SON DAKİKA
Hava Durumu

#Deprem

Porsuk Haber Ajansı - Deprem haberleri, son dakika gelişmeleri, detaylı bilgiler ve tüm gelişmeler, Deprem haber sayfasında canlı gelişmelere ulaşabilirsiniz.

Başkan Ataç Balıkesir’de Görev Alan Ekiple Buluştu Haber

Başkan Ataç Balıkesir’de Görev Alan Ekiple Buluştu

Tepebaşı Belediye Başkanı Dt. Ahmet Ataç, Balıkesir’in Sındırgı ilçesinde meydana gelen deprem sonrası ilçeye giderek incelemelerde bulunan inşaat mühendisi ve mimarlardan hasar tespit ekibi ile bir araya geldi. Balıkesir’in Sındırgı ilçesinde meydana gelen 6.2 büyüklüğündeki depremin ardından hasarlı binaların tespit çalışmaları amacıyla Tepebaşı Belediyesi’nde görevli inşaat mühendisi, mimar ve yardımcı personelden oluşan ekip, çalışmalarının ardından Eskişehir’e döndü. Çevre, Şehircilik ve İklim Değişikliği Bakanlığınca yürütülen çalışmalarda görev alan ekip, Tepebaşı Belediye Başkanı Dt. Ahmet Ataç’ı makamında ziyaret etti. Sındırgı ilçesinin kırsal bölgelerindeki binalarda incelemelerde bulunduklarını anlatan ekip, depremden hasar gören binaların tespit edildiğini ve ilgili mercilere bildirildiğini belirterek gerçekleştirdikleri çalışmalar hakkında bilgi verdi. “Özverili çalışmalarınızdan dolayı teşekkür ediyorum” Ziyaretten duyduğu memnuniyeti dile getiren Başkan Ataç, “Depremler, ülkemizin bir gerçeği ve bizler bu gerçekle yaşamayı öğrenmek, hazırlıklı olmak zorundayız. Dayanışma ve iş birliği içinde hareket ederek, vatandaşlarımızın can ve mal güvenliğini korumak en büyük önceliğimizdir. Sizlere de sahada gösterdiğiniz özverili ve sorumlu çalışmaları için teşekkür ediyorum” dedi.

