SON DAKİKA
Hava Durumu

#Çevre

Porsuk Haber Ajansı - Çevre haberleri, son dakika gelişmeleri, detaylı bilgiler ve tüm gelişmeler, Çevre haber sayfasında canlı gelişmelere ulaşabilirsiniz.

Büyükşehir'den İlçelerde Çevreci Atık Yönetimi Haber

Büyükşehir'den İlçelerde Çevreci Atık Yönetimi

Eskişehir Büyükşehir Belediyesi, çevre sağlığını korumak ve sürdürülebilir atık yönetimini güçlendirmek amacıyla ilçe belediyeleriyle koordineli şekilde evsel katı atık toplama ve bertaraf hizmetlerini sürdürüyor. Bu kapsamda Sivrihisar, Sarıcakaya ve Mahmudiye ilçelerinde kurulan evsel katı atık aktarma istasyonları aracılığıyla 9 ilçeden toplanan atıklar, güvenli şekilde Entegre Katı Atık Bertaraf ve Enerji Üretim Tesisi’ne taşınıyor. Aktarma istasyonları sayesinde kırsal ilçelerde toplanan evsel atıklar, çevreye duyarlı ve modern yöntemlerle işlenerek bertaraf ediliyor ve aynı zamanda enerji üretimine katkı sağlıyor. Sistem, atıkların kontrolsüz biçimde doğaya bırakılmasının önüne geçerken döngüsel ekonomi anlayışıyla çevresel kazanım oluşturuyor. Kırsal ilçelerdeki aktarma istasyonlarından günlük ortalama 55 ton, yıllık ise yaklaşık 27 bin ton evsel atık Entegre Katı Atık Bertaraf ve Enerji Üretim Tesisi’ne ulaştırılıyor. İlçelerden gelen atıklar, tesislerde çevre mevzuatına uygun yöntemlerle işlenerek elektrik enerjisine dönüştürülüyor. 2024 yılında hizmete giren Sarıcakaya Evsel Katı Atık Aktarma İstasyonu, Sarıcakaya ve Mihalgazi ilçelerinden gelen atıkları kabul ederken, günlük yaklaşık 7 ton atık işleme alıyor. Aktarma istasyonu sayesinde ilçelerde geçmişte oluşan vahşi depolama alanlarının da önüne geçilmiş durumda. 2024 yılı Mart ayında faaliyete başlayan Sivrihisar Evsel Katı Atık Aktarma İstasyonu ise Sivrihisar, Günyüzü ve Mihalıççık ilçelerinden gelen atıkları kabul ediyor. Tesiste bugüne kadar 12 bin 153 ton evsel atık güvenli şekilde sisteme dahil edildi. Mahmudiye Aktarma İstasyonu aracılığıyla da Çifteler, Beylikova, Han ve Mahmudiye ilçelerinden atıklar toplanarak aynı tesise ulaştırılıyor. Yürütülen çalışmalarla birlikte ilçelerde vahşi depolamaya son verilirken, atıklar düzenli depolama, geri kazanım ve enerji üretimi süreçleriyle değerlendirilerek çevreye duyarlı bir atık yönetimi modeli uygulanıyor. Eskişehir Büyükşehir Belediyesi, ilçe belediyeleriyle iş birliği içinde daha temiz, daha yaşanabilir ve sürdürülebilir bir kent hedefi doğrultusunda çalışmalarını sürdürmeye devam ediyor.

Odunpazarı Belediyesi’nden Çevre Duyarlılığını Artıran Denetimler Haber

Odunpazarı Belediyesi’nden Çevre Duyarlılığını Artıran Denetimler

Odunpazarı Belediyesi Temizlik İşleri Müdürlüğü, çevre ve toplum sağlığını koruma hedefi doğrultusunda çalışmalarını hız kesmeden sürdürüyor. Zabıta Müdürlüğü ekipleriyle koordineli bir şekilde yürütülen denetimlerde, belediye sınırları içerisinde faaliyet gösteren işletmelerin “Bitkisel Atık Yağların Kontrolü Yönetmeliği”ne uygunluğu düzenli aralıklarla kontrol ediliyor. Belediyenin teknik personeli ile zabıta ekipleri tarafından yapılan yerinde denetimlerde; işletmelerin atık yağ toplama, geçici depolama ve lisanslı firmalar aracılığıyla bertaraf süreçlerinin mevzuata uygun yürütülüp yürütülmediği titizlikle inceleniyor. Yetkililer, özellikle gıda üretimi ve hizmet sektörü gibi yoğun yağ kullanımı olan işletmelerde usulüne uygun atık yağ yönetiminin hem çevre hem de insan sağlığı açısından büyük önem taşıdığını vurguluyor. Atık yağların doğaya bilinçsizce bırakılmasının su kaynaklarının kirlenmesine, toprağın zarar görmesine ve geri dönüşmesi güç çevresel sorunlara yol açabileceğine dikkat çeken ekipler, denetimlerin amacını “çevresel sürdürülebilirliği sağlamak, doğal yaşamı korumak ve halk sağlığını tehdit edebilecek riskleri en aza indirmek” olarak ifade ediyor. Odunpazarı Belediyesi, yalnızca denetimlerle sınırlı kalmayarak işletmelere bilgilendirme desteği de sağlıyor. İşletme sahiplerine ve çalışanlara, atık yağların doğru yönetimi konusunda mevzuat hatırlatmaları yapılırken, Sıfır Atık uygulamalarının önemi sık sık vurgulanıyor. Belediye, hem çevre bilincini artırmayı hem de ilçe genelinde daha yaşanabilir bir çevre oluşturmayı hedefliyor. Yetkililer, Sıfır Atık projesinin başarısı için denetim ve farkındalık çalışmalarına kararlılıkla devam edileceğini belirterek, vatandaşların çevreye duyarlı uygulamalara destek vermesinin önemine dikkat çekiyor.

