SON DAKİKA
Hava Durumu

#Deprem

Porsuk Haber Ajansı - Deprem haberleri, son dakika gelişmeleri, detaylı bilgiler ve tüm gelişmeler, Deprem haber sayfasında canlı gelişmelere ulaşabilirsiniz.

Acilen Eskişehir’in Yapı Stoğu Gözden Geçirilmeli ve Yenilenmelidir Haber

Acilen Eskişehir’in Yapı Stoğu Gözden Geçirilmeli ve Yenilenmelidir

Zafer Partisi Eskişehir İl Başkanlığı tarafından düzenlenen basın toplantısında Eskişehir gündemlerine ilişkin değerlendirmelerde bulunuldu. Zafer Partisi Eskişehir İl Başkanı Hasan Demir basın toplantısında yaptığı açıklamalarda Eskişehir gündemlerini değerlendirirken şu ifadeleri kullandı; "Bu hafta konumuz sosyal medyaya yansıyan ve ardından çeşitli tartışmalar çıkan bir ziyarettir. Bu ziyaret esnasında sahaya düşen bir fotoğraf, Mustafa Demirkan. Şu an “Reis-ül Kurra” olarak anılan; ancak 2021 yılında Ayasofya’da yaptığı bir konuşmada Atatürk’e kin kustuğu alenen belli olan ve hafızalarımızda bu şekilde kalan şahsın Eskişehir ziyareti sırasında masasında oturan profiller dikkat çekmiştir. Bu profillerin, özellikle milli olması gereken; ancak son dönemde gayri milli unsurları aşırı derecede içinde barındıran eğitim sisteminin Milli Eğitim Müdürü Sayın Sinan Aydın’ın bulunması, ardından bir il başkanımızın bu konuya temas ederek bunun Eskişehir’e yakışmadığını beyan etmesi ve sonrasında bir sendika başkanı İbrahim Akar’ın il başkanına hadsizce çıkışması ile mevzubahis Mustafa Demirkan’a “hoş geldiniz, şeref verdiniz” ithamları kabul edilemezdir. Mustafa Demirkan kimdir diye baktığımızda; söylediğim gibi 2021 yılında Ayasofya’da Gazi Mustafa Kemal Atatürk’e, onun kurduğu Cumhuriyet’e ve silah arkadaşlarının mücadelesiyle kurulan Cumhuriyet’e hakaret edebilen, buna karşı gerekli işlem yapılmadığı gibi emekliliği bahane edilerek korunan bir kişidir. Daha sonra bu hakaretlerine devam etmiş, Cumhurbaşkanı ile olan ilişkilerinden ötürü “Reisü’l Kurra” namıyla anılmış ve ülkeyi karış karış gezmeye başlamıştır. Bu tip profiller maalesef Cumhuriyet’in geleceği için risk teşkil etmekte, söylemleri ülkenin temel değerlerini zafiyete uğratmakta, insanları bölünmeye teşvik etmektedir. Gazi Mustafa Kemal Atatürk, Türk milletinin bağımsızlığı ve hürriyeti için her şeyini feda etmiş ebedi Başkomutanımızdır. Ve bu denklemde zaman zaman bu tip profiller karşımıza çıkmaktadır. Bizi ilgilendiren kısım, Milli Eğitim Müdürümüzün ve sendika başkanının yaklaşımlarıdır. Buradan Zafer Partisi olarak sesleniyoruz. Hükümet tarafından emekliliği bahane edilerek soruşturma açılmayan, daha sonra çeşitli sıfatlar verilen bu vatandaş milli değerlere açıkça hakaret ederken, onların yanında olup olmadıklarını açıkça Türk kamuoyuyla paylaşsınlar. Bu işin grisi yoktur. Bu iş ya beyazdır ya siyahtır. Ya Atatürk’ü seven bir vatanseversinizdir ya da Atatürk’e her türlü hakareti kendinde hak gören ve bizim tabirimizle vatana ihanet potansiyeli taşıyan bir şahsınızdır. Dediğim gibi çıkın, ifade edin ve net olarak hangi tarafta olduğunuzu beyan edin. Sosyal medyadan başkalarını tehdit ederek bu işlerin yürümeyeceği aşikârdır. Kızılinler Projesi yaklaşık 15 yıldır Eskişehir’in gündeminde olan ama bir türlü çözüme kavuşmayan, zamanında hükümet ve belediye başkanlarının çeşitli sunumlarla “istihdam oluşturacağız” benzeri vaatlerle gündeme getirdiği; Turizm Bakanlığı tarafından da turizm koruma ve kalkındırma alanı ilan edilen, Eskişehir’e katma değer sunacak bir projedir. Etrafımızda termal turizm noktasında iki örnek il vardır: Afyon ve Kütahya. Eskişehir de bu potansiyele sahipken maalesef bir takım engellemeler ve sıkıntılar yaşanmaktadır. Bu hafta, ERİAD Başkanımız Sayın Rüştü Şentuna’nın basın açıklamasını takip ettik. Daha öncesinde de zaten diyaloglarımız vardı, sürecin nasıl geliştiğine dair. Rüştü Başkanımızla yaptığımız temaslarda gördük ki, altyapısı hazırlanmış, ekonomisi planlanmış, iş insanlarımız tarafından organize edilip projelendirilmiş bir süreç maalesef birilerinin engelleriyle karşılaşmaktadır. Biz, Zafer Partisi Eskişehir İl Başkanlığı olarak, Eskişehir’e kim değer katmak istiyorsa onun yanında olmakla mükellefiz. Eskişehir halkı da bunu böyle bilmektedir. Bu açıdan mevcut yetkililere net olarak sormak istiyoruz: Şu an Kızılinler’de termal turizmine engel olan sahne veya kişiler kimlerdir? Bu engel ne zaman ortadan kalkacaktır? 