Tüm Depremlerden Daha Büyüğü Sorumlularının Hesap Vermemesidir Haber

Tüm Depremlerden Daha Büyüğü Sorumlularının Hesap Vermemesidir

Saadet Partisi tarafından düzenlenen haftalık basın toplantısı deprem ve Gazze gündemiyle Odunpazarı İlçe Başkanlığı tarafından gerçekleştirildi. Saadet Partisi Eskişehir İl Başkanlığında düzenlenen basın toplantısında konuşan Odunpazarı İlçe Eğitim Başkanı Nihat Çelik şu ifadelere yer verdi; "Muhterem Eskişehirli Hemşehrilerim, Şehrimizin güzide basın mensupları ve kıymetli Milli Görüşçüler! Bugün 17.08.2025. Yani sadece hatıra olarak hafızamızda kalan, hiç ders almadığımızı 6 Şubat 2023 de anladığımız bir deprem gününün yıl dönümü. Bugün hemen her yerde bugüne dair mesajlar göreceğiz, görmekteyiz. Özel şirketlerin reklam senaryolarında konu olacak. Cumhurbaşkanı, parti başkanları, bakanlar, vekiller, daire başkanları, müdürler, fenomenler vs. hepsi kendi resimleri ile bir şeyler paylaşacaklar. “Ders aldık mı?” sorusuna hala net bir cevap verilemiyor. Orman yangınların da olduğu gibi deprem konusunda da hala çok gerideyiz. En son yaşanan “Balıkesir Depremi” ne kadar hazır olduğumuzu veya olmadığımızı göstermiştir. Büyük bir yıkım olmaması yine bu meseleyi halı altına süpürmeye yetti maalesef. Hoş büyük bir yıkım olsa da, binlerce can gitse de değişen bir şey olmayacağını gördük ne yazık ki! Tabi sadece jeolojik depremlerle sarsılmıyoruz. İlla bizi sarsacak depremler yaşıyoruz. Klişe bir ifade var: “Başka ülkede olsa, o ülkede yer yerinden oynar”. İşte biz bu klişeyi 2-3 güne bir yaşıyoruz. Öylesine alışmışız ki, artık şaşırmıyoruz bile. Japonya’da yaşanan deprem videolarını, haberlerini izlerken, Japonların soğukkanlı davrandıklarını görüyoruz. Alışmışlar depremlere, Onlar için çok sıradan bir olay. Japon jeolojik depremlere, bizler ise jeolojik olmayan depremlere alışkınız. “Sahte diploma Depremi”, “Açılım Depremi”, “Belediyelere Operasyon Depremi”, “Siyasi Transferler Depremi”… Sayabildiğiniz kadar sayın. Ülkece çok soğukkanlıyız bu depremlere. Çok sıradan olaylar bunlar. Tüm bu depremlerden daha büyüğü de sorumlularının hesap vermemesi, vermeyecek olmasıdır. Bu apayrı bir depremdir bizim ülkemizde. Tıpkı yıkımı bir felakete dönen depremleri unuttuğumuz gibi unutur gideriz bu depremleri de. Depremi kadere bağlayan anlayışın karşısında, “Deprem öldürmez, ihmal öldürür!” sloganı atılır. Gerçekten de jeolojik depremler bir takım teknolojik ve ahlaki tedbirlerle yıkımı olabildiğince en aza indirilebilir. Ama jeolojik olmayan depremlere sadece ahlaki ve hukuki tedbirler uygulanır. Uygulanmazsa tahmin edilemeyecek boyutlarda yıkımlar olur. Nice hayatlar mahvolur. Nesiller ifsada uğrar. Böyle giderse ki gidecek, reklamını yapacağınız, yıl dönümünü anacağınız, resimlerinizi koyup mesajlar paylaşacağınız daha pek çok depremler yaşarız. Bir başka deprem de Gazze’de yaşanıyor. İnsanlık bu depremin enkazı altında kaldı. Siyonist teröristler sadece Gazze’yi değil insanlığı da katletmeye devam ediyor. Başta İktidarımız olmak üzere Gazze’yi kırmızı çizgisi ilan edeler, İslam Ülkeleri ve sözde medeni bütün devletler. Seyretmeye devam ediyorlar. Hepimiz Gazze Depreminin altında kaldık. Geçmiş olsun. Basın toplantımıza gösterdiğiniz ilgi ve alaka için hepinize teşekkür ediyorum."

Kentsel Dönüşümde Her Türlü İş Birliğine Varız Haber

Kentsel Dönüşümde Her Türlü İş Birliğine Varız

AK Parti Eskişehir İl Çevre ve Şehircilik Politikaları Başkanlığı tarafından 17 Ağustos 1999 Marmara depreminin yıl dönümü dolayısıyla bir basın açıklaması yapıldı. AK Parti Eskişehir Çevre ve Şehircilik Politikalar Başkanı Abdullah Törü, 17 Ağustos 1999 Marmara Depremi’nin 26. yıl dönümü dolayısıyla basına açıklamalarda bulundu. Deprem gerçeğinin hiçbir zaman unutulmaması gerektiğini belirten Törü, açıklamasında şunları kaydetti: “17 Ağustos 1999 günü sabaha karşı yaşanan Büyük Marmara depremi, sadece binaları değil, milyonlarca insanın hayatını da derinden sarstı. O gece on binlerce canımızı kaybettik, yüzbinlerce insan evsiz kaldı. Acıyı, çaresizliği ve dayanışmanın en derin halini birlikte yaşadık. Türkiye’nin deprem gerçeği, her bir vatandaşımızın can güvenliğini doğrudan ilgilendiren en önemli meselelerden biridir. Cumhurbaşkanımız, liderimiz Sayın Recep Tayyip Erdoğan’ın öncülüğünde en başından beri ortaya koyduğumuz vizyon; milletimizin huzur ve güven içerisinde yaşayabileceği; modern, dayanıklı ve yaşanabilir şehirler inşa etmektir. Cumhurbaşkanımızın vizyonuyla hayata geçirilen projelerle 20 milyona yakın vatandaşımızı güvenli yuvalara kavuşturduk. Türkiye’nin tamamı gibi Eskişehir de deprem riski altındadır. Depremler yalnızca Marmara veya Ege bölgesinin meselesi değildir. Şehir, fay hatlarına yakınlığı ve artan nüfus yoğunluğu sebebiyle ciddi bir tehlikeyle karşı karşıyadır. Maalesef üzülerek ifade etmek istiyoruz ki Eskişehir’de yerel yönetimlerin 26 yıldır kentsel dönüşüm ve deprem tedbirleri konusunda kayda değer adımlar atmaması büyük bir eksikliktir. Sonuç olarak, Eskişehir’in geleceğini güvence altına almak, hepimizin sorumluluğundadır. İl Başkanımız Gürhan Albayrak’ın her fırsatta dile getirdiği gibi konu Eskişehir’in geleceğiyle gerisi teferruattır. Biz, AK Parti Eskişehir İl Başkanlığı olarak bilhassa Kentsel Dönüşüm hususunda her türlü iş birliğine varız. Bunu tekrar ifade etmiş olalım. Bu vesileyle, depremde hayatını kaybeden vatandaşlarımızı rahmetle anıyor, kıymetli ailelerine tekrar sabırlar diliyoruz. Allah, ülkemizi ve milletimizi bütün felâketlerden muhafaza eylesin.”