Manisa'da Atık Pil Getirene Zeytin Fidanı Haber

Manisa'da Atık Pil Getirene Zeytin Fidanı

Manisa Büyükşehir Belediye Başkanı Besim Dutlulu, Büyükşehir Belediyesi ve TAP (Taşınabilir Pil Üreticileri ve İthalatçıları Derneği) iş birliğiyle hayata geçirilen Atık Pil Toplama Kampanyası’nın tanıtımını gerçekleştirdi. Kampanya kapsamında, 1 kilogram atık pil getiren vatandaşlara zeytin fidanı hediye edildi. Manisa Büyükşehir Belediyesi İklim Değişikliği ve Sıfır Atık Dairesi Başkanlığı tarafından yürütülen, atık pillerin doğaya zarar vermeden güvenli bir şekilde toplanması için başlatılan kampanyanın tanıtımı yapıldı. Fatih Sergi Salonu’nda Manisa Büyükşehir Belediye Başkanı Besim Dutlulu tarafından yapılan tanıtım programına Büyükşehir Belediyesi Genel Sekreteri Burak Deste, Yunusemre Belediye Başkanı Semih Balaban, Gölmarmara Belediye Başkanı Cem Aykan, Turgutlu Belediye Başkanı Çetin Akın, MASKİ Genel Müdürü Ali Kılıç, Büyükşehir Belediyesi Genel Sekreter Yardımcıları, daire başkanları, şube müdürleri ve Cumhuriyet Halk Partisi (CHP) il ve ilçe yöneticileri katıldı. Okullardan da Katılım Sağlandı Vatandaşlar tarafından yoğun ilgi gösterilen kampanyaya çevre okullardan ve Büyükşehir Belediyesi Çocuk Kültür ve Sanat Merkezlerinde eğitim gören minik öğrenciler de katılım gösterdi. Çevreye karşı duyarlılığını göstererek 1 kilogram atık pil getiren vatandaşlara gelecek nesiller için zeytin fidanı hediye edildi. Kampanya kapsamında toplanan piller, TAP tarafından çevreye zarar vermeden geri dönüşüm sürecine kazandırılacak. “Atık Piller Toprağa ve Suya Büyük Zarar Veriyor” Program’da konuşan Manisa Büyükşehir Belediye Başkanı Besim Dutlulu, atık pillerin çevreye verdiği zararın önemine dikkat çekerek şu ifadeleri kullandı: “Bugün burada halkımızın çok büyük katılımı ile eski, atık pillerimizi topluyoruz. Atık piller hem toprağa hem de suya çok zarar veriyor. Manisa’mız, bu projeye önem veriyor. Halkımız, bu olayın ne kadar kritik olduğunun farkında. Manisa Büyükşehir Belediye olarak ilçe belediyelerimiz ile bu projeyi gerçekleştiriyoruz. Hem projeye destek veren ilçe belediyelerimize hem de daire başkanlığımıza ve emeği geçen arkadaşlarıma çok teşekkür ediyorum. Manisa’da örnek bir proje gerçekleştirdik. Hem toprağımızı hem de suyumuzu pillerimizi geri dönüşüme kazandırarak kurtaracağız” dedi. “Çalışma Arkadaşlarımızın Topladığı 58 Kilo Pili Teslim Ettik” Atık pilleri arkadaşları ile birlikte toplayan Recep Demirhan, “Manisa Büyükşehir Belediyesi’nin başlattığı 1 kilo pile 1 fidan kampanyasını internetten gördük. Fabrikada çalışan arkadaşlarımızın topladıkları 58 kilo pili toplama noktasına getirdik ve 58 fidan aldık. Bu kampanyayı başlatan başkanımıza teşekkür ederiz” dedi. “Atık Piller Değerlendirilecek, Fidanlar Da Bahçemize Ağaç Olacak Kampanyaya katılım gösteren Hayal Vatan, “Manisa Büyükşehir Belediye Başkanı Besim Dutlulu başkanlığında atık pil toplama kampanyası başlatıldığını duyduk. Biz de topladığımız pilleri hem bahçemize ağaç olsun hem de atık piller değerlendirilsin diye kampanyaya katıldı. Bu tür kampanyaların devamını diliyorum” diye konuştu. “Doğanın Bizim İçin Bir Nimet Olduğunu Unutmamalıyız” Ziraat Mühendisi Sultan Gemici ise, “Büyükşehir Belediyesi’nin yapmış olduğu atık pil toplama kampanyasına katıldım. Ziraat Mühendisiyim. Pillerin değerlendirilmesi kapsamında pilleri vererek zeytin fidanları alacağım ve bahçeme dikeceğim. Başkanımıza böyle bir icraat yaptıkları için teşekkür ediyorum. Doğaya zarar vermemek adına yıllardır pilleri biriktirir ve toplama noktalarına teslim ederim. Herkesten doğayı, çevreyi korumalarını istiyorum, doğanın bizim için bir nimet olduğunu unutmamalarını istiyorum” diye konuştu. “Çevreye zarar vermeden 96 kilo pil biriktirdik, 96 fidanımız oldu” Kampanyaya Soma’dan katılan Serkan Çevik, Büyükşehir Belediyesi’nin kampanyasından faydalanmak için geldiğini belirterek, “Çocuklarımın ilkokul çağından beri biriktirmiş olduğu piller 96 kilogram geldi. Çevreye zarar vermemek için elimizden gelen tüm tedbirleri alıyoruz. Bu fidanları bahçemize ekeceğiz ve gelecek nesillere aktaracağız” dedi.

