SON DAKİKA
Hava Durumu

#Chp Genel Başkanı

Porsuk Haber Ajansı - Chp Genel Başkanı haberleri, son dakika gelişmeleri, detaylı bilgiler ve tüm gelişmeler, Chp Genel Başkanı haber sayfasında canlı gelişmelere ulaşabilirsiniz.

CHP Genel Başkanı Özel:"Koşa Koşa Bu Parti İçin Bir Sürü Görev Yaptı" Haber

CHP Genel Başkanı Özel:"Koşa Koşa Bu Parti İçin Bir Sürü Görev Yaptı"

Cumhuriyet Halk Partisi Genel Başkanı Özgür Özel, Manisa Şehzadeler Belediye Başkanı Gülşah Durbay’ın belediye önünde düzenlenen veda törenine katıldı. Cumhuriyet Halk Partisi Lideri Özel, burada yaptığı konuşmada, “Uzaktan, yakından gelen bütün dostlarımız, bu acı günümüzde bizi yalnız bırakmadığınız için teşekkür ediyoruz. Hepimiz için yine çok zor bir gün. Gerçekten insan hayata atılırken, siyasete atılırken hele hele bizimki gibi görevlere atılırken her şeyi göze alıyorsunuz da insan bu kadarını göze almıyor. Daha altı ay önce hep birlikte kardeşim Ferdi Zeyrek’i Gülşah’ın da gözyaşlarıyla yolcu ettik. Biraz önce Gülşah’la birlikte Ferdi’nin önünden geçip buraya geldik” dedi. Özel, şöyle devam etti: “KOŞA KOŞA BU PARTİ İÇİN BİR SÜRÜ GÖREV YAPTI” “Gülşah, çok iyi bir CHP’li ailenin hepimizden çok daha iyi bir CHP’li evladı. 2009 yılında ben adayken 21 yaşındaydı, bu partide koşturup duruyordu. 2014 yılında rahmetli Muharrem Ekici belediye başkan adayıydı, Dişçi Muharrem Ekici Saruhanlı’da. Gençlik kolları başkanıydı. Biraz önce Sayın Valimin dediği gibi yine koşuyordu. Koşa koşa yaşadı, koşa koşa çalıştı. 2014’te ben büyükşehir adayıydım. Sabahtan öğleye kadar Saruhanlı’da koşardı, öğleden sonra gelir benimle koşardı. Derdim ‘Gülşah kızım Saruhanlı’da işini yap.’ ‘Olur mu Başkanım’ derdi. Geçen kendisini işte burada tebriğe geldiğimde hatırlattım. Bu binayı birlikte gezmiştik 2014’te.O bu binada gençlik kolları başkanı olarak, girip de kapıları çalıp ‘Büyükşehir belediye başkan adayımız Özgür Özel’ deyip, belediyedeki bütün personele beni Gülşah tanıtmıştı. Böyle önden koşar sokakta veya bir yerde. Bir eliyle birini öper, öbür eliyle onu selamlar, bir eliyle öbür uzaktaki birine öpücük atar. Onunla tanıştırır, bununla bilmem ne yapar. Böyle koşa koşa hepimizden önde, koşa koşa bir sürü görev yaptı bu parti için.” “‘BU SEFER BU HİKAYEYİ YAZACAĞIZ GENEL BAŞKANIM’ DEDİ” “Bu ‘kırmızı yelekliler’ dediklerini Manisalıların kimi bilir, kimi bilmez. Birisi Lal. İzmir’de dokuz ya da 10 belediye başkanı kırmızı yelekli. Bunlar, bizim gençlik kollarının yelekleri. Çankaya belediye başkanı burada. Gülşah’ın arkadaşı. İzmir’den dokuz - 10 belediye başkanı burada. Tuzla burada, Kadıköy burada. CHP gençlik kollarının neferleri bunlar. Şimdi Türkiye’nin en büyük ve en önemli ilçelerini yönetiyorlar. Gülşah’ın gençlik kolları ile irtibatı çok tabii. Bir de böyle büyükşehirden gençlik kollarıyla sürekli çok yakınlar ve geliyorlar, gidiyorlar. Ağzında bir laf vardır Gülşah’ın. Mesela seçimi kaybediyoruz. Değerlendirme toplantısı yapıyoruz, ‘Niye kaybettik?’ falan. ‘Bir seçimi kazanmak için bir hikayen olacak. Bizim bu seçimde hikayemiz yoktu, o yüzden kazanamadık’ derdi. Bu sefer çok heyecanlı, hatta Saruhanlı’ya kayıtlı burası ve çok aklından geçmiyor. Ama biz de bir kadın belediye başkanı olsun istiyoruz. Gülşah başarır, diye istiyoruz. Onun konuştuğumuz sırada bana dedi ki ‘Kazanırız. Ferdi abiyle kazanırız’ dedi. Dedim ‘Hikayemiz var mı bu sefer?’ Dedi ki ‘Bu sefer bir hikayemiz var. Genel Başkan’ın memleketini kazanacağız.’ ‘Bu sefer bu hikayeyi yazacağız Genel Başkanım’ dedi. Ben de dedim ki ‘Bir hikaye daha yazarız.’ Şehzadeler ki burası eski Manisa. Yani biz Manisa belediye başkanı adayı olduğumuzda bu binaya aday oluyorduk eskiden. Dedim ki ‘Şehzadeler gibi bir yeri bir kadınla kazanırız.’ ‘Yazacağız o hikayeyi Genel Başkanım’ dedi.” “BİZ ALTI AYDA BİR TABUT BAYRAKLIYORUZ, YETER ARTIK” “Geçen günler aradı. Bugün de babası cenaze arabasının içinde aynı şeyi anlatıyordu. İkisine de demiş ki ‘Çok acıklı bir hikaye yazdık biz.’ En son ağzından çıkan bu. Bu hikaye yazma lafı bitmedi, bitmedi, bitmedi. Burada bitti. Böyle bitti yani. Hepimizin başı sağolsun ve bir yerde dursun artık. Gülşah önden koşarken ben bir seçimde 14 kilo verirken alay ediyorlardı bizimle. O alay edildiğimiz şehirde, yüzde 6 oy aldığımız şehirde yüzde 60 oy aldık. İnsanlar oy verdi, iki oy verdi; birini Gülşah‘a verdi, birini Ferdi‘ye verdi. Biz altı ayda bir tabut bayraklıyoruz. Yeter artık. Allah hepimize dayanma gücü versin. Bundan sonra da güzel bir gün görelim. Gülşah’ın hatırası önünde saygıyla eğiliyorum. Allah rahmet eylesin. Gülşah, Manisamızın evladı. Hepimizin başı sağolsun. Hepiniz hakkınızı helal edin. İyi ki varsınız. Sağolun.” dedi. Cumhuriyet Halk Partisi Genel Başkanı Özgür Özel, daha sonra hayatını kaybeden Manisa Şehzadeler Belediye Başkanı Gülşah Durbay için Hatuniye Camii’nde kılınan öğle namazının ardından Manisa Cumhuriyet Meydanında düzenlenen cenaze törenine katıldı.

Özgür Özel: "Buğra Gökçe Bizi İktidara Hazırlayan Ekibin İçindedir" Haber

Özgür Özel: "Buğra Gökçe Bizi İktidara Hazırlayan Ekibin İçindedir"

Cumhuriyet Halk Partisi Genel Başkanı Özgür Özel, tutuklu İPA Başkanı Buğra Gökce'nin kaleme aldığı "22 Metrekare Gökyüzü" kitabı için düzenlenen imza gününe katıldı. CHP Lideri Özel, burada yaptığı konuşmada, “Değerli arkadaşlar, değerli basın mensupları, kıymetli Ankaralılar. Bugün 19 Mart darbesinin üzerinden yaklaşık dokuz ay geçti. Arkadaşlarımız dokuz aydır içerideler, tutuklular. Başta Millete Emanet kitabı olmak üzere; önsözünü benim, son sözünü Ekrem Başkan’ın yazdığı, bu tüm darbe dönemleri ve arkasından verilen mücadeleler, çekilen acıların konu olduğu önemli bir külliyat oluşuyor. Sayın Balbay’ın çok sayıda kitabı var ve hazırlanmakta olan çok kitap var. Öncelikle biz Millete Emanet kitabını altını çizerek bir kez daha millete emanet ediyoruz. Çünkü o kitabın bütün geliri Aile Dayanışma Ağı’na, yani 19 Mart darbesinden zarar gören herkese, yurdundan çıkarılan öğrencilere, bursu kesilen öğrencilere, 19 Mart darbesinden sonra önemli ekonomik sıkıntılar yaşayan herkese çok önemli bir katkı sağlıyor” dedi. Özel, şöyle devam etti: “BİR AN ÖNCE BUĞRA’YA KAVUŞMAYI İSTİYORUZ” “Bugün ise Buğra Gökce'nin, çok önemli bir bilim insanı, düşün insanı olan, bizim yakın çalıştığımız bir arkadaşımız olan, geçmiş dönemlerde Çankaya Belediyesi’nde Başkan Yardımcılığı, sonra İzmir Büyükşehir Belediyesi’nde Genel Sekreterlik, İstanbul Planlama Ajansı Başkanlığı gibi çok kritik görevlerde bulunmuş olan bir yol arkadaşımız. Maalesef Silivri’de. Bugün o 22 Metrekare Gökyüzü adlı kitabını yazdı. Bugün yanımda Filiz Hanım var, değerli eşleri. Buğra Gökce tutuklandığında Filiz Hanım’la evli değildi. Mayıs ayı içinde, Mayıs sonu Haziran başına bir evlilik planları vardı. Ben de onların nikah şahidi olacaktım. Ama darbe bu evliliğe de engel olmaya çalıştı. Filiz’le Buğra bu evliliği darbeye ve darbecilere rağmen Silivri’de gerçekleştirdiler. Ben de orada nikah şahitleri oldum. Ama maalesef size gösterebileceğimiz bir nikah fotoğrafımız yok. Var, ama ona da darbe tarafından el konuldu. İnsanların bu en özel anı, hayatlarını birleştirdikleri o anın fotoğrafları şu anda Silivri cezaevinin müdüründe duruyor. Biz o fotoğrafları görmedik. O fotoğrafları cezaevi müdürüne sorduğumuzda; önce baskıda, sonra izinde, bir ara yandı falan dediler. Dijital fotoğraf yanar mı? Sonra dediler ki ‘Buradan çıkarken vereceğiz.’ Biz tabii fotoğraflara kavuşmayı değil, Buğra’ya kavuşmayı bir an önce istiyoruz. Sevgili annesi öyle istiyor, kız kardeşi öyle istiyor, ağabeyi öyle istiyor, eşi şöyle istiyor. Bütün sevenleri ve arkadaşları öyle istiyoruz.” “REJİM, BUĞRA GÖKCE’DEN KORKMAKTADIR” “Biz bu zulüm döneminin bir an önce bitmesini, artık ne toplanacaksa toplandı, iddianame yazıldı, iddianamede Buğra Gökce’yi içeride tutacak en ufak kanıt yok. Buğra Gökce niye içeride? Bir büyük husumetten dolayı içeride. Çünkü Buğra Gökce Ekrem İmamoğlu’nun Cumhurbaşkanı yolculuğunun yol arkadaşıdır. Buğra Gökce Cumhuriyet Halk Partisi’nin iktidar yolculuğuna kilometre taşları diken birisidir. Bizi iktidara hazırlayan ekibin içindedir. Tek silahı kalemidir. Bütün gücü zihnindedir. Ama maalesef şu anda Silivri cezaevindedir. Rejim, Buğra Gökce’den korkmaktadır. Rejim, Ekrem İmamoğlu’ndan korkmaktadır. Rejim, bizimle rekabetten korkmaktadır. Siyasi rekabet yapamayanlar kurdukları bir yapı üzerinden birilerinin elindeki yargı gücünü orantısız kullanarak, kadın kolları, gençlik kolları gibi yargı kolları başkanlığı oluşturarak iktidarımızı engellemeye çalışmaktalar. Ama Buğra Gökce’nin kalemine, zihnine, yüreğine, Ekrem İmamoğlu ve tüm arkadaşlarımızın yüreğine yenilecekler. O gün Silivri’de de söylemiştim. Gelin Hanım’ın gözyaşlarına yenilecekler. Gelin Hanım’ın gözyaşları, küçücük çocukların çizdiği kalpler ve hepimizin inancı, bu ceberrut rejimi yenecek ve halkın iktidarını hep beraber kuracağız.” “KİTABI, GÖKCE’YE VEKALETEN İMZALIYORUZ” “Biz bugün bu kitabı Buğra Gökce çıkıp kendisi imzalayana kadar ona vekaleten imzalıyoruz. Bu kitap benim ve burada çok kıymetli Yüksek Disiplin Kurulu üyemiz, Genel Başkan Yardımcılarımız, Milletvekillerimiz, Parti Meclisi üyelerimiz var. Her birisi bu kitabı Buğra Gökce’nin yerine imzalıyor. Halen daha Mustafa Balbay anlatır. Diyor ki ‘Genel Başkanım halen daha senin imzaladığın kitaplarımı imzalıyorum’ diyor. Ben bundan 12 yıl önce Mustafa Balbay’ın yazdığı kitabı yine böyle bir kitapçıda, ‘O çıkıp kendi imzasını atana kadar ona vekaleten imzalıyorum’ deyip, onun da ismine açtığım kitaplar halen daha Mustafa Balbay’ın önüne gidiyor. Mustafa Balbay tarafından halen daha imzalanıyor. Biz Veli Ağbaba, ben, Nurettin Demir bir gün sabahtan akşama o kitapları imzalamıştık. Şimdi bu kitabı da ilk kimin adına imzalıyorum? Sedef Çevik hanımefendi için imzalıyorum. Sedef Çevik Buğra Gökce çıkınca gidip onu bulacak, bir imza da ondan alacak. Hepinize teşekkür ederiz arkadaşlar.”

CHP Genel Başkanı Özel: "Bu Haksızlık Bitmeden Durmayacağım" Haber

CHP Genel Başkanı Özel: "Bu Haksızlık Bitmeden Durmayacağım"