Depremler Değil, İhmal Öldürüyor! Haber

Depremler Değil, İhmal Öldürüyor!

TMMOB İnşaat Mühendisleri Odası Yönetim Kurulu tarafından 17 Ağustos Depreminin 26'ncı yıl dönümü dolayısıyla bir basın açıklaması yapıldı. İMO Eskişehir Şube Başkanı Orkun Kılıç tarafından yapılan açıklamada şu ifadelere yer verildi; "Acı sonuçları itibariyle tarihimizin en büyük afetlerinden biri olan 17 Ağustos Büyük Marmara Depreminin 26. yılında, yaşamını yitiren tüm yurttaşlarımızı saygıyla anıyoruz. Bir deprem ülkesi olduğumuz gerçeğini tüm çıplaklığıyla ortaya koyan Marmara Depremi, nüfusun ve sanayi yapılarının en yoğun olduğu geniş bir bölgeyi etkilemiş, büyük çapta can ve mal kaybına yol açmış, uzun yıllar etkisini sürdürecek ekonomik bir yıkıma yol açtığı gibi sosyal açıdan da başta deprem bölgesinde yaşayanlar olmak üzere tüm yurttaşlarımızı etkileyen toplumsal bir travmaya dönüşmüştür. Aradan geçen 26 yıla rağmen deprem tehlikesi, bugün hala İstanbul başta olmak üzere Marmara bölgesinde yaşayan yurttaşlarımızın en büyük endişesidir. Nitekim bu endişe boşuna olmayıp son derece haklı gerekçelere dayanmaktadır. İstanbul'un Silivri ilçesi açıklarında, Marmara Denizi'nde 23 Nisan 2025 tarihinde, 6,1 büyüklüğünde meydana gelen deprem endişeleri bir kez daha canlandırmış, kentin depreme karşı ne kadar hazır olduğu konusunda soru işaretleri oluşturmuştur. Depremin ardından tüm basın yayın organlarında fay haritaları boy göstermiş, olası depremin büyüklüğü ve zamanı tartışılmış, farklı ağızlardan yurttaşların kafasını karıştıran açıklamalar yapılmış, depreme yönelik tüm ilgi odağı depremin nerede, ne zaman ve kaç büyüklüğünde meydana gelebileceği şeklinde tartışmalara indirgenmiştir. İnşaat Mühendisleri Odası olarak bu tartışmanın yanlış bir zeminde yürütüldüğünü vurguluyor, ülkemizin deprem gerçeğine ve kentlerimizin depreme hazırlıksızlığına dikkatleri çekmenin hayati önem taşıdığının altını çiziyoruz. Gerçekten de depremin nerede, ne zaman ve ne büyüklükte meydana geleceğinin bilinmeyişi yurttaşlarımızın en büyük endişesidir. Doğrudur, günümüzün bilgi birikimi ve teknolojisi bunu öngörmeyi olanaklı kılmamaktadır. Ancak varsayımsal olarak, depremin ne zaman ve nerede olduğunu bilebiliyor olsaydık, gerçekten de kendimizi güvende hissedebilir miydik? Elbette binaların boşaltılıp güvenli mekanlarda toplanma sağlanarak insan hayatını koruyup can kayıplarını azaltmak mümkün olabilirdi. Ancak yine de konutlarımızın, iş yerlerimizin, kamu binalarının, okulların, ulaşım hatlarının, tarihi eserlerin yani tüm yaşamımızı çevreleyen kentlerimizin yerle bir olduğuna tanık olmamız, etkilerini yıllarca hissedeceğimiz maddi ve manevi büyük kayıplar yaşamamız kaçınılmaz olacaktı. Topraklarımızın ve nüfusumuzun büyük çoğunluğunun deprem tehlikesi bulunan bölgelerde yer aldığı ve sıklıkla ülkemizin çeşitli noktalarında büyük depremlerin meydana geldiği açık bir gerçektir. Son yüz yılda Türkiye’de 85 yıkıcı deprem meydana gelmiş ve yaklaşık 85 bin civarında insanımız hayatını kaybetmiştir. Yani ortalama her 1,5 yılda bir yıkıcı sonuçları olan depremler meydana gelmektedir. Dolayısıyla nüfusun %96’sı deprem riski altında bulunan bölgelerde yaşayan yurttaşların öncelikli sorunu, depremlere karşı güvenli yerleşim alanları ve güvenli yapılaşma ihtiyacıdır. Gerek TBMM’de kurulan araştırma komisyonlarının raporlarında gerekse Çevre, Şehircilik ve İklim Değişikliği Bakanlığının açıklamalarında 6 milyon civarı yapının riskli olduğu ifade edilmektedir. Bu sayı toplam yapı stoku içerisinde yüzde 60’lara denk düşmektedir. Yani yetkili kurumlar tarafından bile açıkça yapılarımızın çoğunun depreme karşı hazır olmadığı itiraf edilmektedir. Kaldı ki bu sayılar hesaplamalara dayalı tahmini bir tespittir. Yani devlet, Türkiye’de 6 milyon civarı yapının olası bir depremde ağır hasar alabileceğini tahmin etmekte ancak bu yapıların hangileri olduğunu bile bilmemektedir. 