eylül darbesinin ürünü olan YÖK, bugün AKP eliyle üniversitelerin boğazına geçirilmiş bir pranga haline gelmiştir. Avrupa Üniversiteler Birliği’nin raporuna göre Türkiye, akademik özerklik açısından 35 ülke arasında sonuncudur! Rektör atamaları Cumhurbaşkanı’nın iki dudağı arasına bırakılmış, Anayasa Mahkemesi kararları hiçe sayılmış, 56 üniversiteye anayasaya aykırı biçimde rektör atanmıştır. Bu, sadece bir anayasa ihlali değil, üniversitelerimizin özerkliğine doğrudan saldırıdır. Bilimsel liyakat çöpe atılmış, akademik kadrolar siyasi sadakat üzerinden şekillendirilmiştir. 2016’da URAP sıralamasında ilk 1000’de 18 üniversitemiz varken, 2025’te bu sayı 10’a düşmüştür. BÜTÇE VAR, ANCAK ÜNİVERSİTELERE YOK! 2025 bütçesinde devlet üniversitelerine 487 milyar TL ayrılmışken, Diyanet İşleri Başkanlığı’na 130 milyar TL ayrılmıştır. Üniversitelerimiz laboratuvar, kütüphane, yurt ve derslik açısından yetersiz bırakılırken; ülke bilime değil, itaate yatırım yapmaktadır. ÜNİVERSİTELERDE İDARİ PERSONELİN SORUNLARI ARTIYOR! Üniversitelerdeki idari ve teknik personel görmezden gelinmekte, ağır biçimde ayrımcı uygulamalara maruz kalmaktadır. Görevde Yükselme ve Unvan değişikliği sınavının merkezi olarak her yıl açılmaması ve mülakat uygulamaları haksızlıklara yol açmaktadır. Bu sınavlar her yıl en az iki kez yapılmalı ve atamalar bu sınav sonuçlarına göre gerçekleştirilmelidir. Ayrıca bu sınavlar, sadece şef ve şube müdürlüğü gibi kadroları değil, fakülte/enstitü/yüksekokul sekreteri ve daire başkanı gibi kadroları da kapsamalıdır. İdari personelin çalışma ortamları fiziki olarak yetersizdir. Döner sermaye payları adil bir şekilde dağıtılmamaktadır. Eğitim-İş olarak uyarıyoruz: Üniversitelerimizi karanlığa teslim etmeyeceğiz.12 Eylül’ün mirası YÖK kaldırılmalı, üniversiteler demokratik ve özerk bir yapıya kavuşturulmalıdır.Akademisyenler üzerindeki baskılar son bulmalı, öğrencilerin demokratik hakları güvence altına alınmalıdır.Üniversiteye ayrılan bütçe artırılmalı, öğrencilerin barınma ve beslenme sorunu çözülmelidir.Akademik ve idari personelin maaş, hak ve çalışma koşulları insanca yaşama uygun hale getirilmelidir. AKP’nin politikaları üniversitelerimizi çürütse de biz biliyoruz: Bilim susmaz, gençlik teslim alınamaz! Eğitim-İş olarak, üniversitelerimizi rantın, gericiliğin ve siyasi baskının elinden kurtarmak için mücadeleyi sürdüreceğiz. Üniversitelerimizi kurtarmak için hep birlikte mücadeleye devam edeceğiz!''

Norm Fazlası Bahanesiyle Yapılan Atamalar Sürgün Politikasıdır Haber

Norm Fazlası Bahanesiyle Yapılan Atamalar Sürgün Politikasıdır

Eğitim İş Eskişehir Şubesi tarafından okulların açılmasına az bir süre kala norm fazlası resen atamalara ve alan dışı görevlendirmelere tepki gösterildi. Eğitim İş Eskişehir Şubesi tarafından Eskişehir İl Milli Eğitim Müdürlüğü önünde yapılan basın açıklamasında konuşan Şube Başkanı Fadime Arslan şu ifadeleri kullandı; “Milli Eğitim Bakanlığı’nda adaletsizlik ve keyfiyet kural haline gelmiştir. “Norm fazlası” bahanesiyle yapılan re’sen atamalar, öğretmenlerimizin mesleki ve insani haklarını yok sayan açık bir sürgün politikasıdır. Yusuf Tekin döneminde MEB, öğretmeni koruyan değil cezalandıran bir kuruma dönüşmüştür. Normlar güncellenmemekte, Talim Terbiye Kurulu’nun daralttığı alanlar ve okul müdürlerinin inisiyatifine bırakılan seçmeli dersler nedeniyle; bilişimden görsel sanatlara, müzikten felsefeye, matematikten daha birçok alana kadar ders saatleri azaltılmış, iş bilmez idarecilerin kararlarıyla yüzlerce öğretmen norm fazlası durumuna düşürülmüştür. Örneğin, riskli gebelik taşıyan bir üyemiz 140 km uzaklıktaki Günyüzü ilçesine atanmıştır. Bu atama yapılırken hiçbir şekilde bu öğretmenimizin riskli gebelik raporuna bakılmamıştır. Bir başka örneğimiz de kırk günlük bebeğiyle 70 km uzaklıktaki Çifteler içesine gönderilmiştir. İşte AKP’nin “Aile Yılı”! Sözde aileyi kutsuyorlar, gerçekte aileleri parçalıyorlar. Üstelik, 2025 yılı Ağustos ayında gerçekleştirilen norm fazlası atamalarda mevzuatta yeri olmayan “ilçe grubu” uygulamasına gidilmiştir. Birbirinden uzak ve ulaşımı imkânsız ilçeler aynı grup içine alınarak öğretmenlerimiz yüzlerce kilometrelik mesafelere zorunlu olarak gönderilmiştir. Bu hukuki zeminden yoksun uygulama sonucunda aile bütünlükleri zedelenmiş, ciddi mağduriyetler doğmuştur. Öğretmenlik Meslek Kanunu’nun (ÖMK) 6. maddesi açıkça öğretmenlere il içinde tercih hakkı tanınmadan re’sen atama yapılamayacağını söylerken, Bakanlık hukuku çiğnemiştir. Dahası, ÖMK’nın 7. maddesinde düzenlenen yönetmelik hâlen yayımlanmamışken, sözleşmeli öğretmenlerin yönetmeliği esas alınarak kadrolu öğretmenlerin re’sen atanması, tamamen hukuksuzdur. Daha önce de benzer hukuksuzluklarda Danıştay, Eğitim-İş’in açtığı davalarla yürütmeyi durdurmuş ve atamaları iptal etmiştir. Kasım 2024 sürecinde kazanılan davalar bunun en açık örneğidir. Nisan 2025 ve sonrasında yapılan düzenlemelere karşı da dava açılmıştır. Bugün de aynı şekilde kılavuza dava açılmış, ilçe grupları davamız sürmektedir. Ayrıca mağdur öğretmenlerimizin açtığı bireysel davalar da devam etmektedir. Norm güncellemesi yapılmadan yapılan atamalar, sıra tayin sisteminin amacını boşa çıkarmış; aynı branşlarda tekrar norm fazlası yaratmış ve öğretmen ihtiyacını doğurmuştur. Yani MEB’in plansızlığı yalnızca öğretmenleri değil, eğitim sistemini de çıkmaza sürüklemiştir. Dahası, norm fazlası öğretmenlerin önemli bir bölümü isteği ve branşı dikkate alınmaksızın, branşı ve kademesi dışında re’sen görevlendirilmiştir. Örneğin: lise İngilizce öğretmeni özel eğitim anaokuluna, lise tarih öğretmeni ilkokul özel eğitim sınıfına, lise Türk Dili ve Edebiyatı öğretmeni ise ilkokul destek eğitimine gönderilmiştir. Bu uygulamalar, öğretmenlik mesleğinin uzmanlık alanlarını yok saymakta, mesleki itibarı zedelemekte ve eğitimin niteliğini düşürmektedir. Eğitim-İş olarak altını çiziyoruz: -MEB’in plansızlığının ve beceriksizliğinin bedelini öğretmenler ödeyemez! -Hukuka aykırı olan bu süreç derhal sonlandırılmalı, mağduriyetler giderilmelidir! Aile birliğini bozan bu politikalar, AKP’nin “Aile Yılı” söyleminin koca bir yalandan ibaret olduğunu ortaya koymaktadır. Bir yandan aileyi kutsal ilan eden AKP, diğer yandan öğretmeni yüzlerce kilometre uzağa göndererek aile bütünlüğünü yok etmektedir. Eğitim-İş olarak kılavuzlara dava açtık, bireysel davaları başlattık ve MEB geri adım atana kadar tüm hukuki yollara başvuracağız. Dün olduğu gibi bugün de öğretmenlerimizin yanında olacağız, hukuksuzlukları ifşa edecek ve mutlaka durduracağız.”