29 Ekim günü temel atma töreni yapılacağı söylenen yerde, bugün ayın 2’si olmasına rağmen ortada bir hazırlık yoktur. 27 gün sonra temel atılacak bir yerde böylesi bir garabet düzen nasıl olabilir? O açıdan muhataplarına sizin aracılığınızla sormak istiyoruz: Eskişehir’in katma değerinden mahrum bırakılması kimlerin arzusudur? Bu mahrumiyet kime, ne şekilde fayda sağlamaktadır?" dedi. Son günlerde yaşanan depremler ve Eskişehir’in deprem gündemi ile ilgili konuşan Zafer Partisi Eskişehir İl Başkan Yardımcısı ve Jeoloji Mühendisi Burak Gündüz ise şu ifadeleri kullandı; "Yaklaşık 17 senedir jeoteknik hizmetler alanında Eskişehir’de sondaj çalışmaları yürütmekteyiz. Yapı tasarımları yapılmadan önce, bu yapıların sondaj çalışmalarında ve zemin etütlerinin hazırlanmasında görev alıyoruz. Konuma şöyle başlayayım: Elimde görmüş olduğunuz harita, deprem risk haritasıdır. Burada kırmızı ile gösterilen bölgeler birinci derece risk teşkil etmektedir. Eskişehir’e baktığımızda ise şehrimiz ikinci derece risk bölgesinde yer almaktadır. Ayrıca AFAD’ın yapmış olduğu çalışmalar kapsamında, İl Afet Risk Azaltma Planları çerçevesinde Eskişehir’in 100 kilometre çapındaki bölümünde 17 adet diri fay bulunduğu tespit edilmiştir. Jeoloji Mühendisleri Odası’nın ve akademisyenlerin yaptığı araştırmalara göre, Türkiye’de 24 ilin merkezinden fay hattı geçmektedir. Bunlardan biri de Eskişehir’dir. Şehrimizde “Eskişehir Fayı” olarak adlandırılan Eskişehir Fay Zonu, tam olarak şehrin merkezinden geçmektedir. 1956 yılında Çukurhisar’da meydana gelen deprem, 6.4 şiddetinde ve yıkıcı bir depremdir. Haritada griyle gösterilen bölgeler alüvyon zeminleri, sarıyla gösterilen alan ise Eskişehir kent merkezini ifade etmektedir. Alüvyon zeminin özelliği, deprem anında sıvılaşma riskini maksimum seviyede artırmasıdır. 1906–2006 yılları arasında bölgemizde şu depremler kaydedilmiştir: Kuzey Anadolu Fay Zonu’nda 7.1 şiddetinde, Eskişehir Fay Zonu’nda 6.4 şiddetinde, Simav Fay Zonu’nda 5.9 şiddetinde, Kütahya Fay Zonu’nda 6.1 şiddetinde. Son 100 yıl içinde meydana gelen bu depremler şehrimizi doğrudan ilgilendirmektedir. Ayrıca Eskişehir Teknik Üniversitesi’nin yaptığı çalışmalarla, şehrimizin deprem tehlike haritası da belirlenmiştir. İlçelerimizden Alpu ve Mahmudiye riskli bölgeler arasında öne çıkarken, riskin görece düşük olduğu bölgeler ise Mihalıççık ve Beylikova olarak tespit edilmiştir. Basında da sıkça yer alan bir görselde, Eskişehir’e yaklaşık 30 km uzaklıktaki İnönü ilçesinde Türkiye’nin en büyük fay aynalarından biri görülmektedir. Bu fay aynası, Eskişehir Fay Zonu’nu temsil etmektedir. Bu da tehlikenin şehrimize ne kadar yakın olduğunu göstermektedir. 20 Şubat 1956’da, İnönü Fayı ve Eskişehir Fay Zonu’na bağlı olarak 6.4 şiddetinde bir deprem yaşanmıştır. Bu depremde: 1.400 bina ağır hasarlı, 1.500 bina orta hasarlı, yaklaşık 11 bina ise az hasarlı olarak kayıtlara geçmiştir. Bilimsel çalışmalar bu fayın tetiklenme periyodunun 70–90 yıl arasında olduğunu göstermektedir. Ancak bu depremden bu yana 69 yıl geçmiş olması, Eskişehir’in yeniden riskli bir döneme girdiğini göstermektedir. 1999 yılındaki Marmara Depremi de Eskişehir’de etkili olmuştur. Kahraman Apartmanı’nın yıkılması sonucu 33 vatandaşımız hayatını kaybetmiş, 24 kişi yaralanmıştır. Burada yapısal hatalar, özellikle bodrum katında kolon kesilmesi gibi nedenler rol oynamıştır. 