1999 Marmara depremi, afetlere karşı bir dönüm noktası olarak kabul edilmiş, bu tarihten sonra pek çok kurum, kuruluş, üniversite ve meslek odası her yönüyle depremi incelemiş ve alınması gereken önlemlere ilişkin pek çok rapor hazırlamıştır. Bu raporlar, 2011 yılında AFAD tarafından hazırlanıp Bakanlar Kurulunca karar altına alınan Ulusal Deprem Stratejisi ve Eylem Planına dönüştürülmüştür. Ulusal Deprem Stratejisi ve Eylem Planı, açıkça devlet kurumlarının, yerel yönetimlerin, üniversitelerin, meslek kuruluşlarının, sivil toplum kuruluşlarının görevlerini tanımlamış ve yapılması gerekenleri takvimlendirerek 2023 yılına kadar Türkiye’nin depremlere karşı hazır hale getirilmesini hedeflemiştir. Ancak ne yazık ki 6 Şubat 2023 depremleri, aradan geçen onca yılda hiçbir sorunun çözülemediğini, Ulusal Deprem Stratejisi ve Eylem Planı dahilinde atılması gereken adımların pek çoğunun atılmadığını gözler önüne sermiştir. İşte bu plana göre yapı stoku envanteri, daha 2017 yılında tamamlanmış olacak ve bahsi geçen 6 milyon riskli yapının hangileri olduğu belirlenerek gerekli tedbirler alınmış olacaktı. Bu çalışma yapılmış olsaydı, 6 Şubat Depremlerinde, 11 ilde yıkılan ve ağır hasar alan 240 binden fazla bina belki de tespit edilmiş olacak ve yurttaşlarımızın göz göre göre ölmesine izin verilmeyecekti. Kentsel Dönüşüm Yerinde Sayıyor Hiç şüphesiz şehirlerimizin deprem tehlikesine karşı güvenli hale getirilmesi kolay olmayan, çok yönlü ve maliyetli bir süreçtir. Ancak planlı ve toplumun çıkarlarını önceleyen bir anlayışla çok uzun zamana yayılmadan da gerçekleştirilmesi mümkündür. Bu da ancak siyasi iradenin, kaynakları doğru kullanarak sorunların çözümünde bilimin ve mühendisliğin gösterdiği yolu izlemesiyle gerçekleşebilir. Hatırlanacağı üzere 17 Ağustos Depreminin ardından, “Depremin Yol Açtığı Ekonomik Kayıpları Gidermek Amacıyla Bazı Mükellefiyetler İhdası ve Bazı Vergi Kanunlarında Değişiklik Yapılması Hakkında Kanun’’ ile bazı yeni vergiler çıkarılmış, bunlardan Özel İletişim Vergisi kalıcı hale getirilmiştir. Bu kalem altında 2025 yılı başına kadar toplamda 40,2 milyar dolar vergi toplanmıştır. Oysa 2012 yılında başlayan kentsel dönüşüm çalışmalarında, 2024 yılına kadar merkezi bütçeden yalnızca 480 milyar TL harcanmıştır. 2012 yılından bu yana tespit edilen riskli yapılardan yalnızca 238 bin civarında yapının dönüşümü tamamlanmıştır. Yani en yetkili ağızlardan dile getirilen 6 milyon riskli yapının yalnızca yüzde 4’ü bugüne kadar dönüştürülmüştür. Öte yandan kentsel dönüşümler sadece rantı yüksek bölgelerle sınırlı kalmış, çoğu riskli bölgelerde çivi bile çakılmamışken rant değeri yüksek bölgelerde yeni sayılabilecek binalar bile yıkılıp yeniden yapılmıştır. 6 Şubat’ın 30. Ayı Depremlere hazırlık konusunda bir milat kabul edilen 17 Ağustos’tan 24 yıl sonra meydana gelen 6 Şubat Depremleri, onca bilimsel çalışmaya rağmen aradan geçen yıllarda neredeyse hiçbir ilerlemenin sağlanmadığını acı bir şekilde gözler önüne sermiştir. Resmi rakamlara göre 50 binden fazla insanımız hayatını kaybetmiş, yaklaşık 40 bin bina yıkılmış, 200 binden fazla bina ağır hasar almıştır. Cumhurbaşkanlığı verilerine göre maddi kaybın 100 milyar doların üzerinde olduğu tahmin edilmektedir. Eğer bir sorunun çözümü bilimsel olarak açıkça ortaya konmuş, bunun için kaynak oluşturulmuş ve yurttaşlardan milyarlarca dolar bu kaynak için toplanmışsa, aradan geçen bunca yılda, gereğini yerine getirmeyen