Cumhuriyet Halk Partisi Genel Başkanı Özgür Özel, Kayseri’de gerçekleştirilen Millet İradesine Sahip Çıkıyor Mitingine katıldı. Burada konuşan Cumhuriyet Halk Partisi Lideri Özel, “‘Başına takılı taçtır Erciyes, güzeller güzeli ilim Kayseri. Cana candır Teker’inde tek nefes, tarifine dönmez dilim Kayseri. Payı büyük eserlerde Sinan’ın, Şifada eli var İbni Sina’nın. Nakış nakış işlenmiştir her yanın, ustaca dokunmuş kilim Kayseri.’ Canım Kayseri’ye, güzel Kayseri’ye, Anadolu’nun bu vatansever, misafirperver ve en hayırsever ili güzel Kayseri’ye selam olsun. Hepiniz hoş geldiniz” dedi. Özel, şunları söyledi: “KAYSERİ, ARTIK MİLLETİN KALESİDİR” “Bugün aralık ayının ortasındayız. Kayseri’de öyle kolay kolay dolmayacak bir meydandayız. Dediler ki ‘Cumhuriyet Halk Partisi, o meydanı dolduramaz. Bu kara kışta bu iş olmaz.’ Dedim ‘Niye?’ Dediler ki ‘Kayseri, AK Parti’nin kalesidir.’ Bunu diyenler bu meydanı görsünler. Artık o kale siyaseti bitmiştir. Kayseri kimsenin kalesi değildir. Kayseri, milletin kalesidir. ‘Bayram değil, seyran değil. Seçim yok. Kışın ortası. Nasıl dolacak o meydan?’ Biz buraya bir miting yapmaya, bir siyasi parti mitingi yapmaya değil, Kayseri’nin vicdanına sığınmaya, ‘hak, hukuk, adalet’ demeye geldik. Biz bu meydana hem seçildikleri, bu milletin helal oylarıyla sandıktan çıktıkları halde bugün zindanlarda tutulan, onları seçen 27 milyon insanın iradesinin de hapsedildiği; yetmez, yıllarca çalışıp emek verip, emekli olup perişan edilenlerin, emeği sömürülenlerin, milletin efendisiyken kredi faizi altında ezilen çiftçilerin ve millet bu haldeyken perişan olan esnafın da sesini duyurmaya; miting yapmaya değil, eylem yapmaya geldik.” “MECLİS BUNDAN SONRA SOKAKTADIR, MEYDANDADIR” “Öncelikle şunu söyleyelim; bugün cumartesi ama Meclis açık. Orada bütçe görüşmeleri yapılıyor. Bütçe görüşmeleri için ilk gün ben de oradaydım. İlk günden 2,7 trilyon lira açık veren, 16 bin 800 lira sefalet maaşı veren ve emekliyi görmeyen, 22 bin lira asgari ücretle açlık sınırının altında emekçiyi ezen ve onun sesini duymayan, çiftçiyi, esnafı, gençleri görmeyen, duymayan bir bütçe getirmişler. Milletin bütçe hakkını elinden alıp, bir avuç zengine bütçe yapmaya, onların vergilerini affetmeye, onlara teşvik vermeye ama milleti görmemeye ant içmiş bir bütçe var. O gün dedim ki ‘Eğer bu bütçe böyleyse, milleti görmüyorsa, sokağı duymuyorsa ve insanların beklentilerini karşılamıyorsa, yani millet Meclis’te değilse, Meclis bundan sonra sokaktadır, meydandadır. İşte bugün bu meydan Meclis’tir. Milletin meclisi bu meydandır. Milletin sesi bu meydandan yükselecek, millet hakkını bu meydanlardan söke söke alacaktır. Bize ‘Ankara’da otur’ diyorlar, ‘Ankara merkezli siyaset yap.’ ‘Ankara’da otur, partinin başında dur ve sokağa çıkma. Anadolu’ya gitme. İtiraz etme…’ Bakın buradan açıkça söylüyorum; bugün 75’inci kez, tam 75’inci kez bu otobüsün üstündeyim. Değil 75, 750 sefer olsa bu haksızlık durmadan durmayacağım. Duydum ki sizi üzmüşler. Duydum ki bu eylemin afişlerini, bu partinin afişlerini, benim ve Ekrem Başkan’ın fotoğraflarını indirmişler. Hiç üzülmeyin, onlar afişleri toplar, biz meydanı toplarız. Hiç üzülmeyin, afişleri toplayanlar müjde veriyorlar size. Çünkü afiş toplayanın seçim kazandığını gördün mü hiç? Milleti toplayanlar kazanır seçimi. Kayseri’de bu mitingin afişini toplayanlar gidecek, milleti bu meydana toplayanlar gelecek. Dün afişimizi toplatanlara sesleniyorum: Neden korkuyorsunuz? Boşuna endişe ediyorsunuz. Siz bizim gücümüzle, afiş toplatarak baş edemezsiniz. Korkmayın, bu meydana bakın ve cesareti görün.” “BİZ VERGİYİ TAVANA, REFAHI TABANA YAYACAĞIZ” “Bu şehirde 35 yıldır maalesef seçimleri kazanamadık. Ama hiçbir zaman Kayseri’ye kızmadık, kusuru Kayseri’de aramadık. Bundan sonra da aramayız. Kayseri’nin iradesini yok sayıp, darbe yapmaya kalkmadık. Eksiği, kusuru kendimizde gördük. 2019 yılında Kayseri’nin hiçbir ilçesinde bir tek belediyemiz yokken, son seçimlerde belediye sayımızı dörde çıkardık. Akkışla’ya, Felahiye’ye, Pınarbaşı’na ve Sarız’a teşekkür ediyorum. Sağ olun, var olun. Dört belediye başkanımız için sizlere teşekkür ediyorum. Onları size emanet etmiştik, siz de ilçelerinizi onlara emanet ettiniz. Şimdi size hizmet ediyorlar. Göreceksiniz, yapılacak ilk seçimden sonra bu güzel hizmetler; Ankara’nın yüzünü güldüren, İstanbul’un yüzünü güldüren, Tükiye’de 14 büyükşehirde göğsümüzü kabartan, nüfusun yüzde 65’ine, ekonominin yüzde 85’ine güzel, eşit, hakça hizmeti götüren belediyecilik anlayışımız ilk seçimle birlikte ülkede iktidar olacak. Kardeşliği, eşitliği, zenginliği birileri gibi tavana değil, tabana yayacağız. Biz vergiyi tabana, refahı tavana değil; vergiyi tavana, refahı tabana yayacağız. Hep birlikte kazanacağız. Konya’da da böyle oldu. Meydan mitinge alışık ama eyleme alışık değil. Herkes başka başka slogan atıyor. Ben size yardımcı olayım, bu kardeşlerim için. Diyorlar ki ‘Her şey çok güzel olacak.’ İstikbali göklerde arayanların şehrindeyiz. Gazi Mustafa Kemal Atatürk’ün talimatıyla Cumhuriyet’in ilk yıllarında uçak fabrikasını kuran, uçak üreten, uçak ihraç eden bir şehirdeyiz. Tayyip Bey geçenlerde diyor ki gençlere, ‘Bizden önce toplu iğne yoktu.’ Buradan bütün gençlere sesleniyorum: Bakın Kayseri’deyim, Tayyip Erdoğan’ın geçmişte en çok oy aldığı şehirlerden birindeyim. İşte burada söylüyorum: O 24 yıllık iktidarının üstüne size dönüp, ‘Gençler bizden önce toplu iğne bile yoktu’ diyor ya. Toplu iğne fabrikasının temeli CHP iktidarında atıldı. 1950’de kurdelesini rahmetli Adnan Menderes kesti. Bu şehirde bırakın toplu iğneyi, Gazi’nin talimatıyla, Cumhuriyet’in üçüncü yılında Tayyare Fabrikası kuruldu. Bu şehirde üretilen uçaklar, bu ülkenin gururu oldu. Kimse bedava lafa pabuç bırakmaz burada.” “ERDOĞAN, BU MEYDANDA VERDİĞİ SÖZLERİ UNUTTU” “Burası hayırseverliğin, sanayinin, ihracatın başkentidir. Anadolu’nun adeta kalbindeyiz. Ancak bu şehrin ağır sorunları var. Kayseri’den yıllarca oy alanlar, hizmete gelince maalesef Kayseri’yi unuttular. Seçim zamanı Kayseri’ye yüzünü dönenler, seçimden sonra sırtını dönüyorlar. Vergi alırken Kayseri’den kepçeyle vergi toplayanlar, hizmet edecekleri zaman çay kaşığı ile vermeye imtina ediyorlar. Kayseri’de yıllardır bekleyen otoyol bağlantısı olmadı, hızlı tren hattı yıllardır yapılmadı. Bu şehirde inanması güç ama 40 bin işsiz var. Bu güzelim şehirde 60 bin hane yardıma muhtaç yaşıyor. Çiftçilerin bankalara olan borcu 10 yılda tam 30 kat artmış. Tarım arazilerinin yüzde 16’sı ipotek altında. Bu sene borcunu ödeyemeyen çiftçinin malı, onu ipotek etmiş maalesef bankaların eline geçecek, yabancı sermayeli bankaların eline geçecek. 2025’te Kayseri gibi yerde bin 300 esnaf iflas etmiş, kepenk kapatmış durumda. Sayın Erdoğan, Mayıs 2023’te, seçimlere birkaç gün kala gelip de Kayseri’de esnaflara söz verdi. Bu meydanda, bu şehirde söz verdi. ‘9 bin günde emeklilik olmaz, bunu 7 bin 200 güne indireceğiz. Söz veriyorum Kayseri esnafına’ dedi. Halen daha bu konuda herhangi bir iyileştirme yapmadılar. Yıllardır esnafa verilen sözler tutulmuyor. Yine bir söz de astsubaylarımıza vermişti. Haziran 2018’de Kayseri’de şehit ailelerine, ‘Tüm astsubaylarımızı emsallerinin seviyesine çıkaracağız’ demişti. Ancak bu sözü halen tutmadı.” “BİR KEZ DAHA KAYSERİ’NİN, ÜLKEMİZİN BAŞI SAĞ OLSUN” “Ben bugün Ankara’dan buraya gelirken bir ziyaret yaptım hepimiz adına. 12’nci Ulaştırma Ana Üs Komutanlığı’na gittim. Biliyorsunuz, 1,5 ay önce bir uçağımız Azerbaycan dönüşünde düştü. 20 evladımızı şehit verdik. Bunlardan 10 evladımız Kayseri’de Ana Jet Üssü’nde çalışan evlatlarımızdı; askerlerimiz, subaylarımız, astsubaylarımızdı. Orayı ziyaret ettiğimizde ne büyük bir millet, ne güzel bir ordu, pırıl pırıl askerler ve komutanlar, en güzel günleri hak eden insanlar olduğunu bir kez daha gördük. Bu meydandan ‘Kayserimizin başı sağ olsun. Bu meydandan milletimizin başı sağ olsun. Hava kuvvetlerimizin başı sağ olsun. Allah bir daha bize böyle büyük acıları yaşatmasın’ temennisini iletiyorum. Ayrıca 17 Aralık 2016 günü bir durakta beklerken bir hain saldırıda verdiğimiz 15 şehidimizi bir kez daha rahmetle, minnetle anıyorum. Kayseri’den bütün Türkiye’nin bugün şehitlerimizle gösterdiği dayanışma duygularına hep birlikte iştirak ediyoruz. Türk Silahlı Kuvvetleri’ni, kahraman askerlerimizi bir kez de buradan coşkuyla alkışlıyoruz. Allah onlardan razı olsun, ayaklarına taş değmesin.” “CUMHURİYET YAPMIŞ, TAYYİP BEY TEKER TEKER SATMIŞ” “Değerli Kayserililer, 2018’den beri kronik hale gelen bir ekonomik kriz yaşıyoruz. Sizlere soruyorum: İktidar partisi bu şehirde çok oy aldı, çok güçlü. Şimdi onları sokakta görüyor musunuz? Aranıza geliyorlar mı? Pazara çıkıyorlar mı? Esnaf geziyorlar mı? Hatır soruyorlar mı? Çünkü gelemezler. Çünkü yüzünüze bakacak halleri kalmadı. Sıcak salonlarda oturup, kendi atadıklarına kendilerini alkışlatıyorlar. ‘Ekonomi kötü ama sadece bizde kötü değil, bütün dünyada kötü’ diye bir büyük yalana sarılıyorlar. Buna aynı toplu iğne gibi kimse inanmasın. Dinlesen Tayyip Bey’i, ‘25 yıl önce ülkede toplu iğne bile yok.’ Ama bakıyorsun, Cumhuriyet 100 yıl önce uçak yapmış, tren yapmış, lokomotif yapmış, her şeyi yapmış, Tayyip Bey geldiğinde teker teker bunları satmış. Şimdi efendim ‘Ekonomide kötüyüz ama dünya kötü.’ Buna kimse inanmasın. Bakın Kayseri’den, bu meydandan ilan ediyorum ki ‘Hayır’ diyen çıksın karşımıza. Meclis’te teker teker saydık, dinliyorlar. Sonra dönüp başka şeyleri konuşuyorlar. Türkiye, yüksek enflasyonda Avrupa birincisidir. Türkiye, gıda enflasyonunda Avrupa birincisi, dünya üçüncüsüdür. Dünyada gıda enflasyonunun en yüksek olduğu üçüncü ülkedir. İşsizlikte Avrupa birincisidir. Yüksek faizde Avrupa birincisi, dünya ikincisidir. Dünyanın en yüksek ikinci faizi bu ülkededir. Türkiye’nin yüzde 2,55’lik ekim ayı enflasyonu dünyadaki 70 ülkenin yıllık enflasyonundan, bakın ‘2,55’lik ekim enflasyonun dünyadaki 70 ülkenin ekim enflasyonundan’ demiyorum, bizim ekim enflasyonu dünyadaki 70 ülkenin bir yıllık enflasyonundan fazladır. Dünyada enflasyon sorununu çözmüştür. Kurtulmuştur. Türkiye’deki enflasyon dünyanın hiçbir yerinde yoktur.” “2 BİN DOLAR KAZANAN HANS, 7 DOLARA ET ALABİLİYOR” “Kırmızı etin dünya ortalaması 7 dolar. Türkiye’de kırmızı et 21 dolar. Kayseri bu hesapları en iyi bilen, en iyi yapabilen, en iyi itiraz edebilen, en iyi anlatabilen ildir. Bütün dünyada kırmızı etin ortalaması 7 dolar. Güya kendi kendine yeten bu ülkede, adamı ters eksen düz çıkan bu topraklarda, hayvancılığın en kolay yapılacağı bu topraklarda kırmızı et 21 dolardır. Ayrıca Almanya’da Hans 7 dolarlık kırmızı eti alırken, aldığı asgari ücret 2 bin 100 Euro. Türkiye’deki Hasan 21 dolarlık eti alırken, aldığı asgari ücret 440 Euro. Bir yerde 440 Euro olan Hasan’a 21 dolarlık et satanlar, bir yanda 2 bin 100 dolar alan Hans’ın 7 dolara kırmızı et alabildiği bir düzenle karşı karşıyayız. Asgari ücret AK Parti’den önce 7 çeyrek altın alıyordu. Kayseri bilir. Altın hesabı şaşar mı? Erkekler söylemesin, Kayseri’deki kadınlar bilir, ev hanımları bilir. Ablalarım, annelerim, altın hesabı şaşar mı? İşte Tayyip Bey bana kızıyor. ‘Sarraf sarraf geziyor, altın hesabı yapıyor’ diyor. Bakın asgari ücret AK Parti öncesi 7 çeyrek altın alıyordu, şimdi 2 çeyrek altın alıyor. En düşük emekli maaşı AK Parti öncesi 8 çeyrek altın alıyordu, inanmayan gitsin hesaplasın. Şu anda 1,5 çeyrek altın alıyor. 11 bin lira çeyrek altın, 16 bin 800 lira en düşük emekli maaşı. Dönün bakın, o en düşük emekli maaşı AK Parti öncesi 8 çeyrek altın alıyordu.” “ESKİ OTEL ODALARINDA KALAN EMEKLİLERLE İRKİLDİK” “Dün hepimiz gördük. Hepimiz irkildik, utandık. Aslında gördüğümüz bir gerçekle karşı karşıya kaldık. Ankara’da, Ulus‘ta dünyanın en ucuz ve yaşanması en zor otelleri. Bir göz odada eski otellerde geceliği 200 liraya - 300 liraya kalan emekliler. Bu emekliler bütün bir ay kalırsa 6 bin liraya, 8 bin liraya orada kalıp, ceplerine kalan 8 bin lirayla da sabah simit, öğlen bayat ekmek arasına bir şeyler, akşam ne olursa kendini hayatta tutmaya çalışıyor. Yıllarca elleri nasır tutan, dirsekleri çürüyen ve göz nuru akıtan, bu devlet, bu millet için çalışan emeklilerini otel köşelerinde süründürenlere, aç bırakanlara, gecenin akşamın bir vaktinde pazardan ezilmiş ve çürümüş sebzeyi - meyveyi toplattıranlara yazıklar olsun, yazıklar olsun, yazıklar olsun.” “ASGARİ ÜCRETTE ERDOĞAN RİYAKARLIK YAPIYOR” “Asgari ücrete zam yapılacak, beyefendi çıkmış diyor ki, işverenlere, ‘Elinizi korkak alıştırmayın. Kefenin cebi yok’ diyor. Bu yaptığı büyük bir riyakarlıktır, büyük bir sahtekarlıktır. Bu devirde sen asgari ücreti şu para yapacaksın da işveren tutup üstünü verecek. Bugün asgari ücret alan için çok düşük, bazı sektörlerde veren için çok yüksektir. Bunun için işverene mutlaka sosyal güvenlik prim desteği verilmeli. Örneğin tekstilde çalışan, küçük atölyelerde çalışanlar, küçük esnafın yanında çalışan için 10 bin liralık bir destek verilmeli, asgari ücret Tayyip Bey’in niyet ettiği gibi 27 - 28 bin lira değil; 39 bin lira olmalı. Veren için 29, alan için 39 olmalı. Verenin de içi rahat etmeli, alanın da yüzü gülmelidir. Bundan sonra Kayseri’nin meşhur bir sözünü söylemek gerekirse; Tayyip Bey’in yaptığı hesap şuna benziyor: ‘Dört diyor, dokuz diyor, topluyor 30 diyor.’ Böyle hesap olmaz. Biz üç diyoruz, dokuz diyoruz, yan yana koyup 39 diyoruz. 39 bin lira asgari ücret haktır, bunu bu insanlar hak etmektedir. Ancak buna mutlaka işverene prim desteği sağlanmalıdır. Aksi takdirde Erdoğan’ın söylediği gibi, ‘Kefenin cebi yok’, sanki adam kefenin cebine koyup öbür dünyaya götürecek. Ama o küçük esnaf da varlık - yokluk mücadelesi veriyor. Cumhurbaşkanı Yardımcısı Erdoğan’ı takip etmiş, ‘Ağanın eli tutulmaz, biz 28 diyelim, siz 35 - 40 verin’ diyor. Böyle bir şey olmaz. Devlet asgari ücretlinin arkasından çekilip, onu patronun vicdanına, insafına bırakamaz. Asgari ücrette de en düşük emekli maaşında da memur maaşlarında da herkese bulunan kaynak, artık milletin kendisine de bulunmalıdır. Madem bulmuyorsunuz, bu zulüm dönemi son bulmalıdır. Buradan, Kayseri’den açıkça söylüyorum, ve söz veriyorum. Gelecek ilk sandıkta bakan evlatlarının dönemi bitecek, vatan evlatlarının dönemi başlayacaktır. Vatan evlatlarının.” “ESNAF KURTULMADAN KÖYLÜ, İŞÇİ KURTULMADAN MEMUR KURTULMAZ” “Televizyonu başından dinleyenlere, Kayseri Meydanı’nın tercümesini yapayım. Emeklinin durumunu anlattım, asgari ücretlinin durumunu anlattım, yoksulluğu, haksızlığı anlattım. Bunun çaresini meydan şöyle buldu. Nasıl bağırıyorsunuz? ‘Tayyip istifa.’ Yazın mitinglerde, eylemlerde çok bayılan oluyordu 8 - 10. Şimdi sağlık görevlileri yetişti. Bunlar biliyorsunuz Covid’de biz evdeyken hep çalıştılar. Bizi yaşatmak için ölümü göze aldılar. Şimdi de koştular teyzeme yetiştiler. Türkiye’deki bütün sağlık emekçilerine doktorundan, hasta bakıcısına, ambulans şoförüne bir kocaman alkış. Bir de o oraya giderken önden önden gidip yolu açan kahraman polisimize bir kocaman alkış. Hepimizin bütün hizmetlerini gören, astsubayından uzman çavuşuna, sözleşmelerinden devlet dairesindeki memuruna, işçisine, şu caminin müezzininden imamına kadar, bütün devlet memurlarına, işçilere bir yürekten alkış bu zor şartlarda. Çünkü şunu biliyoruz ki; bu ülkede milleti birbirinin karşısına getiriyorlar. ‘Efendim ona para var, buna para yok. Ya da öğrenci ile polis çatışsın. Mahkumla infaz koruma memuru çatışsın.’ Hepsi bu milletin evladı. Onun için şunu söylüyorum. Öğrenci kurtulmadan, polis kurtulmaz. Esnaf kurtulmadan, köylü kurtulmaz. İşçi kurtulmadan memur, emekçi kurtulmadan emekli kurtulmaz. Kurtuluş yok tek başına ya hep beraber ya hiçbirimiz.” “GÜLŞAH DURBAY İÇİN DUALARINIZI EKSİK ETMEYİN” “Kaleye doğru bakınca karşımda çocukluk arkadaşım bundan üç yıl önceki seçimlerde il başkanımız, sonra Cumhuriyet tarihinde ilk kez Manisa’yı kazanan Ferdi Zeyrek kardeşimin resmini asmışsınız. Hepinize çok teşekkür ediyorum. Allah gani gani rahmet eylesin. Bir yandan elimizde mikrofon otobüsün üstündeyiz. Ama aklımız, kulağımız Manisa’da. Benim doğduğum ilçede. Ferdi’nin doğduğu ilçede. Belediye Başkanımız, Şehzadeler ilçesinde Gülşah Durbay. Amansız bir hastalıkla mücadele ediyor. Şu an yoğun bakımda, entübe. Biz sürekli Gülşah’a dua ediyoruz. Bütün Manisa dua ediyor. Dualarınızı eksik etmeyin. Partimizin, Manisamızın o evladını Allah bize bağışlasın inşallah. Hepinize gösterdiğiniz bu misafirperverlik için, burada bizimle birlikte olurken kardeşlerimin resmini buraya astığınız için çok teşekkür ediyorum.” “TARIM ‘EKSİ 12,7 BÜYÜDÜ’ DİYOR, ONA ‘KÜÇÜLDÜK’ DENİR” “Kayseri’nin çiftçileri de dertli. Dertli mi? Çiftçi sayısı azalıyor. Geçen bütçe konuşmasında Cumhurbaşkanı Yardımcımız şöyle bir cümle söyledi: ‘Bu sene Türkiye’de tarım sektörü yüzde eksi 12,7 büyüdü’ diyor. Dedim ‘Af buyur.’ Eksi 12,7 büyüdü. Dedim ki ‘Sayın Cevdet Yılmaz, ona 12,7 küçüldük denir.’ Bunlar yalanı bile doğru gibi anlatmaya alışmış ya, toplu iğne fabrikasında olduğu gibi. Bakın Tayyip Erdoğan ve çevresi ‘İki kere iki, dört’ desen, ben kerrat cetvelini gidip kontrol ediyorum. Bir yanlışlık olmasın. Çünkü bunlarda şöyle bir durum var. Tayyip Bey ‘İki kere iki beş’ dese vallahi ne olur? Melikgazi AK Parti İlçe Başkanı açıklama yapar: ‘Reis kerrat cetvelindeki tarihi hatayı düzeltti. İki kere iki beştir.’ Sonra Kayseri İl Başkanı açıklama yapar: ‘Reisin çizdiği istikamette bütün hesapları baştan yapacağız.’ Sonra hep beraber ‘İki kere iki beş’ derler. Kerrat cetvelinde başlayınca hemen ‘Diplomasız Erdoğan’ demeye başladı. Buyur bakayım başlat teyzeciğim. Sana bir şey yapamazlar. Yaparlarsa da koğuştaki gençlere sahip çıkacaksın artık.” “GENÇLER HER EYLEMDEN SONRA HAPİSTE” “Şimdi gerçekten bu ülkede bu kadar çok haksızlık, bu kadar çok hukuksuzluk varken; ne teyzemin yüreği dayanıyor ne genç kardeşimin. Ama sesini yükselten kim olursa olsun, sonunda bu rejimin o kötü ve soğuk yüzüyle tanışıyor. Bu ülkede gazeteciler hapiste, bu ülkede öğrenciler hapiste, belediye meclis üyeleri, belediye bürokratları, belediye başkanları hapiste. Bu ülkede akademisyenler hapiste. Hakkını arayan işçiler hapiste. MESEM’lerde ölen çocukların ölümünü protesto eden Türkiye İşçi Partisi’nden gençler hapiste. Cumhuriyet Halk Partisi’nin mitinglerine gelip itirazı yükselten üniversiteli gençler, her eylemden sonra hapiste. Ama buradan hepinize söz veriyoruz. Eninde sonunda o sandık gelecek. Yazın bir gün yatarı olmadan 90 gün hapiste tutulan gençlerimizin de hiçbir tehdit olmadığı halde kes - kopyala - yapıştır içeride tutulan Fatih Altaylı’nın da 15 belediye başkanımızın da Ekrem Başkanımızın da içeride haksız yere tutulan herkesin de hesabını bu millet soracak inşallah. Bu millet soracak.” “İKTİDAR OLSAK ÇİFTÇİYİ BEŞ KAT FAZLA DESTEKLEYECEĞİZ” “Şimdi ‘Kayseri’de çiftçinin sorunu var mı?’ dedim, ‘Var’ dediniz. Bakın eskiden 1 kilo buğday satınca 1 litre mazot satın alınıyordu. Şimdi 6 kilo buğday satıyorsun, 1 litre mazot satın alabiliyorsun. Öyle bir noktaya geldi ki; artık bu ülkede kendi arazisi dahi olsa ekip diken zararda, borca giriyor. Bu ülkede çiftçinin esas sorunu devletin arkasından çekilmiş olması. Kanun var, Gayrisafi Milli Hâsıla’nın yüzde 1’i çiftçilere destekleme olarak verilecek. Bu sene gelen bütçede dahi yüzde 0,2. Yani çiftçinin hak ettiği para 772 milyar, ‘Dağıtacağız’ dedikleri destekleme 168 milyar. Çiftçi hakkını alamıyor, ama bir başka bütçe sayfasına baktığınızda aynı para 772 milyarınızı göremiyorsun ya, 768 milyar yazmış birine bulmuş. Kime bulmuş? Vazgeçilen kurumlar vergisi. Vazgeçilecek olan. Yani üreten, satan, ihracat yapan, para kazanan, ettiği kardan vergi vermesi gerekenlerin vereceği vergiden vazgeçmeye, çiftçiden bulamadığı kaynağı bulmuş oraya koymuş bir iktidarla karşı karşıyayız. Buradan Kayseri meydanından bir kez daha haykırıyoruz ki; siyaset öncelik belirleme işidir. Siyaset taraf olma, kendi tarafının arkasında durma işidir. Tayyip Bey 40 Haramilerin, beşli çetelerin, yandaş müteahhitlerin arkasında duradursun. Cumhuriyet Halk Partisi; hem işçinin, hem emekçinin, hem Kayserili çiftçinin arkasında duracak. CHP iktidarında mazot ÖTV’siz, KDV’siz olacak. Bugün CHP iktidar olsa; çiftçinin mazotu 58 lira değil, 33 lira olacak. Bugün CHP iktidar olsa; desteklemeler bunun beş katı olacak. CHP iktidarında çiftçinin zirai kredilerinin ya da özel bankalardan çektiği, ama işi için çektiği kredilerin faizleri bir seferlik silinecek, anapara beş yıla bölünecek, söz veriyoruz.” “TÜM DEMOKRATLARLA BU KARA DÜZENİ YIKACAĞIZ” “Biliyorsunuz hep Tayyip Bey’i eleştirmekle olmaz. Hakkını teslim etmek lazım. Ne demişti? 