Ya İnsani Ücretler, Ya Meydanlar! Haber

Ya İnsani Ücretler, Ya Meydanlar!

Birleşik Kamu İş Eskişehir İl Temsilciliği tarafından düzenlenen basın toplantısında devam eden 8'inci Dönem Toplu Sözleşme görüşmelerine tepki gösterildi. Birleşik Kamu İş Eskişehir İl Temsilcisi Fadime Arslan tarafından yapılan açıklamada şu ifadelere yer verildi; ''Bugün hem Çalışma Bakanlığı önünde hem de Türkiye'nin tüm illerinde meydanlarındayız. Bugün sesimizi duyurmak, irademizi göstermek, haklarımızın altını çizmek için bir aradayız. Bilindiği üzere; milyonlarca kamu emekçisi, emeklisi ve onların ailelerini ilgilendiren 8.Dönem Toplu Sözleşme sürecinde Bakanlık, taktiksel olarak son ana kadar sakladığı teklifini nihayet salı günü vermiştir. Gülünç bile denemeyecek teklifteki oranlar, teklifin neden son günlere sıkıştırıldığının da anlaşılmasını sağlamıştır. Kamu emekçisinin evine meyve sebzenin taneyle, etin ayda bir girdiği; maaşın yarısına yakınının kira ve faturalar gibi kaçınılmaz giderlerle eridiği şu dönemde hiç utanmadan verilen ücret zammı teklifi şöyledir: “2026'nın ilk altı ayı için yüzde 10, ikinci altı ayı için yüzde 6, 2027'nin ilk altı ayı için de ikinci altı ayı için de yüzde 4.” Oysa konfederasyonumuza bağlı AR-GE birimi Kamu Ar'ın araştırmasına göre Temmuz ayında bile açlık sınırı 27 bin 670, yoksulluk sınırı ise 85 bin 344 lirayı bulmuştur. Bu verilen teklifle memura açlık sınırı ile yoksulluk sınırı arasındaki alan reva görülmüş, ölümü gösterip sıtmaya razı etme taktiği devreye sokulmuştur. Kabul etmiyoruz Sürecin en başından beri bu kez toplu sözleşme masasında Birleşik Kamu-İş olarak bizim de olduğumuzu belirtmiş, müzakere görünümlü müsamerelere geçit vermeyeceğimizi vurgulamıştık. Ne demiştik: Kamu emekçisinin hakkını, alın terini, umudunu, geleceğini sattırmayacağız! Şimdi karşımıza gelen teklif “Biz satarız” demektir. Bu teklif kamu emekçisine de emeklisine de “daha da sürün” demektir. “Biz yıl içinde iyimser tutup sonra 10 defa değiştirdiğimiz enflasyon öngörülerimizin bile altında bir teklifi yapmaktan utanmıyoruz” demektir. Memur çocuğunu okutamasın, evine boynu bükük girsin, en temel ihtiyaçlarını dahi karşılayamasın demektir. Kamuoyu huzurunda açıkça söylüyoruz: Bu sefalet teklifinin gerçek hayatta, gerçek enflasyon karşısında ve vicdanlarda karşılığı yoktur. Birleşik Kamu-İş olarak bir kez daha ilan ediyoruz, olması gereken açıktır: 1- Taban aylığı katsayısı, aylık katsayısı, yan ödeme katsayısı, ek ödeme ve diğer maaş kalemlerinde önceki yıllardan kaynaklanan ve devredip duran kayıpların telafisi nedeniyle bu kalemlerde yüzde 72 artış kaçınılmazdır. 2- Ayrıca 31.12.2025 itibariyle taban aylığı katsayısı, aylık katsayısı, yan ödeme katsayısı, ek ödeme ve diğer maaş kalemlerinde ise; 2026'nın ve 2027'nin her yarısında yüzde 25 oranında artış, insanca ücretler almamız için şarttır. Bu gerçeklerin yanından bile geçmeyen hiçbir teklifin milyonlarca kamu emekçisi nazarında kıymeti yoktur. Biz hoşlarına gitmeyen bu gerçekleri söylediğimizde bize kendilerince bıyık altından gülüp “Bu rakamları nasıl kazanacaksınız?” diye soranlar oluyor, yol belli, cevap verelim: İnsani koşullarda çalışmak hakkımız. İnsanlık onuruna yaraşır ücretler almak hakkımız. Gelir adaleti, yaşanabilir ve haysiyetli memuriyet hakkımız. Bu hakları yedirmeyiz. Kamu emekçisinin emeğini, geleceğini masa oyunlarına kurban ettirmeyiz. Milyonlarca emekçinin hak arama ruhsatını nişan gibi göğsümüzde taşıyoruz, bu kıymetli sorumluluğun hakkını verecek ve masa oyunlarını bozacağız! Yanlış yönetimin elinde ülke tel tel dökülüyor. Büyük önder Atatürk'ün “en büyük eserim” dediği ve bize çatısı altında eşit yaşam hakkı sunan Cumhuriyet, dört koldan saldırıya uğruyor, kazanımlarını yitiriyor. Adalet yok, eğitim yok, geçim yok, liyakat yok, vergi adaleti yok, Bakanlığın bize verdiği teklife bakınca bir kez daha anlıyoruz ki utanma da yok! En son çıkan diploma skandalı bile ortaya koydu ki kamu çalışanlarının haklarını korumasını talep ettiğimiz yöneticiler daha kamu çalışanlarının devlete teslim ettiği resmi evrakları korumaktan bile aciz. Ama bir itiraf bile yok. Türkiye'nin her yerinden bize bu sefalet teklifini yapanlara sesleniyoruz: Hodri Meydan! Gelin bakalım bir memur ailesinin evine bir günlük konuk olun. Kirasını, faturasını, evin gıdasını, mecburi giderleri bir hesaplayın bakalım ay sonunu getirmeye matematiğiniz yetecek mi! İddia ediyoruz, o evde 1 gün bile kalamazlar. Ama dayanamayacakları bu sefaleti bize 2 yıl boyunca dayatmaya çalışıyorlar! Olmaz öyle şey, olmayacak! TÜİK'in verdiği enflasyon oranları, vatandaşın cebini yakan krizin yarısını bile anlatmıyor. Siz kimi kandırıyorsunuz! Yarın hükümet bize verdiği teklifi yenileyecek. Buradan, kamuoyu önünde ilan ediyoruz ki: insanca bir teklif önümüze konmazsa tüm örgütlü irademizi ortaya koyacağız. Cuma günü önümüze başka bir sefalet teklifi koyulursa, utanç verici bu teklifte önceki dönemlerde yapıldığı gibi mikroskobik artışlar yapılıp müjde gibi sunulmaya çalışılırsa devlet dairelerinde hayat duracak, meydanlar bizim isyanımızla çınlayacak. Eğer hükümet, emek körü bu teklifi geri çekmezse pazartesi her yerde iş bırakacağımızı ve Ankara'da toplanıp Bakanlık önüne yürüyeceğimizi ilan ediyoruz. Ve bilinsin ki haklarımızı alana kadar vereceğimiz mücadelenin dozu giderek artacak. Uzun zamandır yanlış ekonomi politikalarında sürdürülen ısrar; çalışanın geçinemediği, çalışmak isteyenin iş bulamadığı, gelecek umudunu yitiren gençlerimizin yurt dışına gittiği, gıda fiyatlarının dahi günlük olarak arttığı, toplumun sadece bir avuç ayrıcalıklı zümresinin zenginleştiği bir iklim yaratmıştır. Şimdi bunun faturasının kamu emekçisine kesilmesine geçit vermeyeceğiz. Kendi lükslerini “devletin itibarı” tekerlemesiyle açıklayanların “devlette çalışma”yı bu denli değersizleştirmesine göz yummayacağız. Devlet itibarı, en büyük resmi konvoyları kurmakla sağlanmaz. Devlet itibarı, özerk ve bağımsız kalması gereken devlet kurumlarını liyakatsiz yöneticiler eliyle parti şubesine çevirmekle yaratılmaz. Devlet itibarı, okullara tuvalet kağıdı koyabilmekle olur. Ülkenin son akciğerleri olan ormanlar cayır cayır yanmasın diye söndürme filosu oluşturmakla olur. Kendi bünyesinde çalışan insanlara haklarını vermekle, onların aklıyla dalga geçmeyen zam teklifleri yapmakla olur. Hükümete sesleniyoruz: Gelin kendi itibarınızı da daha fazla yerden yere vurmayın. Ya akla, matematiğe, vicdana, hayatın gerçeklerine uygun bir zam teklifini önümüze getirirsiniz ya da önce Çalışma Bakanlığı'nın penceresinden ve televizyon kanallarından bizim isyanımızı, direnişimizi izlersiniz. Yarın siz kendi yolunuzu seçeceksiniz. Bizim yolumuz bellidir, bu yolun hakkını vereceğiz.''