sorumlulardan hesap sorulması gerekmektedir. Doğrusu bu hesap siyaseten, 31 Mart 2024 yerel seçimlerinde sorulmuş, deprem bölgesi de dahil olmak üzere ülke genelinde, bugüne kadar gerekli tedbirleri almayanlar halk tarafından uyarılmıştır. Ancak gelinen aşamada, kentlerimizi depreme hazırlama konusunda başlıca sorumlular arasında yer alan belediye başkanları ve üst düzey yöneticileri hukuka aykırı bir biçimde tutuklanmış, görevlerinden alınmıştır. Denilebilir ki bu tutuklamaların bir başka önemli boyutu da kentlerimizin depreme hazırlanması konusunda halkın can ve mal güvenliğinin tehlikeye atılmasıdır. Değerli basın mensupları, 6 Şubat depremlerinin üzerinden 30 ay geçmesine rağmen verilen sözlerin hiçbiri tutulmamış, vaatlerin çok uzağında kalınmıştır. Depremin ardından 319 bini 1 yıl içinde olmak üzere toplam 650 bin yeni konutun depremzedelere teslim edileceği duyurulmuştur. Ancak son verilere göre bugüne kadar 206 bin 97'si konut, 4 bin 838'i iş yeri ve 39 bin 701'i köy evi olmak üzere toplam 250 bin 636 bağımsız bölüm teslim edilmiştir. Bir yılda ulaşılması vaat edilen konut sayısına 30 ayda ulaşılamadığı gibi toplam vadedilen konutların yalnızca yaklaşık yüzde 32’si teslim edilmiştir. Öte yandan Çevre, Şehircilik ve İklim Değişikliği Bakanı Murat Kurum yaptığı açıklamada, yıl sonuna kadar 11 ilde 453 bin bağımsız bölümü teslim ederek hedefe ulaşmış olacaklarını ifade etmiştir. Sayın Kurum, 650 bin konut vaadinden vaz geçildiğini mi ifade etmektedir? Bugün deprem bölgesinde hala geçici yerleşim alanları, enkaz kaldırma işlemleri, altyapısal hizmetlerin yani elektrik, su, kanalizasyon, haberleşme ihtiyaçlarının karşılanması gibi faaliyetlerdeki sorunlar sürmektedir. Aradan 30 ay geçmesine rağmen eğitim ve sağlık hizmetlerinin de yeterince karşılanamadığını vurgulamak gerekir. Milli Eğitim Bakanlığı verilerine göre depremin ardından 19784 derslik kapasiteli 1241 eğitim binasının yapımı planlanmış, bugüne kadar 7497 derslikli 524 okulun yapımı tamamlanmıştır. SONUÇ OLARAK 17 Ağustos 1999’dan 6 Şubat 2023’e, oradan günümüze uzanan süreç göstermiştir ki ülkemiz, depremler karşısında kırılgan bir yapı stokuna, yetersiz planlama anlayışına ve denetimsiz bir yapı üretim sürecine sahiptir. Buna karşılık, bilimsel bilgi ve mühendislik birikimiyle bu sorunların üstesinden gelmek mümkündür. Bunun için ülkemizin hem yetişmiş insan gücü hem de maddi olanakları yeterlidir. Yeter ki toplum yararını esas alan bir anlayışla hareket edilsin; bilimsel verilerle şekillenen bir planlama yaklaşımı benimsenip kamusal denetim etkinleştirilsin. İnşaat Mühendisleri Odası olarak altını çiziyoruz: Deprem, doğal bir olaydır; afete dönüşmesi ise tamamen insan kaynaklıdır. Bilimsel bilgi ışığında hareket edildiğinde depremler felakete dönüşmez, can ve mal kaybı yaşanmaz. Bu nedenle siyasal irade, yerel yönetimler ve tüm ilgili kurumlar, sorumluluklarını yerine getirmeli; kentlerin planlanmasından yapı üretim süreçlerine, yapı denetiminden kentsel dönüşüme kadar tüm adımlar bilimsel ilkelere göre atılmalıdır. Toplumun yaşam hakkı, siyasal ve ekonomik çıkar hesaplarına kurban edilemez. Bugün yapılması gereken bellidir: Rantı önceleyen değil, insanı önceleyen bir kentleşme ve yapılaşma anlayışı derhal hayata geçirilmelidir. Yapı denetimi kamusal bir hizmet olarak yeniden örgütlenmeli, meslek odalarının bilgi birikimi ve deneyimli insan gücü sürece dahil edilmelidir. Depremler kaçınılmaz; ancak afetler önlenebilir. Bu gerçeği görmezden gelmek, binlerce yurttaşımızın hayatına mal olmuştur. Daha fazla geç kalmadan, bir tek insanımızı daha yitirmeden bilimin ve kamusal sorumluluğun rehberliğinde harekete geçilmelidir."