1999 depreminde Eskişehir’de 524 bina hasar görmüş, hemen ardından meydana gelen Düzce Depremi’nde ise 72 bina hasar almıştır. Sonuç olarak Eskişehir’i zemin anlamında değerlendirdiğimizde, fay zonlarının merkezden geçmesi, alüvyon zeminlerin sıvılaşma riski ve tarihsel deprem verileri, şehrimizin ciddi bir deprem tehdidi altında olduğunu açıkça göstermektedir. Eskişehir’in mevcut yapı stoğunun yaklaşık %50’si, deprem yönetmeliklerinden önce inşa edilmiş binalardan oluşmaktadır. Bugün şehrimizde 6, 7, hatta 8 katlı binalar bulunmaktadır. Ancak bu binaların hiçbiri güncel deprem yönetmeliklerine göre yapılmamıştır. Örneğin Hamamyolu’nda, Kızılcıklı Mahmut Pehlivan Caddesi’nde, Atatürk Caddesi ve Atatürk Bulvarı’nda bu yüksek katlı binaları görebilirsiniz. Bunun yanında, Eskişehir’in zemin yapısı da deprem riskini artırmaktadır. AFAD’ın hazırladığı raporlara göre, yüksek sıvılaşma tehlikesi barındıran mahallelerimiz bulunmaktadır. Merkez ilçelerde bu mahallelerden bazılarını sıralayacak olursak: Tepebaşı’nda: Aşağı Söğütönü, Şirintepe, Uluönder, Çamlıca, Ertuğrulgazi, Hoşnudiye, Eskibağlar, Güllük, Yenibağlar, Ömerağa, Mamure, Işıklar, Şeker, Fevzi Çakmak, Bahçelievler, Şarhöyük, Tunalı, Yeşiltepe. Odunpazarı’nda: Sümer, Osmangazi, İstiklal, Kırmızıtoprak, Vişnelik, Kurtuluş, Karacahöyük, Gündoğdu, Orhangazi ve 75. Yıl Mahalleleri. Tepebaşı ve Odunpazarı ilçelerinin depremden olumsuz etkilenmesinin başlıca nedenlerini şöyle sıralayabiliriz: Geleneksel yapı stoğuyla inşa edilmiş binaların çokluğu, Yapı stoğunun yaklaşık %50’sinin güncel deprem yönetmeliklerinden önce inşa edilmiş olması, İlçe merkezinin Porsuk Çayı’nın biriktirdiği alüvyal çökeltiler üzerinde kurulmuş olması, Bu mahallelerin büyük kısmının zemin olarak sıvılaşmaya müsait olması. Dolayısıyla Eskişehir, merkez üssü İstanbul, Bursa veya Kütahya olan bir depremde dahi alüvyon zemin nedeniyle ağır yıkımlara maruz kalabilecektir. 2023 yılı Şubat ayında Eskişehir’in yapı stoğunun envanterinin çıkarılması ve yapı güvenliğinin deprem riski açısından değerlendirilmesini içeren bir protokol imzalanmıştı. Bu kapsamda 52 mahallede 51.801 yapı incelenmişti. Ancak 2025 yılı sonuna yaklaşmış olmamıza rağmen bu raporun sonuçları hâlâ kamuoyuyla paylaşılmamıştır. Üstelik bu çalışmanın da yetersiz olduğu kanaatindeyiz. Buradan yetkililere soruyoruz: Yaptığınız sokak bazlı çalışmalarda hangi tespitlerinizi kamuoyuyla paylaştınız? Bu çalışmaya ne kadar bütçe harcandı? Çünkü ciddi paralar harcanmasına rağmen ortaya somut bir sonuç konulamamıştır. Acilen Eskişehir’in yapı stoğu gözden geçirilmeli ve yenilenmelidir. Bu anlamda Eskişehir için acil bir deprem master planı hazırlanmalı, deprem öncesi ve sonrası riskleri en aza indirecek projeler hayata geçirilmelidir. Zafer Partisi Eskişehir İl Başkanlığı olarak ivedilikle “Yapı Muayene Sistemi” kurulması gerektiğini vurguluyoruz. Şu anda binalar iskan aldıktan sonra denetimden çıkmakta, yapı denetim dosyaları kapanmaktadır. Vatandaşlar ise bu boşluğu suistimal ederek binalara kaçak kat çıkmakta, kolon kesmekte, bodrum katları işyerine çevirmektedir. Bu uygulamalar yapısal riskleri artırmaktadır. Kurulacak olan yapı muayene sistemiyle: Deprem yönetmelikleri öncesinde yapılan binaların risk durumu belirlenecek, Riskli binalar için ya yıkım ya da güçlendirme kararı alınacaktır. Ayrıca bu sistemle binalar risk seviyesine göre sınıflandırılacak: A Sınıfı: Risksiz, B Sınıfı: Orta riskli, C Sınıfı: Çok riskli. Her binanın girişinde bir “deprem performans karnesi” bulunacaktır. Böylece bir vatandaş ev alırken ya da kiralarken, o binanın risk durumunu görebilecektir. Kimse çok riskli bir binada yaşamak istemeyecektir. Bu sistemi sürdürülebilir kılmak için apartmanlardan küçük bir fon oluşturulmalıdır. Tıpkı asansör bakım ücreti gibi, bina sahiplerinden düzenli aidat toplanarak bu fon riskli binalardan başlanmak üzere dönüşüm çalışmalarında kullanılmalıdır. Son söz olarak, olası riskleri minimize etmek ve halkı korumak yöneticilerin asli görevidir. Deprem ülkemizin gerçeğidir. Geçtiğimiz hafta burnumuzun dibinde Simav’da 5.4 büyüklüğünde bir deprem meydana geldi ve Eskişehir’de ciddi şekilde hissedildi. Bu nedenle deprem öncesi, deprem anı ve deprem sonrası için tüm hazırlıklar hızla yapılmalıdır. Özellikle deprem toplanma alanlarının belirlenmesi ve tabelalarla halka açık hale getirilmesi zorunludur. Çünkü deprem anında internet veya e-Devlet erişimi olmayabilir. Buradan yöneticilere sesleniyoruz. Eskişehir halkı büyük risk altındadır. Bu riski azaltmak, hatta ortadan kaldırmak sizin boynunuzun borcudur."