Efsane Cuma rekorları, Derinleşen Kriz, Tekstilde Aşırı Üretim Çıkmazı Haber

Efsane Cuma rekorları, Derinleşen Kriz, Tekstilde Aşırı Üretim Çıkmazı

Efsane Cuma satışları, 2024’te yalnızca 24 saatte 74,4 milyar dolara ulaşarak tüketimi rekor seviyeye taşıdı. Elektroniğin ardından en çok harcamanın yapıldığı tekstil sektörü ise hem iklim krizini derinleştirmesi hem de hesap verilebilirlikten uzak yapısıyla dikkat çekiyor. Fashion Revolution Türkiye raporunu değerlendiren Prof. Dr. Sedat Gündoğdu, sorunun ‘‘aşırı tüketim’’ değil, ihtiyaç yaratılarak sürdürülen bir ‘‘aşırı üretim’’ krizi olduğunu vurguluyor. Neredeyse hiç kullanılmadan atığa dönüşen tekstil ürünlerinin yarattığı sorunların geri dönüşümle çözülemeyeceğini belirten Gündoğdu, bu yöntemin ciddi çevre ve sağlık riskleri doğurduğunu söylüyor. Efsane Cuma (Black Friday) indirimleri, hem Türkiye’de hem de dünyada, aşırı tüketimi bir üst mertebeye taşıyor. 2024’te yalnızca 24 saat içinde 74,4 milyar dolarlık alışveriş yapıldı . Üstelik harcamalar, yıldan yıla artıyor: Amerika Birleşik Devletleri’nde (ABD) yalnızca online alışverişler için yapılan yaklaşık 11 milyar dolarlık harcama, bir önceki seneye kıyasla %10’luk bir artış ifade ediyordu. PwC’nin Türkiye’de yaptığı bir araştırmaya katılanların yüzde 87’si, bu sene Efsane Cuma’da alışveriş yapmayı planladığını aktardı . Küresel olarak giysiler, elektroniğin ardından en çok harcamanın yapılan ürün kategorisi olarak öne çıkıyor. Ne var ki tekstil sektörü yalnızca iklim değişikliğinin önemli sebeplerinden biri değil, aynı zamanda hesap verilebilirliğin olmamasıyla dikkat çekiyor ve halk sağlığı için önemli bir tehdit oluşturuyor. Fashion Revolution Türkiye ’nin ‘‘ What Fuels Fashion ’’ raporundan yola çıkarak değerlendirmelerini paylaşan Prof. Dr. Sedat Gündoğdu, aşırı tüketim değil aşırı üretim krizi ile karşı karşıya olduğumuzu söylüyor: ‘‘Aşırı tüketim tek başına anlamlı değil. Bugün birçok sektörde tüketimin ana sebebi üretim fazlalığı. Varolmayan bir ihtiyaç yaratılıyor ve biz de zaruri hâle gelen bu ihtiyaç üzerinden bir tüketim alışkanlığı geliştiriyoruz.’’ Tekstil ürünlerinin önemli bir kısmının neredeyse hiç kullanılmadan atık haline geldiğine dikkat çeken Gündoğdu, çare olarak öne sürülen geri dönüşümün hem mevcut sorunu çözemediğini hem de yeni sorunlar ürettiğini vurguluyor. Geri sistemsel çözüm çağrısı yapan çalışmalar. Dolayısıyla bunları bir kullanım rehberi olarak okumak yerine, bu raporları temel alıp kamuoyu baskısı oluşturmalı ve talepte bulunmalı. Firmaları hesap vermeye zorlayaca mekanizmaları devreye sokmak için bir rehber olarak algılamak gerekiyor.’’ Sabancı Üniversitesi İstanbul Politikalar Merkezi-Mercator 2025/2026 araştırıcısı ve Çukurova Üniversitesi Su Ürünleri Fakültesi Öğretim Üyesi Prof. Dr. Sedat Gündoğdu’nun konuyla ilgili yaptığı değerlendirmelerde şu ifadelere yer verdi; Tekstil sektöründe hesap verilebilirlik çok düşük Fashion Revolution raporunun en çarpıcı bulgularından biri, tekstil sektöründe hesap verilebilirliğin sıfır olduğunu ortaya koyması. Hesap verilebilirlik ile ilgili herhangi bir planı olmayan, bunu dert etmeyen firma sayısının çok yüksek olduğunu görüyoruz. Fashion Revolution raporunda öne çıkan noktalar: •Markaların şeffaflık düzeyi endişe verici ölçüde düşük. Büyük çoğunluğunun kömürden çıkış veya temiz enerjiye geçiş için inandırıcı bir yol haritası yok. •Moda endüstrisi, iklim krizi için en acil çözüm fırsatı olan temiz ısıya yatırım yapmakta ciddi şekilde gecikiyor. •Tedarik zincirinde dönüşüm için gereken finansman sağlanmıyor. Bu yük, zaten düşü kâr marjlarıyla çalışan üreticilerin omuzlarına yükleniyor. •Markalar, tedarikçi ülkelerde yenilenebilir enerji politikalarını ve yapısal değişimi desteklemek konusunda hiç rol üstlenmiyor. •Şeffaf olmayan tedarik zincirleri, iklim risklerini değerlendirmeyi ve gerçek emisyon azaltımını imkansız hale getiriyor; hesap verilebilirliği ortadan kaldırıyor. Tekstil, insanın hayatında en fazla temas ettiği ürünlerin üretildiği bir sektör. Bebekler, çocuklar, yaşlılar, hastalar, herkes tekstil ürünlerine temas ediyor. Beşikten mezara diyebiliriz - kefen bile tekstil ürünü. Hayatımızda bu kadar ciddi yer tutan, insanla ve çevreyle bu kadar ilgili bir sektörde şeffaflığın, hesap verilebilirliğin bu kadar düşük olması, kaygı uyandırıcı. Bu konuda hazırlanan raporların büyük çoğunluğu aynı sonuçlara ulaşıyor: Hesap verilebilirlik yok, çevre sorumluluğu yok, varsa da çok düşük. Bu konularda mevcut yasaların da bağlayıcılığı da yok. Tüm bunlar, sistemsel bir sorunla karşı karşıya olduğumuzu gösteriyor. Amaç, kullanım kılavuzu sunmak değil Burada tüketici-yasa yapıcı meselesini iyi değerlendirmek lazım. Tüketiciler, bu tür raporları bir kullanım kılavuzu olarak görmemeli. Bunlar ‘‘hangi markayı kullanayım, hangisini kullanmayayım’’ rehberi değil, sistemsel bir sorun olduğunu ortaya koyan ve sistemsel çözüm çağrısı yapan çalışmalar. Bir sorunu tespit ediyor ve yarattığı ya da yaratma potansiyeli taşıdığı etkileri anlatıyorlar. Dolayısıyla bunları bir kullanım rehberi olarak okumak yerine, bu raporları temel alıp kamuoyu baskısı oluşturmalı ve talepte bulunmalı. Firmaları hesap vermeye zorlayacak mekanizmaları devreye sokmak için bir rehber olarak algılamak gerekiyor. Örneğin bizim plastik kirliliğiyle ilgili yaptığımız çalışmaların sonucunda en çok aldığımız soru, ‘‘hangi marka?’’ oluyor. İnsanlar, ortadaki sorunun vehameti veya meselenin sistemselliği üzerine kafa yormak yerine, örneğin hangi tuz markasının en güvenilir olduğunu bilmek istiyor. Veya konserve balıklar üzerine çalışma yaptığımızda, ‘‘Hangi konserve balığı markasını tüketelim?’’ diye soruyorlar. Fakat gıda ürünleriyle yaptığımız bütün çalışmalarda plastik kirliliğini görüyoruz. Bu kadar mikroplastiğin bu ürünlerin içerisinde ne işi var? Bunun kaynağı nedir? Aslında bunu sorgulamak gerekiyor. Giydiğimiz her şey kimyasal muamele ürünü Tekstil ürünleri birkaç bileşenden oluşuyor. Birincisi, yapımda kullanılan ana malzeme yani iplik, kumaş, bunların üretildiği fiberler, fiberlerin üretildiği polimerler. Bir diğeri de bunlara şekil ve renk vermek üzere kullanılan kimyasallar. Bunları birbirine bağlamak için de yaka, kol, bileklik gibi farklı parçalar var. Bunların bir kısmı ya da tamamı plastik veya petrokimya türevli olabilir. Biz bunlara polikoton diyoruz, farklı malzemenin bir arada kullanıldığı gruplar. Ama burada en önemlisi şu: Bir tekstil ham maddesini, giyilebilir bir tekstil malzemesine dönüştürebilmek için inanılmaz bir kimyasal muamele yapmanız lazım. Tekstil ürünleri rengarenk, her sezonun farklı renkleri var. Bu konuda ‘‘RiverBlue’’ adında bir belgesel yapılmıştı ve belgeselin sonuna doğru, bir Asya ülkesinde, nehir kenarında bir uzmanla konuşuyorlardı. Uzman nehri göstererek, ‘‘Bu nehrin aktığı renk, bir sonraki sezonun moda renginin göstergesidir,’’ diyordu. Bunu unutmamak lazım: Giydiğimiz eşyalara rengini veren şey, bir kimyasal. Üretim dursa bile uzun yıllar yetecek kadar tekstil ürünü ürettik Çok eskiden, tekstilde doğal malzemelerin yaygın olduğu dönemlerde, bunlar daha çok doğal kaynaklardan elde ediliyordu. Ancak bugün karşı karşıya olduğumuz aşırı üretim, doğal kaynakların bu talebi karşılama ihtimalini ortadan kaldırdı. Tekstil üretimi çok fazla ve tekstil deyince aklınıza sadece giydikleriniz gelmesin: Oturduğunuz koltuktan, üstüne bastığınız halıdan, sandalyenin kaplamasına ve perdelere kadar hepsi tekstil ürünü. Ve bunların neredeyse yüzde 80’i sentetik malzemeden (polyester, akrilik, nylon vb.) oluşuyor. Bu da yıllık 100 milyon tona denk geliyor. Burada sadece tekstil için üretilen plastikten bahsediyoruz. Üstelik şu ana kada o kadar çok tekstil ürünü üretildi ki, bundan sonra tekstil üretimini durdursak dahi bizi uzun bir süre idare edebilecek kadar çok ürün var. Sorunların kaynağı aşırı tüketim değil aşırı üretim Aslında bütün sorunlarımızın kaynağı aşırı üretim. Aşırı tüketim tek başına anlamlı bir şey değil. Aşırı tüketildiği için aşırı üretimin tetiklendiği yaklaşım doğru bir formülasyon değil. Bugün birçok sektörde tüketimin ana sebebi, üretim miktarının fazlalığı. Bu, plastik ilk üretilip yaygınlaşmaya başladığında da böyle oldu. Plastik ilk olarak savaş malzemesi olarak üretilmiş ve kullanılmış bir malzeme; İkinci Dünya Savaşı’ndan önce günlük hayatta çok nadir kullanılıyor. Ancak İkinci Dünya Savaşı’yla birlikte çok büyük bir plastik sektörü oluşuyor ve savaş bittikten sonra bu üretim kapasitesiyle ne yapacaklarını bilemiyorlar. Plastiğin gündelik hayatımıza sokulması da böyle oluyor: Birden piyasaya külotlu kadın çorapları sürülüyor ve hızla yaygınlaşıyor. Savaş malzemesi olan plastik, birdenbire kadınların kullandığı bir malzemeye dönüşüyor. Ardından farklı uygulama biçimleriyle birdenbire hayatımıza giriyor. Özetle o ana kadar varolmayan bir ihtiyaç yaratılıyor ve bu ihtiyaç, yaratıldıktan sonra zaruri hale geliyor. Biz de zaruri hale gelen bu ihtiyaç üzerinden bir tüketim alışkanlığı geliştiriyoruz. Bugün de bu kadar ciddi miktarda tekstil ürünü üretilmesi ve birçoğunun kullanılmadan çöplüklere ya da yakılmaya gönderilmesi veya çok hızlı bir şekilde çöpe dönüşmesi, bir üretim fazlasının göstergesi. Bu şartlarda tüketiciler, tüketmeyerek veya bir markayı satın almayarak, başka bir markayı tercih ederek, bu sistemsel soruna etki edebilecek durumda değiller. Asıl odaklanılması gereken, tekstil üretiminin fazlalığına yönelik eleştiriler yapılması ve bu konuda bir kamuoyu baskısı oluşturulması. Eşyaları tamir etmeyi öğrenmemiz lazım Üretici-tüketici ikilemine takılınca atlanabiliyor fakat burada yasa yapıcıların sorumluluğunu es geçmemeliyiz. Burada belediyelere çok önemli bir iş düşüyor. Belediyelerin, ikinci el eşya toplamak gibi bir işe girişmek yerine insanlara tamir etmenin erdemini anlatması, bunu öğretmesi gerekiyor. Tamir önemli bir mekanizma ve dünyanın birçok ülkesinde yapılıyor. Türkiye’de ise giysiler kutularda toplanıyor ve nereye gittiği bile belli olmuyor. İhtiyacı olan kişi, bu kutulardan giysi alamıyor; almasına suç veya ayıp gözüyle bakıyor. Oysa Finlandiya’dan bir örnek vereyim: Finlandiya’da yerel yöneticiler, ikinci el eşyalarınızı teslim edebileceğiniz noktalar kurmuşlar ve bu eşyalar buralarda satılıyor. Giymediğiniz bir elbisenizi götürdüğünüzde yıkıyorlar, tamir ediyorlar ve satıyorlar. Bizde ise mentalite çok farklı: Biri bir giysiyi artık giymiyorsa ya kötüdür, ya kirlidir. Başkasının giymediğini giymeye de kültürel olarak iyi bakılmayabiliyor. Ürünler ucuz fakat kalitesiz ve hızla bozuluyor Terzi sayısında da ciddi bir azalma var çünkü para kazanamıyor, kimse diktirmiyor, tamir etmiyor. Her yerde mağazalar var, markaların ucuz taklitlerini satıyorlar. İnsanlar tamir ettirmektense ucuza yenisini almayı tercih ediyor. Oysa bu ürünler de çok çabuk deforme oluyor, giyilmez hale geliyor. Tekstilin kalitesi de çok düştü. Bunun altında yatan en önemli nedenlerden biri de kullanılan ürünün kalitesizliği; en başta da plastik geliyor, özellikle geri dönüştürülmüş olanlar. Geri dönüştürülen plastik