Su Kıtlığı ve Yetersizliği İçin Geç Kalmadan Harekete Geçilmelidir! Haber

Su Kıtlığı ve Yetersizliği İçin Geç Kalmadan Harekete Geçilmelidir!

İYİ Parti Odunpazarı İlçe Başkanlığı tarafından düzenlenen haftalık basın toplantısında Balıkesir'de yaşanan deprem ve kuraklık ile ilgili değerlendirmelerde bulunuldu. İYİ Parti Odunpazarı İlçe binasında gerçekleşen ve İlçe Yöneticilerinin de katıldığı basın toplantısında konuşan İlçe Başkanı Gürol Yer şu ifadeleri kullandı; "Değerli Basın Emekçileri öncelikle dün akşam saatlerinde Eskişehir’imizde geniş bir alanda şiddetle hissedilen Balıkesir Sındırgı İlçesi Merkez üssü olan 6.1 şiddetindeki depremden dolayı Milletimize çok geçmiş olsun diyoruz. Vefat eden büyüğümüze rahmet, yararlılara acil şifa, mağdur olanlara ise ferahlık ve esenlik diliyoruz. Ülkemizin bir deprem kuşağında olduğu, buna her an ve zaman diliminde her alanda hazır olmamız gerçeği çok ortada duruyorken. Maalesef yaşanan ail kaza yada tabiata olaylarında organizasyon sağlayamama, yetersizlik ve her alanda olduğu gibi sınırsız yetki ama hiçbir zaman üzerine sorumluluk almayan ve asla haksız olmayan sıfır sorumlulukta bir irade maalesef yönetimsel olarak karşımızda durmaktadır. Kontrollerindeki GSM operatörlerinin her kaza yada afet sonunda kilitlenmesi, kullanılamaması konusu bile üzerlerine almadıkları ama insanlarımızın net söyledikleri bir konu ve sorun olarak yine ortaya çıkmıştır, dün yaşanmıştır. Depremden yola çıkarak asli konumuz olan kuraklık ve bu konuda Eskişehir’in önlem, tedbir ve hazırlıkları var mıdır konusunu bugün kamuoyumuzla paylaşmak istedik. Meteoroloji Genel Müdürlüğü Türkiye Kuraklık Haritasına baktığımızda en kritik ve hassas oran olan Olağanüstü Kurak Bölgenin en merkezinde maalesef Eskişehir’imiz bulunmaktadır. Oranlamada olumsuzluğun en üst noktası olan 6. Seviyede Eskişehir olarak daha ötesi su ve su alanı olmayan bir konumdayız. Bunlar gerçeklik olarak yaşanırken yönetimsel ve icraat aşamasında bizim nasıl bir önlem zincirimiz hazırlığımız ve planlamamız var bunu merak ediyoruz. 3 Üniversitesi, 15 Belediyesi, onlarca kurumu, onlarca konuya vakıf ve muhatap Sivil toplum kuruluşu olmasına rağmen, bugüne kadar ne hikmet ve ne akıl ise bir araya gelinmemiş Bu hassas konuyla ilgili bir fikir birliği, işbirliği maalesef oluşmamış, oluşturulmamıştır. Su konusu kişisel ve yalnız bir kurum tedbirleri yada bilgisiyle yürütülecek, ilerletilecek bir süreci olan durum değildir diyoruz. Değerli Basın Mensupları. Bugün yapacağımız Basın açıklamasına hazırlanırken, son günlerde Eskişehir gündeminde bir vidanjör meselesi siyasetin söylemi olunca ilgimizi çekti. Merak ettik muhataplarına teytli sorduk, öğrendik. Kaymaz Beldesinde sel sonrası temizlikte konut yada bahçelerden çekilen çamurlu atık su boşaltılabilecek en mantıklı yer olarak bir kuru dere yatağına