Fen, Anadolu ve Sosyal Bilimler Liselerinin Alacağı Öğrenci Sayısı Azaltıldı Haber

Fen, Anadolu ve Sosyal Bilimler Liselerinin Alacağı Öğrenci Sayısı Azaltıldı

Eğitim - İş Eskişehir Şube Başkanı Fadime Arslan açıklanan Liselere Giriş Sınavı ve okul kontenjanları ile ilgili değerlendirmelerde bulundu. Eğitim İş Eskişehir Şube Başkanı Fadime Arslan yaptığı açıklamada şu ifadelere yer verdi; “Milli Eğitim Bakanlığı tarafından 15 Haziran 2025’te yapılan Liselere Geçiş Sistemi (LGS) sonuçları 11 Temmuz 2025 tarihinde açıklandı. Sınava başvuru yapan 1 milyon 10 bin 916 adaydan 963 bin 142'si sınava katıldı. Liselere Geçiş Sistemi (LGS) kapsamındaki merkezi sınav sonuçlarına göre 719 öğrenci tüm soruları doğru yanıtlayarak 500 tam puan aldı. Uzmanlar tarafından 2025 LGS sorularının son yılların en zor sınavı olduğu söylenmesine rağmen Türkiye genelinde 719 öğrencinin tam puan alması da birçok tartışmalara neden olmuştur. Sınav esnasında PDF şeklinde kitapçık paylaşıldığı iddiası kamuoyunda şaibeli sınav algısı oluşturmuştur. Bakanlık tarafından her yıl verilen ders bazındaki ortalama doğru, yanlış, net vs. istatistiki bilgilerin bu yıl verilmemesi de kamuoyunun aklında soru işaretleri bırakmaktadır. Eskişehir’de de 2025 yılında LGS’ye yaklaşık 9.500 öğrenci girdi. Eskişehir Milli Eğitim Müdürlüğü tarafından sosyal medyada yapılan bir paylaşımdan 9.500 öğrenciden 10 öğrencinin tam puan aldığını öğrendik. Bu paylaşım dışında Eskişehir Milli Eğitim Müdürlüğü tarafından ilimizin sınav sonucu, öğrencilerimizin başarı durumu hakkında kamuoyuna detaylı bilgi verilmemiştir. İlimiz genelinde gördüğümüz bir diğer sorun da nitelikli okul kapsamındaki fen, Anadolu ve sosyal bilimler liselerinin alacağı öğrenci sayılarının azaltılmasıdır. Fen liselerinde 30, Anadolu liselerinde 60, sosyal bilimlerde de 60 öğrenci kontenjanları azalırken İmam hatip, Anadolu teknik ve Anadolu meslek liselerindeki kontenjan sayısı aynı kalmıştır. Fen, Anadolu ve sosyal bilimler liselerinde toplam 150 öğrencinin azaltılması ciddi bir sayıdır. Kontenjan azaltılmasının yerel yerleştirme ve ortaokul başarı puanı ile alan okullara da bir etkisi olacaktır. Eskişehir’de 2025 yılı içinde lise kontenjanlarında mesleki ve teknik Anadolu liselerinin sınavsız kontenjanlarında genel bir artış eğilimi görülürken fen, Anadolu ve sosyal bilimler liseleri kontenjanlarında belirgin bir azalma gözlemlenmiştir. İmam hatip liseleri kontenjanlarında ise değişim gözlenmemiştir. Bu dağılımla öğrenciler akademik eğitimden çok mesleki ve dini eğitime yönlendirilmek istenmektedir. Yüksek puan almasına rağmen kontenjan sorunu nedeniyle nitelikli okullara yerleşemeyen öğrenciler kamusal eğitim hiçe sayılarak özel okul sahibi patronların insafına terk edilmektedir. Bu da eğitimin piyasalaştırılmasının geldiği sonuçtur. Eğitim İş olarak bugüne kadar olduğu gibi bundan sonra da çocuklarımızın emeği, geleceği için sürecin takipçisi olmaya devam edeceğiz.”

Eğitim İş Şube Başkanı Arslan: "Proje Değil, Adalet İstiyoruz!" Haber

Eğitim İş Şube Başkanı Arslan: "Proje Değil, Adalet İstiyoruz!"