2018 yılında bu tek adam rejimini kurarken. Dedi ki, ‘Ben devleti şirket gibi yöneteceğim.’ Hatırlıyor musunuz? Allah’ı var, şirket gibi yönetti. Bir kabine açıkladı, Sağlık Bakanının özel hastane zincirleri var. Bir kabine açıkladı, Turizm Bakanının otel zincirleri var. Bir kabine açıkladı, Milli Eğitim Bakanının özel okul zincirleri var. Bir görevlendirme yaptı, Et Balık Kurumu Müdürünün Türkiye’deki çiftçiyi, hayvancıyı destekleyecek Et Balık Kurumu Müdürünün yurt dışından et ithal eden şirketi var. Şimdi bu şirketi yıllardır başarıyla yönetiyor. Şirketin adını biliyor musunuz? Bilen var mı? KADAŞ. Nedir KADAŞ? Kara Düzen Anonim Şirketi. AK Parti’nin kara düzeni. İşte bu kara düzen anonim şirketinde bakın rakama; memleketin en zengin yüzde 20’si memleketteki servetin yüzde 90’ını cebine koyuyor. Geriye kalan herkese yüzde 10’u kalıyor. AK Parti’nin kara düzeninde servetin bölüşümü bu şekildedir. AK Parti’nin kara düzeninde birileri açken, birileri toktur. AK Parti’nin kara düzeninde öğrenciler mülakata girer, mülakatta sorarlar. ‘Reis deyince ne anlıyorsun?’ Temel Reis’ diyeni, ‘Ispanak’ diyeni elerler, öbür tarafta dombıra söyleyeni devlet memuru yaparlar. AK Parti’nin kara düzeninde Türkiye’de hayvancılıkla uğraşanlar sürünürken, dışarıdan löp et ithal edenler zenginleşirler. AK Parti’nin kara düzeninde yoksulun çocuğu devlet okullarında zor şartlarda, pislik içinde, okulun hijyeni olmadan, kapısında güvenlik olmadan, veliden zorla para toplanarak bir kara düzende eğitim giderken, zenginin evladı üç yaşından beri kreşlerde, okul öncesi eğitimde, okulların en güzelinde okur. AK Parti’nin kara düzeninde hak yoktur, hukuk yoktur, eşitlik yoktur ama buradan herkes şunu bilsin; biz Cumhuriyet Halk Partisiyiz. Yalnız değiliz. Sadece sosyal demokratlarla değil namuslu, çalışkan muhafazakar demokratlarla, vatanını, milletini seven milliyetçi demokratlarla, her zaman bu meydanlara bizimle birlikte koşan her partiden sosyalist, liberal demokratla, Kürt demokratlarla, Türk demokratlarla, yeter ki vatanın birliğine ve bütünlüğüne, şanlı bayrağa ve Gazi Mustafa Kemal Atatürk’e husumeti olmasın, Türkiye’nin bütün demokratlarıyla biz bu işi başaracağız. Bu kara düzeni yıkacağız. AK Parti’nin kara düzenini yıkmaya var mısınız? Kısa çöpün hakkını uzun çöpten almaya var mısınız? Yoksulların hakkını söke söke almaya var mısınız? Birlikte mücadele edecek miyiz? Birlikte kazanacak mıyız? İşte biz sadece buna gönül veriyoruz.” “AKBİL DAVASI DURUYORDU, BİR İŞ KARIŞTIRMIŞLAR” Bakın Ekrem İmamoğlu neredeyse dokuz aydır hapiste. Ekrem Başkan’ın tek suçu, Recep Tayyip Erdoğan’ı yenmektir. Onu Beylikdüzü’nde yendiği için, 31 Mart 2019’da yendiği için, mazbatası iptal edilince 23 Haziran’da yendiği için, beş yıl boyunca bütün engellemelere rağmen bu sefer 1 milyon 150 bin farkla yendiği için Tayyip Erdoğan’ın hedefindedir. 19 Mart tarihi, AK Parti’nin kara düzeninin artık demokrasi treninden indiği, artık kendi seçilip geldiğinde ‘milli irade’ diye baş tacı ettiği ama şimdi küçük gördüğü milli iradeye karşı giriştiği bir darbe girişimidir. Bugün açıkça söyleyelim. Kayserililer kim istiyorsa onları o yönetiyor, o yönetmelidir. Kayserili Büyükşehir Belediye Başkanı’na da Melihgazi ve diğer metropol belediye başkanlarına da oyu Kayserili vermiştir. Bu ülkeyi, bu büyük şehri yönetmek onların hakkıdır. Yarın iktidar başka partide olsa gelse Kayseri Büyükşehir’de ispatsız, kanıtsız ve çağırsan gelir, sabah evini basarak, çoluğunu çocuğunu alarak, eşini perişan ederek operasyon yapsalar bunun karşısında ilk ben dururum. Çağırırsın ifadesini verir. Yargılarsın tutuksuz, kanıtlar koyarsın suç varsa ispatlanır, adalet yerini bulur. Ama kendisi Recep Tayyip Erdoğan, tüm bu suçlardan İBB Başkanıyken suçlanmış ve yargılanmışken, bakın açıkça hatırlatayım. Rüşvetten, irtikaptan, ihaleye fesat karıştırmaktan, terör örgütlerine maddi yardım yapmaktan Tayyip Erdoğan’ı suçladılar. Yargıladılar. Hatta yargılamalar tamamlanmadan iktidar oldular, Akbil davası daha duruyordu, iki sene önce el çabukluğu marifet bir işler karıştırmışlar. Ama Kayseri’den hem de CHP’lilere değil AK Partililere hatırlatarak soruyorum. Tayyip Bey’in bir gün sabah evine polis geldi mi? Bir gün alıp da Vatan emniyete götürüldü mü? İki kolunda iki polis fotoğraflar çekildi mi? Ailesine, evlatlarına zulmedildi mi? Cezaevine konup bir gün tutuklu yargılandı mı? Okuduğu bir şiirden ceza aldı üç ay ki keşke almasaydı. Cezaevine telefonla çağırdılar, davul zurna ile uğurladılar. Miting yaparak gitti. İçeride şiir kasetleri çekti. Dışarıya kahramanca çıktı. Parti kurdu, her şeyi yaptı. Üç ay. Onun mağduriyetini 30 yıldır dinliyoruz. Ekrem Başkanın kesinleşmiş cezasını bırak, görülmüş mahkemesi yok.” “BU ‘BEN DÜŞMAN HUKUKU UYGULUYORUM’ DEMEKTİR” “Aylardır beklediğimiz iddianame, iki hafta önce kabul edildi, dün tensip zaptı çıktı. 102 tutuklu var. Normalde her birisinin aynı Tayyip Bey gibi tutuksuz yargılanması lazımken bu 102 kişinin 102’sinin de tutuklu yargılanmasına karar verdiler. Bakın içinde iki yılla, dört yılla, altı yılla yargılananlar var. Cezalarının yatarı, yattıklarına çoktan yetiyor. Aslında getiriyorlar başsavcıya ‘Şunlar, şunlar, şunlar…’ Dünya kadar isim, hemen serbest bırakılması lazım. Elinin tersiyle itiyor, ‘Hepsi tutuklu kalacak’ diyor. Orada makam arabalarının günahsız şoförleri var. Sırf babasını konuşturmak, başkalarına iftira attırabilmek için tutulan hasta tutuklular var. Evladıyla tehdit edilen anneler, yaşlı annesiyle tehdit edilen evlatlar var. Tensiple 102 kişinin tutuklu olduğu davada, dokuz ay sonra tensiple ‘102’sinin de tutukluluğuna devam’ demek ‘Ben düşman hukuku uyguluyorum’ demek. ‘Ben bunları insan değil, düşman görüyorum’ demek. ‘Benim vicdanım yok, benim gözüm döndü, her şeyi göze aldım’ demek. Buradan sarayın yargı kolları başkanına da ona bu talimatı verenlere de söylüyorum ki sen her şeyi göze aldıysan ben de her şeyi göze aldım. Hodri meydan. Sanıyorlar ki susacağız, sanıyorlar ki pısacağız, geri çekileceğiz. Ben açıkça söylüyorum; hiçbirimiz bir adım geri atmayız. Bir kelime eksik konuşmayız. Bir santim eğilmeyiz. Çünkü biliriz ki eğer biz bir kelime eksik konuşursak bu milleti ebediyen susturacaklar. Biz bir adım geri atarsak bu milleti 100 yıl geri götürecekler. Biz bir santim eğilirsek bu millete diz çöktürecekler. Bu millete diz çöktürtmeyiz. Gazi Mustafa Kemal Atatürk’ün 100 yıl önce yaptığı gibi kuşatmayı kıracağız, işgali püskürteceğiz, bu millet için biz kazanacağız.” “SAVCINA GÜVENİYORSAN CANLI YAYINA GELİN” “Buradan bir hatırlatma yapıp, sonra bütün televizyonların, gazetelerin ilk kez duyacağı, önce dün akşam ilk kez duyduğu bir şey söyleyip, birazdan da ilk kez Kayseri Meydanı’ndan Türkiye gündemine bomba gibi düşecek bir haberi söyleyeceğiz. Sonra da bambaşka bir kapanışı Kayseri Meydanı’ndan hep birlikte yapacağız. Ama önce şunu söyleyeyim. 269 gündür arkadaşlarımız tutuklu, ailelerine zulmediliyor. Elbette her kanalı izleyen var ama Kayseri TRT de izliyor, A Haber de izliyor, TGRT de izliyor, yandaş kanalları da izliyor. Neredeyse dokuz aydır ne gördünüz, Kayseri ne gördü televizyonlarda? ‘560 milyar lira yolsuzluk’ dediler, 560 lirasını ispatlayamadılar. ‘Bin 200 cep telefonu’ dediler, ‘Bunları İBB aldı, CHP’lilere dağıttı’ dediler. İddianameye bile koyamadılar. Yalan olduğunu itiraf ettiler. ‘Parkenin altında 2 milyon Euro çıktı’ dediler, iddianamede yok. ‘Bazen yalan atılır’ dediler. Arkadaşlarımızın adını vererek ‘Gizli toplantılar var. Video kayıtları var, çanta çanta paralar var’ dediler. Video da yalan çıktı, haber de yalan çıktı. ‘Çantalarda para taşıdı’ dediler, iddianamede o çantalardan Jammer çıktı. ‘Ekrem İmamoğlu‘nun lüks arabaları’ dediler, MHP’li başka bir milletvekilinin çıktı. Yaz boyunca bu kadar yalandan hiçbiri ispatlanmıyorsa soruyorum Kayseri’ye; bu kul hakkı değil de nedir? Bu kadar iftira, sadece Cumhurbaşkanı’nın adaylığına engel olmak içinse bu kul hakkı yemek değil de nedir? Sadece bir seçim için bu kadar haksızlık, bu kadar iftira yapılır mı? Ama buradan bir kez daha söylüyorum; Tayyip Erdoğan ne demişti bundan 270 gün önce? ‘Bir aya ihtiyaç var. Bir ay sonra insan içine çıkamayacaklar, birbirlerinin yüzüne bakamayacaklar, kendi ailelerinin bile gözüne bakamayacaklar’ demişti. İşte buradayım, Kayseri’deyim. ‘Dolmaz’ denen meydanı doldurdum. İnsan içindeyim. Kayseri’nin bağrındayım. Bakıyorum Kayserililerin yüzüne. Birbirimizin yüzüne bakıyoruz. Diyorum ki ‘Tayyip Erdoğan ben senin gözünün içine bakarak söylüyorum.’ Diyorum ki ‘Biz arkadaşlarımıza, Cumhurbaşkanı adayımıza, Ekrem Başkanımıza güveniyoruz. Eğer sen de savcına güveniyorsan canlı yayına gelin. Duruşmaları canlı verin. İftirayı da görelim, cevabını da millet duysun. Hodri meydan.’ Sayın Bahçeli’nin kabul ettiği canlı yayına ‘Münasip olur’ diyen Erdoğan’a sesleniyorum: Ne oldu? ‘Ahtapot’ dedin, kafası koptu. ‘Ahtapot’ dedin, kolları boştu. Ne oldu? Dedin ki ‘Her türlü kanıt hazır, hepsinin içi boştu. Şimdi buradan, iddianameden memnun olmayan Erdoğan’a söylüyorum: Ya o AK Toroslar çetesini dağıtacaksın. Ya da bu millet hesabını sandıkta sorunca şaşırmayacaksın.” “YARGILAMA SÜRESİ İÇİN 12,5 YIL DİYORLAR” “Dün anlattım bir televizyon kanalında buradan tekrar edeyim. 19 Mart‘ta hem Ekrem Başkan’a, hem de arkadaşlarımıza Meşe diye bir gizli tanığın… Yani adı gizli, ünvanı Meşe. Verdiği ifadelerle sorular sordular, tutukladılar. Dedik ‘Olmaz. Sadece gizli tanıkla olmaz. Onun dediğini başka yerden ispatla.’ ‘İspatlayacağız’ dedi. Asla bir ispat bulamadılar. İddianame çıktı, Meşe yok. Yerine İlke gelmiş. Yahu kardeşim tiyatro oyununda oyuncu değişir. Televizyon dizisinde oyuncu değişir. Futbol maçında biri iyi oynamaz, yerine oyuncu değişir. Adalette tanıklıkta, gizli tanık değişir mi? Meşe delirdi, tut ki Meşe öldü. Meşe öldü. E? Meşe öldüyse, gizli tanık ölmüştür. ‘Meşe öldü, yerine İlke’yi buldum. Ya gözümle gördüm dediğini, satır satır yazıp söylediğini, birisi vaz geçip gitmiş, yerine o görmedi bu gördü. Tanıklıkta oyuncu değişikliği olur mu? Şimdi dün akşam gördük ki Meşe’nin yerine koyduğu İlke açıklama yapmış. Demiş ki, ‘Ben bütün tanıklıklarımdan vazgeçiyorum. Benim hakkımdaki tedbirleri kaldırın. Ben bu işte yokum.’ Bununla ilgili açıklamayı yaptık. Meşe’den sonra İlke de satır satır aynı yalanları attırdıkları, iftira ettirdikleri İlke de bu işten vazgeçmiş. Şimdi duruşma için 9 Mart’a gün veriyorlar. Arkadaşlarımızın hepsine ‘Üç ay daha tutuklu kalacaksın’ diyorlar ve işin kötüsü, ‘Eskiden yargılamalar uzun sürüyor, yıllar sürüyordu. Bu iş aylar içinde bitecek, yargılamaya başlarken yargılayan yargılama süresini belirtecek’ demişlerdi. Dün tensip zaptı yayınlandı, yargılama süresi için ne diyor biliyor musunuz? 12,5 yıl. Bu ne demek? Bu şu demek. ‘Evet, elimde kanıtım yok, evet mahkeme bittiğinde beraat edecek. Evet, ben ispatlayamayacağım ama ben majestelerinin, ben beyefendinin savcısıyım. O yüzden ağırdan alacağım, 12,5 yıl bu işi sürdüreceğim, 12,5 yılda kim öle kim kala. Benim marifetimle bu rejimin iktidarını sürdüreceğim, ben bunların Cumhurbaşkanı adayını içeriden çıkarmayacağım.’ Bakın AK Parti’nin kadın kolları var, eyvallah yarışırız. Gençlik kolları var, AK Gençlik diyorlar. Çıksınlar bizim gençlerin karşısına, yarışırız. Ana kademesi var, yarışırız. Ama devletin savcısından, yargı kolları başkanı yapmak, yargının gücüyle elindeki polis, jandarma, istihbarat gücüyle hapse koyup infaz koruma memurunun emeğiyle bir ülkenin geleceği ile oynayamazsın. İşte o zaman karşında Kayseri’yi bulacaksın. Bu milleti bulacaksın. Buna pabuç bırakmayacağız.” “GİZLİ TANIK ‘VİCDANIM HİÇ RAHAT DEĞİL’ DİYOR” “Değerli Kayserililer, şimdi buradan bütün Türkiye’ye yeni bir bilgi, bunların nasıl döküldüğünün ispatı. Hani ilk başta üç gizli tanıkla çıktılar, Meşe patladı İlke geldi. İlke vazgeçti 10 - 12 tane daha gizli tanık dizmişler. Bakın o gizli tanıklardan Ahmet Taşçı aynen şöyle söylüyor, dilekçe verdi, yeni verdi. ‘Beyanda bulunmamı savcılık istedi. Ama ben gördüklerimi değil; piyasadan duyduklarımı anlattım. Vicdanım hiç rahat değil. İfadelerimle birilerini tutuklamışlar. Kimsenin hakkına girmek istemem. Anlattıklarımı da yalan yanlış yazmışlar. Basına servis etmişler. Pişmanım, gizli tanıklıktan çekiliyorum.’ İşte size AK Parti’nin yargısı. Meşe’nin durumu ortada, İlke’nin durumu ortada, kendi kendine ilan etmiş, gizli tanık yaptıkları Ahmet Taşçı’nın durumu ortada. Bunun için biz Cumhuriyet Halk Partisi olarak alnımız açık, başımız dik, TRT‘den veya bir kanaldan sabit isteyen bütün kanallardan canlı yayın istiyoruz.” “SEÇMEN, ‘GETİR SANDIĞI, KARARI BİZ VERECEĞİZ’ DİYOR” “Ve şimdi bu işler ilk başladığında, dokuz ay önce hatırlıyor musunuz Ramazan Bayramı’nın ilk günü sabahı, Trabzon’a gitmiştim. Ekrem Başkanların köyüne varmıştım. Bayram namazından sonra kapı önüne çıkmıştım köyün en yaşlılarından başlayarak bir imza kampanyası başlatmıştım. Hatırlıyor musunuz? Orada ne diyorduk, Ey Erdoğan, adayımı bırak, sandığı getir. Adayımı yanımda, sandığı önümde istiyorum.’ Siz bu imzayı attınız mı? İmza atanlar bir alkış yapsın, duyayım. Sizin Türkiye’de 81 ilde 973 ilçede bütün sizlerin emekleri ile, gönüllülerimizin emekleri ile adayın serbest bırakılmasını, erken seçim isteyen, istediğini söyleyenlerin imzalarını dokuz ay boyunca topladık. Geçen hafta kurultaydaydı, ilk kez Kayseri Meydanı’nda. 25,1 milyon imza. Adayımı yanımda, sandığı önümde istiyorum. Türkiye’de dünya siyasi tarihinin en büyük imza kampanyasına yüreğini koyanlara bir alkış. Bu kampanyaya evladı devlet memurluğu sınavına girecek diye, gönlünü koyup imzasını koyamayanlar, torununun geleceği kararmasın diye korkusundan imzasını koyamayan, gönlünü yüreğini koyanlar var. Dünyada son seçimlerde AK Parti 19 milyon oy aldı. 6 milyon fazlası bu TIR’da var. Türkiye’deki seçmenlerin neredeyse yarısına yakınının imzası bu TIR’ın içinde var. Buradan Erdoğan’a sesleniyorum. Bu millet seni sandığa çağırıyor. Cesaretin varsa gelirsiniz, Meclis’te kararı alırız. Kış geçer, mart ayında sandığı koyarız. Millet görevi sana verirse, biz buna saygı duyacağız. Ama bu milletten aldığın ve bu yaptıklarınla milleti pişman ettiğin, bezdirdiğin, seçmene yaka silktirdiğin ortada. Geldiğin sandığı inkar ediyorsun. Erdoğan bu TIR’ın içinde 25,1 milyon kişi diyor ki; ‘Getir sandığı, kararı biz vereceğiz.’” “EKREM İMAMOĞLU BU MİLLETİN ADAYIDIR” “Kayseri’deki senin seçmenine şunu izah edebilir misin? ‘Ben sefalet ücreti veriyorum emekliye, ben açlık sınırının neredeyse üçte ikisini veriyorum asgari ücretliye. Tarımda perişan oldu çiftçi, bugün Türkiye’de kimse halinden memnun değil. Ben son seçimi kazanmıştım ama benden sonra Türkiye’de birinci parti değişti. 25 milyon kişi beni sandığa çağırıyor ama ben kaçıyorum’ dediğinde Kayseri buna ‘İyi yapıyorsun’ mu diyecek? Neden korkuyorsun? Sandığı getir, karşımıza çık. Seçilirsen beş yıl daha görev yaparsın. Ama bu millet 23 Mart günü adayını belirledi. 15,5 milyon kişi, 2 milyon üyem var benim. 15,5 milyon kişi, iki elinde iki baston 93 yaşında ninem çıktı merdivenleri Ekrem’e sahip çıkmak için. Karnında üç aylık bebesi ile hamile kadınlar sandık başına koştu. Ekrem İmamoğlu, ne Özgür Özel’in ne Cumhuriyet Halk Partisi’nin adayıdır. Bu milletin adayıdır. Millet adayını dışarıda ve sandığı önünde istemektedir. Kayseri’den sesleniyorum. ‘Ey Erdoğan, sen sen sen. Yoksan oğlun, o da ise damadın istediğin hangi bakanınsa o bakanın. Çıksınlar karşımıza. Biz buradayız, adayımız burada, sandık burada. Hodri meydan Erdoğan, hodri meydan. Kayseri’den meydan okuyoruz sana. Biz bu ülkeyi daha iyi yönetiriz. Biz bu ülkede herkesin yüzünü güldürürüz.” “HER DOĞAN ÇOCUK, BU MİLLETİN EVLADI OLACAK” “Biz bu ülkede yoksul bırakmayız, işsiz bırakmayız. Biz bu ülkede kesinlikle ve kesinlikle bu insanları kaderine, bir avuç insanın hesabına, kitabına terk etmeyiz. Kayseri’den söylüyoruz: Temel vatandaşlık geliri gelecek. Yoksulluğu yönetmeyeceğiz, yoksulluğu yok edeceğiz. Kayseri’den söylüyoruz: Çiftçi, sonuncusunun dediği gibi ‘Anasını da alıp gitmeyecek.’ Birinci Cumhurbaşkanı’nın dediği gibi bu milletin yeniden efendisi olacak. Asgari ücret ilk yıl alınan, hızla uzaklaşılan bir ücret olacak. Herkes hakça ücretler alacak, aldığı maaşla geçinecek. Türkiye’de dört gencin üçünün aklı dışarıda olmayacak. İstediği zaman gidecek ama bu güzel ülkeye dönecek. Hasreti bitireceğiz, gurbeti bitireceğiz. Memleketini bırakıp giden gençleri bitireceğiz. Gençlere söz veriyoruz; yasaksız Türkiye’yi, vizesiz Avrupa’yı, dünyayı getireceğiz. Bundan sonra kimsenin barınma sorunu kalmayacak. Bizim söyleyip, AK Parti’nin ‘Biz de yapacağız’ deyip yüzde 5’le sınırlı tuttuğu kiralık sosyal konut yüzde 40 - 50 olacak. İktidarımızda gelirine göre kira dönemi başlayacak. Az kazananın az kira verdiği, çok kazananın çok kira verdiği, kazanmayanın ev sorununun devlet tarafından çözüldüğü gerçek bir sosyal devleti getireceğiz. Kimsenin çocuğunun kursağından, zenginin kursağından geçip de geçmeyen bir şey kalmayacak. Süte muhtaç, beze muhtaç, mamaya muhtaç yoksul çocuğu olmayacak. Her doğan çocuk, fakir babasının değil; bu milletin, bu devletin evladı olacak. Böyle bir düzeni getirmeye var mıyız? Yoksulluğu bitirmeye var mıyız? Güvencesizliği bitirmeye, haksızlığı bitirmeye, eşitliği getirmeye var mıyız? Bize güveniyor musunuz? Esas biz size güveniyoruz. Birlikte yürüyecek miyiz? Birlikte başaracak mıyız? Benimle yürümeye var mısınız? Ekrem’le yürümeye var mısınız? İktidara yürümeye var mısınız? O zaman yürüyelim arkadaşlar.”