kalitesizleşiyor Geri dönüşüm denilen şey, aslında gerçek bir geri dönüşüm değil. Bir sektörün çıktısı, girdi olarak kullanılıyor. Burada bir tekstil ürünü geri dönüştürülüp yeniden tekstil ürünü olarak üretiliyor gibi düşünmeyin - bu, ihmal edilebilir seviyede Plastiğin sağlık maliyeti: 1,5 trilyon dolar Son raporlar , plastiğe bağlı tüketim alışkanlıklarının 1,5 trilyon dolarlık sağlık maliyeti olduğundan söz ediyor. Plastikle ilgili en büyük sorunlardan biri, yarattığı sağlık maliyetinin hep göz ardı edilmesi. Bugün plastik ve kimyasallara bağlı olarak ortaya çıkan inanılmaz bir kanser pandemisi var. Kanser harcamaları için devletin sosyal güvenlik üzerinden harcadığı parayı düşünün. Bu parayla sağlıklı ve güvenceli bir yaşam hakkı sağlamak için ciddi bir kaynağa sahip olursunuz. Bu da azaltılacak üretimle ortaya çıkan mağduriyetleri gidermeye fazlasıyla yeter. Çocuk ürünü olarak kullanılması yasaklanmalı Yasa yapıcıların çocuk meselesine özellikle dikkat etmesi gerekiyor. Kamuoyunun da bu yönde talepte bulunması lazım. İçeriğinde çok sayıda kimyasal olan plastik ürünlerin çocuk ürünü olarak kullanılmasının yasaklanmasından başka çare yok. Telkin ederek veya gönüllü taahhütlerle olacak iş değil. Hamile kadınlar da en kırılgan olan gruplardan bir diğeri. Yaşlılara, çocuklara ve özellikle hamile kadınlara yönelik ürünlerde plastik kullanımının sınırlandırılması gerekiyor. Gıda için de durum böyle; bazı ürünlerin çocuk gıdası olarak kullanılmasının engellenmesi lazım. Birkaç gün önce yayımlanan yeni bir araştırma da gıda ambalajlarında kullanılan geri dönüştürülmüş plastiklerin, sanılandan daha yüksek seviyelerde istenmeyen kimyasal içerdiğini ortaya koyuyor. Üretim zincirinin farklı aşamalarını inceleyen araştırmacılar, geri dönüştürülmüş PET’te her adımda sağlık açısından riskli bazı kimyasal kalıntılar biriktiğini tespit ettiler. Bu maddelerin seviyesinin saf PET’te en düşük, tamamı geri dönüştürülmüş ham maddeden üretilenlerde ise en yüksek olduğu ölçüldü. Çalışmaya göre gıda ile temas eden bu tür plastiklerin daha güvenli olabilmesi için geri dönüşüm süreçlerinde daha sıkı kontrol ve denetim gerekiyor. Kirliliğe maruz kalmak da sınıfsal Bunun yanı sıra mesela biberon - parası yetmeyen polipropilenden kalitesiz biberon almak zorunda kalıyor. Üzerindeki lateks petrol türevli bir kauçuktan yapılıyor ve son derece zararlı. Kirliliğe maruz kalmak da sınıfsaldır, bunu unutmamak gerekiyor. Öte yandan Türkiye’de toplum gelir açısından büyük ölçüde homojenize oldu. Bu kirliliğe hemen herkes maruz kalıyor, daha güvenli alternatiflere erişebilenlerin sayısı çok az artık. Bu giydiğiniz elbisede de, içtiğiniz suda da böyle. Bugün çeşmeden içilebilir su akmadığı için insanlar damacana veya PET şişe su içmek zorunda. Ya da arıtma kullanmak zorunda kalıyorlar ancak arıtma da suyun içerisindeki bütün minerali alıyor. Kamunun üstlenmesi gereken sağlıklı suyu üretme görevi için insanlar kaynak ayırmak zorunda kalıyor. Üstelik içemediği suya da tonlarca para harcıyor. En kolay adımlarla başlayalım Adım atmaya en kolay olandan başlayalım. Bir şeyleri başarabildiğimize dair özgüvenimiz arttıktan sonra daha cesur adımlar atabiliriz. Uçaklarda kullanılan plastikleri, bilgisayarlarda kullanılan plastikleri düşünmeye başlamak bile insanı yoruyor ve tıkanmış hissetmesine neden oluyor. Ama henüz bunları düşünmeyelim, işe tek kullanımlık plastikleri yasaklayarak başlayalım - ki tekstil sektörü giderek daha fazla tek kullanımlık PET şişe’den üretilmiş kalitesiz polyester malzemeye bağımlı hale geliyor. Veya tekstil sektöründe, yılda 3-4 kreasyon yaratmaktan vazgeçmek bile bir miktar iyileşme sağlayabilir. En kolay adımlardan başlama işini sistemik düzeyde ve bireysel düzeyde farklı farklı ele alabiliriz. Bireysel düzeyde, kendimizden başlayabiliriz. Tıklık tıklım dolu bir dolaptan, gösterişli olma çabasından vazgeçerek başlayabiliriz. Alma özgürlüğünün olması, her şeyi almanız anlamına gelmemeli. Hiç değilse bu soruna bireysel katkımızı azaltabiliriz. Sistemsel düzeyde ise tekstil sektöründeki aşırı boya ve plastik kullanımını gözden geçirip düzenlemek, sınırlamalar getirmek gerekiyor. Mesela çocuk tekstilinden veya ev tekstilinden başlanabilir. Bugün üzerinde polyester, akrilik dışında herhangi bir tekstil malzemesi bulunan ev eşyası almak mümkün değil. Bunlara sınırlamalar getirilmesi gerekiyor. Farkındalık yeterli değil, yasaklamak gerekiyor Doğayı ancak yasaklarla koruyabilirsiniz. Bu Türkiye için de Avrupa için de böyle. Avrupa’da da bu işler gönüllülükle yürümüyor, yasaklıyorlar. Mesela sim üretimini yasakladılar, ‘‘sim kullanmayalım arkadaşlar’’ diye çağrıda bulunmadılar. Artık Avrupa Birliği içinde sim üretilemeyecek ve kullanılmayacak. Benzer şekilde kozmetik ürünlerin içine mikroplastik eklenmesini yasakladılar. Tek kullanımlık plastiklerin önemli bir kısmını yasakladılar. Bunlar eğitimle veya gönüllülükle olacak işler değil. ‘‘İnsanlar cahil, ürünü kullanmayı bilmiyor,’’ yaklaşımı, endüstrinin temel yaklaşımı. Plastiğin sebep olduğu bir sorun yok, bu bir atık meselesi, diyorlar. İnsanlar nasıl tüketmesi gerektiğini veya atığını ne yapması gerektiğini bilmediği için bu sorunla karşılaşıyoruz, diyorlar. Özetle bütün sorumluluğu bizim üzerimize atıyorlar. Bizim elbette sorumluluğumuz var ama sorunun kaynağı biz değiliz. Ben kendimi bu sorundan uzaklaştırmaya çalışabilirim ama ben uzaklaşınca sorun çözülmez. Sorunun kaynağı çok daha sistemsel.'' Kaynak: İklim Masası - www.iklimmasasi.com Kaynak: Prof.Dr. Sedat Gündoğdu