Eğitim İş Sendikası Eskişehir Şubesi tarafından Milli Eğitim Bakanlığı tarafından proje okullarında yaşanan öğretmen atamalarına son verilmesi için Atatürk Mesleki ve Teknik Anadolu Lisesi önünde bir basın açıklaması yapıldı. Eğitim İş Sendikası Eskişehir Şube Başkanı Fadime Arslan, Sendika üyeleri, Sivil Toplum Kuruluşları temsilcileri ve öğretmenlerin katıldığı basın açıklamasında konuşan Şube Başkanı Arslan; "Kıymetli siyasiler, veliler, basın mensupları, okul mezunu dernekleri öncelikle bu eylemde bizim yanımızda olduğumuz için hepinize teşekkür ediyoruz. Bugün Atatürk Mesleki ve Teknik Anadolu Lisesi önündeyiz. Burayı neden seçtik çünkü Eskişehir genelinde yaşanan toplam 181 öğretmen mağduriyetinin 45'i bu okuldan çıkmıştır.bu Çok manidar arkadaşlar çünkü bazı okul müdürleri listeleri hiç değiştirmezken bazı okullarda atamalar müdürlerin verdiği listelere göre yapılmıştır. Kriter yok burada bir kıyım yaşanmıştır, burada bir vefasızlık örneği yaşanmıştır." dedi. Şube Başkanı Arslan; "4 okulda başlatılan ve başlangıçta ulusal ve uluslararası projelerin yürütüleceği özel okullar şeklinde sunulan bu model bugün itibariyle 2318 okula ulaşmış kapsamı büyütülmüş ancak içeriği boşaltılmıştır. Proje okulları adı altında yapılan şey açıkça eşitsizliğin hukuki güvencesinin yok edilmesidir. Yusuf Tekin daha 2014 yılında dönemin müsteşarı iken söylediği şu sözler Bugün yaşadıklarımızın habercisiydi mevzuatlar bize engel oluyor Ama biz siyasi irade ile hareket ediyoruz mevzuatlara rağmen bildiğimizi yapacağız." dediğini söyledi. Yapılanın bir proje değil bir tasfiye operasyonu olduğunu ifade eden Arslan, sürecin siyasi ve ideolojik bir projenin ürünü olduğunu gösterdiğini ve proje okulları uygulaması ile bakanın 80 bine yakın öğretmeni doğrudan kendisi seçme ve atama yetkisini elinde topladığını söyledi. Öğretmenlerin yıllardır görev yaptığı okulun kültürüne katkı sunduğu, öğrencileriyle aile gibi olduğu okullardan gerekçesiz ve ani bir şekilde sürüldüğünü ifade eden Şube Başkanı Fadime Arslan; "İzmir Atatürk Lisesi gibi Cumhuriyet değerleri ile özdeşleşmiş köklü kurumlar, Eskişehir'de Eskişehir Anadolu Lisesi, ETİ Sosyal Bilimler Lisesi, Atatürk Mesleki ve Teknik Anadolu Lisesi gibi birçok okulda bir gecede 60 öğretmen, 70 öğretmen sayıları daha burada telaffuz edemediğimiz birçok öğretmen görevden alınmıştır. Yıllardır emek verdikleri okullardan alınmış başka ilçelere gönderilmişlerdir. Bu sadece hukuka değil aynı zamanda eğitimin ruhuna, okul kültürüne, öğrenci öğretmen ilişkisine ihanettir. Şimdi soruyoruz öğretmenin oradan alınmasının objektif gerekçesi nedir? Yıllarca görev yapan başarı belgesi ile ödüllendirilmiş yüksek lisans ve doktora sahip öğretmenler hangi kriterlerle yetersiz görülmüştür? Yerlerini alacak atanacak kişilerin liyakatini kim neye göre belirlemiştir? Aynı okulda yıllarca çalışan öğretmenleri bir gecede sürgün etmek hangi pedagojiye hangi hukuk devletine hangi kamu vicdanına sığar? Devlet memurluğu güvencedir, devlet memurluğu siyasi iktidara göre değil anayasa ve yasalara göre görev yapmak sorumluluğudur. Bugün proje okulları aracılığıyla yapılan şey bu güvenceyi ortadan kaldırmak öğretmenleri itaate zorlamaktır. Proje okulu adı altında yürütülen bu uygulama bir okul geliştirme projesi değil siyasi iktidarın kendi memurunu kendi neslini ve kendi toplumunu yaratma projesidir. Köklü okulların emekle alın teriyle yılların birikimiyle yetiştirdiği öğretmenler bir bir tasfiye ediliyor. Bu sadece bir personel değişimi değil bir hafızanın, bir kültürün, birikimin cumhuriyetin eğitim anlayışının sistemli biçimde yok edilmesidir. Liyakatsizliği teşvik ederek biat eden kadrolar yaratmak, düşünmeyen nesiller yetiştirerek sorgulama kültürünü ortadan kaldırmak, Cumhuriyetin temelini oluşturan laik bilimsel kamusal eğitimi çökertmek 40 yıllık bir öğretmeni yıllarını eğitme ve öğrencilerine adamış bir insanı tek bir yazıyla tek bir imzayla görevden almak kolay ama onun öğrencilerinin yüreğinde bıraktığı izi dokunuşunu silmek imkansız gerçek öğretmen sınıflarda sadece ders anlatmaz geleceği şekillendirir insan inşa eder." dedi.