boşaltılmıştır cevabını aldık. Tüm yaşananlara ve gerçekliklere bakınca Konu siyasetin ana malzemesi olacak bir konu değildir. Ancak son 2 gündür Eskişehir’de vidanjörden açık araziye dökülen atık sel suyu yüzünden kıyamet koparılıyor. Milletvekilinden, İl Başkanına mal bulmuş mağrip edasıyla açıklama üstüne açıklama geldiğini gördük. Biz kendilerine buradan muhataplıkları gereği hatırlatalım istiyoruz. Eskişehir’de siyasal iktidarın sorumluluğunda olan su kaynak ve havzaları kuruyor, Haberleri var mı acaba ? Ülke genelinde 1000 günde 1000 gölet yapıyoruz projesi kapsamında Porsuk Nehrini besleyen kolların kesilmesi ve suların göletlerde toplanması. Besleme planlamasının yapılmaması neticesi yanına yıllık kuraklık etkisi de eklenince Porsuk nehri akışı azalıyor, Bunun yansımasıyla Eskişehir’i besleyen Porsuk barajı doluluk oranı yüzde otuzlara düşmüş durumda. Bunu kimse görmüyor, yada umursamıyor. Çatören Barajı kurumanın ötesine geçmiş vaziyette, Sakarı Başı Kurudu neredeyse su kalmamış durumda iken bunların sebebini ve planlamasına kafa yorulmamaktadır. Dağlardan beslenen sular çekiliyor, yeraltı suları kayboluyor bunlarla ilgili hiç problem yada dert yok. Yalnızca bir vidanjör üzerinden siyaset yapmak gibi çok ucuz bir yöntem bu şehre ve siyasetçilerine maalesef hiç yakışmıyor. Siyasete söz düştü mü Eskişehir’e zincir, balon vaatleri görüyor ama gerçekleşmelerini göremiyoruz… İlçe yollarında ölüm ve yaralanmayla devam eden kazalar, değer kaybeden Eskişehir, işsizlik, ekonomik çıkmazlar, liyakatsizlik, sahtelikler aynen yerinde durmakta. Sorumlu siyaset ise küçük detaylardan, yapay konulardan kendine malzeme bulma derdine düşmüş vaziyettedir. Buradan bir kez daha hatırlatmak istedik. Hem genelde hem yerelde sorumlular! Lütfen kulak verin, tedbir almakta geç kaldınız, dahada gecikmeyin. Kuraklık kapıdan girdi ve bundan sonraki yıllarda kendini gösterip hatırlatacak. Aynı masa aynı doğru ve aynı çember içinde olmak zorundasınız. Karşınızdakinin fikrine saplanmadan, siyasetini sorgulamadan, uzmanı ne diyorsa, ne yapılması gerekiyorsa. Su kıtlığı, yetersizliği, kullanımı için harekete dahada geç kalınmadan geçilmek elzemdir. Bahsettiğimiz gibi bir yandan ormanlar yakılırken Bir yandan madenler ve konutlar için tabiat yok edilirken, Vahşi sulama yapılmaya devam edilmekte Plansız yeraltı sularının kullanımı ve kaynakların beslenmesi engellenirken Kurak geçen kış ve bahar ayları ile sonrasında devam edecek yağışsızlıklar bilinip yaşanırken tedbir almak, yeni politika ve yatırım üretmek Eskişehir’e karşı acil yükümlülüktür. Sözümüzün duyulması, yazılanların okunması ve akılların başa gelmesi temennisiyle Bereketin artması, kaynakların bollaşması ve insanlarımızın feraha ermesini dileyerek. Katılımızına teşekkür ediyor, vasıtanızla Hemşehrilerimizi selamlıyor İYİ Günler temenni ediyoruz."