Yalana Dolana Tokuz, Asgari Ücret Olmalı 39! Haber

Yalana Dolana Tokuz, Asgari Ücret Olmalı 39!

Cumhuriyet Halk Partisi Genel Başkanı Özgür Özel, İstanbul Çatalca’da gerçekleştirilen Millet İradesine Sahip Çıkıyor Mitingi’ne katıldı. Burada konuşan Cumhuriyet Halk Partisi Lideri Özel, “Bugün İstanbul’un yeşil gerdanındayız. Bugün Trakya’nın bereketli topraklarının çalışkan insanlarıyla biraradayız. Rumeli’nin hasreti yüreğinde yananlarla birlikteyiz. Selanik’ten, Drama’dan, Kavala’dan benim canım hemşerilerimle, canlarımla, akrabalarımla birlikteyiz. Bu akşam ‘Aralık ayının ortasında İstanbul’un, Çatalca’nın soğuğunda nasıl olacak bu iş?’ diyenlere ‘Yahu gezmeye gitmedik. Mitinge gitmedik. Eyleme gittik kardeşim, eyleme’ demeye geldik. Hepinizi çok seviyorum. Şunu söylemek isterim ki siz böyle bir arada durdukça, hep beraber yan yana, kol kola, yürek yüreğe oldukça kötülük ne kadar büyük olursa olsun siz sevgiyi, dayanışmayı, mücadeleyi büyüttükçe biz kazanacağız. Kötülük kaybedecek” dedi. CHP Genel Başkanı Özgür Özel konuşmasında şunları söyledi: “İKTİDARIN ANAHTARI” “Çatalcamız bugüne kadar 15 kez belediye başkanı seçti. 2019’da bir küçük kaza oldu. Ama ardından Cumhuriyet Halk Partisi kusuru Çatalca’da aramadı. Doğru adayı aradı. Gencecik bir evladınızı, Erhan Güzel’i aday ettik. Yüzde 50 oyla seçtiniz. Ellerinize sağlık, yüreğinize sağlık. Şimdi Erhan Başkan gibi adaylar yüksek oyla seçilince beklenti de yüksek oluyor. Ben onların performansına bir başka yerden bakıyorum. Çünkü hep söyledik. 31 Mart’ta 411 belediye başkanı seçildi. Belediye başkanlarımıza seslendiğim ilk toplantıda demiştim ki ‘Millet sizin elinize, cebinize bir anahtar koydu. Bu anahtar o şehrin, o ilçenin altın anahtarı değil. Belediyenin kapısının ya da kasasının anahtarı değil. Gazi Mustafa Kemal Atatürk’ün partisinin, 100 yıl sonra iktidarının anahtarı. İşte dönüp bakınca gördüm ki Erhan Güzel Başkan, yedi ayrı noktada kavşakları düzenlemiş, hayata geçirmiş ve çok önemli bir sıkıntınızı çözmüş. Çatalca’ya tam yedi spor tesisi kazandırmış. İki taziye evi yapmış, 12 parkı baştan aşağıya yenilemiş. İki açık, biri kapalı üç düğün salonu, düğün alanını hizmete sokmuş. Yedi caminin pergolalarını yaparak oraları ibadete açmış. 11 bin 200 ihtiyaç sahibine sosyal destek sağlamış. 5 bin 100 öğrenciye eğitim destek paketi sağlamış. 12 okula sokmuşlar, gitmiş okuldaki içme suyu sorununu çözmüş. Oraya su sebilleri koyarak artık o 12 okulda zil çalınca, öğrenciler hızla teneffüse fırlayınca, parası olanın kana kana temiz su içtiği; olmayanın tuvalet çeşmesine ağzını dayadığı bu haksızlığı, yedi - sekiz yaşında ortaya çıkan bu haksızlığı ortadan kaldırmış. Evet, bu alkışa değer. Bu projeyi söyleyip de Erhan Başkan’ı alkışlarken, bu projeyi ilk hayata geçirip, sonra da bütün Türkiye’ye örnek olarak göstermemizi sağlayan Beyoğlu Belediye Başkanımıza bir yürekten alkış. Silivri’den izliyor bizi. Erhan Başkan üç kreş yapmış, ikisinin yapımı devam ediyor. Kreş sayımız beşe çıkıyor.” “O SOKAĞIN ADI, ‘VOLKAN KONAK SOKAĞI’ ARTIK” “Emekli lokali açmış. Emekliler 3 liradan çay içiyor. Doğru mu? Bir göreyim emeklileri. Memnun musunuz Erhan Başkan’dan? Biz de bütün emeklilerin ellerinden öpüyoruz. Bu ülkeye hizmet eden, eli nasır tutan, dirseği çürüyen, göz nuru akıtan ama emeklilikte vefasızlık yapılan bütün emeklilerin önünde saygı ile eğiliyorum. Rehabilitasyon merkezinde 145 çocuk eğitim alıyor Çatalca’da. Sporbüs diye bir iş yapmışlar, 39 mahalleyi geziyor ve çocuklara spor yaptırıyor, öğretmenlerin varlığında. İlk kadın kooperatifini kurmuşlar. İlçenin kadınları üretiyor ve kazanıyor. Rahmetli Volkan Konak’ın ardından terbiyesizce konuşan bir müftü vardı. İşte o günlerde ben demiştim, ‘Bunun hesabını sorarız. El mi yaman, bey mi yaman? Bak kendisi oldu perişan ama o terbiyesizliği yaptığı sokağın adı, ‘Volkan Konak Sokağı’ artık.” “SOSYAL YARDIMLARI KİMİ YERDE ÜÇ - BEŞ KATINA ÇIKARDIK” “Bu ülkede yakında iktidar değişecek. Üç vakte kadar. Üç ay sonra olur veya üç yıl sonrayı bulmaz, 2,5 yıl sonra mecburen seçim var. Ama bu ülkede iktidar değişince hiç kimse şundan endişe etmesin: ‘Ben eskiden AK Parti üyesiydim’, ‘Ben eskiden MHP üyesiydim. Şimdi bunlar çıkar ya da etrafımda böyle biliniyorum. CHP gelince bana haksızlık yapar.’ Asla ve asla böyle bir şey olmaz. ‘Cumhuriyet Halk Partisi gelirse şöyle olacak, böyle olacak’ dediler. ‘Ankara’da su faturalarını teröristler dağıtacak’ dediler. ‘İstanbul’a İSPARK’ı terör örgütü işletecek’ dediler. Ama CHP geldi; ne Ankara’da, ne İstanbul’da, ne yeni aldığımız Balıkesir’de, Denizli’de, Manisa’da, Uşak’ta, Afyon’da… Gelip de CHP’li olmayana bir kötülüğümüz olmadı. Sosyal yardımları kimi yerde üç katına çıkardık, kimi yerde beş katına. Kimsenin partisine bakılmadı. En çok ama en çok CHP’ye oy verip de pişman olan yok. Ama en çok ve en çok bugün bu hizmetleri görüp de ‘Geçmişte niye CHP’ye oy vermedim?’ diyen AK Partili çok, MHP’li çok. Buradan açıkça söylüyorum. Cumhuriyet Halk Partisi’nin iktidarında emekliler çok daha iyi bir noktaya gelince, asgari ücret artınca, işsizlik azalınca, bu sadece CHP’ye değil bütün partilerin geçmişte iyi olsun diye oy verenine, bilerek - bilmeyerek o partiye, AK Parti’ye üye yapılanlara, ne olursa olsun herkese birden iyi gelecek. Çünkü Cumhuriyet Halk Partisi, hakça bir düzeni kurmaya, birlikte daha çok kazanmaya, daha adil bölüşmeye, herkesin yüzünü güldürmeye geliyor. Bizden korkacaksa kul hakkı yiyenler korksun, zulmedenler korksun. Volkan Konak’ın arkasından kötü laf konuşanlar korksun. Bu vatanın, bu milletin düşmanları korksun. İyi insanlar, Anadolu’nun, Trakya’nın güzel insanları, hangi partiden olursa olsun hiç korkmasın. Onların yüzünü güldürmeye geliyoruz. Onların yüzünü güldürmeye geliyoruz.” “EKREM BAŞKAN’IN İSTANBUL KART’INI EN ÇOK KULLANAN İLÇELERDEN” “Bugün Silivri’deydim, Ekrem Başkanımızı gördüm. ‘Çatalca’ya gideceğim, Eren Başkan’la Çatalca’ya yaptıklarınızı anlatacağım’ dedim. ‘Çatalca’ya benden selam söyle. Burnumda tütüyor hepsi, burnumda tütüyor’ dedi. Erhan Başkan’ın bu yaptıklarında ve devamında, Ekrem Başkan’ın Çatalca’ya, tabii bu yapılan hizmetlere desteği büyük. Ancak İstanbul Kart ile yoksulları destekleyip, bunun en çok kullanıldığı ilçelerden biri olduğunu; Anne Kart ile çocuğu beş yaşına kadar annelerin ücretsiz ulaşımdan yararlandıklarını; öğrencilere, çiftçilere daha önce yapılmayan desteklerin yapıldığını; Yalıköy Plajı’nı, Kent Lokantası’nı hatırlatıp Ekrem Başkan’a bir kocaman teşekkür alkışı yollayalım. Bugün Silivri’de konuşurken, geçmişi ve bugünü konuşurken, Çatalca’yı konuşurken Ekrem Başkan’la rahmetle andık. Bir kez de buradan Cem Kara Başkanımızı rahmetle anıyoruz. Geçmişteki emeklerine minnet duyuyoruz. Değerli Kara ailesini de yürekten selamlıyoruz.” “AK PARTİ’NİN KARA DÜZENİ FAKİRLEŞTİRDİ” “Değerli Çatalcalılar, Genel Başkanınızı, akrabanızı seviyor musunuz? Belediye Başkanınızı seviyor musunuz? O sizi seviyor mu? Peki Tayyip Bey sizi seviyor mu? En yüksek ses de buna. Bak ‘Beni seviyor musun?’a ‘Evet’, ‘Tayyip Bey seviyor mu?’ya ‘Hayır.’ Niye sevmiyor? Sevmez, fakiri sevmez. Peki sizi kim fakir etti? Kendi etti, Tayyip Bey etti. Hiç ben karışmam. Şimdi buradan bakalım. Tayyip Bey zengin sever, fakir sevmez. Bugün Türkiye’de yoksulluk sınırı 97 bin lira. Meydanda 97 bin lira ve üzerinde geliri olanlar bir el kaldırsın. Bir de burada Nuri Aslan var. Bunun da durumu hiç fena değil. Ama Belediye Başkan Vekili olduğu için değil, eskiden beri iyi. Bu Nuri Başkan Çatalca‘ya iyi bakıyor mu Ekrem Başkan’ın yokluğunda? Başkanım bir ihtiyaç olursa halin vaktin yerinde. 97 bin liradan az alanlar bir el kaldırsın. Meydanın tamamına yakınını fakir yapan AK Parti’nin kara düzenidir. Biliyorsunuz Tayyip Bey, 2018 yılında göreve başladı. 2017’de anayasayı değiştirdiler OHAL şartlarında. O zaman diyordu ki ‘Verin yetkiyi, görün etkiyi. Şirket yönetir gibi yöneteceğim ülkeyi.’ Hatırlıyorsunuz değil mi? Vallahi sözünü tuttu. Nasıl tuttu? Bir kabine ilan etti. Milli Eğitim Bakanı’nın özel okul zincirleri var. Sağlık Bakanı’nın özel hastane zincirleri var. Turizm Bakanı’nın oteli var, turizm şirketleri var. Et ve Süt Kurumu Müdürü’nün bile yurtdışından et ithal eden şirketi var. Tayyip Bey kurduğu bu şirkette ne isim verdi, biliyor musunuz? KADAŞ. Nedir KADAŞ? Kara Düzen Anonim Şirketi. AK Parti’nin kara düzeni. O gün bugündür işte bu meydanlar yoksullaşıyor. O gün bugündür emekli sürünüyor. O gün bugündür asgari ücretli perişan durumda. O gün bugündür Çatalcalı çiftli milletin efendisi olmayı bırak, artık borçtan, bataktan kendini kurtarmaktan başka bir beklentisi yok. Çiftçide, emeklide, işçide para olmayınca Çatalca‘nın esnafında da para yok. AK Parti’nin kara düzeni bu meydanın tamamını fakirleştirdi.” “ERDOĞAN, BÜTÇEYİ SAVUNMAYA TABİİ Kİ GELEMEZ” “İşte bu Erdoğan gelecek sene bu meydandakilere ne hizmet yapacak, ne maaş verecek, ne yapacak, ne edecek diye bir bütçe yapıldı. O bütçeyi Meclis’e yolladı. Pazartesi günü hep birlikte Meclis’teydik. Ama kim yoktu? ‘Verin yetkiyi, görün etkiyi’ diyen yoktu. Ne yapmış? Macaristan Başkanı Orban’ı İstanbul’da ağırlamış. Allah kimseyi millet için yaptığı bütçeyi, milletin meclisinde savunacak cesaretten mahrum etmesin. Allah kimseyi onun durumuna düşürmesin. Tabii ki gelemez, çünkü daha bütçenin birinci sayfasında 2,7 trilyon liralık açık var. Tabii ki gelemez, faizi yüzde 40 arttırmış ve yine 2,7 trilyon faize ödenecek para var. Tabii ki gelemez, yüksek enflasyonda Avrupa şampiyonu. İşsizlikte Avrupa şampiyonu. Yoksullukta Avrupa şampiyonu. Gelir adaletsizliğinde Avrupa şampiyonu. Vergi adaletsizliğinde Avrupa şampiyonu. Bunların her birisi için bir madalya taksak, beşi bir yerdeyi buraya koyacak. Ama madalyayı böyle iyi bir iş yaptığı için değil, bütün Avrupa’nın en kötü yöneticisi olduğu için, memleketi bu hale getirdiği için ve hepimizin umutlarını körelttiği için onları birer utanç madalyası olarak boynuna takıyorum, beşi bir yerdeyi. Beşi bir yerdeye gülen kim? Teyze Selanikli misin sen? Dramalı. Bu beşi bir yerdeyi çok yerde bilmiyorlar. Beş altını birlikte takıyorlar. Siz biliyor musunuz? Göçmenler bilir, biz biliriz. Ama herhalde en son 20 sene önce falan takılmıştır bir geline.” “HALKIN İKTİDARI GELECEK, BU VERGİYİ TERS YÜZ EDECEĞİZ” “Şimdi bütçe, yeni yılda zenginlerin şirketlerinden 768 milyar lira borç siliyor. Ama bir taraftan öyle bir düzen getiriyor ki 12 maaş alıyorsun, üçü gelir vergisine gidiyor. Meclis’te anlattım, gözlerinin içine baka baka anlattım. Dönüp de savunabilen yok. Bu KADAŞ’ın, Karadüzen Anonim Şirketi’nin getirdiği bir vergi düzeni var. Türkiye’de 100 lira vergi toplanıyor ya; bu 100 liralık verginin 63 lirasını dolaylı vergilerden topluyorlar. Nedir dolaylı vergi? Zengin - fakir ayırmayan vergi. Fabrikatörle fabrikanın bekçisinin, işçisinin aynı ödediği vergi. Yani karşıdaki bakkala gidip peyniri fabrikatör alırsa da aynı vergi, kapıdaki bekçi alırsa da. Birisi pahalı cipine mazot alırken de aynı vergi, öbürü bindiği motora. Ya da evde elektrik yakıyor. Holding sahibi, multi milyarder de aynı vergiyi veriyor, asgari ücretli de aynı vergiyi. Bu vergi toplam vergilerin yüzde 63’ü. Bunun dışında bir de yüzde 25 var. O yüzde 25 de hepinizin aldığı maaşlardan kesilen gelir vergisi. Yaptı mı sana yüzde 88. Yüzde 1 ıvır, zıvır vergiler var. Yüzde 11’i kazanan şirketlerden alınan kurumlar vergisi. Yanlış duymadınız. Bu kadar büyük fabrika, bu kadar imalat, 185 ülkeye ihracat, bu kadar hizmet sektöründen alınan vergiler hepsi yüzde 11. Sizden alınan, zengin - fakir ayırmayan vergi yüzde 63. Memlekette vergi vermesi gerekenler yüzde 11’i veriyor. En az vermesi gereken grup yüzde 63’ü dolaylı, yüzde 25’i de maaşlardan; yüzde 88’ini veriyor. AK Parti’nin kara düzeni budur. Türkiye’de iktidar değişecek, halkın iktidarı gelecek ve bu vergi düzeni allak bullak, ters yüz edeceğiz. Çok kazanandan çok alacağız. Az kazanandan alacağız. Kazanmayandan vergi almayacağız. Göreceksiniz bu ülkede yüzü asık olan, ağlayan, umutsuz olanların yüzü gülecek; pişkin pişkin memleketi sömürenlerin de keyfi kaçacak. Söz veriyoruz. “İŞVERENİN DE DÜŞMANI DEĞİLİZ” “Peki sermaye düşmanı mıyız? İşçinin dostuyuz da işverenin düşmanı mıyız? Böyle bir şey yok. Aslında Türkiye’de demokrasi olunca, insan haklarına saygı olunca, adalet olunca, hukuki öngörülebilirlik olunca Türkiye’ye yerli de yabancı da yatırım çok daha fazla gelecek. Şirketlerin önündeki engeller kalkacak, çok daha fazla kazanılacak, çok daha fazla kazanarak kalkınacağız. Ama adaletli bir vergi düzeniyle eşitçe paylaşacağız, hepimiz hakkımızı alacağız. Şu meydanda bir tek mağdur bırakmayacağız, bir tek yoksul bırakmayacağız.” “ÇİFTÇİNİN ALIM GÜCÜ ALTI KAT AZALDI” “Çatalca sonuçta bir tarım ilçesi. Kanuna göre Gayri Safi Yurtiçi Hasıla’nın yüzde 1’i, tarıma destekleme olarak verilecek. Bütçe getirdiler; yüzde 1 değil, binde 2. Yani yüzde 1’in beşte biri. Kanuna uygun destekleme koysalar, çiftçi 772 milyar destekleme alacak. Bunlar 168 milyar lira koymuş ve bunu savunan, güya savunmaya gelen Sayın Cumhurbaşkanı Yardımcısı Cevdet Yılmaz, şöyle bir cümle kuruyor, diyor ki ‘Tarım 2025’te eksi 12,7 büyüdü.’ Dedim ‘Ya Sayın Yılmaz gözünü seveyim, ne yapıyorsun? ‘Eksi 12,7 büyüdü’ denmez. ‘12,7 küçülttük tarımı’ denir.’ Memlekette geçen en çok küçülen sektör, 12,7 ile tarım. Geçmişte Çatalcalılar bilir. 1 litre mazot almak için ne kadar buğday satmak lazımdı? 1 kilo. 1 kilo buğday satıp 1 litre mazot alıyordun. Şimdi 1 litre mazot almak için kaç kilo buğday satıyorsun? Tam 6 kilo buğday. Satılan buğdayın mazot üzerinden alım gücü altı kat azalmış AK Parti iktidarında. Buradan açıkça söylüyoruz. CHP, programını hazırladı ya, ÖTV’siz, KDV’siz mazot. 23 sene önce bunu söylediler geldiler, 23 yıldır yapmıyorlar. CHP iktidarında ÖTV’siz, KDV’siz mazot gelecek. CHP iktidar olsa bugün, 58 liralık mazotu çiftçi 33 liraya alacak. Çatalcalı çiftçilerin kredi borçları var. Tarım kredi borcu. İktidarımızda alacağımız ilk karar; çiftçilerin kredi borçlarının faizlerini sileceğiz, anaparayı da uzun taksitlere böldüreceğiz. Geldiğimizde ilk sizin yüzünüzü güldüreceğiz.” “39 BİN LİRA ASGARİ ÜCRET İSTİYORUZ” “Bu parti iktidara gidecekse disiplinle, kurallara uyarak gidecek. Bir de geçen hafta Dünya Engelliler Günü’nde bir uyarı almıştık. ‘Bu otobüsün üstünden bir tek senin sesini duyabilenlere mi konuşuyorsun’ diye. Geçen hafta başladık, devam ediyor. Ekranın köşesinde var. Bugün Silivri’deydim, infaz koruma memuru arkadaşların lojmanı yok. Biz onlara bir yıl içinde lojman sözü verdik. Çok heyecanlılar. İnfaz koruma memurları, çok düşük maaşlara çok zor bir işi yapıyorlar. Emekliler, AK Parti gelmeden önce bir buçuk asgari ücret alıyorlardı. Asgari ücret çok düşük ama bugün 1,5 asgari ücret olsa 33 bin lira. Emekliler AK Parti gelmeden önce en düşük emekli maaşıyla sekiz çeyrek altın alıyordu. Bugünkü parayla 88 bin lira. Bugün emeklileri 16 bin liraya mahkum ettiler. Yine asgari ücretliler AK Parti öncesi yedi çeyrek altın alıyorlardı bir aylık maaşla. Şimdi iki çeyrek altını zor alıyorlar. Cumhuriyet Halk Partisi’nin asgari ücretle ilgili teklifi bu sene 39 bin lira. Dedim ki ‘Geçen sene diyorduk ki ‘30, altında yokuz.’ Yapmadılar. Altında ezildik. Bu sene ne diyelim?’ Emeklinin birisi şöyle söyledi; Yalana, dolana tokuz, asgari ücret olmalı 39. 