3 Mart Devrim Yasalarımız 101 Yaşında! Haber

3 Mart Devrim Yasalarımız 101 Yaşında!

ADD Eskişehir Şubesi, ÇYDD Eskişehir Şubesi ve Eğitim - İş Eskişehir Şubesi tarafından 3 Mart Devrim Yasalarının Kabulünün yıldönümü dolayısıyla bir açıklama yapıldı. Valilik Meydanı’nda yapılan basın açıklamasına Atatürkçü Düşünce Derneği Eskişehir Şube Başkanı Mehmet Avci, Çağdaş Yaşamı Destekleme Derneği Eskişehir Şube Başkanı Sevgi Akmen, Eğitim - İş Eskişehir Şube Başkanı Fadime Arslan ile dernek ve sendika üyeleri katılım sağladı. ADD Eskişehir Şubesi, ÇYDD Eskişehir Şubesi ve Eğitim - İş Eskişehir Şubesi adına yapılan açıklamayı ADD Eskişehir Şube Başkanı Mehmet Avci yaparken şu ifadelere yer verdi; "1 Kasım 1922’de Saltanatın Kaldırılması ve 29 Ekim 1923’de Cumhuriyetin İlanı ve devrimlerin hemen ardından 3 Mart 1924 tarihinde kabul edilen 3 Temel Devrim Yasası, Türkiye Cumhuriyeti’nin “Laik Hukuk Devleti” niteliğini belirleyen ilk adımdır. Bu 3 yasa; Şeriye, Evkaf ve Erkanı Harbiye Vekâletlerinin kaldırılarak yerlerine Diyanet İşleri Başkanlığı, Vakıflar Genel Müdürlüğü ve Genel Kurmay Başkanlığını kuran 429 sayılı Yasa, çok başlı eğitime son veren 430 sayılı Tevhidi Tedrisat (Eğitim Birliği) Yasası ve Halifeliği kaldıran 431 sayılı yasadır. 3 Mart yasaları ile başlayan Aydınlanma Devrimi; Şeriye mahkemelerini kaldıran, devlet yönetiminde şeriat hükümlerini yasaklayıp evrensel hukuk kurallarını getiren ve çağdaş yargı sistemini kuran 8 Nisan 1924 tarih ve 469 sayılı “Mehakimi Şeriyenin İlgasına ve Mehakimin Teşkilatına Ait Ahkâmı Muaddil Kanun”, Tekke ve Zaviyeleri kapatıp Tarikatları yasaklayan 30 Kasım 1925 tarih ve 677 sayılı kanun, 17 Şubat 1926’da kabul edilen 743 sayılı Türk Medeni Kanunu ve diğer Devrim Kanunları ile tamamlanmış, böylece Türkiye Cumhuriyeti’nin nitelikleri “Laik, Demokratik ve Sosyal Hukuk Devleti” olarak kesinleştirilmiştir. Anayasanın 174. maddesi ile korunmalarına karşın bu 3 temel devrim yasası geldiğimiz noktada büyük bir tehdit altındadır. Anayasa ve yasalara uyarak ülkeyi yönetme sorumluluğu olan kimi iktidar mensupları din kurallarını hayatın merkezine yerleştirmekten söz etmekte, şeriat çağrılarına örtülü destek vermekte, TBMM kürsüsünde hilafet istekleri dillendirilmekte, Anayasa pek çok durumda bizzat uymak, uygulamak ve uygulatmak zorunda olanlar tarafından çiğnenmektedir. Halifeliği kaldıran 431 sayılı yasa (469 ve 677 sayılı yasalar da) yürürlüktedir ama tarikat ve cemaatler devlet kadrolarında, okullarda, toplumda cirit atmakta, vergisiz, denetimsiz holdingleşmelerine sessiz kalınmakta, sokaklardaki, hatta adliye koridorlarındaki şeriat - hilafet seslenişleri takipsiz bırakılmaktadır. 429 sayılı yasa ile kurulan, ilk başkanı Milli Mücadele kahramanı Ankara Müftüsü Rıfat Börekçi olan Diyanet İşleri Başkanlığı’nın günümüzde kuruluş amaç ve ilkelerinden ne denli uzaklaştığı da ortadadır. Vakıf adı altında yasaların arkasından dolanan ve Laik Cumhuriyetin altını oyan tarikat – cemaat örgütlenmelerini engelleyeceğine destek olmaktadır. Cumhuriyet Eğitim Devrimi’nin temelini oluşturan 430 sayılı Eğitim Birliği (Tevhidi Tedrisat) Yasası ne yazık ki artık sadece kâğıt üzerindedir. Bu yasa; eğitimi çok başlılıktan, çok dillilikten ve hedefsizlikten kurtarmak, milli nitelikte ve tek otorite (Milli Eğitim Bakanlığı) altında yürütülmesini sağlamak, çağdaş, laik ve bilimsel eğitimle “fikri hür, irfanı hür, vicdanı hür” nesiller yetiştirmek amacı ile çıkarıldı. Zira Cumhuriyet kurulduğunda Devlet okulları yanında, medreseler, misyoner okulları ve daha adı, amacı bilinmeyen sayısız sözde eğitim kurumunun faaliyet gösterdiği karmakarışık bir eğitim sistemi (!) vardı. Böyle bir sistemle toplumun nitelikli eğitim alması, uygar dünyada yer bulması elbette mümkün değildi. Yasa bu içler acısı tabloyu hızla değiştirdi. Değiştirdikçe de başta tarikatlar olmak üzere bütün emperyalist işbirlikçilerini, Cumhuriyet düşmanlarını, misyonerleri ve devletlerini karşısında buldu. Karşı Devrim güçleri her fırsatta Laik Eğitimi yok etmek, eskiye dönmek için eyleme geçtiler ve dünyaya örnek olan başarılara imza atan Kemalist Cumhuriyet’in önünü kesmek istediler. 4+4+4 tuzağı ile 11 yıl kesintisiz temel eğitim ortadan kaldırıldı. Köy okullarımız, Yatılı İlköğretim Bölge Okullarımız kapatıldı. Eğitimde fırsat eşitliği bitirildi. Gençlerimizin % 72’si yurt dışına gitme uğraşında. Çocuklarımız Türkçe okuduğunu anlamada 72 ülke arasında 54. sırada. PİSA değerlendirmelerinde çok gerilerdeyiz. Yandaşlara akademik unvan dağıtan sözde üniversitelerimiz var. Sınıflarda maket mezarlarımız, sokaklarda icazet kutlayan hafızlarımız, kindar ve dindar nesiller yetiştiren müfredatımız, Diyanet Akademimiz, ÇEDES ve benzeri projelerimiz, tarikatlarla yapılan protokollerimiz var. Tabii sorarsanız Tevhidi Tedrisat Yasamız yürürlükte ve Bakanlığın adı da hâlâ Milli Eğitim Bakanlığı!!! Atatürk’ün “Eğitimdir ki, bir milleti ya özgür bağımsız, şanlı yüksek bir topluluk halinde yaşatır, ya da esaret ve sefalete terk eder.” sözleriyle yaşamsal önemine işaret ettiği Bilimsel Eğitim Sistemi yeniden hayat bulmadan, Aydınlanma Devrimleri yeniden devletin temeline yerleştirilmeden, Türkiye Cumhuriyeti kuruluş ayarlarına dönmeden sorunlarımızı aşamayacağımız artık anlaşılmalıdır. Atatürkçü Düşünce Derneği, Çağdaş Yaşamı Destekleme Derneği, Eğitim ve Bilim İş görenleri Sendikası; Cumhuriyetin 102. ve 3 Mart Devrim Yasalarının 101. yılında bu olumsuz gidişe son vermek için tek çözümün bir an önce Atatürk’ün akıl ve bilim yoluna girmek olduğu inancı ve milletimizle birlikte Yeniden Atatürk Cumhuriyeti’ne ulaşma kararlılığı ile Gençliğe Hitabeden aldığı güçle görevinin başındadır. Saygılarımızla."