Dr. Ezgi Ediboğlu: ''Gözler, Antalya’daki COP 31’de'' Haber

Dr. Ezgi Ediboğlu: ''Gözler, Antalya’daki COP 31’de''

Dr. Ezgi Ediboğlu, COP 30'da alınan kararları, çözülemeyen ve Antalya'ya devredilen başlıkları, ayrıca Türkiye'nin ev sahipliğinde gerçekleşecek COP 31'in ''başarılı'' kabul edilmesi için Ankara'dan beklenecekleri değerlendirdi. Max Planck İnovasyon ve Rekabet Enstitüsü’nde kıdemli araştırmacı olarak çalışan, Hukukçu, Çevre ve İklim Değişikliği hakkında uzman olan Dr. Ezgi Ediboğlu COP30 ile ilgili yaptığı değerlendirmelerde şu ifadeleri kullandı; ''Amazon’un kalbinde büyük beklentilerle başlayan COP 30’da, fosil yakıtlardan çıkış ve ormansızlaşmayı durdurma gibi kritik başlıklarda somut ilerleme sağlanamadı. Zirveden yalnızca uyum finansmanının üç katına çıkarılması yönünde zayıf bir karar çıktı. Liderlik eksikliği ve çelişkili ulusal politikalar, kararları niyet bildirimi düzeyinde bıraktı. Türkiye’nin ev sahipliğinde gerçekleşecek COP 31’den, ertelenen bu kritik başlıklarda güven veren bir yönlendirme ve elle tutulur kararlar beklenecek. Brezilya’nın, Amazon’un kalbindeki Belem şehrinde yapılan 30. Taraflar Konferansı (COP 30) sona erdi. Toplantıda yalnızca iklim değişikliğinin etkilerine uyum finansmanı hakkında zayıf da olsa elle tutulur bir karar alınabildi. Fosil yakıtlardan çıkış ve ormansızlaşmayı durdurma konularında beklenen yol haritaları üzerinde uzlaşmaya varılamadı. Çözümsüz kalan konular, yeniden görüşülmek üzere Antalya’da düzenlenecek COP 31’e bırakıldı. Her COP aynı ölçüde sonuç üretmeyebilir; bu, sürecin doğasında var. Ancak COP 30, Uluslararası Adalet Divanı’nın devletlerin iklim değişikliği ile mücadeleden sorumlu olduğuna dair tavsiye görüşünü açıklamasından sonra düzenlenen ilk COP olma özelliğini taşıyor. 1.5°C hedefinin fiilen kaçmasının ağırlığıyla da birleşince, sadece yetersiz değil, endişe verici bir siyasi trendin parçası niteliğinde. Büyük laflar, çelişkili adımlar Zirve, Brezilya Devlet Başkanı Luiz Inácio Lula da Silva’nın yüksek profilli çıkışları, Amazon’un kalbinde verilen “fosil çağını bitirme” mesajları, “hakikat COP’u” ve “uygulama COP’u” mottoları ile yüksek profilli bir şekilde başladı. Oysa yakın geçmişe kısaca bakmak bile şüpheci olmak için yeterliydi: Lula 2023’te, tam da COP 28 dönemlerinde, Brezilya’nın petrol üretimini artıracak kararları onayladı ve petrol ihraç eden ülkelerden oluşan OPEC+’a dahil olmak istediklerini duyurdu. 2025’te Brezilya, COP 30’a ev sahipliği yapacak olmalarına rağmen, OPEC+’a katıldı; petrol üretimini artırma planları da devam ediyor. Lula’nın “fosil çağını bitirme” mesajlarını, bu somut adımları bağlamında değerlendirmek gerekiyor. Aslında tüm bunlar, COP’larda edilen büyük lafların altının ne kadar boş olduğuna iyi bir örnek teşkil ediyor. Liderlik eksikliği, zayıf kararlarla sonuçlandı COP 30’un etkisizliğinin bir diğer nedeni ise Amerika Birleşik Devletleri’nin (ABD) zirveye katılmamasıyla oluşan liderlik eksikliğiydi. ABD’den açılan boşluğu Çin’in doldurması ve belirgin bir liderlik rolü üstlenmesi bekleniyordu, ancak öyle olmadı. Bu liderlik açığı, ev sahibi Brezilya’nın müzakerelere yeterince yön verememesiyle birleşince, COP 30 kararları gerçek anlamda zayıf oldu. Niyet listesi gibi sonuç kararı ''Küresel Mutirão'' olarak adlandırılan COP 30 kararında 59 paragraf yer alıyor. Bunlarında yalnızca sekizinde yeni bir karar alma ifadesi var. Kararların geri kalanı, ‘‘not ediyor’’, ‘‘tanıyor’’, ‘‘onaylıyor’’ gibi yeni bir adım içermeyen paragraflardan oluşuyor. Oysa onca yıl ve onca karardan sonra devletlerin hâlâ uygulamada ne denli zayıf olduğu düşünüldüğünde, COP kararlarının bir niyet listesine dönüşmemesi gerekiyor. Kararda fosil yakıtların bahsi bile geçmiyor Zirvenin en kritik başlıklarından biri fosil yakıtlardı. Fosil yakıtların açıkça anılması, COP 28’e kadar geçen yaklaşık 30 yıl boyunca neredeyse tamamen tabu olarak kaldı.COP 28 karar metninde geçen fosil yakıtlardan ‘‘uzaklaşma’’ söylemiyle kısmi bir eşik aşılmıştı. COP 30’un da fosil yakıtlardan tamamen ve adil bir şekilde çıkabilmek için bağlayıcı, zaman çizelgeli ve somut bir ‘‘yol haritası’’ çizmesi bekleniyordu. Ne yazık ki bu da başarılamadı. Hatta ‘‘fosil yakıt’’ ifadesi, kararda hiç geçmiyor. Bu konuda ısrarcı olan 80 devlet bulunmasına rağmen ve devletlerin bu çağrısını karara not eden paragrafta dahi fosil yakıt ifadesi geçmiyor. Bu konu, Türkiye’nin COP 31’deki ana sınavlarından biri olarak karşımıza gelecek gibi görünüyor. Amazonlar’dan bile ormansızlaşma yol haritası çıkamadı Amazonlar’da düzenlenen COP 30, ormanların korunması konusunda sembolik öneme sahipti ve yerli halkların yüksek katılımıyla gerçekleşti. Bu rağmen, çıkmasına kesin gözüyle bakılan, ormansızlaşmanın önlenmesi için bir yol haritası oluşturmaya dair çalışmalar da karar metnine giremedi. Ormansızlaşmayı durdurma hedefi yeniden teyit edilse de, hedefe ulaşmayı sağlayacak yeni, bağlayıcı bir yol haritası veya