Eskişehir’de Deprem Riski Bakanlık Tarafından Görmezden Geliniyor! Haber

Eskişehir’de Deprem Riski Bakanlık Tarafından Görmezden Geliniyor!

CHP Eskişehir Milletvekili İbrahim Arslan’ın Şubat’ta verdiği soru önergesi dört kez yinelendi, anayasal 15 günlük süre defalarca aşıldı. Altı ay gecikmeyle gelen yanıt ise tam bir skandal: Ne çözüm var ne sorumluluk! CHP Eskişehir Milletvekili İbrahim Arslan, Eskişehir İl Tarım ve Orman Müdürlüğü binalarının depreme dayanıksızlığına ilişkin Şubat ayında Tarım ve Orman Bakanlığı’na verdiği soru önergesine altı ay boyunca yanıt alamadı. Anayasanın milletvekillerine tanıdığı 15 günlük süreye rağmen Şubat, Mart, Mayıs ve Haziran’da toplam dört kez aynı soruyu tekrarlamak zorunda kaldı. Bakanlıktan gelen yanıt ise gecikmesinin yanı sıra tam bir ciddiyetsizlik örneği oldu. Arslan, “Bu yanıt bir devlet ciddiyetini değil, bürokratik bir kayıtsızlığı yansıtıyor. Deprem kapıda, ama bakanlık ‘yokmuş’ gibi davranıyor. Böyle bir umursamazlık, kamu görevlilerinin ve yurttaşlarımızın canını hiçe saymaktır” dedi. “Deprem Değil, İhmal Öldürür.” Arslan, “2016’daki Deprem Tahkik Raporu’ndan 2023’teki Tespit Raporlarına kadar her belge aynı tehlikeyi haykırıyor. Ama bakanlık altı ay boyunca susuyor. Bugün değilse ne zaman? Bu sadece bir ihmalkârlık değil, görevi kötüye kullanmadır” ifadelerini kullandı. “Afet Yönetimi Böyle mi Olacak?” “Olası bir depremde bu binalarda çalışan yüzlerce kamu personeli ve her gün işlem yapan yüzlerce vatandaşımız risk altında. Bakanlık ise ‘bekle-gör’ anlayışıyla hareket ediyor. Bu, sadece Eskişehir’e değil, tüm ülkeye karşı siyasi ve idari bir ayıptır.” “Somut Adım Hâlâ Yok.” Arslan’ın elindeki belgeler; 2016 Deprem Tahkik Raporu, 2023 Tespit Raporları ve ödenek talepleri, binaların ekonomik ömrünü tamamladığını ve ivedi güçlendirme gerektiğini defalarca kanıtladı. Ama bakanlığın cevabında tek bir tarih, tek bir bütçe planı, tek bir güçlendirme taahhüdü yok. “Arslan’dan Sert Çağrı!” “Milletvekillerinin anayasal hakkı olan soru önergelerini hiçe saymak demokrasiyi hiçe saymaktır. Bu keyfilik kabul edilemez. Depreme hazırlık lafta değil, icraatta olur. Bakanlık derhal somut adımlar atmalı, bu binalar güçlendirilmeden tek gün daha geçirilmemelidir.”

Başkan Ataç Balıkesir’de Görev Alan Ekiple Buluştu Haber

Başkan Ataç Balıkesir’de Görev Alan Ekiple Buluştu

Tepebaşı Belediye Başkanı Dt. Ahmet Ataç, Balıkesir’in Sındırgı ilçesinde meydana gelen deprem sonrası ilçeye giderek incelemelerde bulunan inşaat mühendisi ve mimarlardan hasar tespit ekibi ile bir araya geldi. Balıkesir’in Sındırgı ilçesinde meydana gelen 6.2 büyüklüğündeki depremin ardından hasarlı binaların tespit çalışmaları amacıyla Tepebaşı Belediyesi’nde görevli inşaat mühendisi, mimar ve yardımcı personelden oluşan ekip, çalışmalarının ardından Eskişehir’e döndü. Çevre, Şehircilik ve İklim Değişikliği Bakanlığınca yürütülen çalışmalarda görev alan ekip, Tepebaşı Belediye Başkanı Dt. Ahmet Ataç’ı makamında ziyaret etti. Sındırgı ilçesinin kırsal bölgelerindeki binalarda incelemelerde bulunduklarını anlatan ekip, depremden hasar gören binaların tespit edildiğini ve ilgili mercilere bildirildiğini belirterek gerçekleştirdikleri çalışmalar hakkında bilgi verdi. “Özverili çalışmalarınızdan dolayı teşekkür ediyorum” Ziyaretten duyduğu memnuniyeti dile getiren Başkan Ataç, “Depremler, ülkemizin bir gerçeği ve bizler bu gerçekle yaşamayı öğrenmek, hazırlıklı olmak zorundayız. Dayanışma ve iş birliği içinde hareket ederek, vatandaşlarımızın can ve mal güvenliğini korumak en büyük önceliğimizdir. Sizlere de sahada gösterdiğiniz özverili ve sorumlu çalışmaları için teşekkür ediyorum” dedi.