Uğur Mumcu Valilik Meydanı'nda Düzenlenen Törenle Anıldı Haber

Uğur Mumcu Valilik Meydanı'nda Düzenlenen Törenle Anıldı

ADD Eskişehir Şubesi, ÇGD Eskişehir Şubesi, TGS Eskişehir İl Temsilciliği ve Eğitim - İş Eskişehir Şubesi gazeteci ve yazar Uğur Mumcu'yu Valilik Meydanı'nda düzenlenen törenle andı. Atatürkçü Düşünce Derneği Eskişehir Şubesi, Çağdaş Gazeteciler Derneği Eskişehir Şubesi, Türkiye Gazeteciler Sendikası Eskişehir İl Temsilciliği ve Eğitim İş Eskişehir Şubesi tarafından 24 Ocak 1993 tarihinde düzenlenen suikastle katledilen gazeteci - yazar Uğur Mumcu Vilayet Meydanı'nda yapılan törenle anıldı. Törene CHP Eskişehir Milletvekili Jale Nur Süllü, siyasi parti ve sivil toplum kuruluşlarının temsilcileri ile vatandaşlar katılım sağladı.  Valilik Meydanı'nda düzenlenen tören Atatürk Anıtına çelenk sunumu, saygı duruşu ve İstiklal Marşı'nın okunmasıyla başladı. Törende bir konuşma yapan Atatürkçü Düşünce Derneği Eskişehir Şube Başkanı Cihan Taşar şu ifadeleri kullandı; “2025 yılı Adalet ve Demokrasi Haftası’nda, Batı emperyalizmi ile hain işbirlikçilerinin alçak cinayetleri sonucu katledilen devrim şehitlerimizi minnetle, özlemle ve saygıyla anıyoruz. 12 Eylül 1980 faşist darbesi öncesi, topluma korku salmak ve darbeye meşruiyet kazandırmak amacıyla işlenen seri siyasi aydın cinayetlerinin benzerleri, 10 yıl sonra bu kez 12 Eylül düzenine ve hukukuna direnen Cumhuriyet aydınlarına yönelik olarak yine aynı güç odaklarınca ve aynı amaçla devreye sokulmuştur. Seri cinayetlerin özellikle Atatürkçü Düşünce Derneği’nin kurucu ve yöneticilerini hedef alarak başlatılan bu ikinci perdesi, 31 Ocak 1990 günü Kurucu Genel Başkanımız Prof. Dr. Muammer Aksoy’un Ankara’da şehit edilmesiyle açılmıştır. Aynı yılın 6 Ekim’inde kurucu üyemiz Doç. Dr. Bahriye Üçok katledilmiştir. Sadece 2 yıl 3 ay sonra, 24 Ocak 1993’te Kalpaksız Kuvvacımız Uğur Mumcu cinayetiyle milletçe sarsıldık. 21 Ekim 1999 sabahı ise hedef Genel Başkan Yardımcımız Prof. Dr. Ahmet Taner Kışlalı olmuştur. Bütün bu cinayetlerin toplumda yarattığı büyük tepki ve tarifsiz acı nedeniyle her yıl 24 Ocak Uğur Mumcu ve 31 Ocak Muammer Aksoy cinayetleri arasındaki haftayı “Adalet ve Demokrasi Haftası” olarak değerlendiriyoruz. Çeşitli etkinliklerle hem bu hain tertiplerin arka planlarını, nedenlerini ve sonuçlarını irdeliyor hem de şehitlerimizin aziz hatıralarını yâd ediyoruz. Kemalist devrimci, aksaçlı bilgemiz Prof. Dr. Muammer Aksoy, Cumhuriyetimizin kuruluş felsefesinden uzaklaşılması, laik, demokratik, sosyal hukuk devleti niteliklerinin yok edilerek ülkemizin geleceğinin karartılması tehlikesinin farkında olan 49 Cumhuriyet aydınıyla birlikte 19 Mayıs 1989 tarihinde, üyesi olmaktan onur duyduğumuz Atatürkçü Düşünce Derneği’ni kurmuştur. Derneğimizin kuruluşu, gördüğü yoğun ilgi ve etkili çalışmalarıyla emperyal güçleri o kadar rahatsız etmiştir ki, sadece 8,5 ay sonra Genel Başkanımız katledilmiştir. Geçen 35 yılda gerçek katiller ve sahipleri her ne kadar bulunamamış olsa da, azmettiricinin laik Cumhuriyeti, Kemalizm’i ve tam bağımsız, gerçekten demokratik Türkiye idealini boğmak isteyen emperyalizm; tetikçilerin ise kadim işbirlikçileri olan dinci faşist çeteler olduğu herkesin bildiği bir sır olarak ortada durmaktadır. Muammer Aksoy cinayetinin üzerine kararlılıkla gidilmediği için kurucumuz Doç. Dr. Bahriye Üçok, Çetin Emeç, Turan Dursun ve Musa Anter cinayetleriyle sürdürülen bu emperyal vahşet, Uğur Mumcu suikastıyla yeni bir boyut kazanmıştır. Bütün yetkililer bu cinayeti tüm yönleriyle aydınlatacaklarına söz vermiştir. Ancak o “tuğla” bir türlü çekilememiş, o “duvar” bir türlü yıkılamamıştır. Uğur Mumcu, o kadar çok hain odağın üzerine gitmiş ve çanlarına ot tıkamıştı ki, onu bu odakların her