mekanizma yok. COP 30’da ormanları koruma hedefiyle yağmur ormanları yatırım fonu ( Tropical Forests Forever Facility, TFFF ) kuruldu; ancak fonun etkinliğiyle ilgili ciddi endişeler var . Amazon’da kritik eşik noktasına yaklaşan ekositemlerin bulunduğu bir bölgede yapılan COP’un dahi somut bir ormansızlaşma yol haritası üretememesi, Belem’in en dikkat çekici eksikliklerinden biri oldu. Uyum finansmanı hedefi, gerçek ihtiyacı karşılamaya yetersiz COP 30’un finansman ayağında öne çıkan tek taahhüt ise uyum finansmanının üç katına çıkarılması oldu. Bu karar kulağa iddialı gelse de, ne kaynak dağılımı, ne finansmana ne zaman başlanacağı ne de paydaşların katkısına dair net bir yol haritası sunulmuş değil. Ekonomik İşbirliği ve Kalkınma Örgütü (OECD) verilerine göre son yıllarda küresel uyum finansmanı yaklaşık 32 milyar dolar seviyesindeydi. Bunun üç katı, yaklaşık 96 milyar dolarlık bir bütçe anlamına geliyor. Ancak COP metni başlangıç yılını belirtmediği ve kamu-özel ayrımı netleşmediği için ülkeler bu hedefi 120 milyar dolar civarında - yani ihtiyaca biraz daha yakın bir düzeyde - yorumladı. Küresel uyum ihtiyacının ise 2030’a kadar yıllık 160 ile 340 milyar dolara ulaşacağı hesaplanıyor . İhtiyacın boyutu göz önüne alındığında, üç katlık artışın da gelişmekte olan ülkelerin giderek büyüyen uyum açığını kapatmaya yetmeyeceği görülüyor. COP 28’de taslağı oluşturulan, iklim değişikliğinin etkilerinden zarar gören yoksul ülkelere finansal destek sağlayacak Kayıp ve Zarar Fonu da Belem’de tamamlanamadı. Fonun yönetim yapısı, katkı yükümlülüklerinin nasıl dağıtılacağı gibi teknik hususları hâlâ net değil. Bu dosya da Antalya’ya devredildi. Ticarete yönelik kısıtlamalar daha çok konuşulacak Ticaret konusunda COP 30’da, özellikle AB’nin Sınırda Karbon Düzenleme Mekanizması’nın (SKDM) etkisiyle, gelişmekte olan ülkelerin artan endişelerine öne çıktı. Bu konu karar metnine sade bir şekilde, uluslararası ticarete keyfi ve haksız kısıtlamaların olmaması niyetini ifade eder bir şekilde girdi. Zirve boyunca, yeşil sanayileşme ve ticaret politikalarının iklim hedefleriyle uyumlu hale getirilmesi gerektiği vurgulandı. Kritik minerallerin adil tedarik edilmesi ve sınırda karbon düzenlemelerinin gelişmekte olan ülkeler üzerindeki etkileri tartışıldı. Bu tartışmalar karar metninde net bir şekilde yer alamadı ancak tartışmaların devam edeceğini ve ticaret konusunun bundan sonra çokça konuşulacağını düşünmek hata olmaz. COP 30’da iklim dezenformasyonuna karşı tavır alınması da dikkat çekiciydi. Yanlış ve yanıltıcı bilgilerin iklim eylemini geciktirdiği vurgulandı. Bazı ülkeler ilk kez ‘‘ İklim Bilgi Bütünlüğü Bildirgesi ’’ne imza atarak, bilim insanlarını ve çevre gazetecilerini destekleme sözü verdi. Belem’den Antalya’ya: Türkiye güven verebilmeli Çevre, Şehircilik ve İklim Değişikliği Bakanlığı’nın açıklamasına göre COP 31 Liderler Zirvesi İstanbul’da, müzakereler ise Antalya’da düzenlenecek. COP 31 için rekabet eden Türkiye ve Avustralya arasında varılan alışılmadık uzlaşıya göre COP 31 başkanlığı Türkiye’de olacak, ancak müzakerelere Türkiye’nin atayacağı bir Avustralyalı temsilci başkanlık edecek. Antalya’da fosil yakıtların geleceği, uyum finansmanı, Kayıp ve Zarar Fonu gibi kilit başlıkların ilerleyebilmesi, Türkiye’nin tarafları dengeli ve etkin bir müzakere zemininde tutabilme kapasitesine bağlı. COP 31 ev sahipliği, Türkiye için yalnızca bir organizasyon meselesi değil. Aynı zamanda kendi iklim politikalarını uluslararası kamuoyu önünde daha tutarlı, şeffaf ve güvenilir bir çerçeveye oturtma zorunluluğu anlamına geliyor. Bu bağlamda ev sahibi ülkelere yönelik temel beklentiler, Türkiye için de geçerli olacak: Açık hedefler, iyileştirilmiş şeffaflık, bilim temelli emisyon azaltım yolları ve müzakerelerde taraflara güven veren bir yaklaşım. Türkiye’nin mevcut emisyon artış eğilimi, atık yönetimindeki sorunlar, fosil yakıt desteklerinin sürmesi, İkinci Ulusal Katkı Beyanı’nın zayıf bulunması ve insan hakları ihlalleri, en sık dile getirilen zafiyetler arasında yer alıyor. Daha güçlü iklim hedefleri, ev sahipliği sorumluluğu COP 31 öncesi Türkiye’nin iklim hedeflerini daha güçlü, ölçülebilir ve Paris Anlaşması’yla uyumlu hâle getirmesi yalnızca bir beklenti değil, ev sahipliği sorumluluğunun doğal bir uzantısı. Bilimsel gerçeklikle uyumlu, orta vadeli mutlak azaltım hedefi; enerji dönüşümünde takvimlendirilmiş adımlar; kömürden çıkışa ilişkin netlik; ulusal politikalar ile 2053 net sıfır hedefi arasındaki uyumsuzlukların giderilmesi, Türkiye’nin hem müzakere masasındaki inandırıcılığını hem de COP 31’in başarısını güçlendirebilir. Kısacası Türkiye, COP 31’e giderken bir yandan tarafları bir arada tutan güvenilir bir süreç yöneticisi olmak, bir yandan da kendi emisyon azaltım ve uyum politikalarını güçlendirerek ev sahibi ülke olarak ortaya koyduğu iklim vizyonunu somutlaştırmak zorunda.'' Kaynak: İklim Masası - www.iklimmasasi.com Kaynak: Dr. Ezgi Edipoğlu