Tüm Depremlerden Daha Büyüğü Sorumlularının Hesap Vermemesidir Haber

Tüm Depremlerden Daha Büyüğü Sorumlularının Hesap Vermemesidir

Saadet Partisi tarafından düzenlenen haftalık basın toplantısı deprem ve Gazze gündemiyle Odunpazarı İlçe Başkanlığı tarafından gerçekleştirildi. Saadet Partisi Eskişehir İl Başkanlığında düzenlenen basın toplantısında konuşan Odunpazarı İlçe Eğitim Başkanı Nihat Çelik şu ifadelere yer verdi; "Muhterem Eskişehirli Hemşehrilerim, Şehrimizin güzide basın mensupları ve kıymetli Milli Görüşçüler! Bugün 17.08.2025. Yani sadece hatıra olarak hafızamızda kalan, hiç ders almadığımızı 6 Şubat 2023 de anladığımız bir deprem gününün yıl dönümü. Bugün hemen her yerde bugüne dair mesajlar göreceğiz, görmekteyiz. Özel şirketlerin reklam senaryolarında konu olacak. Cumhurbaşkanı, parti başkanları, bakanlar, vekiller, daire başkanları, müdürler, fenomenler vs. hepsi kendi resimleri ile bir şeyler paylaşacaklar. “Ders aldık mı?” sorusuna hala net bir cevap verilemiyor. Orman yangınların da olduğu gibi deprem konusunda da hala çok gerideyiz. En son yaşanan “Balıkesir Depremi” ne kadar hazır olduğumuzu veya olmadığımızı göstermiştir. Büyük bir yıkım olmaması yine bu meseleyi halı altına süpürmeye yetti maalesef. Hoş büyük bir yıkım olsa da, binlerce can gitse de değişen bir şey olmayacağını gördük ne yazık ki! Tabi sadece jeolojik depremlerle sarsılmıyoruz. İlla bizi sarsacak depremler yaşıyoruz. Klişe bir ifade var: “Başka ülkede olsa, o ülkede yer yerinden oynar”. İşte biz bu klişeyi 2-3 güne bir yaşıyoruz. Öylesine alışmışız ki, artık şaşırmıyoruz bile. Japonya’da yaşanan deprem videolarını, haberlerini izlerken, Japonların soğukkanlı davrandıklarını görüyoruz. Alışmışlar depremlere, Onlar için çok sıradan bir olay. Japon jeolojik depremlere, bizler ise jeolojik olmayan depremlere alışkınız. “Sahte diploma Depremi”, “Açılım Depremi”, “Belediyelere Operasyon Depremi”, “Siyasi Transferler Depremi”… Sayabildiğiniz kadar sayın. Ülkece çok soğukkanlıyız bu depremlere. Çok sıradan olaylar bunlar. Tüm bu depremlerden daha büyüğü de sorumlularının hesap vermemesi, vermeyecek olmasıdır. Bu apayrı bir depremdir bizim ülkemizde. Tıpkı yıkımı bir felakete dönen depremleri unuttuğumuz gibi unutur gideriz bu depremleri de. Depremi kadere bağlayan anlayışın karşısında, “Deprem öldürmez, ihmal öldürür!” sloganı atılır. Gerçekten de jeolojik depremler bir takım teknolojik ve ahlaki tedbirlerle yıkımı olabildiğince en aza indirilebilir. Ama jeolojik olmayan depremlere sadece ahlaki ve hukuki tedbirler uygulanır. Uygulanmazsa tahmin edilemeyecek boyutlarda yıkımlar olur. Nice hayatlar mahvolur. Nesiller ifsada uğrar. Böyle giderse ki gidecek, reklamını yapacağınız, yıl dönümünü anacağınız, resimlerinizi koyup mesajlar paylaşacağınız daha pek çok depremler yaşarız. Bir başka deprem de Gazze’de yaşanıyor. İnsanlık bu depremin enkazı altında kaldı. Siyonist teröristler sadece Gazze’yi değil insanlığı da katletmeye devam ediyor. Başta İktidarımız olmak üzere Gazze’yi kırmızı çizgisi ilan edeler, İslam Ülkeleri ve sözde medeni bütün devletler. Seyretmeye devam ediyorlar. Hepimiz Gazze Depreminin altında kaldık. Geçmiş olsun. Basın toplantımıza gösterdiğiniz ilgi ve alaka için hepinize teşekkür ediyorum."