biri ya da hepsi birlikte öldürtmüş olabilir. Emperyalizm, sonrasında Jandarma Genel Komutanımız Eşref Bitlis, Centilmen Devrimcimiz Ahmet Taner Kışlalı, yurtsever bilim insanımız Necip Hablemitoğlu ve Diyarbakırlıların sevgilisi Emniyet Müdürümüz Ali Gaffar Okkan cinayetlerinde olduğu gibi, bu cinayetlerde de tetiği hain PKK terör örgütüne, Hizbullah canilerine, silah ve uyuşturucu kaçakçılarına ya da Abdi İpekçi’yi öldürtüp Papa’yı vurduranlara çektirmiş olabilir. Kemalist Cumhuriyet düşmanları yahut 12 Eylül faşizminin kucağında büyüttüğü teokratik devlet özlemcileri de bu süreçte rol almış olabilir. Türk ulusu, vatansever evlatlarını katleden alçakları asla unutmayacak ve bir gün mutlaka hesabını soracaktır. Başta Genel Başkanımız Prof. Dr. Muammer Aksoy ve Kalpaksız Kuvvacımız Uğur Mumcu olmak üzere yitirdiğimiz bütün canlarımızın manevi huzurunda saygıyla eğiliyor, Kemalizm’in namus sesini bir sis çanı gibi yurdumuz semalarına asarak “Yeniden Atatürk Cumhuriyeti”ne ulaşacak ve kanlarını yerde bırakmayacağımıza söz veriyoruz. Ruhları şad olsun!” Törende bir konuşma yapan Eğitim-İş Eskişehir Şube Başkanı Fadime Arslan şu ifadeleri kullandı: “Uğur Mumcu’yu Katledilişinin 32. Yılında Saygıyla Anıyoruz. 32 yıl önce bugün, Ankara’nın Karlı Sokak’ından yükselen bir patlama sesi, bir ulusun vicdanını paramparça etti. İlkeli, cesur gazeteciliği ve tam bağımsız Türkiye sevdasıyla halkın gönlünde yer eden Uğur Mumcu, gericiliğin ve karanlığın korkulu rüyası olmuştu. Onun susturulması için düzenlenen bu hain suikast, Türkiye’nin karanlık dehlizlerinde sinsice hazırlanan planların sonucuydu. Uğur Mumcu, “Sakıncalı Piyade” olarak tanımlanan bir dönemin cesur sesi, gerçeğin yorulmaz savunucusuydu. Özelleştirmeler eliyle ekonomik kaynakların yağmalandığı, etnik ve dini kimliklerin “demokrasi” adı altında kullanıldığı, mafya ve siyaset ilişkilerinin etkisinin arttığı bir süreçte Mumcu, halkını uyarıyordu. Onun katledilmesi, yalnızca bir gazeteciye yönelik terör eylemi değil, örgütlü kötülüğün hakikati susturma girişimiydi. Ne yazık ki, aradan geçen yıllar Mumcu’nun uyarılarının doğruluğunu acı bir şekilde kanıtladı. Mafya ve siyaset ilişkilerinin üzerindeki sis perdesi hâlâ kaldırılmadı; tarikatların bürokrasiyle iç içe geçtiği yapı devam ettirildi; emperyalist güçlerin maşası olan terör örgütleriyle gerçek bir mücadele yerine siyasi çıkarlar gözetildi. Mumcu’nun “tam bağımsız Türkiye” ideali, bugün de haklılığını koruyor. Geçmişte Uğur Mumcu, Ahmet Taner Kışlalı, Bahriye Üçok, Turan Dursun gibi aydınlarımız faili meçhul cinayetlerle susturulurken, günümüzde baskı mekanizmaları başka bir boyut kazanmıştır. Aydınlarımız ve gazetecilerimiz hapis cezaları ve susturma politikalarıyla sindirilmeye çalışılmakta, hukuk ve adalet kavramları ayaklar altına alınmaktadır. Ancak Uğur Mumcu’yu katledenler yanıldı. Mumcu’nun eserleri, fikirleri ve cesareti 32 yıldır elden ele, dilden dile yayılmaya devam ediyor. Onun mirası, susturulamayan bir vicdan olarak yaşamaya devam ediyor. Bu mirası yaşatmak ve hakikati savunan yeni Mumcuların yanında olmak ise hepimizin görevi. Eğitim-İş olarak, Uğur Mumcu’yu ve diğer devrimci aydınlarımızı bir kez daha saygı, özlem ve minnetle anıyoruz. Bu ülkenin gerçeği haykıran cesur kalemlere ihtiyacı var. Bizler, onların bıraktığı bayrağı yere düşürmeyeceğiz. Katillerin er ya da geç hesap vereceğine olan inancımızla, cinayetler, yolsuzluklar ve hukuksuzluklar karşısında asla susmayacağımızı bir kez daha ilan ediyoruz. Saygıyla, minnetle ve mücadele azmiyle. Uğur Mumcu yaşıyor, mücadelemizde yaşıyor!” dedi. Konuşmaların ardından günün anlam ve önemine istinaden okunan şiir ve ADD Cumhuriyet Korosu tarafından seslendirilen türkülerle tören sona erdi. 