39 bin lira asgari ücret için, asgari ücreti ödeyen firmalara, sektör ve çalıştırdığı işçiye göre en azına 5 bin 100 lira, en çoğuna örneğin yanında bir kişi, iki kişi, beş kişi, 10 kişiye kadar çalıştıran küçük esnafa ve özellikle tekstil sektörüne 10 bin 540 lira sosyal güvenlik teşviği öneriyoruz. Bu ne demek? Yani 28 bin lira yapacak Tayyip Bey asgari ücreti. Bir yıl ellemeyecek. Artık asgari ücretli, yeni bir sosyal patlamanın eşiğine gelecek. Perişan olacak. Bunun için diyoruz ki ‘39 bin lira yapın. Aradaki 10 bin liralık farkı sosyal güvenlik destekleme priminden karşılayın.’” “EMEKLİNİN SEFALET ÜCRETİNE İTİRAZ EDİYORUZ” “Bunun hesabını kitabını çıkardık. Gayet makul, yapıcı önerimizi kanun teklifi olarak sunduk. Gören hak veriyor. Ama ‘Haktır ama yoktur’ diyor. Kime var? Vallahi 40 haramilere var, beşli çeteye var, yandaşlara var, Tayyip Bey’in sevdiği zenginlere var. Bize gelince yok. Buradan açıkça sesleniyoruz: 39 bin lira asgari ücret istiyoruz. Ayrıca emeklilerin 16 bin lira sefalet maaşına itiraz ediyoruz. En düşük emekli maaşının da bir asgari ücret olması gerektiğini savunuyoruz. Cumhuriyet Halk Partisi iktidarında önce en düşük emekli maaşı bir asgari ücret, sonra hak ettikleri gibi 1,5 asgari ücret seviyesine çıkacak. Cumhuriyet Halk Partisi iktidarında emeklilere bayram ikramiyesi öyle komik paralar verilmeyecek. Her emekliye her iki bayramda da birer asgari ücret ikramiye verilecek. Söz veriyoruz.” “DEMOKRASİ, ADALET OLMAZSA REFAH DA OLMUYOR” “Değerli Çatalcalılar, biz zengin bir ülkeyiz. Toprağımız bereketli, insanımız çalışkan. Petrolümüz de var, kıymetli madenlerimiz var. Üç tarafımız deniz. Her imkanımız var. Ama maalesef kötü yönetiliyoruz. Talihsizlik AK Parti’nin iktidarda olması, halkın genelini değil; küçük bir zümreyi kayırması. Demokrasi olmazsa, adalet olmazsa ülkede asla ve asla huzur da olmuyor, refah da olmuyor. Biliyorsunuz, kendileri yıllar önce çeşitli mağduriyetlerini dile getirerek, Atatürk’ten armağan Cumhuriyetin, Cumhuriyet Halk Partisi’nin getirdiği sandığı nimetlerinden yararlanarak; bir krizden sonra, o krizi çok acımasız şekilde eleştirerek, o günlerde emekliye 1,5 asgari ücret veren Ecevit’e demediğini bırakmayarak… Yine o günlerde 64 bin öğretmen atanmamış, ‘Madem atamayacaksın, niye okuttun be adam?’ diyerek. Şimdi 1 milyon atanmamış öğretmen var kendi dönemlerinde. Rahmetli Ecevit’e ‘Ne zaman bırakacaksın, ölünce mi bırakacaksın be adam?’ deyip saygısızlık yaparak, Kendi hocası Necmettin Erbakan’a ‘Yaş 70, iş bitmiş’ diyerek, en acımasız sözlerle muhalefet ederek iktidara geldiler. Şimdi o Necmettin Hoca’nın, rahmetli Ecevit‘in yaşında. Biz onun o günkü yaşının altındayız. Onun söylediği kötü sözleri söyleyecek değiliz. Asla ve asla yaşıyla, hastalığıyla meşgul değiliz. Ama bir yandan yorulacaksın, bu milleti de bu kadar yoracaksın. Sonra karşına çıkan sandıkta yenileceksin. Kendin yendiğinde, kazandığında baştacı yaptığın milli iradeyi alaşağı edeceksin. Bu milletin seçtiklerine saygı göstermeyip, onlara darbe yapacaksın. Onları toplayıp Silivri’ye atacaksın. Kendinden sonraki iktidara yargı darbesi yoluyla mani olmaya çalışacaksın. Sonra da diyeceksin ki ‘Oturun kardeşim. Oturun oturduğunuz yerde.’” “SAVCISINA GÜVENEN CANLI YAYINLA ÇIKSIN KARŞIMIZA” “Şimdi buradan bütün Türkiye’ye bu güzel meydanı, Çatalca’yı gösteriyorum. Korkuyu evde bırakanlar burada. Pijamayla oturmayıp meydanı dolduran burada. Türkiye’nin umudu bu meydanda. Bu mücadelede. Bu meydan 265 gündür haysiyetlerine kastedilen, yapmadıkları her şey yapmış gibi TRT’den yayınlanan, yandaş kanallardan karalanan, kendi seçtiklerine sahip çıkıyorlar. Hatırlayın; ‘560 milyar yolsuzluk’ dediler, 560 lirasını ispatlayamadılar. Hatırlayın; ‘Bin 200 cep telefonu dağıtıldı’ dediler, bir tanesini bile iddianameye yazamadılar. Hatırlayın; ‘Parkenin altından 2 milyon Euro çıktı evden’ dediler, yalan çıktı. ‘Ne yapalım, bazen de yalan atılır’ dediler. ‘Toplantı yaptılar, Ekrem Başkan, Murat Ongun, Fatih Keleş. Toplantı yaptılar. Ellerinde para dolu valizlerle çıktılar, videosu var’ dediler. O gün dedim. ‘O video çıksın, namussuzum, şerefsizim. Bugün bırakırım bu işleri’ dedim. ‘O iddianameyi istiyorum’ dedim. ‘Getirin o kaydı görelim’ dedim. Hiçbir şey gösteremediler. İddianameye imasını dahi yazamadılar. ‘Lüks arabalar’ dediler MHP’li milletvekilinin çıktı. Atılan bütün iftiraları teker teker püskürttük. Şimdi TRT’den canlı yayın diyorduk, ‘Varız’ diyorlardı. Kanun teklifini verdik. ‘Yokuz’ diye kaldırdılar. Buradan bir kez daha sesleniyoruz. Biz arkadaşlarımıza güveniyoruz. Biz Ekrem Başkan’a güveniyoruz. Ekrem İmamoğlu’na kefiliz. Biz canlı yayın istiyoruz. Savcısına güvenen, karşımıza çıksın görelim.” “SÖZCÜ TV BÜYÜK BİR DAYANIŞMAYLA YAYIN YAPIYOR” “12 metrelik hücresinden burayı izleyen İmamoğlu’na buradan, Çatalca’dan, aslında toprağın altında kış boyunca buğday tanelerinin kar altında beklediği, baharla birlikte filizlendiği, bereket saçtığı ve Türkiye’yi doyuran Trakya’dan, Çatalca’dan Ekrem Başkan’a şöyle seslenmeye gelmiştik: ‘Bekle kar altında yatan buğday tanesi. Yine onun sularıyla yeşereceksin. Gözyaşların çare değil. Ağlama, büyü. Başını dik tutabilirsen, boy vereceksin.’ Bizi yayınlayan, öncelikle hiç yalnız bırakmayan, hiç ara vermeden bizimle birlikte olan Halk TV ailesine bir güçlü alkış. Kayyım atandığı ana kadar hiç yayından çıkmayan, bugün Merdan Bey’i ziyaret ettim. Tele 1 ailesi mücadelesini Tele 2 olarak YouTube’da sürdürüyor, onu sizlere emanet ediyoruz. Herkes bu meydandan ayrılınca YouTube’a giriyor. Tele 2 yazıyor. Orada abone ol, takip et düğmesi var. O düğmeye basıyor. Tüm yayınlardan haberdar oluyor. Var mıyız? Bir kuvvette alkış Tele 2’ye. Sözcü Televizyonu’nun geçen hafta ufak bir girdi çıktı yanlışlık olmuş. Aksilik olmuş. Millet kızmış, onlar üzülmüş. Bugün Sözcü Televizyonu büyük bir dayanışma ile yayın yapıyor. Sözcü ailesine de teşekkür ediyoruz. Sonra çeşitli televizyonlardan, gazetelerden, çeşitli sebeplerle işsiz kalan gazeteci kardeşlerimiz var. Onlar için büyük bir dayanışma, onlar için envai çeşit çözüm yolları için çalışan çok yürekli bir ekip var. Biz de elimizden gelen desteği verip, günü gelince onların yeni televizyonlarını sizlere emanet edeceğiz. Ama yürekli, eğilmeyen, bükülmeyen, kalemini satmayan bu yüzden de mesleğini yapamayan gazetecilere bir kuvvetli dayanışma alkışı.” “TARİHİN EN BÜYÜK GÜVENSİZLİK OYU” “Şimdi çok çok kirli bir kumpas, inanılmaz işler yaptı, hep konuştuk. Yani düşünün ki Ekrem Başkan’ın 31 yıllık diplomasını iptal ettiler. Tek korkularından Cumhurbaşkanı adayı olmasın diye. Akşam iftar sofrasında diploma iptal ettiler. Sabah sahur vaktini geçerken evin önüne polisleri dizdiler. 19’unda gözaltı yapıp, dört gün sonraki yapılacak ön seçime mani olmaya çalıştılar. 2 milyon üyemizle seçecektik, ‘Dayanışma sandığı’ dedik. 90 yaşında ninem çift bastonuyla geldi. Karnında üç aylık bebeğine hamile anne, evladının geleceği için geldi. Küçücük çocuklar Ekrem Amcasını çizdikleri resimleri atmak için sandık başına koştular. Büyük bir dayanışmayla 15,5 milyon kişi geldi, Cumhurbaşkanı adayını seçti. Dedik ki ‘Gelin, seçin, tarihe geçin.’ Geldiler, seçtiler, tarihe geçtiler. Biz o günlerde sizinle birlikte o meydanlarda da çok söyledik. Dedik ki ey Erdoğan, adayımı bırak sandığı getir. Adayımı yanımda, sandığı önümde istiyorum. İşte bu sloganla bayramın birinci günü sabahı Trabzon’da Ekrem Başkan’ın köyünde ilk imzayı köyün en yaşlısına attırdık. Oradan başlayarak, hepinize görevler tanımlayarak hep birlikte yaptık. Yeliz 20 bin 900 imza topladı. Bir kocaman alkış alalım. Çok büyük işler yapıldı. En son 25 milyon 100 bin imzayı yeminle mali müşavirlerden oluşan bir heyetle saydırdık, tespit ettirdik, tescil ettirdik. Bir TIR’ın içine koyduk, kurultay salonumuzun önüne çektik. Oradaki her imza, namusumuz gibi bize emanettir. Kimse korkmasın ki ‘İmza attım, Tayyip Bey’in eline geçer. Evladımın mülakatı, evladımın memuriyeti, torunumun sınavı.’ Şimdi bugün buradan ilan ediyorum, Bugün burada 74’ncü eylemimizdeyiz Çatalca’da. 75’incisi bu hafta Kayseri’de. Kayseri’ye gidiyoruz. 25 milyon imzayı, dünya siyasi tarihinin en büyük imza kampanyasını ve bir yönetene, Cumhurbaşkanına, yürütmenin başına tarihin en büyük güvensizlik oyunu bu hafta sonu 75’nci mitingde, 75’nci eylemde Kayseri’ye götürüyoruz. Kayseri’ye.” “BERAATİNE KARAR VEREN HAKİMİ BİR HAFTA SONRA MARAŞ‘A SÜRDÜLER” “Bir çok hukuksuzluk, bir çok haksızlık var. Ama şimdi bambaşka bir rezaletle karşı karşıyayız. Biliyorsunuz bir AK Toroslar çetesi var. Yapmadıklarını bırakmadılar. Şimdi onların hedefinde şerefli, namuslu yargı mensupları var. Nasıl biliyor musunuz? Çatalca‘dan bunu tarih önünde bir kayda geçireyim, bundan sonra da bu işleri nasıl takip edeceğimizi bir söyleyeyim. Diploma davası vardı. Aynı zamanda İstanbul İl Başkanlığı’nın davası. Buraya bakan 59’uncu Asliye Ceza Mahkemesi, diplomanın iptaline yönelik YÖK’e zor sorular sordu. ‘Bu soruları soran sen misin?’ Kendisini Kahramanmaraş’a sürdüler. Diploma iptaline bakan 5’inci İdare Mahkemesi başkanı, doğru bir yargılama yapıyordu. Kendisini değiştirdiler. Yerine başkasını getirdiler. Ahmak davasına bakan Anadolu 7’nci Asliye Ceza Mahkemesi hakimini Samsun’a sürdüler. Hakaret davasına bakan İstanbul 14’üncü Asliye Mahkemesi, Ekrem Başkan’a ceza verirken ikisi verdi, birisi ‘Beraat etmeli’ diye karşı oy kullandı. O bir karşı oya tahammül edemediler, onu da başka bir mahkemeye sürdüler. İhaleye fesat davasına bakan Büyükçekmece 10’uncu Asliye Mahkemesi hakimi… Kendisine beştir savcı mütalaa vermiyor. Bekliyorlar, söylüyorlar, vermiyor. En sonuncusunda dedi ki ‘Mütalaa ver.’ ‘Yok.’ ‘Niye mütalaa vermiyorsun, onu söyle?’ Ona da cevap yok. Önündeki bir şişe suyu içti. Koydu. Ekrem Başkan’ın beraatına karar verdi. Beraatine karar veren hakimi bir hafta sonra Maraş‘a sürdüler. Bilirkişi davasına bakan 2’nci Asliye Ceza üyelerini değiştirdiler.” “SİLİVRİ’YE EN BÜYÜK DURUŞMA SALONUNU YAPIYORLAR” “İBB davasında, yani şimdi dünyanın en büyük duruşma salonunu yapıyorlar. O davayı orada görecek. 40’ıncı Ağır Ceza Mahkemesi’ne ikinci bir heyet atayarak, iddianameyi yazanlar mahkemeyi görecek heyeti de hazırlamaya çalışıyorlar. Demişler ki bu AK Toroslar çetesine ‘Bu kadar da olur mu? Millet demez mi ‘40’ıncı mahkemeye özel heyet hazırlandı’ diye.’ Bakın ‘Millet demez mi?’ deyince millete ne diyor? ‘E yerlerse. Minareden at beni, in aşağı tut beni yapacağız’ diyor. Bakın buradan şunu söylüyorum: Bugüne kadar Özgür Özel‘in bir şeye söz verip de tutmadığını gördünüz mü? Bir şeyi azmedip de yapmadığını gördünüz mü? Ant olsun ki bu cesur kararları veren, hukukun gereğini yapan ve çocuğunun okulu varken hakim, savcının coğrafi teminatı vardır, verdiği karardan dolayı süremezsiniz. Kararı verirken endişe edeceği hiçbir tehdidi hissettiremezsiniz. Yılda iki kez kararname çıkacakken bu hakimleri, bu savcıları… Daha dört gün sonrası 23 Mart‘ta bir mahkemedeki hakim kendisine götürülen dokuz kişiyi ‘Tutuksuz yargılama esastır’ diye bıraktı. Karşı mahkemeden ertesi gün tutuklattılar. Kendisini de İcra İflas’a yolladılar. Burada yazanları ve görüp, bilip takip ettiğimizi namusum ve şerefim üzerine söylüyorum; ant olsun ki bize bu zulmü yapan AK Toroslar’ı da unutmayacağız, bu namuslu ve şerefli, cesur insanları da unutmayacağız. Teker teker yazıyorum, teker teker. Kim ki sadece doğru karar verdi diye; namusuyla, vicdanıyla karar verdi diye ara kararnamelerle karardan üç gün sonra kendisine zulüm, diğerlerine ibret olsun diye sürülüyorsa o sürüldüğü yerde de başka yere gönderseler de günü gelip de seni bulmayanın, alnından öpmeyenin görecek yüzü olmasın. Söz veriyorum.” “O TEĞMENLERİN RÜTBESİNİ GERİ TAKMAYAN ŞEREFSİZDİR” “Ordudan attığı teğmenleri geri getirip de elleriyle onların rütbesini takmayan namussuzdur, şerefsizdir. Bu rejim kimi üzdüyse onu korumak, kime zulmetti ise ona sahip çıkmak, bütün mağdurlarına sahip çıkmak hepimizin namus borcudur. Ant olsun ki yapacağız bunu. Bunu niye söylüyorum? Şunun için söylüyorum: Hep ‘Gazi Mustafa Kemal Atatürk’ün koltuğunda oturuyoruz’ diyoruz. En büyük onurumuzdur, gururumuzdur. Oturduğumuz koltuk İsmet Paşa’nın da koltuğudur, ondan bize vasiyet namussuzlar kadar namusluların da cesur olmasıdır. Kara düzen gidiyor, AK Parti’nin kara düzeni gidiyor. Bu rejimin mağduriyetlere sahip çıkılıyor, bu yaptıklarının unutulmayacağı günler geliyor. Bakan evlatlarının devri kapanıyor, vatan evlatlarının devri yaklaşıyor.” “BU MEYDAN TÜM DEMOKRATLARINDIR” “Bugün Silivri’deydik, orada beklerken aklıma geldi. Ya biz hep taraf oluyoruz. Ben 10 yıl, 15 yıl önce de orada taraftım. Tayyip Bey de taraftı. Ben rahmetli Kuddusi Okkır’ın tarafındaydım. Ben İlker Başbuğ’un tarafındaydım. Ben Mustafa Balbay’ın, Mehmet Haberal’ın, şerefli Türk subaylarının tarafındaydım. Tayyip Bey Zekeriya Öz’ün tarafındaydı. Ona Mercedes veriyordu altına. 15 Temmuz’da Zekeriya Öz ve arkadaşları Tayyip Bey’e, yönetimine darbe yaptılar. Sonra da sıçan gibi kaçtılar. Benim Mustafa Balbay’ım, Mehmet Haberal’ım, İlker Paşam, alnı açık başı dik geziyor hala. Ben doğru taraftayım. Biz doğru taraftayız. Geçtiğimiz günlerde küçücük bir çocuk yine işçi olarak çalıştırıldığı, emeğinin sömürüldüğü MESEM’lerde öldü. Orada Tayyip Bey o katliamı yapan sistemin, bunu yapan Milli Eğitim Bakanının tarafında. Türkiye İşçi Partili çocuklar da gitmiş, protesto ediyorlar gençler. Vallahi biz de onların tarafındayız. Silivri’de yatan TİP’lilere, Bakırköy kadında yatan TİP’lilere selam olsun. Sizin iradeniz, bizim irademizdir. Bu meydan Cumhuriyet Halk Partisi’nin meydanı değildir. İlk günden beri tüm siyasi partiler, büyük bir dayanışma gösterdiler. Biz bu meydanda Türkiye’nin elbette ki sol ve sosyalist demokratlarıyla, liberal demokratlarıyla, muhafazakar demokratlarıyla, milliyetçi demokratlarıyla, aslan sosyal demokratlarıyla omuz omuzayız. Biz demokrasinin tarafındayız.” “OTOKRATLARIN ADAYI KİMSE ÇIKSIN KARŞIMIZA” “Bizim suçumuz, biz müesses nizamın çarkına çomak soktuk arkadaşlar. Müesses nizam kimin iktidarda kalacağına, kimin muhalefette kalacağına karar veriyor. Biz yenilgiyi kabul etmedik. Biz ‘Bir daha girdiğimiz hiçbir seçimi kaybetmeyeceğiz, kaybedersek durmayacağız’ dedik. Biz 47 yıl sonra kurulduğu gün gibi Cumhuriyet Halk Partisi’ni Türkiye’nin birinci partisi yaptık. Biz aynı meydanda Zafer Partisi’nin Genel Başkanıyla, DEM Parti’nin Eş Genel Başkanlarını birlikte alkışladık, birlikte alkışlattık. İkisiyle de danışma gösterdik. Hiçbirinden geri durmadık. Biz bu ülkede meselenin sandığa sahip çıkmak, iradeye sahip çıkmak, diktaya, diktatöre direnmek olduğunu, önümüzdeki seçimlerin aslen bir referandum olduğunu, ya demokrasi ya otokrasi tarafında olduğunu açıkça söyledik. Evet, biz buradayız. Partimiz burada. İttifakımız burada. Demokratlar burada. Otokratların adayı kimse, korkmasın. Çıksın karşımıza. Tayyip Bey ise Tayyip Bey, TikTok’çu Hakan’sa TikTok’çu Hakan, damatsa damat, evlatsa evlat. Demokrasinin adayı Ekrem İmamoğlu’dur. Hodri meydan. ‘Cumhurbaşkanı İmamoğlu’ diyorsun da, aday içeride ne yapacağız? Adaya bir vekil lazım. Kim vekalet edecek? Bir kaldır el de göreyim Cumhurbaşkanı adaylarını. Jimmy Jib çek bakalım benim adayları. ‘İmamoğlu yoksa kim aday olacak?’ diyorlar, görsünler bakalım kim aday olacak. Görsünler. Kapı kapı gezmeye var mıyız? Partinin vaatlerini anlatmaya var mıyız? Köyde, fabrikada, tarlada, işyerlerinde, kapı kapı ev hanımlarının yanında, aday benim ben anlatacağım. ‘Ben bu partinin Cumhurbaşkanı adaylığına talibim’ diyenlere bir yürekten akış. Hepinize inanıyorum, hepinize güveniyorum. Benim umudum sizdedir. Ben size güveniyorum. Bu yolda hep birlikte yürümeye var mıyız? Çatalca var mısın? Ben sana inanıyorum. Hadi bakalım yürüyelim arkadaşlar.”