Kentsel Dönüşümde Her Türlü İş Birliğine Varız Haber

Kentsel Dönüşümde Her Türlü İş Birliğine Varız

AK Parti Eskişehir İl Çevre ve Şehircilik Politikaları Başkanlığı tarafından 17 Ağustos 1999 Marmara depreminin yıl dönümü dolayısıyla bir basın açıklaması yapıldı. AK Parti Eskişehir Çevre ve Şehircilik Politikalar Başkanı Abdullah Törü, 17 Ağustos 1999 Marmara Depremi’nin 26. yıl dönümü dolayısıyla basına açıklamalarda bulundu. Deprem gerçeğinin hiçbir zaman unutulmaması gerektiğini belirten Törü, açıklamasında şunları kaydetti: “17 Ağustos 1999 günü sabaha karşı yaşanan Büyük Marmara depremi, sadece binaları değil, milyonlarca insanın hayatını da derinden sarstı. O gece on binlerce canımızı kaybettik, yüzbinlerce insan evsiz kaldı. Acıyı, çaresizliği ve dayanışmanın en derin halini birlikte yaşadık. Türkiye’nin deprem gerçeği, her bir vatandaşımızın can güvenliğini doğrudan ilgilendiren en önemli meselelerden biridir. Cumhurbaşkanımız, liderimiz Sayın Recep Tayyip Erdoğan’ın öncülüğünde en başından beri ortaya koyduğumuz vizyon; milletimizin huzur ve güven içerisinde yaşayabileceği; modern, dayanıklı ve yaşanabilir şehirler inşa etmektir. Cumhurbaşkanımızın vizyonuyla hayata geçirilen projelerle 20 milyona yakın vatandaşımızı güvenli yuvalara kavuşturduk. Türkiye’nin tamamı gibi Eskişehir de deprem riski altındadır. Depremler yalnızca Marmara veya Ege bölgesinin meselesi değildir. Şehir, fay hatlarına yakınlığı ve artan nüfus yoğunluğu sebebiyle ciddi bir tehlikeyle karşı karşıyadır. Maalesef üzülerek ifade etmek istiyoruz ki Eskişehir’de yerel yönetimlerin 26 yıldır kentsel dönüşüm ve deprem tedbirleri konusunda kayda değer adımlar atmaması büyük bir eksikliktir. Sonuç olarak, Eskişehir’in geleceğini güvence altına almak, hepimizin sorumluluğundadır. İl Başkanımız Gürhan Albayrak’ın her fırsatta dile getirdiği gibi konu Eskişehir’in geleceğiyle gerisi teferruattır. Biz, AK Parti Eskişehir İl Başkanlığı olarak bilhassa Kentsel Dönüşüm hususunda her türlü iş birliğine varız. Bunu tekrar ifade etmiş olalım. Bu vesileyle, depremde hayatını kaybeden vatandaşlarımızı rahmetle anıyor, kıymetli ailelerine tekrar sabırlar diliyoruz. Allah, ülkemizi ve milletimizi bütün felâketlerden muhafaza eylesin.”

Depremler Değil, İhmal Öldürüyor! Haber

Depremler Değil, İhmal Öldürüyor!