Depremi Siyasi Malzeme Yapmak Yerine Sorumluluklarınızı Yerine Getirin! Haber

Depremi Siyasi Malzeme Yapmak Yerine Sorumluluklarınızı Yerine Getirin!

Cumhuriyet Halk Partisi Eskişehir Milletvekili İbrahim Arslan Balıkesir'in Sındırgı ilçesinde meydana gelen 6.2 şiddetinde ki depremin ardından bir açıklama yaptı. Milletvekili Arslan sosyal medya hesabından yaptığı açıklamada şu ifadelere yer verdi; "Balıkesir, Sındırgı’da meydana gelen ve Eskişehir’de de hissedilen 6,1 büyüklüğündeki deprem de, tüm yurttaşlarımıza geçmiş olsun dileklerimi iletiyorum. Can kaybı ve yaralanma olmamasını yürekten temenni ediyorum. Ancak bu deprem, ülkemizin depreme karşı ne kadar hazırlıksız olduğunu bir kez daha gözler önüne sermiştir. Daha Mart ayında TBMM’ye sunduğum soru önergelerinde; 2025 bütçesinde Çevre, Şehircilik ve İklim Değişikliği Bakanlığı, AFAD ve Kentsel Dönüşüm bütçelerinin yarı yarıya düşürüldüğünü, Faiz ödeneklerinin, afet ve kentsel dönüşüm ödeneklerinin 4,6 katı olduğunu, Türkiye genelinde 7,5 milyon bağımsız birimin risk altında olduğunu, bunlardan 2 milyonunun acilen dönüştürülmesi gerektiğini, İmar aflarının riskli yapı stokunu büyüttüğünü, resmî rakamlarla ortaya koydum. Bugün çıkıp “yerel yönetimler 26 yıldır uykuda” demek, gerçekleri saptırmaktan başka bir şey değildir. Çünkü deprem bütçesini azaltan da, imar affı çıkaran da, afet fonlarını şeffaf kullanmayan da merkezi iktidardır. Eskişehir’de tam 13 yıl önce “afet riskli alan ilan ettiğiniz Gündoğdu mahallesi” ile 8 yıl önce yine afet riskli alan ilan ettiğiniz Küçük Sanayi Sitesi projelerinde yetki bakanlıkta olmasına rağmen sorumsuzca eli cebinde gezenlerin ve bir çivi çakmayan, çakılmasına da izin vermeyenlerin söyleyecek bir çift lafı olamaz! Eğer samimiyseniz; aşağıdaki sorularımı yanıtlarını kamuoyuna açıklayın. Türkiye’nin kaybedecek 1 dakikası yok! Ama asıl sorumlu; onyılları boşa harcayan, yerel yönetimlere suç atarak sorumluluktan kaçan zihniyettir." dedi.

logo
En son gelişmelerden anında haberdar olmak için 'İZİN VER' butonuna tıklayınız.