Partide Oturarak, Evde Oturarak, Risk Almayarak Bu iş Başarılamayacak Haber

Partide Oturarak, Evde Oturarak, Risk Almayarak Bu iş Başarılamayacak

Cumhuriyet Halk Partisi Genel Başkanı Özgür Özel, Sosyal Demokrasi Derneği’nin 10 Aralık Dünya İnsan Hakları Günü nedeniyle düzenlediği ödül törenine katıldı. Silivri Cezaevinde tutulan İstanbul Büyükşehir Belediye Başkanı ve Cumhurbaşkanı Ekrem İmamoğlu’nun, 2025 Yılı İnsan Hakları Onur Ödülü’nü aldığı törende konuşan Cumhuriyet Halk Partisi Lideri Özgür Özel, “Sosyal Demokrasi Derneği’nin çok değerli başkanı sevgili Sami Doğan, değerli yönetim kurulu üyeleri, değerli üyeleri, bu akşamki kıymetli konuklar burada Çankaya Belediyemizin ev sahipliğinde Sosyal Demokrasi Derneği’nin yine katılmadan edemediğimiz, çok önemsediğimiz etkinliklerinden birindeyiz. Her sene İnsan Hakları Ödülü veriyorlar. 10 Aralık tarihinde ya da ona çok yakın bir tarihte birlikte oluyoruz” dedi. CHP Genel Başkanı Özel, şunları söyledi: “HEM ÇOK MEMNUN OLDUM, HEM İÇİM BURULDU” “Sayın Sami Doğan, bu program için beni ziyaret ettiğinde ödülü bu sene değerli Cumhurbaşkanı Adayımız ve İstanbul’un seçilmiş Belediye Başkanı Ekrem İmamoğlu’na vermeyi kararlaştırdıklarını söylediğinde hem çok memnun oldum, hem çok içim buruldu. Bir gerçekle bir kez daha yüzleşmek zorundaydık. Yıl 2025’ti, Cumhuriyet’in 102’nci yılındayız. Bütün geçirdiği badirelere rağmen ayakta duran Cumhuriyet’in getirdiği sandıkla gelmiş, o sandıkla seçilmiş birilerinin iktidara geldiklerinden 23 yıl sonra 21’inci yüzyılın ilk çeyreği bitip ikinci çeyreği başlarken, yine biraz önce söylendiği gibi Beylikdüzü’nde önce ilçe başkanlığına sandıkla gelmiş, sonra belediye başkan adayı olmuş; Adalet ve Kalkınma Partisi’nden o belediyeyi kazanmış; bir dönem hizmetinden sonra büyükşehire aday gösterilmiş, orayı kazanmış. Hazmedilememiş bu başarısı, büyük bir utançla seçim iptal edilmiş ve iki ay sonra bu sefer 806 bin farkla kazanmış. Beş yıl boyunca oraya hizmet etmiş. O hizmetleri engellenmeye çalışılmış. Kendisine Cumhurbaşkanlığı’nda bacağı kesik sandalyelerle itibar suikastları yapılmış. Metroya giden yürüyen merdivenlere taş sıkıştırmaktan, bilye atmaya… ‘Film çekeceğiz’ diye kiralanan bir eski özel halk otobüsünün film seti gibi yerde yakılıp ‘İBB’nin bir otobüsü daha arızalandı, yolcular yolda kaldı’ filmlerine kadar tenezzül edilmiş. Karşısına Meclis Başkanı çıkarılmış, eski Başbakan çıkarılmış, Çevre ve Şehircilik Bakanı çıkarılmış. Ama 1 milyonun üzerinde oyla bir kez daha seçilmiş. Ardından yapılan bütün kamuoyu araştırmalarında, hem kendisinin, hem bütün Cumhuriyet Halk Partili belediyelerin yaptıkları kararlı hizmetlerle… Çünkü seçimi kazandığımız gece milletin karşısına çıkmış, ‘Bu bir zafer değildir. Kazananı biziz, kaybedeni olmayan bir gecedeyiz. Belediye başkanlarımıza verilen anahtar ne belediyenin kapısının, ne kasasının, ne şehrin altın anahtarıdır. Cumhuriyet Halk Partisi’nin yıllar sonra, 50 yıl sonra bir kez daha iktidara gelişinin anahtarlarıdır. O anahtarın kıymetini bilecekler’ demişiz. Onlar da o bilinçle hizmet etmişler ve en sonunda bir yılın sonunda yapılan bütün araştırmalarda yüzde 60’ları geçen beğeni oranlarıyla bir noktaya gelmişler.” “O SANDIĞIN KENDİLERİNİ GÖTÜRECEĞİNİ GÖRDÜLER” “Dediğim gibi 23 yıl önce iktidara gelenler, Cumhuriyet’in armağanı sandıkla bu görevlere gelenler o sandığın kendisini götüreceğini ve Ekrem İmamoğlu’nun kendilerini dördüncü kez yeneceğini görünce, bu sefer yıllar önce bindikleri demokrasi treninden inerek bir sivil darbeye girişmişler. Biz İstanbul’a yapılan bir siyasi atamada, yani buradaki bir bakan yardımcısının İstanbul’a başsavcı sıfatıyla atandığında zaten bir şeyler olacağını anlamıştık, hepiniz anlamıştınız. Sonra 20 yıl öncesinden işe, 20 yıl öncesinden özel hayata, komşuluk ilişkilerine dair başlayan saldırılar, yaklaşmakta olan bir haysiyet cellatlığının işaretlerini gösteriyordu. 20 yıl önce Ekrem Başkan’ın daire sattıklarına ‘Açıktan para verdiniz mi? Nerede verdiniz? Ne kadar verdiniz?’ gibi tuhaf tuhaf, Türkiye'de hayatın olağan akışı içinde olduğu için olan bir şeyi, Ekrem Başkan’a uyarlayıp olmayacak bir şey gibi göstermenin kötü niyetini gördük. Bürokratlarımız veya İBB’de geçmişte çalışmış ve emekli olmuş kişiler çağırılıp, tehditvari sorgulamalar, şüpheci sorularla işin nerelere vardırılmaya çalışıldığını bir miktar kestirdik. Geçen sene şubat ayının 16’sında ‘Bir darbe planı, bir darbe mekaniği işliyor. Ama bu darbe, bu sefer her zamanki gibi birilerinin iktidara yaptığı bir darbe değil. Bugünün iktidarının yarının iktidarına, bugünün Cumhurbaşkanı’nın yarının Cumhurbaşkanı’na giriştiği bir darbe ile karşı karşıyayız. Türkiye bundan çok şey kaybeder. Sakın ha sakın, böyle bir şeye kalkışmayın’ demiştik. Ekrem Başkan kendi cesareti ve kararlılığıyla, partimiz kendi stratejik aklıyla bu üzerimize gelen saldırıya karşı ‘Madem öyle. Korktuğunuz bellidir, Ekrem Başkan Cumhurbaşkanı adayıdır’ der, onu Cumhurbaşkanı adayı ilan edebilirdik.” “REJİM NEYİ HEDEFLEDİĞİNİ BİLİYOR, UTANMASI YOK” “Dedik ki ‘Bunu ne bir başıma ben yapayım, ne bir başımıza partimiz yapsın. Partimizin bütün üyeleri ön seçimle Cumhurbaşkanı adayımızı belirlesin.’ Ekrem Başkan’ın aday olduğu gün diplomasının iptali için başvuruda bulundular. Yani açıkça söylemek istiyorum ki rejim neyi hedeflediğini biliyor. Hiç utanması, sıkılması yok. Diyor ki ‘Biz onu Cumhurbaşkanı Adayı yaptırmayacağız. Bunun için her yolu deneyeceğiz.’ 31 yıl önce alınmış diplomayı verenlere iptal ettiremediler, İstanbul Üniversitesi’nin İşletme bölümünün yönetim kuruluna. ‘Yedide dördü bulamazsanız, bir gün önceden haberimiz olsun’ demişler. ‘İki garanti, üç belki, dört zor’ cevabını alınca ki önceden buna direnen dekanı da istifa ettirmişlerdi. Bir gece önce, 18 Mart gecesinde görevi ring servislerini düzenlemek, üniversitenin duvarlarını boyamak, çöpleri toplamak, yemekhaneye erzak satın almak olan yani akademik bir görevi olmayan bir kurulu toplayıp yetkisiz bir şekilde diplomasını iptal ettirdiler. Ertesi sabah biraz önce kendisini millete emanet eden Dilek Hanım’ın çektiği cep telefonu görüntüleri varken, kapısına binlerce polisle gittiler, aldılar ve götürdüler. Tarih, 19 Mart. Türkiye’de tutukluluk, gözaltı süresi uygulayabileceği dört gün. Dört gün sonrası, 23 Mart. Bizim ön seçim günümüz. Utanması, sıkılması, çekinmesi yok; meydan okuyor rejim. Diyor ki ‘Biz dün diplomayı iptal ettik. Bugün onu aldık. Dört gün tutacağız, siz bu ön seçimi yapmayacaksınız.’” “EKREM BAŞKAN DA BİZ DE BUNU AKLIMIZDAN GEÇİRMEDİK” “Orada geri adım atsak, ön seçimden caysak belki de tutuksuz yargılayacaklar. ‘Diplomayı aldım, ön seçimi iptal ettirdim. Gözümün ne kadar döndüğünü gösterdim. Geri adım atarlarsa belki o zaman tutuksuz yargılarız.’ Ne Ekrem Başkan bunu aklından bir kere geçirdi, ne de biz böyle bir şeye tenezzül etmeyi aklımızın kıyısından geçirdik. Madem ki rejim bu kadar gözü karartmıştır. Ona karşı atılacak bir geri adımın Türkiye’yi 50 - 100 yıl geriye götüreceğinden, söylenecek bir eksik kelimenin milletin susturulmasına rıza göstermek olacağından, bir santim eğilmenin de millete diz çöktürme manasına geleceğinden emindik. Ekrem Başkan içeride ‘Devam’ dedi, biz dışarıda ‘Devam’ dedik. Biliyorsunuz 19 Mart sürecini… Zaten öğrencileri de gördük. Bütün darbelerin bir hedefi vardır. Bir siyasi hedefi vardır darbenin. O belli; CHP’yi iktidar, Ekrem İmamoğlu’nu Cumhurbaşkanı yapmamak. Bir de fiziki hedefleri vardır. Her seferinde gelirler, bu Meclis’i kuşatırlar, kapatırlar. İşte Başbakan neredeyse onun konutunu sararlar, onu gözaltına alırlar. İstanbul’a doğru giderken ‘Bu darbenin de bir hedefi, sembolü, fiziki bir hedefi var’ dedik. Oranın Saraçhane olacağını öngördük ve gittik, Saraçhane’ye yerleştik. Çünkü Ekrem Başkan’a iki soruşturma birden açmışlardı. Tesadüf, aynı gün... Biri, bildiğiniz iftiralar. Biri de terör. Terör olunca kayyım atayabiliyor. Bütün Türkiye; ‘Kayyım gelecek mi?’ Hatta bütün yandaş basın garanti görüyordu. O noktada biz o binayı savunmanın Türkiye’nin demokrasisini savunmak, darbeye direnmek demek olduğunu biliyorduk. Biz dedik ki ‘Saraçhane’ye gidiyoruz, herkes gelsin.’ Onlar dediler ki ‘Beş gün süreyle…’, sonra 10’a çıkardılar, ‘Eylem yasağı var. Üç kişiyi bir araya getirtmeyiz.’ ‘Bu iş burada bitti. Artık bu akşam buraya kimse gelemez. Ne yapacağız?’ Dedik ki ‘Aksine çağrıyı yenileyeceğiz. Ne olacaksa bu akşam olacak. Ya gelecekler, seçtiklerine sahip çıkarken aslında seçme haklarına, demokrasiye sahip çıkacaklar ya da bundan sonra ne olacaksa onların dediği gibi olacak.’” “DEMOKRASİ ÖDÜLÜ O 110 BİN KİŞİNİNDİR” “Biz çağırdık, onlar yasakladılar. Biz çağırdık, onlar yasakladılar. Tarihi yarımadada metroları kapattılar, otobüsleri yasakladılar. Yedi kilometre ileriden zincirler çektiler. Vapurları bağladılar, köprüleri kaldırdılar. Ama İstanbul Üniversitesi’nin, Cumhuriyet Halk Partililerin, sonra buluştuklarında beş - 10 bin kişi olan bu iki kitlenin sosyal medya çağrıları ile o gece oranın 110 bin kişi olmasına engel olamadılar. Şimdi burada Sosyal Demokrasi Derneği bir insan hakları ödülü veriyor. Bu süreç tamamlansın, Sami Bey de böyle etkinlikleri beceriyor. Çok iyi de yapıyorlar ekipleriyle. Tecrübeli ve genç arkadaşlar. Sosyal Demokrasi Derneği Demokrasi Ödülü verecek olursak, ben teklif edeceğim ve madalyanın parasını da milletvekillerinden ben toplayacağım. O ilk gece gelen 110 bin kişiye o madalyadan bir tane vereceğim. Emin olun, seçimi kazandığımız akşam Ankara’da 2 milyon kişi sokakta olacak, İstanbul’da 7 milyon kişi sokakta olacak. Ama o 110 bin kişiye çok şey borçluyuz. İlk gece Mansur Başkan, Hüseyin Başkan, il başkanımız, bütün arkadaşlarımız sokaktaydı. ODTÜ’lü öğrenciler bariyerleri yıktılar ve geldiler. 81 ilde; ilk gece yürüyenler, ikinci gece yürüyenler, her gün yürüyenler çok önemli bir işi başardılar. Ve o günden bugüne geldiğimizde, öyle bir noktadayız ki; biz yedi gün sonra Saraçhane’yi yine bir seçilmişe teslim edip geldik. Şimdi kendileri de kabul ediyorlar. ‘Kayyım atanacaktı, Erdoğan’ı şöyle dedik ikna ettik, böyle dedik ikna ettik.’ O gece kayyım atamayı kafaya koymuşlardı ama darbe bir yönüyle püskürtüldü. Ellerinde tutsaklarımız var. Darbe başarılı olmadı. İstanbul’u elimizden alamadı. Seçme irademizi elimizden alamadı ama seçilmişlerimizi esir altı. Şimdi onlar içeride, biz dışarıda hep birlikte bir haysiyet mücadelesi veriyoruz.” “DEMİRTAŞ VE YÜKSEKDAĞ’IN HALA İÇERİDE OLDUĞUNU NOT EDELİM” “Tabii Türkiye siyasi tarihinin darbe dönemlerinin belli acılarını, işkencelerini, belli muhtıra süreçlerinden sonraki idamları, 1960 darbesinin idamlarını falan bir kenara koyacak olursak; Türkiye siyasi tarihinin en fazla hak ihlali yapılan dönemindeyiz. Geçmiş dönemlerde HDP’ye, o günkü ismiyle, Eş Genel Başkanlarının eş zamanlı olarak farklı farklı savcıların bir gece bir yerden onlarca savcının koordinesi ile yapılan operasyonları ve o günden bugüne Sayın Demirtaş ile Yüksekdağ’ın neredeyse dokuz yıldır cezaevinde olduklarını da not edelim. Onu da görmezden gelmeyelim. Şu anda haklarında dünya kadar iddia olan, ama o iddiaların hepsi dokuz aydır konuşulan, ama iddianameye önemli bir kız konulamamış, konuların da kanıtları konmamış bir şekilde bir büyük itibar suikastı ile karşı karşıyayız. Belediye başkanlarımız, 15 belediye başkanımız içeride. Arkadaşlarımızla ilgili söylenen bütün yalanlar ortada ve Türkiye’de bir ikili hukuk sistemi var. Atılan onca yalan ortadayken, işte ‘Parkenin altından 2 milyon Euro çıktı’, ‘Ekrem İmamoğlu arkadaşlarıyla toplandı, çıkarken ellerinde para çantaları vardı, kameraları vardı.’ ‘Çantaların içinde dolar vardı.’ Tamamının yalan çıktığını kendileri de kabul ediyor. Kimi gazeteci ‘İnsan bazen yalan atar’ diyor. Kimi gazeteci ‘Beni de kandırdılar’ diyor. Ama iddianamede hiçbir somut delille karşı karşıya değiliz.” “‘AMAN HA CANLI YAYIN OLMASIN’ DİYORLAR” “Öyle bir sürecin noktasına geldik ki, biz yaz boyunca ‘İddianame çıksın, biz bu iddianame ile yargılanmayacağız. Bu yalancıları, bu iftiracıları yargılayacağız’ diyorduk. O sıralarda biz meydan okuyorduk, ‘Merak etmeyin, iddianame çıksın birbirinizin yüzünüze bakamayacaksınız’ diyorlardı. İddianame çıktı, biz birbirimizin yüzüne bakıyoruz. Şimdiye kadar yaptığımız, yarın 74’üncüsü yapacağımız eylemlerle 11 milyon kişinin içine de karıştık, yüzüne de baktık, gözüne de baktık. Ama dün bütçe görüşmelerinde iddianameyi savunabilecek bir kişi çıkmadı karşımıza. Bir takım şarlatanlıklar yapılmaya çalışıldı, ellerine yüzlerine bulaştırıldı. Ama şöyle bir şey gördü bütün Türkiye. Örneğin bundan beş gün önce oylama yapıldı, yazın ‘TRT’den yayın istiyoruz’ deyince, ‘Hodri meydan, verin TRT’den, destekliyorum’ diyenler, ‘O destekliyorsa ben de destekliyorum’ diyenler, ‘Canlı yayın’ dediğinizde hep birlikte ellerini kaldırdılar, ‘Aman ha canlı yayın olmasın’ dediler. Erdoğan iddianame çıkmadan bir hafta önce kükrüyordu. İddianame çıktı, arkasında durmuyor. Devlet Bey bu iddianameyi çok kuvvetli bekliyorlardı, kanıtlar olmayınca canlı yayına milletvekillerine oy verdirtmedi. AK Partililer dünden razı bu işler canlı yayınlanmasın diye. Ve şimdi biz yargılama için gün bekliyoruz bir taraftan.” “KARŞI OYU TÜRKİYE’NİN ÖBÜR UCUNA SÜRÜYORLAR” “Ama bu sırada neler oluyor? Yani verdiğiniz ödül, insan hakları ödülü olduğu için uğranan hak ihlalleri bu söylediklerimizle de sınırlı değil. Mesela anayasada ne yazıyor? Hakim teminatı var. Ne demek hakim teminatı? Hakim karar verirken, ‘Bu karar ne olursa olsun benim başıma bir şey gelmez. Vicdanıma göre, delillere göre doğru kararı veririm. O karara göre başıma bir şey gelmez.’ Şimdi öyle değil. Eğer üç hakim karar verdi, ikisi rejiminin istediği gibi, biri farklı düşündü. O bir karşı oyu, Türkiye’nin öbür ucuna sürüyorlar. Ya da icra mahkemesi gibi yaptığı görevden tercih etmediği bir göreve sürüyorlar. Bu sürmeleri bekleyip haziran ya da yılsonu, yılbaşı kararnamelerinde değil; hızla ara kararnamelerle yapıyorlar. Yaptıkları işteki acele, beğenmedikleri kararı vereni cezalandırmak için değil; herkesin önünde diğer hakimlerin önünde ibreti alem olsun diye veriyorlar. ‘Bir sonraki kararda şerh yazarsan, bak milletin başına ne oldu’ diye. Şimdi Türkiye’de tutuklama incelemesi yapan ya da yargılamalar yapan savcılar ve hakimler, kararın rejimin buradaki zabitinin hoşuna gitmezse ‘Ben nasıl gideceğim Gaziantep’e, ben ne yapacağım Artvin’de? Çocuğun okulu var, eşimin tayini var’ı düşünüp taşınıp onun üzerine bir karar vermek zorundalar. Yani anayasal hakim teminatı, tarihin hiçbir döneminde olmadığı kadar ve hiçbir demokraside olmadığı kadar ayaklar altında.” “İYİ SAVUNMA YAZAN AVUKATLARI İÇERİ ATIYORLAR” “Adil yargılanma hakkı, başta savunmanın özgürlüğünü içerir. İyi savunma hazırlayan bütün avukatları alıp içeri atıyorlar. Bir; o çalışkan ve becerikli, yetenekli, konuya hakim avukattan kurtuluyorlar. İki; görev verilecek yeni avukata gözdağı veriyorlar. ‘Eğer dört elle bu işe sarılırsan, iki elim yakanda, seni de atarım Silivri’ye’ diyorlar. Diğer yandan tanıkların özgürce ifade vermeleri lazım. İnsanları önce alıp içeri atıyorlar olur olmaz bir sebepten. Sonra ona diyorlar, ‘Çocuklar kaç yaşında?’ ‘12 yaşında.’ ‘Baba?’ ‘Ayrıyız.’ ‘Kim bakacak ona?’ ‘86 yaşındaki anneanne.’ ‘Hay Allah ya sen evladının yanına gitsene. Niye gidiyorsun buradan Silivri’ye?’ ‘Nasıl gideyim?’ ‘Bu kağıdı imzalarsan gidersin.’ O kağıtta ne var? Ekrem Başkan’a ve arkadaşlarımıza iftira var. O kağıda imza atmayanlar var, bilhassa kadın tutuklular. Burada kadın tutuklulara ve onların gösterdiği gerçekten dirence, gerçekten ayrılmamaya ve adalete ve insanlık onuruna saygının önünde bir kez daha eğiliyorum. Beş kadın tutukluya; kimini küçük çocuğuyla, kimini iki kızı, biri yurt dışında biri burada okuyan kızıyla, kimi yaşlı annesiyle, kimi sağlığıyla, kimi çocuğunun sağlığıyla tehdit edildi. Diyor ki ‘Yo ben görmediğimi söyleyemem.’ ‘O zaman sana iyi yolculuklar.’ Yazık sanıyor ki o da Çağlayan’dan Silivri’ye gidecek ‘İyi yolculuklar’ deyince. ‘Sağ olun efendim’ diyor. Silivri’ye gidiyor, ‘Doktora gideceksin.’ ‘Hasta değilim’ diyor, ‘Seyahatin var.’ Çünkü ertesi sabah sevki var. Nereye gidecek? Afyon’a gidecek. Nereye gidecek? İzmir’e gidecek. Nereye gidecek? İzmir’e gidecek. Nereye gidecek? Gebze’ye gidecek. Ailesinden uzak, çocuklarından uzak, 28 kişilik koğuşa 40’ncı kişi olarak. Adli hükümlülerin yanında. Ve aylardır oralarda bu zulümler sürüyor. Şimdi burada bir buna direnenlerin uğradığı hak ihlali var. Bir de direnmeyenlerin attığı imzayla, imzaya muhatap diğer kişilerin uğradığı hak ihlali var.” “GİZLİ TANIK DEĞİŞİKLİĞİ OLUR MU?” “Yine bunların hepsi bir yana, bunlar sürerken bu sefer arkadaşlarımızın iddianameleri çıktı. Bekliyoruz, bir an önce yanıtlayalım diye. Şöyle bir gerçeklikle karşılaştık. 19 - 23 Mart arası arkadaşlarımıza yapılan sorguda üç tane gizli tanık vardı. Meşe, Çınar, Ladin. Bunlar gerçek kişiler. Gizli tanık yasası gereği, kimliğini bir tek savcı biliyor, biz bilmiyoruz. Günü gelince de aynı salonda olmayacağız. Başka yerde olacak, yüzü buğulanacak, sesi değiştirilecek. Ama gerçek kişi olduğu devlet tarafından tespit edilecek. Herhalde orada heyetten biri olacak falan. Bu kişi demiş ki Meşe. Bir ara bir gün yine böyle Çınar yerine Meşe dedim. Başsavcılık açıklama yaptı. Diyor ki efendim ‘Böyle bir olay olmamıştır, kesinlikle olmamıştır.’ Sırf ismi karıştırdım diye. Şimdi Meşe mi? Meşe. Meşe 19 Mart - 23 Mart arasında demiş ki; Meşe eskiden demiş bunu. Sormuşlar arkadaşlarımıza ve Ekrem Başkan’a, ‘Meşe böyle diyor.’ ‘Ne diyor?’ ‘Bir odada bu ikisini gördüm, imalı konuşmalar yapıyorlardı. Bu bunun işini yapmak karşılığı rüşvet vermiş olabilir.’ ‘Doğru mu?’ Diyor ki ‘Hayır.’ ‘Ben Meşe’ye inandım’ dediler, tutuklama yaptılar böyle iddialardan. AİHM ve AYM kararları diyor ki ‘Meşe’nin dediğinin kanıt olabilmesi için somut bir şeyle ispatlanacak.’ Böyle ispatların da olmadığı ortaya çıktı. Ama gün geldi, bu davada öyle bir şeyle karşılaştık ki iddianame çıkınca. Meşe’nin söyledikleri satırı satırına, noktası virgülüne var. Ama Meşe yok. Meşe ne oldu? Meşe delirmiş. Savcının katına çıkmış, ‘Bana söz verdin, bunları yapmadın’ demiş, intihara yeltenmiş. Nasıl şimdi bunun sesini değiştirecek ama, demiş ki ‘Doğruları anlatacağım.’ Ama 19 Mart’ta da Meşe’nin dediklerine göre tutuklama yapmışsın. Ne yapmışlar? Oyuncu değişikliği. Dün galiba Meclis’te de anlattım bunu AK Partililere. Böyle bakıyor. Şimdi bir sinema filminde oyuncu rahatsızlanır, değiştirirsin. Tiyatroda tiyatrocu rahatsızlanır, o rolü başkası oynar. Futbolda iyi oynayamaz, yerine iyi oynayacak alınır. Ya gizli tanık değişikliği olur mu? Meşe’nin söylediği her şeyi İlke’ye yazmışlar. Bu sefer İlke diyor ki ‘O odadaydım.’ Hani Meşe, Ekrem ve üç kişiydi bunlar. Sen nereden çıktın? Tamamen gizli tanık değiştirmek demek, ‘Gizli tanığın ifadesini ben yazdım o imzaladı. Şimdi o imzadan vazcaydı, başkasına imzalattım’ demek. Şimdi siz yani bu ödülü veriyorsunuz Başkanım ama, ben bilerek biraz ayrıntılı anlattım. Nasıl bir hak ihlali? ‘Yani Tayyip Bey de yattı ya.’ Bir kere Tayyip Bey yattı da, Tayyip Bey bütün bu suçlamalardan irtikap, rüşvet, ihaleye fesat, yasadışı örgüte destek, vesaire, vesaire. Hepsinden yargılandı. Bir gün gözaltına alınmadı. Yani Ekrem Başkan’ın kravat bağladığı şekilde kapıda polis, bir gün kimse gelmedi. Bir gün Vatan Emniyet’e gitmedi. Bir gün tutuklanmadı. Birinci kademe ve suç kesinleşirken Yargıtay’da asla ve asla tutuklu değildi. Örneğin Akbil davasından yargılanıyordu, daha onlar bitmemişti. Şiir okuma davasından ceza aldı. Telefonda davet edildi, miting yaparak gitti. Yanındaki arkadaşını belirlediler ve övünerek söylüyor. Pınarhisar cezaevinde şiir kaseti çıkardı. Var kaset, duruyor. Arkadaşlar o olay olduktan 25 yıl geçmiş üstüne, şu anda Türkiye’deki hiçbir cezaevine ses kayıt cihazı sokamazsınız. Yani nasıl bir hapis yatırılmış? Yanındaki belli, ses kaydedici cihazlar, bilmem neler. Üç ay yattı, çıktı. 30 senedir onu anlatıyor. Burada arkadaşlarımız sadece Meşe denen gizli tanığın ifadeleriyle dokuz aydır yattılar. İddamameye de Meşe’yi değil de İlke’yi kattılar. Böyle bir sürecin içerisindeyiz.” “EVDE, PARTİDE OTURARAK BU İŞ OLMUYOR” “Bütün bu tehditler, baskılar, zorlamalar, yalancı tanıklar… 700 yılla yargılanan adam serbest, yatarı yedi ay olan suçtan altı - yedi aydır içeride olan arkadaşlarımız var. O yüzden duygulandığım konu şu başta: Bir kere seçilmişe görevini yapması gerektiği sürede hapiste olduğu için insan hakları ödülü veriyoruz. O da bu ödülü anlamıyor kendi üstüne. Bakın ‘Ben mağduriyete uğradım, ödülü alıyorum’ diyemiyor. ‘Ben bu ödülü şunun, şunun yerine de alıyorum’ diyor. O yüzden tarihin en zor dönemlerinden birinden geçiyoruz. Burada dayanışma gösteren herkese çok ihtiyaç var. Bugün bunun adı, Sosyal Demokrasi Derneği. Yürekten teşekkür ediyorum. Bundan önce de her fırsatta ifade ettim. Şimdi televizyonu başında bizi izleyen kim varsa… Hani diyorum ‘Pijamasıyla.’ Şunu söylüyorum arkadaş: ‘Bu işler doğru, küfr ile abad olunmaz ama zulm ile abad olunur’ diyorsanız, ‘Bu kadar zulüm iyidir, beterini hak ettiniz’ diyorsanız bunu diyene benim sözüm yok. Bunu diyen otursun bizim bu mücadeleyi kazanmamızı beklesin. Ona söyleyecek sözüm yok. Ama eğer diyorsan ki… Benim sözüm şunu diyene: ‘Bu kadar da olmaz. Haksızlık yapılıyor ve gerçekten büyük haksızlık. Ekrem Başkan çıkmalı.’ Böyle diyorsan sen evinden çıkmalısın. Evde oturarak bu iş olmuyor. Evde oturarak Ekrem Başkan çıkarılacak olsa ben de partide oturacağım. Ama partide oturarak, evde oturarak, risk almayarak, meydan okumayarak bu iş başarılamayacak.” “BİZİ SEVEN ARKAMIZDAN GELSİN” “Eninde sonunda başaracağız. Bu başarıldığında bizimle birlikte, Sami Doğan’dan demokrasi ve mücadele madalyası hak edenlerden mi olacaksın? Yoksa ‘O pijamayla evde oturuyordu’ diyeceklerimizden mi olacaksın? Bunun için herkesi, bu zulme ortak olmak istemeyen herkesi her türlü direnişe davet ediyorum. Biz kimseyi gelip de polisle, askerle çatışmaya davet etmiyoruz zaten. Biz meşru meydanlarda kalabalık olmaya davet ediyoruz, çok olmaya devam ediyoruz. 10 bin kişi başka bir şey, 100 bin kişi başka bir şey, 1 milyon kişi bambaşka bir şey. Gitgide güçlenmek, kalabalıklaşmak, günü geldiğinde toplanmak, günü geldiğinde sandığa el uzatan olursa o sandığa uzanan elleri hep birlikte geri püskürtmek için size ihtiyacımız var. ‘Özgür Başkanım seni çok seviyorum. Selam söyle, Ekrem Başkan’a. Onu çok seviyorum.’ Öyle sözle sevme, elle sevme dönemi bitti. Kimse beni öyle sevmesin. Bizi seven arkamızdan gelsin. Teşekkür ediyorum. Hepinizi saygıyla selamlıyorum.”