TMMOB İnşaat Mühendisleri Odası Yönetim Kurulu tarafından 17 Ağustos Depreminin 26'ncı yıl dönümü dolayısıyla bir basın açıklaması yapıldı. İMO Eskişehir Şube Başkanı Orkun Kılıç tarafından yapılan açıklamada şu ifadelere yer verildi; "Acı sonuçları itibariyle tarihimizin en büyük afetlerinden biri olan 17 Ağustos Büyük Marmara Depreminin 26. yılında, yaşamını yitiren tüm yurttaşlarımızı saygıyla anıyoruz. Bir deprem ülkesi olduğumuz gerçeğini tüm çıplaklığıyla ortaya koyan Marmara Depremi, nüfusun ve sanayi yapılarının en yoğun olduğu geniş bir bölgeyi etkilemiş, büyük çapta can ve mal kaybına yol açmış, uzun yıllar etkisini sürdürecek ekonomik bir yıkıma yol açtığı gibi sosyal açıdan da başta deprem bölgesinde yaşayanlar olmak üzere tüm yurttaşlarımızı etkileyen toplumsal bir travmaya dönüşmüştür. Aradan geçen 26 yıla rağmen deprem tehlikesi, bugün hala İstanbul başta olmak üzere Marmara bölgesinde yaşayan yurttaşlarımızın en büyük endişesidir. Nitekim bu endişe boşuna olmayıp son derece haklı gerekçelere dayanmaktadır. İstanbul'un Silivri ilçesi açıklarında, Marmara Denizi'nde 23 Nisan 2025 tarihinde, 6,1 büyüklüğünde meydana gelen deprem endişeleri bir kez daha canlandırmış, kentin depreme karşı ne kadar hazır olduğu konusunda soru işaretleri oluşturmuştur. Depremin ardından tüm basın yayın organlarında fay haritaları boy göstermiş, olası depremin büyüklüğü ve zamanı tartışılmış, farklı ağızlardan yurttaşların kafasını karıştıran açıklamalar yapılmış, depreme yönelik tüm ilgi odağı depremin nerede, ne zaman ve kaç büyüklüğünde meydana gelebileceği şeklinde tartışmalara indirgenmiştir. İnşaat Mühendisleri Odası olarak bu tartışmanın yanlış bir zeminde yürütüldüğünü vurguluyor, ülkemizin deprem gerçeğine ve kentlerimizin depreme hazırlıksızlığına dikkatleri çekmenin hayati önem taşıdığının altını çiziyoruz. Gerçekten de depremin nerede, ne zaman ve ne büyüklükte meydana geleceğinin bilinmeyişi yurttaşlarımızın en büyük endişesidir. Doğrudur, günümüzün bilgi birikimi ve teknolojisi bunu öngörmeyi olanaklı kılmamaktadır. Ancak varsayımsal olarak, depremin ne zaman ve nerede olduğunu bilebiliyor olsaydık, gerçekten de kendimizi güvende hissedebilir miydik? Elbette binaların boşaltılıp güvenli mekanlarda toplanma sağlanarak insan hayatını koruyup can kayıplarını azaltmak mümkün olabilirdi. Ancak yine de konutlarımızın, iş yerlerimizin, kamu binalarının, okulların, ulaşım hatlarının, tarihi eserlerin yani tüm yaşamımızı çevreleyen kentlerimizin yerle bir olduğuna tanık olmamız, etkilerini yıllarca hissedeceğimiz maddi ve manevi büyük kayıplar yaşamamız kaçınılmaz olacaktı. Topraklarımızın ve nüfusumuzun büyük çoğunluğunun deprem tehlikesi bulunan bölgelerde yer aldığı ve sıklıkla ülkemizin çeşitli noktalarında büyük depremlerin meydana geldiği açık bir gerçektir. Son yüz yılda Türkiye’de 85 yıkıcı deprem meydana gelmiş ve yaklaşık 85 bin civarında insanımız hayatını kaybetmiştir. Yani ortalama her 1,5 yılda bir yıkıcı sonuçları olan depremler meydana gelmektedir. Dolayısıyla nüfusun %96’sı deprem riski altında bulunan bölgelerde yaşayan yurttaşların öncelikli sorunu, depremlere karşı güvenli yerleşim alanları ve güvenli yapılaşma ihtiyacıdır. Gerek TBMM’de kurulan araştırma komisyonlarının raporlarında gerekse Çevre, Şehircilik ve İklim Değişikliği Bakanlığının açıklamalarında 6 milyon civarı yapının riskli olduğu ifade edilmektedir. Bu sayı toplam yapı stoku içerisinde yüzde 60’lara denk düşmektedir. Yani yetkili kurumlar tarafından bile açıkça yapılarımızın çoğunun depreme karşı hazır olmadığı itiraf edilmektedir. Kaldı ki bu sayılar hesaplamalara dayalı tahmini bir tespittir. Yani devlet, Türkiye’de 6 milyon civarı yapının olası bir depremde ağır hasar alabileceğini tahmin etmekte ancak bu yapıların hangileri olduğunu bile bilmemektedir. 1999 Marmara depremi, afetlere karşı bir dönüm noktası olarak kabul edilmiş, bu tarihten sonra pek çok kurum, kuruluş, üniversite ve meslek odası her yönüyle depremi incelemiş ve alınması gereken önlemlere ilişkin pek çok rapor hazırlamıştır. Bu raporlar, 2011 yılında AFAD tarafından hazırlanıp Bakanlar Kurulunca karar altına alınan Ulusal Deprem Stratejisi ve Eylem Planına dönüştürülmüştür. Ulusal Deprem Stratejisi ve Eylem Planı, açıkça devlet kurumlarının, yerel yönetimlerin, üniversitelerin, meslek kuruluşlarının, sivil toplum kuruluşlarının görevlerini tanımlamış ve yapılması gerekenleri takvimlendirerek 2023 yılına kadar Türkiye’nin depremlere karşı hazır hale getirilmesini hedeflemiştir. Ancak ne yazık ki 6 Şubat 2023 depremleri, aradan geçen onca yılda hiçbir sorunun çözülemediğini, Ulusal Deprem Stratejisi ve Eylem Planı dahilinde atılması gereken adımların pek çoğunun atılmadığını gözler önüne sermiştir. İşte bu plana göre yapı stoku envanteri, daha 2017 yılında tamamlanmış olacak ve bahsi geçen 6 milyon riskli yapının hangileri olduğu belirlenerek gerekli tedbirler alınmış olacaktı. Bu çalışma yapılmış olsaydı, 6 Şubat Depremlerinde, 11 ilde yıkılan ve ağır hasar alan 240 binden fazla bina belki de tespit edilmiş olacak ve yurttaşlarımızın göz göre göre ölmesine izin verilmeyecekti. Kentsel Dönüşüm Yerinde Sayıyor Hiç şüphesiz şehirlerimizin deprem tehlikesine karşı güvenli hale getirilmesi kolay olmayan, çok yönlü ve maliyetli bir süreçtir. Ancak planlı ve toplumun çıkarlarını önceleyen bir anlayışla çok uzun zamana yayılmadan da gerçekleştirilmesi mümkündür. Bu da ancak siyasi iradenin, kaynakları doğru kullanarak sorunların çözümünde bilimin ve mühendisliğin gösterdiği yolu izlemesiyle gerçekleşebilir. Hatırlanacağı üzere 17 Ağustos Depreminin ardından, “Depremin Yol Açtığı Ekonomik Kayıpları Gidermek Amacıyla Bazı Mükellefiyetler İhdası ve Bazı Vergi Kanunlarında Değişiklik Yapılması Hakkında Kanun’’ ile bazı yeni vergiler çıkarılmış, bunlardan Özel İletişim Vergisi kalıcı hale getirilmiştir. Bu kalem altında 2025 yılı başına kadar toplamda 40,2 milyar dolar vergi toplanmıştır. Oysa 2012 yılında başlayan kentsel dönüşüm çalışmalarında, 2024 yılına kadar merkezi bütçeden yalnızca 480 milyar TL harcanmıştır. 