Eskişehir'de Atatürk'e ve Cumhuriyet'e Saldıramazsınız, Karalayamazsınız Haber

Eskişehir'de Atatürk'e ve Cumhuriyet'e Saldıramazsınız, Karalayamazsınız

Atatürkçü Düşünce Derneği Eskişehir Şubesi ve Eğitim - İş Eskişehir Şubesi tarafından, 26-27 Ekim tarihlerinde üniversite içerisinde gerçekleşecek olan Umut Eskişehir konferansları protesto edildi. Eskişehir Osmangazi Üniversitesi önünde bir basın  açıklaması yapan ADD Eskişehir Şubesi ve Eğitim İş Eskişehir Şubesi Başkan ve Üyeleri yapılacak olan konferanslara sert tepki göstererek suç duyurusunda bulunacaklarını açıkladı. Eğitim İş Eskişehir Şube Başkanı Fadime Arslan yaptığı açıklamada; "Aydınlık geleceğimizin teminatı olan gençlerimiz akıl ve bilimin rehberliğinden uzaklaştırılarak ülkemizin ve Cumhuriyetimizin yarınları hedef alınmaktadır. Cumhuriyetimizin 101. yaşında bilgi ve bilimsel düşünceden uzak Ortaçağ zihniyetini bilim yuvalarımıza kullanarak propaganda yapılması asla kabul edilemez. Cumhuriyetimizin kurucusu Gazi Mustafa Kemal Atatürk’ün söylediği gibi bir kez daha haykırıyoruz: ‘Hayatta en hakiki mürşit ilimdir, fendir. İlimden ve fenden başka gerçek aramak gaflet, cehalet hatta delalettir.’ Eğitim İş olarak uyarıyoruz! Cumhuriyet düşmanlarını Gazi Meclis’imize ve üniversitelerimize kimse sokamaz!” dedi. Atatürkçü Düşünce Derneği Eskişehir Şube Başkanı Cihan Taşar yaptığı açıklamada şu ifadelere yer verdi; "Çağdaş Cumhuriyet kenti olan Eskişehir'imizde bulunan Anadolu ve Osmangazi Üniversitelerinde bir derneğin başvurusuyla Umut Eskişehir adı altında konferanslar düzenlendiğini öğrendik. Bu konferanslardan ilkinin geçen hafta sonu Anadolu Üniversitesinde gerçekleştirildiğini biliyoruz. Bu konferansın ikincisinin de bu hafta sonu Osmangazi Üniversitesinde yapılacağını bulunuyoruz. basından Düzenlenen öğrenmiş veya düzenlenecek konferanslarda katılımcılara baktığımızda, bir üniversiteye yakışmayacak gerici, yobaz, mollalar olduğunu görüyoruz. Eskişehir Osmangazi Üniversitesi Rektörlüğüne çağrımız, bu hafta sonu yapılacak olan mollalar konferansının derhal iptal edilmesini istiyoruz. Eğer bu çağrımıza olumlu yanıt verilmez ise Osmangazi Üniversitesi Rektörlüğü ve Anadolu Üniversitesi Rektörlüğü hakkında suç duyurusunda bulunacağımızı ilan ediyoruz. Eskişehir gibi bir Cumhuriyet kentinde, gurur duydukları Üniversitelerinde mollalara, gerici kafalara asla izin verilmez. Bunların verdiği konferanslardan öğrencilerin yararlanabileceği hiçbir konu yoktur. Eskişehir'de Atatürk'e Cumhuriyet'e saldıramazsınız, karalayamazsınız. Aksi takdirde gereken yanıtı alırsınız. Türkiye Cumhuriyeti Atatürk'ün izinde, aydınlık yolunda yürüyecektir. Gericiliğe asla geçit verilmeyecektir."  

logo
En son gelişmelerden anında haberdar olmak için 'İZİN VER' butonuna tıklayınız.