CHP Genel Başkanı Özgür Özel: "Bu Ülkeyi Ayağa Kaldıracağız" Haber

CHP Genel Başkanı Özgür Özel: "Bu Ülkeyi Ayağa Kaldıracağız"

Cumhuriyet Halk Partisi (CHP) Genel Başkanı Özgür Özel, TBMM Genel Kurulu'nda 2026 yılı bütçesi üzerine yaptığı konuşmada, iktidarı rekor bütçe açığı, faiz giderleri ve vergi adaletsizliği üzerinden sert bir dille eleştirdi. Özel, CHP'nin iktidarında hayata geçireceği sosyal demokratik çözüm önerilerini sıralayarak, "Cumhuriyet Halk Partisi iktidara gelecek, bu ülkeyi ayağa kaldıracak" dedi. ​Vergi Adaletsizliği ve Rekor Açık Vurgusu ​Özel, bütçenin temel felsefesini eleştirerek, "Bütçeler, devletin aynasıdır... Bütçe, kimlerin servetinin büyüyeceğine, kimlerin ekmeğinin küçüleceğine karar verilen siyasi tercihlerin yansıdığı metinlerdir" ifadelerini kullandı. Genel Başkan Özel, Türkiye'nin yüksek enflasyon, yoksulluk, işsizlik ve faizde Avrupa birincisi olduğunu belirterek, "Ekim ayı enflasyonumuz, dünyadaki 70 ülkenin yıllık enflasyonundan fazladır" dedi.​ 2026 bütçesinde yer alan 2,7 trilyon liralık bütçe açığının ve yine 2,7 trilyon liraya çıkan faiz giderinin Cumhuriyet tarihinin rekoru olduğunu vurguladı.​ Vergi gelirlerinin yüzde 97,5'inin vergi gelirlerinden oluştuğunu, toplanan her 100 liralık verginin 63 lirasının dolaylı vergi olduğunu aktardı. "Türkiye vergi adaletsizliğinde de Avrupa birincisi" diyen Özel, mutfak tüpü, tırnak makası gibi temel tüketim ürünlerinden ÖTV alınırken, pırlanta ve elmastan vergi alınmamasını eleştirdi.​ Özel, konuşmasının merkezine emekli ve asgari ücretlilerin yaşadığı geçim krizini oturttu. ​En düşük emekli maaşının 16.800 TL olmasının "zulüm ve vefasızlık" olduğunu belirten Özel, 2002'de 8 çeyrek altın alan en düşük emekli maaşının, bugün 1,5 çeyrek altın alabildiğini söyledi.​ CHP iktidarında en düşük emekli maaşını önce hemen bir asgari ücrete, sonra da 1,5 asgari ücrete çıkaracaklarını ve bayram ikramiyelerini asgari ücrete yükselteceklerini açıkladı.​Türkiye'de asgari ücretin 446 Euro'ya düştüğünü hatırlatarak, yüzde 25'lik bir zammın "yeni ve büyük bir sosyal kriz yaratacağı" uyarısında bulundu. Asgari ücretin 39 bin liraya çıkarılması ve yükünün sosyal güvenlik primi desteğiyle hafifletilmesi yönündeki yapıcı tekliflerini sundu.​ ​Özel, bütçeden eğitime ayrılan payın düştüğünü ve ülkenin gençlerin umutsuzluğu ile yüzleşmesi gerektiğini belirtti. Toplumun en fakir yüzde 20’sinin eğitim harcamalarının sadece yüzde 2,3'ünü yaparken, en zengin yüzde 20'sinin yüzde 64'ünü harcadığını gösteren veriyi paylaştı.​ Özel, üniversite mezunu işsizlik oranının genel işsizlik oranını aştığı tek ülkenin Türkiye olduğunu belirterek, "Asıl beka sorunu, bu ülkenin gençlerinin dünyanın başka ülkelerinde hayal kurmasıdır" dedi.​İktidarlarında her mahallede devlet kreşleri açacaklarını, öğrencilere bir öğün ücretsiz okul yemeği vereceklerini, ilk alınan bilgisayar ve cep telefonundan vergileri kaldıracaklarını ve mülakatı kaldıracaklarını vaat etti.​ ​Tarım ve esnafın zor durumda olduğunu dile getiren Özel, hükümetin tarıma kanunen ayrılması gereken desteği vermediğini savundu. Çiftçinin kullandığı mazottan KDV ve ÖTV'yi kaldıracaklarını ifade ederek, "CHP iktidarda olsa, bugün mazot 58 lira değil, 33 lira olacak" dedi.​ Yılın ilk dokuz ayında 83 bin 300 esnafın iflas ettiğini belirterek, Esnaf ve Ticaret Bakanlığı kuracaklarını ve esnaf kredilerinin faizlerini sileceklerini söyledi.​ İstanbul Büyükşehir Belediye Başkanı Ekrem İmamoğlu'na yönelik hukuki sürece tepki göstererek, bunun mevcut iktidar tarafından sonraki Cumhurbaşkanına yapılmak istenen bir darbe olduğunu ileri sürdü. ​Özel, konuşmasını, "Eğer bu Meclis, milletin meclisi değilse bundan sonra her sokak, her cadde, her meydan bizim için milletin meclisidir" sözleriyle tamamladı.

Gazi Mustafa Kemal’in Partisinden Casus, Hain Çıkmaz! Haber

Gazi Mustafa Kemal’in Partisinden Casus, Hain Çıkmaz!