2012 yılından bu yana tespit edilen riskli yapılardan yalnızca 238 bin civarında yapının dönüşümü tamamlanmıştır. Yani en yetkili ağızlardan dile getirilen 6 milyon riskli yapının yalnızca yüzde 4’ü bugüne kadar dönüştürülmüştür. Öte yandan kentsel dönüşümler sadece rantı yüksek bölgelerle sınırlı kalmış, çoğu riskli bölgelerde çivi bile çakılmamışken rant değeri yüksek bölgelerde yeni sayılabilecek binalar bile yıkılıp yeniden yapılmıştır. 6 Şubat’ın 30. Ayı Depremlere hazırlık konusunda bir milat kabul edilen 17 Ağustos’tan 24 yıl sonra meydana gelen 6 Şubat Depremleri, onca bilimsel çalışmaya rağmen aradan geçen yıllarda neredeyse hiçbir ilerlemenin sağlanmadığını acı bir şekilde gözler önüne sermiştir. Resmi rakamlara göre 50 binden fazla insanımız hayatını kaybetmiş, yaklaşık 40 bin bina yıkılmış, 200 binden fazla bina ağır hasar almıştır. Cumhurbaşkanlığı verilerine göre maddi kaybın 100 milyar doların üzerinde olduğu tahmin edilmektedir. Eğer bir sorunun çözümü bilimsel olarak açıkça ortaya konmuş, bunun için kaynak oluşturulmuş ve yurttaşlardan milyarlarca dolar bu kaynak için toplanmışsa, aradan geçen bunca yılda, gereğini yerine getirmeyen sorumlulardan hesap sorulması gerekmektedir. Doğrusu bu hesap siyaseten, 31 Mart 2024 yerel seçimlerinde sorulmuş, deprem bölgesi de dahil olmak üzere ülke genelinde, bugüne kadar gerekli tedbirleri almayanlar halk tarafından uyarılmıştır. Ancak gelinen aşamada, kentlerimizi depreme hazırlama konusunda başlıca sorumlular arasında yer alan belediye başkanları ve üst düzey yöneticileri hukuka aykırı bir biçimde tutuklanmış, görevlerinden alınmıştır. Denilebilir ki bu tutuklamaların bir başka önemli boyutu da kentlerimizin depreme hazırlanması konusunda halkın can ve mal güvenliğinin tehlikeye atılmasıdır. Değerli basın mensupları, 6 Şubat depremlerinin üzerinden 30 ay geçmesine rağmen verilen sözlerin hiçbiri tutulmamış, vaatlerin çok uzağında kalınmıştır. Depremin ardından 319 bini 1 yıl içinde olmak üzere toplam 650 bin yeni konutun depremzedelere teslim edileceği duyurulmuştur. Ancak son verilere göre bugüne kadar 206 bin 97'si konut, 4 bin 838'i iş yeri ve 39 bin 701'i köy evi olmak üzere toplam 250 bin 636 bağımsız bölüm teslim edilmiştir. Bir yılda ulaşılması vaat edilen konut sayısına 30 ayda ulaşılamadığı gibi toplam vadedilen konutların yalnızca yaklaşık yüzde 32’si teslim edilmiştir. Öte yandan Çevre, Şehircilik ve İklim Değişikliği Bakanı Murat Kurum yaptığı açıklamada, yıl sonuna kadar 11 ilde 453 bin bağımsız bölümü teslim ederek hedefe ulaşmış olacaklarını ifade etmiştir. Sayın Kurum, 650 bin konut vaadinden vaz geçildiğini mi ifade etmektedir? Bugün deprem bölgesinde hala geçici yerleşim alanları, enkaz kaldırma işlemleri, altyapısal hizmetlerin yani elektrik, su, kanalizasyon, haberleşme ihtiyaçlarının karşılanması gibi faaliyetlerdeki sorunlar sürmektedir. Aradan 30 ay geçmesine rağmen eğitim ve sağlık hizmetlerinin de yeterince karşılanamadığını vurgulamak gerekir. Milli Eğitim Bakanlığı verilerine göre depremin ardından 19784 derslik kapasiteli 1241 eğitim binasının yapımı planlanmış, bugüne kadar 7497 derslikli 524 okulun yapımı tamamlanmıştır. SONUÇ OLARAK 17 Ağustos 1999’dan 6 Şubat 2023’e, oradan günümüze uzanan süreç göstermiştir ki ülkemiz, depremler karşısında kırılgan bir yapı stokuna, yetersiz planlama anlayışına ve denetimsiz bir yapı üretim sürecine sahiptir. Buna karşılık, bilimsel bilgi ve mühendislik birikimiyle bu sorunların üstesinden gelmek mümkündür. Bunun için ülkemizin hem yetişmiş insan gücü hem de maddi olanakları yeterlidir. Yeter ki toplum yararını esas alan bir anlayışla hareket edilsin; bilimsel verilerle şekillenen bir planlama yaklaşımı benimsenip kamusal denetim etkinleştirilsin. İnşaat Mühendisleri Odası olarak altını çiziyoruz: Deprem, doğal bir olaydır; afete dönüşmesi ise tamamen insan kaynaklıdır. Bilimsel bilgi ışığında hareket edildiğinde depremler felakete dönüşmez, can ve mal kaybı yaşanmaz. Bu nedenle siyasal irade, yerel yönetimler ve tüm ilgili kurumlar, sorumluluklarını yerine getirmeli; kentlerin planlanmasından yapı üretim süreçlerine, yapı denetiminden kentsel dönüşüme kadar tüm adımlar bilimsel ilkelere göre atılmalıdır. Toplumun yaşam hakkı, siyasal ve ekonomik çıkar hesaplarına kurban edilemez. Bugün yapılması gereken bellidir: Rantı önceleyen değil, insanı önceleyen bir kentleşme ve yapılaşma anlayışı derhal hayata geçirilmelidir. Yapı denetimi kamusal bir hizmet olarak yeniden örgütlenmeli, meslek odalarının bilgi birikimi ve deneyimli insan gücü sürece dahil edilmelidir. Depremler kaçınılmaz; ancak afetler önlenebilir. Bu gerçeği görmezden gelmek, binlerce yurttaşımızın hayatına mal olmuştur. Daha fazla geç kalmadan, bir tek insanımızı daha yitirmeden bilimin ve kamusal sorumluluğun rehberliğinde harekete geçilmelidir."

logo
En son gelişmelerden anında haberdar olmak için 'İZİN VER' butonuna tıklayınız.