İklim ve İnsan Hakları Ele Alındı Haber

İklim ve İnsan Hakları Ele Alındı

Tepebaşı Belediyesi tarafından Tepebaşı İklim Sözcülerine yönelik düzenlenen Tepebaşı Belediyesi İklim Sözcüleri ile İklim Akademi Eğitimleri kapsamında “İklim ve İnsan Hakları” konusu ele alındı. İnsan ve çevre odaklı hizmet anlayışı sayesinde Çevrenin Oscar’ı olarak da bilinen Uluslararası Energy Globe Ödülü’nü Türkiye’ye ilk defa getiren Tepebaşı Belediyesi, sürdürülebilir ve iklim dostu bir Tepebaşı inşa etmek için çalışmalarını tüm hızıyla sürdürüyor. Son olarak Tepebaşı Belediyesi’nin “Tepebaşı İklim Sözcüleri” programı kapsamında, “2025 İklim Akademi Eğitimleri-5” düzenlendi. Vecihi Hürkuş Havacılık ve Teknoloji Parkı’nda düzenlenen eğitimde “İklim ve İnsan Hakları” ele alındı. Eğitimde; hem bireysel hem toplumsal düzeydeki sorumluluklar hatırlatılarak, iklim adaletini insan hakları perspektifinden değerlendirildi. Sunumlar yapıldı Eğitim kapsamında; Anadolu Üniversitesi İletişim Bilimleri Fakültesi’nden Prof. Dr. Nezih Orhon, “İklimi Anlamak, İklim İçin Anlaşmak”, Eskişehir Osmangazi Üniversitesi Hukuk Fakültesi’nden Doç. Dr. Elif Çelik ise “İnsan Merkezinden Gezegene: İklim Değişikliği ve İnsan Hakları” konuları hakkında sunum gerçekleştirdi. Orhon ve Çelik sunumlarıyla farklı disiplinlerden gelen bilgi ve deneyimleriyle katılımcılara ışık tutarken; iklim ve insan hakları arasındaki bağı anlattı. Sunumların ardından ise katılımcıların soruları cevaplandırıldı. Eğitim, katılımcılara teşekkür plaketi vermesiyle sona erdi.

Tepebaşı Belediyesinden Çevreci Bir Uygulama Daha Haber

Tepebaşı Belediyesinden Çevreci Bir Uygulama Daha

Tepebaşı Belediyesi, sağlıklı, yaşanabilir ve sürdürülebilir bir kent olma hedefi doğrultusunda çevre dostu uygulamalarına devam ediyor. Bu doğrultuda Tepebaşı Belediye Başkanı Dt. Ahmet Ataç önderliğinde çevreci ve hızlı bir ulaşım için elektrikli bisikletli zabıta ekibi kuruldu. Sağlıklı, yaşanabilir ve sürdürülebilir bir kent olma hedefi doğrultusunda, geleceğin temiz enerji projelerini Eskişehir’e sunan Tepebaşı Belediyesi, çevreci bir uygulamaya daha imza attı. Tepebaşı Belediye Başkanı Dt. Ahmet Ataç önderliğinde daha hızlı ulaşım ve daha temiz bir çevre için elektrikli bisikletli zabıta ekibi kuruldu. Bisikletli ekipler, özellikle araç trafiğine kapalı yollarda daha hızlı ve daha etkili bir şekilde hizmet sunacak. Sürdürülebilir ve çevreci ulaşımı teşvik edecek bu uygulama ile hem karbon salınımının azaltılması hem de vatandaşlara daha kaliteli ve daha hızlı hizmet vermek amaçlanıyor. Şuan 4 kişilik ekip ile hizmet verilirken ilerleyen günlerde ekip sayısı artırılarak daha hızlı ve güçlü hizmet verilecek. “Gelecek nesillere daha temiz bir hava bırakmak istiyoruz” Çevre ve iklim dostu bir kent olarak, küresel ısınmayla meydana gelen iklim krizi konusunda farkındalık yaratılması ve iklim krizine neden olan faktörlerin azaltılması amacıyla birçok çalışmayı hayata geçirdiklerini ifade eden Tepebaşı Belediye Başkanı Dt. Ahmet Ataç: “Tepebaşı Belediyesi olarak, sağlıklı, yaşanabilir ve sürdürülebilir bir kent hedefimiz doğrultusunda çevre dostu projelerimize aralıksız devam ediyoruz. İklim krizinin etkilerinin her geçen gün daha fazla hissedildiği günümüzde, yerel yönetimlerin sorumluluğu da her zamankinden daha büyük. Bu anlayışla, çevreci ulaşımı teşvik etmek ve karbon salınımını azaltmak adına önemli bir adım daha attık. Kentimizde hizmet kalitesini artırmak, çevreye duyarlı bir yaklaşımı benimsemek ve özellikle trafiğe kapalı alanlarda daha hızlı hareket edebilmek için elektrikli bisikletli zabıta ekibimizi göreve başlattık. Bu ekipler, hem çevreye zarar vermeyen bir ulaşım aracı kullanacak hem de vatandaşlarımıza daha hızlı ve etkin hizmet sunacak. Amacımız sadece bugünü değil, yarınlarımızı da düşünerek hareket etmek. Gelecek nesillere daha temiz bir hava, daha yeşil bir çevre bırakmak istiyoruz. Tepebaşı'nda başlattığımız bu uygulamanın, sürdürülebilir kent yaşamına katkı sağlayacağına inanıyorum. Kentimizin her köşesinde çevre bilinciyle hareket etmeye devam edeceğiz.” ifadelerini kullandı.

logo
En son gelişmelerden anında haberdar olmak için 'İZİN VER' butonuna tıklayınız.