Cumhuriyet Halk Partisi Genel Başkanı Özgür Özel, Eskişehir’de gerçekleştirilen Millet İradesine Sahip Çıkıyor Mitingine katıldı. Burada konuşan Cumhuriyet Halk Partisi lideri Özel, “Bugün Anadolu’da, bozkırın ortasında bir vahadayız. Cumhuriyet’in, aydınlığın ve gençliğin şehrindeyiz. Güzel Eskişehir’e geldik, canım Eskişehir’e geldik. Yılmaz Hocamın Eskişehir’ine geldik. Ayşe Ünlüce’nin Eskişehir’ine geldik. Sizinle kucaklaşmaya, dertleşmeye, Eskişehir’in vicdanına seslenmeye geldik. Eskişehir, 19 Mart’tan beri Türkiye’de meydan meydan büyüttüğümüz bir mücadelede bizi çağırıyor uzun süredir. Bugün Eskişehir’de 64’üncü buluşmayı gerçekleştirecektik. Sabah AK Toroslar çetesinin karşısına Çağlayan’da dikildik. 65’inci eylem için Eskişehir’e geldik” dedi. Özel, şunları söyledi: “GELECEĞİMİZE SAHİP ÇIKMAYA GELDİK” “Bugün Eskişehir’in vicdanına seslenmeye, gençlerin enerjisinden güç almaya, haksızlığa, hukuksuzluğa karşı durmaya ve Eskişehir’den Türkiye’ye sesimizi yükseltmeye, seçtiklerimize sahip çıkmaya, yarınlarımız için mücadeleyi yükseltmeye geldik. Bir yandan da biz birileri kendi gelecekleri için ülkenin geleceğini düşünmediğinden, birileri kendi siyasi geleceğiyle bu ülkenin geleceğini takas yapmaya kalktığından, bu ülkenin geleceğini Amerika’ya satmaya kalktığından Eskişehir’e geleceğimize sahip çıkmaya geldik. Ben biraz aceleci, biraz fazla dakik, gecikmeyi sevmeyen, gecikeni sevmeyen birisiyim. Yerel seçimlerde 104 miting yaptık, 99’u tam dakikasında başladı. Biri 20 dakika gecikti, dördü 10’ar dakika. Ama bugün bu 65’inci eylemde, son eylemde ‘Saat 17.00’de Eskişehir’deyim’ diye bitirmiştim ama yarım saatlik bir gecikmemiz oldu. Sebebi, sabahın erken saatlerinde Ekrem Başkanımızın ve arkadaşlarımızın yeni bir iftirayla Çağlayan Adliyesi’ne çağırılmasıydı. Programımızı yurtdışında erken kestik, yetiştik. Çağlayan’da çağrımızla o meydanı dolduran ve bir pazar günü ‘Sessiz sedasız bu işi bitirelim’ derken, o meydanda karşılarına dikilen 10 binlerce kişiyle birlikte AK Toroslar çetesinin karşısına dikildik. Ardından Türkiye’de Caferilerin çok önem verdikleri, yıllar yıllar önce 40 kişilik bir mescit kurdukları yere Zeynebiye Camii yapılıyordu. Seçimlerde İstanbul’da Caferilere dediler ki ‘CHP gelirse yapılmaz.’ Zaten dokuz yıldır ilerlemiyordu. Son bir - iki yılda bir miktar yürümeye başlamıştı. Ekrem Başkan, İstanbul’dan oyunu aldı, desteğini aldı. 2019’da kolları sıvadı. Nihayet 40 bin kişinin ibadet edebildiği, dünyanın en büyük camilerinden birini bitirdi. Bugün açılışını onun adına İstanbul’da ben yaptım. Oradan geliyorum. Alevisiyle - Sünnisiyle mezhebi ne olursa olsun, Türk’ü - Kürt’ü, Laz’ı - Çerkes’i, Pomak’ı - göçmeni - Tatar’ı… Kazım Başkan’a da selam olsun, Çin’den yetişmeye çalışıyor. Etnik kökeni ne olursa olsun yeter ki gönlünde vatan, millet sevgisi olsun, ay yıldızlı al bayrağa aşık olsun, mavi gözlü Mustafa Kemal’in askeri olsun. Biz bu ülkeyi seven, bu ülkeye bağlı olan ve bu ülkenin yarınlarını düşünen herkesi seviyoruz.” “YILMAZ HOCA ESKİŞEHİR’İ EVLADINDAN ÇOK SEVDİ” “Arkamda, hemen burada Eskişehir’i evladından çok seven, Eskişehir gibi bozkırın ortasındaki bir kenti bütün dünyanın konuştuğu bir kent haline getiren, resimleri görüldüğünde ‘Burası dünyanın hangi cenneti?’ diye milletin, Eskişehir’i görmeyenlerin merak ettiği ve bu şehre seçildiği 1999’dan beri gözünü kırpmadan, öncesinde rektör olarak, hoca olarak, sonra da hepimizin gururu sosyal demokrat bir belediye başkanı olarak hizmet eden Yılmaz Hocamın önünde bir kez daha saygı ile eğiliyorum. Yılmaz Hoca’nın Eskişehir’e yaptıklarını anlatmaya ben utanırım. Saysan bitmez. Türkiye biliyor, dünya biliyor. Ama yaptığı en önemli iyiliklerden bir tanesi şu: Kendisi bu görevi yapıp bıraktığında ‘Ne olacak bizim halimiz? denmesin diye bir Cumhuriyet kadınını, bir hukuk insanını genel sekreter olarak yetiştirip, ardından ona bayrağı teslim edip Ayşe Ünlüce’nin sımsıkı arkasında durduğu için hocamın en büyük hizmetlerinden bir tanesi olarak da bunu görürüm. Sormuştum, ‘Hocam, Ayşe Hanım yapabilir mi?’ demiştim. Dedi ki ‘Çok iyi yetişmiştir, benden bile iyi yapar.’ Dedim ki ‘Hocam Eskişehir’de hiç kimse bir şeyi sizden iyi yapamaz ama sizden destek alırsa, onay alırsa vallahi dört dörtlük yapar.’ Hoca haklı çıktı. Ayşe Hanım’a da hocaya da yürekten teşekkür ediyorum.” “KAPATMAYA ÇALIŞTIKLARI AŞEVİ YOKSULA YEMEK DAĞITIYOR” “Tabii 19 aydır çalışıyorlar. 19 aydır Ayşe Ünlüce olmadık bir işi başarmaya, Yılmaz Büyükerşen’i aratmamaya çalışıyor. Gençler istedi, 24 saat ulaşım ve abonman kartını hayata geçirdiler. Üniversiteli kız öğrencilere misafirhane, emeklilere kafe açtılar. İki kent lokantası, var olanın üzerine yedi kilometre daha bisiklet yolu yaptılar. Aşevi var ya aşevi, hocamın aşevi. Pandemide hesaplarına el koyup kapatmaya çalıştıkları aşevi, bütün Eskişehir’de sıcak yemek yemek isteyenlere, yoksullara gıda oluyor. Hocam için de dua oluyor. Bu güzel hizmeti hepimiz bir kez daha yürekten alkışlıyoruz. 65 yaş üstü hastalara evde temizlik ve bakım hizmeti, çocuklara kırtasiye, beslenme, çanta destekleri sağlandı. 272 bin ton asfalt son 19 ayda üretildi, 70 kilometre asfalt serildi. Kırsal yollarda 231 kilometre sathi kaplama yapıldı. 7 bin çiftçiye tohum, gübre ve fide dağıtıldı. 2 milyon metrekare atıl tarım arazisi üretime katıldı. 300 milyonluk yatırımla 2038 yılına kadar Eskişehir’imizin katı atık sorunu kökünden çözüldü. Halk Et ile uygun fiyatlı et satışına başlandı. Yeni şubeler geliyor. Emek Mahallesinde 120 dönümlük Emek Park açıldı. Kent ulaşımına metrobüsler geliyor. Alkışlar Ayşe Ünlüce için geliyor. Tabii bizim başkanlarımız, 6 belediye başkanımız 8’e çıktı bu dönem. Büyük bir başarı kaydettik. Hepsiyle ayrı ayrı gurur duyuyoruz. Biz Eskişehir’i tanıyoruz, biliyoruz, sesine kulak veriyoruz. Ama vatandaştan oy istemeye gelince yüzünü dönen, sonra sırtını dönüp giden bir iktidar var. Eskişehir’in ölüm yollarına dönen ilçeler arası yollarında, üstlerine düşeni halen daha yapmadılar. Çevre yolu yapacaklardı, yapmadılar. Havalimanı var, tarifeli sefer yok. Osmangazi Tıp Fakültesi Hastanesi’nde depreme dayanıksızlık var. Risk büyük, çalışma yok. Devlet okulları depreme dayanıksız, acil dönüşüm için genel iktidarın harekete geçmesi lazım, yapılan bir iş yok. Biz hayırseverleri, Eskişehir’in hayırseverlerini harekete geçirirken bir türlü bakanlığı Eskişehir’e yatırım için harekete geçiremiyoruz. Belediyelerimiz eliyle çağdaş bir kente dönüştürülen Eskişehir’e bu sorunlar yakışmıyor. Bundan sonra AK Parti’ye ‘Bu sorunları çöz’ demeyeceğiz. Yakamızdan düşsünler. Geliyoruz, hepsini biz çözeceğiz.” “HER ŞEYİ BIRAKIP BUNU KONUŞMAK LAZIM” “Gelelim sebebi ziyaretimize, en önemli konuya. O kadar önemli ki her şeyi bırakıp bunu düşünmek, bunu konuşmak lazım. Dünya öyle yapıyor. İnanın Çin öyle yapıyor. Amerika, Trump öyle yapıyor. Ama bizim burada işler biraz farklı dönüyor. Bugün buraya biraz önce de dediğim gibi memleketin istikbalini, geleceğini, ülkenin geleceğini, gençlerimizin umudunu konuşmaya geldik. Eskişehir’in hem toprağını, hem de ülkenin bağımsızlığını savunmaya geldik. Nadir toprak elementleri, 21’inci yüzyılın mucizesi. Petrol bulunduğunda o yüzyılın mucizesiydi ama bu bambaşka bir mucize. Şöyle söyleniyor: Dünya bir yere geldi, kaynaklar tükendi. Bundan sonra yapılacak icatlar ya da bir trenin hızının artması, bir telefonun kapasitesinin artması bunlar bu teknolojiyle, bu metallerle, bu elementlerle bu kadar. Ama sonra teknoloji gelişip, araştırma geliştikçe bir şey fark edildi. Bazı nadir toprak elementleri var. Ondan böyle gramın binde biri miligram, onun binde biri nanogram, onun binde biri kadar koyuyorsun. Dünya kadar demiri dünyanın en kuvvetli mıknatısı yapıyorsun. Mucize. Bir başkasını alıyorsun, öyle bir kullanıyorsun, iletkenliği bilmem kaç katına çıkarıyorsun. Öyle olunca bunların en çok olduğu ülke Çin. Çin kendindekini tüketmiyor, dünyadakilerin peşinde. Çin’in rakibi Amerika. Bakın kanlı bir savaşın, gözyaşının arasında Ukrayna ile Rusya savaşında duruyor, Zelenski’yi çağırıyor ve diyor ki ‘Nadir toprak elementlerini bana ver. Seni ancak öyle desteklerim.’ Ukrayna’nın elementlerinin peşinde duruyor.” “BEŞİNCİ EN BÜYÜK REZERV, ESKİŞEHİR BEYLİKOVA’DA” “Şimdi Türkiye’de sıfırı hem madden, hem manen tüketen, siyaseten artık meşruiyetini yitiren, sandık kurulsa… Ki son sandık kuruldu, 24 yıl sonra yenildi. Son sandığı kurduk, 47 yıl sonra Cumhuriyet Halk Partisi’ni birinci yaptık. Onu yendik son sandıkta. Sandık kurulsa seçimi kaybedeceğini bilen birisi, meşruiyeti de geleceği de Amerika’da aramak için yola çıktı. Hatta yola çıkmadan önce ‘Gelme’ dediler, ‘Bir söz ver’ dediler. Trump’ın oğlu Junior Trump’ı İstanbul’a gönderdiler. Haberdar oldum, rahatsız oldum ve sizlere duyurdum. Dedim ki ‘Yahu sen Cumhurbaşkanı’sın. Bu Trump’ın oğlu. Dengin mi? Devletler arası ilişkilerde bilmem kimin oğluna ne iş var?’ Yok, önce sustu. Sonra Trump doğruladı, kabul etti. Trump’ın oğluyla oturdu, dört konuyu konuştu. Bir, ‘Boeing uçak alacağız.’ Yarısı Airbus, yarısı Boeing olması lazım. ‘Hepsini Amerika’dan Boeing alacağım’ dedi. İki, Amerikan mallarına vergiyi sıfırladı, Çin mallarına vergiyi artırdı. Üçüncüsü, normalden yüzde 20 pahalı ki faturayı sana ödetecek. Sıvılaştırılmış doğalgazı gitti, Amerika’dan aldı. Dördüncüsü, nadir toprak elementlerinin verilmesinin, Trump’a vereceğinin oğluna sözünü verdi. Bu şartla buna randevu verdiler. Bu şartla gitti ve Oval Ofis’e oturdu. Görüşmeden önce bunları söylüyordum. Trump, görüşmeden memnuniyetini anlattı. ‘Boeingleri sattık’ dedi. Ayrıca Ruhban Okulu’nu Erdoğan’a söyletti. Ayrıca ‘doğalgaz’ dedi, toprak elementlerinde henüz bir şey dememişlerdi. Ama ben mevzunun ne kadar önemli olduğunu gördüm. Bu millete anlatmayı bir vazife bildim. Füze güdüm sistemi yaparken bu lazım. F35 uçak yapıyorlar, bu lazım. SİHA motorlarında, uydu teknolojisinde, lazer sisteminde, akıllı telefonda, hızlı trenlerde bu lazım. Yarın bir yerden bir yere ışınlanma olacaksa ‘50 yılı alacak’ diyorlar, bu elementler lazım. Peki bu elementler en çok Çin’de. Başka nerede? Çeşitli ülkelerde. Ama dünyada beşinci en büyük rezerv Türkiye’de, Eskişehir’de, Beylikova’da.” “ALTIN YUMURTLAYAN TAVUĞU VERMİŞ OLURUZ” “Şimdi dünyada üretimin yüzde 70’ini yapan Çin öbür ülkelerin peşinde, yüzde 1-2 olan ülkelerin peşinde. Bizde dünyanın en büyük beşinci rezervi var. Osmanlı sanayi devrimini kaçırmasaydı, bugün dünyanın en zengin, en güçlü ülkelerinden biri olurduk. Birçok devrimi ıskaladık. Şimdi büyük bir oyunla karşı karşıyayız. Çünkü Erdoğan, Trump’a, nadir toprak elementlerini, burada, Beylikova’dakileri ham cevher olarak, karışım olarak vermeyi taahhüt ediyor. Eğer bunu verirsek altın yumurtlayan tavuğu vermiş oluruz. Trump’tan bir yumurta alırız, tavuk her gün onun bahçesinde yumurtlar. Eğer bunu verirsek geleceği kaçırmış oluruz. O yüzden ben bunu her yerde anlatıyorum ama bu işe özel bir mitingi Eskişehir’de yapmak, yerinden buna itiraz etmek, sizin desteğinizle birlikte bunu milletimize şikayet etmeye geldim.” “GENÇLERİMİZ BURADA HAYAL KURACAKLAR” “Bakın Erdoğan vaktiyle FETÖ ne istediyse vermişti, şimdi Trump ne istediyse veriyor. Ama bugün vermeye kalktığı şey, bu haliyle verirsek 1 liraya verecek, üretilen ürünü bin liraya değil, 10 bin liraya geri alacağız. Oysa bu elementlerin burada kalması, teknolojinin bu ülkeye kazandırılması, kendimiz çıkartır, kendimiz üretir, kendimiz kullanırsak bir mucize olacak. Bu boynu bükük gençler, dünyanın öbür tarafında hayal kuran gençler, burada hayal kuracak. Bu ülke dünyanın sayılı zengin ülkelerinden biri olacak. Teknolojisi ile gelişecek, ekonomik varlıklarıyla güçlenecek. Ama bunun için Trump’ın bu oyununu bozmamız gerekiyor. Erdoğan’a ne diyor? ‘Onda olmayan bir şeyi veriyoruz’ diyor. Amerika Büyükelçisi Tom Barrack. Diyor ki, ‘Onun Türkiye’de meşruiyeti yok.’ Yani rakiplerine darbe yaptı ya, dünyada, Avrupa’da meşruiyeti yok. ‘Trump akıllı birisi ona meşruiyet verecek, ondan çok değerli şeyler alacak. Bunu göreceksiniz’ diyor. Ve son olarak Trump çıktı dedi ki, ‘Bir yıl içinde çok fazla nadir toprak elementimiz olacak. Bu kadar çoğunu ne yapacağız, ben de bilmiyorum’ diyerek seviniyor, kendisiyle övünüyor. Biz de diyoruz ki, Türkiye bu noktaya gelene kadar kanun teklifimizi yazdık. İmzalarımızın ilkini ben attım, milletvekillerimiz attılar. Erdoğan’ın önüne koyduk. Şimdi Eskişehir’den AK Partili’si, MHP’lisi, bu ülkeyi seven herkese sesleniyorum. Bütün AK Partililere sorun. CHP’nin kanun teklifi ediyor ki, ‘Nadir elementleri devlet çıkarır. Nadir elementleri devlet işler. Nadir elementler birilerine satılamaz, milletin malıdır, gelecekteki mucize kalkınma için korunmalıdır, saklanmalıdır.’ Buradan Erdoğan’a sesleniyorum: Burası Eskişehir’in Cumhuriyet Meydanı. Burası seçimlerde güya iddia koymaya kalkıp, daha sonra boyunuzun ölçüsünü aldığınız Eskişehir. Ve burada herkes ayakta ve nadir elementlerin satılmaması için, ülkenin geleceğini satılmaması için burada bir araya gelmişler ve buna direniyorlar. ‘Nadir elementler bu ülkenin geleceğidir, sana sattırmayız. Satacaksan sat ama, Erdoğan istifa’ diyorlar. ‘Erdoğan istifa’ diyorlar. “MİLYONLARI YOKSULLUKTA EŞİTLEDİLER” “Maalesef bunların tek derdi yapıştıkları koltukları olmuş. Bu Erdoğan öyle biri ki, vaktiyle benim yaşımdaydı, kendi yaşındaki Necmettin Erbakan Hoca’ya ‘Yaş 70, iş bitmiş’ diyordu. Benim yaşımdaydı, rahmetli Bülent Ecevit‘e ‘Senin yaşın memleketin sorunu oldu. Ölünce mi bu işi bırakacaksın be adam?’ diye terbiyesizlik yapıyordu. Şimdi sadece ve sadece koltuğunu korumak, oturduğu koltuktan kalkmamak, orayı kaybetmemek için ülkenin bütün geleceğini feda etmeye niyetlenmiş. Ve ülkenin dertleriyle meşgul değil, varsa yoksa kendi derdi, iktidarda kalma, koltuğunu kaybetmeme derdi. Eskişehir yaşıyor. Eskişehir görüyor. Bu ülke yönetenler yanınıza geliyorlar mı? Hatırınızı sorabiliyorlar mı? Çarşıda varlar mı? Pazara, sokağa çıkabiliyorlar mı? Çünkü onlar artık bu ülkenin gözünden de düştüler, gönlünden de düştüler. Bu ülkeye yaşattıklarından sonra bir daha sizin yanınıza gelebilecek durumda değiller. Milyonları fakirlikte, yoksullukta eşitlediler. Maalesef bu ülke Avrupa’da yıllık enflasyon yüzde 3, Türkiye’de yüzde 33. Avrupa’daki bir yıllık enflasyon, bizde sadece eylül ayı enflasyonu. Avrupa’da toplam 27 ülkede 13 milyon işsiz var. Bizde tek başımıza 13,5 milyon işsiz var. Daha iyiye giderken Avrupa, dünya, biz çok daha kötüye gidiyoruz. Daha dün mazota iki haftada ikinci zam geldi, mazot 56 lirayı buldu. Dünkü zamla bir depo mazot 220 lira daha pahalandı. Küçük depo neredeyse 3 bin liraya dolmaya başladı. Tabi mazota gelen zam, benzine gelen zam iğneden ipliğe her şeyde zamma dönüyor. Bakın şu meydana bir bakın. Jimmy Jip bir baksın. EYT de oldu, meydandaki emekliler bir elini kaldırsın. Meydanların yüzde 65 - 70’i emekli. Ve bu emeklilerin yüzde 80’i en düşük emekli maaşını alıyor. 16 bin lira alıyor. Doğru mu? Bakın bu iktidar geldiğinde 2002 yılında en düşük emekli maaşı sekiz çeyrek altın alıyordu. Sekiz çeyrek altın. Bugün çeyrek altının 10 bin lirayı geçti. Yani AK Parti gelmese, size hiç ilişmese, hiç sizin düzeninizi bozmasa bugün en düşük emekli maaşı 80 bin lira. Hani beğenmedikleri, rahmetli Ecevit var ya, ya da laf ettikleri MHP ile birlikte Ecevit’in kurduğu üçlü koalisyon var ya, o dönem emekli sekiz çeyrek altın alıyor. Yerel seçimlere geldik, eleştiriyordum ben 2,5 çeyrek altın. Geçen sene mart ayında bu sene iki çeyrek altın. Bugün geldiğimiz noktada bir emekli maaşı 1,5 çeyrek altına düştü. Asgari ücret bunların döneminde yedi çeyrekten, üç çeyreğe düşmüştü. Şimdi iki çeyreğe düştü. En düşük memur maaşı bile 14,5 çeyrek altından 4,5 çeyrek altın düzeyine düştü.” “KYK KREDİSİ ÇEYREK ALTININ ÜÇTE BİRİNİ ALAMIYOR” “Öyle bir nokta ki, burası Eskişehir. Eskişehir Eskişehirlilerden ve Türkiye’nin dört bir yanındaki koşup gelen güzelim gençlerden oluşur. Eskişehir’in üniversiteli gençliğini bir yürekten alkışlayalım. Burası bir çekim merkezi. Türkiye’de iki milyon öğrencinin diplomasının altında Yılmaz Hoca’nın imzası var. Ve bu öğrenci kentinde öğrenciler barınma sorunu çekiyorlar ve öğrenciler ekonomik güçlükler çekiyorlar. Bakın beğenmedikleri rahmetli Ecevit ülkeyi bunlara bırakırken Tayyip Erdoğan diyor ki, ‘45 liracık KYK kredisi veriyorlardı’ diyor. Şimdi biz, geçen sene dedi bunu, ‘Şimdi biz 2 bin lira yaptık’ dedi, bu sene de 3 bin lira.’45 liracık’ dedi KYK kredisi, 30 liralık çeyrek altından 1,5 tane alıyordu. Bugün 3 bin lira veriyor, çeyrek altının üçte birini alamıyor. Yani öğrenci normalde 1,5 çeyrek altın alsa 15 bin lira öğrenci kredisi alacak. 3 bin lira veriyor onda da yalan söylüyor. ‘45 liracıktı. Ben yükselttim, 3 bin lira yaptım’ diye. Diğer taraftan Türkiye’de öğrencilerin sadece yüzde 15’ine devlet yurdu verilebiliyor. Buradan açıkça söylüyorum. İktidar olacak mıyız? Olacağız. İcraat yapacak mıyız? Yapacağız. Ama ilk iş olarak ne yapacağız? TOKİ’yi çağıracağız, ‘Bir yıl içinde bitireceksin her öğrencinin yurdu olacak. Cumhuriyet yurtlarını yapacaksın’ diyeceğiz. Cumhuriyet Halk Partisi yerelde iktidar olduğunda İstanbul’da hiç kreş yoktu belediyenin. Ve hiç yurdu yoktu. Türkiye’de de Yılmaz Hoca gibi iyi örnekler dışında bu işlere eğilen kimse yoktu. Biz hedef koymuştuk. Dedik ki ‘Bu dönemin sonuna kadar bin tane kreş ve 100 tane öğrenci yurdu.’ Geçtiğimiz gün rakamları çıkardık, daha 1,5 yılı geçti, 19 ay oldu, önümüzde üç yıldan fazla var. 79 tane öğrenci yurdu, 780 tane kreş yaptı belediyelerimiz. 780 tane kreş. Ne demek kreş? Yoksulun çocuğu yedi yaşına kadar, altı yaşına kadar öğretmen görmeyecek, el becerisi gelişmeyecek. Bir eksikliği, bir kusuru varsa fark edilmeyecek. Ne demek kreş? Eğer yoksa, kadın evde oturacak çocuk bakacak. Sosyal hayata katılamayacak. İş hayatına, istihdama katılamayacak. Kocasının eline bakacak, kocası ne derse o olacak. Ne demek yurt? Eğer yurt varsa zengin - fakir demeden bütün öğrenciler barınacak. Yurt yoksa, onlara cemaatler, tarikatlar kucak açacak. Alacak, devşirecek, yetiştirecek, muhtaç edecek, eksiklendirecek, borçlandıracak. Günü gelince bu millete, bu devlete değil; bir cemaate, onun başındaki şeyhine itaat ettirecek. 15 Temmuz gibi gerekirse milletin karşısına diktirecek. Bunun için CHP iktidarında kreş de yapılacak, yurt da yapılacak. Hiçbir çocuk hayata kapatamadığı kadar farkla ve geride kalmayacak. Babadan oğula, anadan kıza yoksulluk miras kalmayacak. Bu ülkedeki herkes vatandaş olmanın onurunu yaşayacak. Söz veriyoruz.” “YASAKSIZ TÜRKİYE, VİZESİZ AVRUPA GELİYOR” “Diğer yandan bu hafta sonu İsviçre’de Sosyal Demokrat Parti’nin kongresinde bu hafta sonu açılış konuşması yaptım, onur konuşmacısı ve Türkiye’deki başarıyı, mücadeleyi anlattım. Ondan önceki hafta Amsterdam’da Avrupa Sosyalist Partisi’nde, Avrupa Birliği’ne üye tüm partilerin çatı örgütünde. Ondan önceki hafta Madrid’de Sosyalist Enternasyonal'de, dünyadaki 78 ülkeden 89 parti ile bir araya geldik. ‘Cumhuriyet Halk Partisi iktidarında, Türkiye’nin Avrupa Birliği’ne tam üyeliğine destek, tam destek veriyorum’ diyen 89 partinin kapı gibi imzasını aldık, kapı gibi. Bunun için gençlere sesleniyorum. Gençlere. Hani 31 Mart akşamı bir seçim daha beklemeye karar veren gençlere sesleniyorum. Dünyanın en yavaş ve en pahalı internetine muhtaç değilsiniz. Dünyanın en pahalı etini de internetini de bize zaruret gibi dayatan iktidarı değiştireceğiz. Cumhuriyet Halk Partisi iktidarında hızla, GRECO kriterlerini ve Avrupa Birliği’nin standartlarını sağlayacağız. Aldığımız büyük destekle Türkiye’yi yıllar önce başvurduğumuz CHP iktidarında başvurduğumuz Avrupa Birliği’ne tam üyeliğine taşıyacağız. Ve seçimdeki sloganımız gençler, sloganımız şudur, şunu söyleyeceğiz: Yasaksız Türkiye, vizesiz Avrupa geliyor. Eskisehir şu güzelliğe bir bakar mısın? Bu tablo senin, bu muhteşem manzara senin. Eskişehir’de hep beraberiz ve Türkiye’ye iyi bir gelecek, kutuplaşma değil, kucaklaşma, birbiriyle kucaklaşma, kimseyi şeytanlaştırmadan, kardeşleştirmeyi vadediyoruz. Biz Türkiye’yi seviyoruz, Türkiye’yi germeye, kutuplaşma yaratmaya değil; yüzleri güldürmeye, ülkeyi kalkındırmaya geliyoruz. Buradan bir kez daha söylüyorum. Cumhuriyet Halk Partisi, gençlerin partisidir. Cumhuriyet Halk Partisi, kadınların partisidir. Cumhuriyet Halk Partisi, bütün anket kırılımlarında geçmişte olduğunun aksine, alt gelir seviyesinin partisidir. Yoksulların, emeklilerin, emekçilerin partisidir. Cumhuriyet Halk Partisi bu ülkenin geleceğinin partisidir. Cumhuriyet Halk Partisi kurulduğu gün gibi, 31 Mart daha dün gibi inanmayan baksın anketlerin bütününde aslanlar gibi Cumhuriyet Halk Partisi Türkiye’nin birinci partisidir.” “SON SEÇİMLERİ ACI BİR HEZİMET OLDU” “Biraz önce söyledim. Yarım saatlik gecikmenin sebebi 19 Mart darbecilerinin yeni kalkıştığı kötülük. Milletin bu kadar derdi, gençlerin bu kadar beklentisi varken, maalesef başımızdakiler işi gücü bırakmış partimize, partililerimize, belediye başkanlarımıza saldırıyorlar. Çünkü onları sandıkta yendik. Yıllardır galibiyetlerle övünüyorlardı. Son seçimleri acı bir hezimet oldu. Ve 47 yıl sonra Cumhuriyet Halk Partisi, kazandığı seçimden sonra sadece sosyal demokratların değil; hem seçimdeki başarıyla hem devamında sosyal demokratların, muhafazakar demokratların, milliyetçi demokratların, Kürt demokratların, liberal demokratların, sosyalist demokratların, yani Atatürk’ten emanet Cumhuriyet’i Cumhuriyet Halk Partisi’nin kazandırdığı çok partili rejimi sandığı benimseyen bütün demokratların partisidir. Ve bu birlikteliğin adı Türkiye İttifakı’dır. Nasıl iki kişiden birinin oyunu Eskişehir İttifakı ile aldıysak, nasıl yerel seçimleri Türkiye İttifakı ile kazandıysak, önümüzdeki seçimleri de Türkiye’nin bütün demokratlarının birlikteliği ile, renklerini ay yıldızlı al bayraktan alan Türkiye İttifakı’yla biz kazanacağız, Türkiye kazanacak.” “220 GÜNDÜR ÜZERİMİZE GELİYORLAR” “Bizde bu özgüven, sizde bu heyecan olunca Erdoğan artık partisine güvenmiyor, kendisine güvenmiyor. Kadın kollarına, gençlik kollarına, ana kademeye güvenmiyor. Kime güveniyor? Yeni kurduğu, başka hiçbir partide olmayan yargı kollarına güveniyor. Yargı kollarıyla, AK Toroslar çetesiyle 220 gündür üzerimize geliyorlar. Suç örgütü lideri 770 yılla yargılanıyor, aramızda dolaşıyor. Suçsuz ve günahsız belediye başkanlarımız iddianame beklediler. Nihayet biri geldi, bomboş biri iddianame. Kanıtlar yok, yalanlar çok. Ama diğer yandan halen daha İBB iddianamesini bekliyoruz. Şöyle bir gerçekle karşı karşıyayız, bunu bütün samimiyetimle söyledim. Geçen iddianamenin boşluğunu görenler, İBB‘de hiçbir kanıt bulamayanlar, iftiraları ispatlayamayanlar, gerçekler karşısında çaresiz ve milletin inancı karşısında mahcup olanlar ‘İddianameyi yazarsak alacak hakim. Diyecek ki ‘tutuksuz yargılama.’ Kaçıracağız elimizden. Bir daha tutamayacağız, durduramayacağız.’ Bunun için bir yandan iddianame hazırlanırken, bir yandan geçmişin FETÖ’cüleri gibi yeni bir suçlama, bu sefer ‘casusluk’ diye bir büyük iftirayla bugün Ekrem Başkanımızı yeniden adliyeye çağırdılar.” “BABADAN EMANET ESKİŞEHİRSPORLUYUM” “Buradan, bu meydandan İstanbul Çağlayan‘a bir teşekkür etmek isterim. Onlar geçmişte yaptıkları gibi köprüleri kaldırdılar. Önce bir şey söyleyeyim. Babam Talat Özel, emekli bir öğretmen. 1943 doğumlu, ilk görev yeri Eskişehir. Benim babam hiç büyük takım tutmaz. Babama diyordum ki ‘Sen hangi takımı tutuyorsun?’ ‘Eskişehirsporluyum.’ ‘Baba üç büyüklerden biri Eskişehir.’ ‘Eskişehir’den büyük bir takım yok oğlum, ben Eskişehirsporluyum’ diyordu. Burada babamın bir adaşı var. Babacığım, babam beni izliyordur, bu yakışıklı il başkanı yeniden seçildi, hayırlı olsun. Adı Talat, senin adaşın. Talat sana Eskişehirspor’un formasını yaptırmış, ‘Talat Özel’ diye. Bana da, bir ‘Özgür Özel’ diye var. Ben de Eskişehirsporluyum. Babadan emanet Eskişehirsporluyum. Babam şimdi Manisa’dan, evden bağırıyordur, tempo tutuyordur. Bütün babaların, bütün anaların ellerinden öpüyoruz. Hepsine şükranlarımızı sunuyoruz. Bugün Çağlayan Adliyesi’nde Ekrem Başkan Dilek Hanım’la, oğlu Semih ile görüşsün diye mücadele ettik. Ben de 10 dakika yedinci katta Ekrem Başkanımla görüştüm. Buraya geleceğimi söyledim. ‘Eskişehir, ne zaman gitsem beni bağrına bastı. Hocamın ellerinden öpüyorum. Eskişehir’in birbirinden değerli belediye başkanlarına, il başkanına, milletvekillerine selamlarımı söylüyorum. Bütün Eskişehirliler benim canımdır. Selamlarımı yolla Genel Başkanım’ dedi. Buradan haram yemeyen, ne bir haram yiyen ne bir cana kıyan, 16’sı da birbirinden kıymetli belediye başkanlarımıza, Türkiye’deki bütün siyasi tutuklulara bir Maçkalı, Allah rahmet eylesin Volkan üstat ile sesleniyoruz ve Yiğidim Aslanım diyoruz.” “CASUS ÇIKMAZ, HAİN ÇIKMAZ” “Eskişehir’e kocaman bir alkış. Bu muhteşem koroya teşekkür ediyoruz. Bugün bizi evden izliyor, her mitingimizi evden izliyor. Ben sordum hatırını Seyhan Hanım. Hocamızın hayat arkadaşı ve Seyhan Hanım’a sesleniyorum. Eskişehir çok güzel, yine hocamla Eskişehirlilerle birlikte çok güzel senin yiğidin aslanın da bir yerde yatmıyor, aslan gibi burada yanımızda, arkamızda duruyor. Son sözüm şu: ‘Atacak iftiralar tükendi’ diyorduk, tükenmemiş. Ekrem Başkan gibi milliyetçi bir Trabzon delikanlısından casus çıkarmaya kalkıyorlar, kimse inanmıyor, inanmasın. Ama Ankara’ya giderseniz 23., 28. ve 33. Ağır Ceza Mahkemelerinde koca koca dosyalar var. Hele hele 28. Bundan önceki MİT Başkanı, şimdiki Dışişleri Bakanı Hakan Fidan zamanında. MİT’teki verileri çaldırmışlar. Yeni MİT Başkanı gelince yolladı. Bütün MİT’in verileri, sekiz bakanlığın ya da bağlı yerlerin, vatandaşlıkla ilgili bilgiler, maaş bilgileri, sağlık bilgileri, emeklilik bilgileri hepsini çaldırmışlar. Onlar çaldırıyor, dünyanın öbür ucunda parayla satılıyor. Dönüp de bunlara, Hakan Fidan’a soran yok, bakanlara soran yok, Erdoğan’a soran yok. ‘Efendim İstanbul Senin projesinin verileri bilmem nereye sızmış, casusluk faaliyetiymiş.’ Ben Cumhuriyet Halk Partisi yıllarca CHP’ye terör merör dediniz, yıllarca Cumhuriyet Halk Partisi‘ne ‘Vatanı böldürecekler, bayrağı indirecekler, ezanı dindirecekler’ dediniz. Ezanı okuyan müezzin hakkını bu Cumhuriyet Halk Partisi milletvekilleri savunuyor. Sınırı bekleyen uzman çavuşun, astsubayın hakkını bu Cumhuriyet Halk Partisi’nin milletvekilleri savunuyor. Bayrağı dalgalandıran, bayrağın bekçisi Türk polisinin hakkını Cumhuriyet Halk Partisi savunuyor. 1 Mart teskeresine ‘dur’ diyen Baykal‘ın partisinden, Kıbrıs Fatihi Karaoğlan’ın partisinden, Lozan’da Sevr’i yırtıp atıp tapu senedine imza bastıran İsmet Paşa’nın partisinden, ‘Geldikleri gibi gidecekler’ deyip bütün düşmanı def eden gazi Mustafa Kemal Atatürk’ün partisinden casus çıkmaz, hain çıkmaz. Casus arayacaksan ne istedilerse verdikleri FETÖ'yü semirten kadrolarında ara. Ankara'yı parsel parsel satan Melih Gökçek’te ara hainliği. Melih Gökçek’te ara. Hain arayacaksan namuslu Türk ordusuna Balyoz, Ergenekon kumpası kurulurken ‘Ateş olmayan yerden duman çıkmaz’ diyen bakanlarında, Zekeriya Öz’ün altına zırhlı araç çeken Recep Tayyip Erdoğan’da ara. Buradan büyük bir memnuniyetle tüm Türkiye’ye, tüm dünyaya haykırmak isterim ki, artık bu iktidarın sonu gelmiştir. Bu millet ayaktadır, Eskişehir ayaktadır, Türkiye ayaktadır, meydanlar ayaktadır. Hep birlikte ayaktayız. 100 yıl sonra bir kez daha işgali bitirmek için, bir kez daha vatanı kurtarmak için, bir kez daha demokrasiyi kurmak için hazır mıyız? Hazır mıyız? Birlikte yürüyecek miyiz? Birlikte yürüyecek miyiz? Birlikte yürüyecek miyiz? Haydi o zaman, yürüyelim arkadaşlar.”

logo
En son gelişmelerden anında haberdar olmak için 'İZİN VER' butonuna tıklayınız.